7 Ağustos 2013 Çarşamba

YAŞ ve Ergenekon’un hatırlattıkları / Lale Kemal

Türkiye’de kimi sözde yetkin çevreler, darbe planı davaları başladığında ancak bu ülkede adaletin olmadığı iddiasını gündeme oturttular. Sanki, Türkiye’de adil yargılama vardıydı da darbe davaları ile bu ilke çiğneniyordu. Bu düşünce sahiplerini ciddiye almak zaten mümkün değildi. 1960 yılından beri tarihi, darbelerle dolu üniformalılarda moral diye bir şey zaten kalmamıştı. 30 yılı aşkın PKK ile düşük yoğunluklu çatışmaya “dur diyecek,” bir Allah kulu çıkmadı. Faili meçhul cinayetler, Kürt-Türk aydını bırakmadı bu ülkede, askerî vesayete direnen herkes sindirildi, korkutuldu, ya da faili meçhule gitti. Pek çok ordu mensubu, irticacı ya da solcu diye ordudan atıldı, iş bulamadı toplum tarafından dışlandı.

Beş yılı aşan Ergenekon davasının kararı pazartesi günü açıklandığında yabancı basından kimi meslektaşlarım da Türkiye’deki kimi koroya katılmış, davanın, hükümetin muhalefeti bastırma hareketi olup olmadığını soruyordu.

Ne ironidir ki, bunca demokratik reforma imzasını atan bir hükümet, Gezi Parkı protestolarını bastırmak için aşırı güç kullanımına izin vererek, bu eylemlerin arkasında komplo teorileri arayarak kendini topuğundan vururken, darbe davalarını muhalefeti sindirme amaçlı başlattığı damgasını da iyice yedi.

Hükümetin son zamanlarda basın dâhil kimi ılımlı muhalif sesleri bile bastırma gayreti bir gerçek iken darbe davalarını, muhalefeti bastırma gibi görmenin bir çelişki yarattığını düşünüyorum
.

Türkiye’de çok partili sisteme geçilmesinden itibaren TSK içinde darbesever bir ekibin, 1960 yılından itibaren zaten bu sevgiyi fiiliyatta gösterdiğini biliyoruz.
Darbe davalarıyla birlikte hukukun üstünlüğünü savunan sözde seçkinlerin, bu hukuksuz sistemden beslendiğini de biliyoruz.
Aynı zamanda Taraf yazarı olan deneyimli hukukçu emekli askerî hakim Ümit Kardaş ile sohbetimde, askıya alınmış hukuk sitemini yaratan hükümran gücün, “Darbeler yaparız, bana işlemez,” derken şimdi bumerang gibi kendilerini vurunca şaşkınlık içinde olduklarını dile getiriyor.

Hükümetse
ne zaman, partisinin kapatılması girişimi ya da 2007 muhtırası gibi başarılı bir şekilde bertaraf ettiği askerî eylemler olduğunda reformları aklına getirdiği için demokratikleşme konusunda ne denli samimi olduğu konusunda bir süredir kuşku uyandırıyor.

Kimsenin suç işleme imtiyazı olmadığı, hukukun herkes için adalet dağıttığı bir sisteme geçmek için çaba harcamak gerekiyor.


Askerler de oksijen almaya başladı


Ergenekon davasında sanıklara cezaların açıklanmasından hemen önce general ağırlıklı konumu ile tartışmalı olan Yüksek Askerî Şûra toplantısı sonunda dört kuvvet komutanın yenilenmesi gibi ordunun tepesinde baştan aşağı değişikliğe gidildi.

Bu şurada, kimi sanık general ve amiralin daha emekli edilmeleriyle birlikte önleri açılan pek çok üst rütbeli subayın, artık derin nefes aldıkları da belirtiliyor.

Bir askerî kaynağım, darbe planlarının artık cezasız kalmadığını görmeye başlayan pek çok subayın, sivil iradeye saygı katsayısının giderek arttığına ve askerlik olan asli görevlerine odaklanmayı içselleştirmeye başladıklarına işaret ediyor.


Gelinen noktada artık, hükümetin, askerî reformları savsaklama, TSK’nın da, kısmen Soğuk Savaş’a konumlandırılmış orduyu yeniden yapılandırmaya hız vermesi önünde bir mazeretleri kalmadı.