Tarih 22 Ocak 2008…
Sabahın erken saatleri… Cumhuriyet tarihinde ilk kez, polis bir generalin kapısını çalıyor…
Kapısına gidilen general, Veli Küçük.
17 Mayıs 2006 günü meydana gelen Danıştay suikastının üzerinden 1 yıl 8 ay geçmiş...
İstihbarat organlarının; Hükümet’in ve Cumhurbaşkanı
Gül’ün önüne koyduğu raporlara göre, Danıştay suikastinin arkasındaki
güç, “Ergenekon” örgütü… Yani Türk Gladyosu. Bir başka ifadeyle, 1970’li
yıllardan itibaren siyaset literatürümüze girmiş olan “Kontrgerilla”…
İstanbul’daki özel yetkili savcı Zekeriya Öz’ün Haziran
2007’den beri yapmakta olduğu “Ergenekon” soruşturmasının ilk büyük
dalgası için, 22 Ocak 2008 sabahı kapısına gidilenlerden biri de
Tuğgeneral Veli Küçük…
Polis kapıyı çaldığında Veli Küçük uzun süre kapıyı
açmıyor. “Osman Paşa” isimli bir generalle telefon konuşmaları yapıyor.
VeliKüçük’ün kendisini gözaltına almaya gelen polislere ilk cümlesi
şöyle oluyor:
“Sizi Amerika mı gönderdi?..”
O gün Veli Küçük’ün evinde yapılan aramada; daha önce bir
çok yerde fotokopisi elde edilmiş olan ve “Ergenekon’un Anayasası”
olarak bilinen 29 Ekim 1999 tarihli, 25 sayfalık Ergenekon’un“yeniden
yapılanma” belgesinin aslı da bulunuyor…
Özel yetkili savcı Zekeriya Öz, aslında 22 Ocak 2008 günü
polisleri Veli Küçük’ün evine göndermekle Türk Gladyosu’nun kapısını
çalmıştı. O gün 33 kişi gözaltına alındı.
“Ergenekon cephesi”nin cevabı çok sert oldu…
Sadece 50 gün sonra, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
Abdurrahman Yalçınkaya; AK Parti’nin kapatılması için Anayasa
Mahkemesi’nde dava açtı.
Devletin en tepesindeki bu büyük iktidar savaşında sanki
taraflar, son kozlarını oynuyordu. Demokratik cephe, Ergenekon
cephesinin her hamlesine aynı sertlikte karşılık veriyordu…
Anayasa Mahkemesi adeta bir kuşatma altındaydı.
AK Parti’nin kapatılması için askeri cenahın, yani “Ergenekon”un yoğun
bir faaliyeti vardı. En önemli irtibat noktası, Anayasa Mahkemesi
Başkanvekili Osman Paksüt’tü. Paksüt ile karargahlarda, kameralar
kapatılarak görüşmeler yapılıyordu.
Genelkurmay istihbaratının arşivine giren bir belgede şöyle deniliyordu:
“Anayasa Mahkemesi’yle konuştuk. AK parti’yi kapatacaklar.”
Bu belgedeki bilgilere göre, AK Parti’den sonra “yeni bir oluşum” söz konusu olacaktı…
Anayasa Mahkemesi’nden gelen haberler iyi değildi.
“Demokratik cephe”de kaygı had safhadaydı. Anayasa Mahkemesi’nin 11
üyesinden 7’si “AK Parti kapatılsın” dediği taktirde, Türkiye
sonu belirsiz bir sürece girecekti.
Bir taraftan “yedek parti” çalışması yapan “Demokratik cephe”; diğer taraftan çok sert bir adım attı.
1 Temmuz 2008 sabahı, Ergenekon’un en büyük dalgalarından
biri yaşandı. Polis bu kez, iki orgeneralin kapısını çaldı. Eski
Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur ve eski 1. Ordu Komutanı Orgeneral
Hurşit Tolon için gözaltı kararı çıkmıştı.
Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un, askeri koruma altındaki evlerine girilmesi kolay olmadı. Kapılar uzun süre açılmadı.
Orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un gözaltına
alınması, Veli Küçük hadisesinden çok daha büyüktü. Çünkü Eruygur ve
Tolon; AK Parti Hükümeti’ni düşürmek için “Vatansever güç birliği”
parolası ile yürütülen çalışmaların perde önündeki vitrin isimleriydi.
Şener Eruygur; aynı zamanda; 2003-2004 dönemindeki
Sarıkız, Yakamoz, Ayışığı gibi darbe teşebbüslerinin odağındaki Jandarma
Genel Komutanıydı.
Eruygur ve Tolon, 6 Temmuz 2008 günü tutuklandılar. Bu dalgada gözaltına alınan kişi sayısı 21’di…
“Demokratik cephe”; Eruygur ve Tolon’nun tutuklanmasıyla sanki “Ergenekon cephesi” ne şu mesajı veriyordu:
“Bütün faaliyetlerinden haberdarım. Ya bu faaliyetlerini
durdur, ya da Genelkurmay karargahına girerim ve bütün eski dosyaları
açarım…”
14 Temmuz 2008 günü çok önemli bir gelişme yaşandı.
Ergenekon soruşturmasını yapan özel yetkili savcılar, 2. 455 sayfalık
birinci iddianameyi o gün bitirdiler ve Ergenekon davası resmen açılmış
oldu.
İddianamede, Ergenekon için çok dikkat çekici bir
tanımlama yapılmıştı: Ergenekon’un örgütlenme merkezi Türk Silahlı
Kuvvetleri, yani Genelkurmay’dı.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı 30 Temmuz 2008 günü
açıklandı. AK Parti kapatılsın diyen Anayasa Mahkemesi üyelerinin sayısı
6’da kaldı. Beş üye, kapatılmasın dedi. Kapatılsın diyenler
çoğunluktaydı ama, partinin kapatılması için 7 oy gerekiyordu…
Bana göre, 30 Temmuz 2008 günü Demokratik cephenin kazandığı, Ergenekon cephesi’nin kaybettiği gündür…
Bu büyük iktidar savaşında Danıştay suikastinin çok özel
bir yeri var. Benim şöyle bir tezim var: Danıştay suikasti, Ergenekon
soruşturmasını tetikleyen olaydır.
Danıştay suikastine kadar Başbakan Erdoğan da,
Cumhurbaşkanı Gül de, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de “Ergenekon”dan
haberdardı. “Vatansever Güç Birliği” ve “Kuvay-ı Milliye” şemsiyesi
altında yapılan bütün faaliyetler istihbarat organlarının takibi
altındaydı. Ama Danıştay suikasti, Ergenekon cephesinin en gözü kara
eylemiydi ve Hükümet’i düşürme sürecini başlatacak altın vuruştu.
Bir anekdot aktarayım:
Avukat Alparslan Aslan; 17 Mayıs 2006 günü
Danıştay suikastini gerçekleştirdikten sonra; o gün yakalanıp sorguya
alınınca sanki o korkunç saldırının faili değilmiş gibi oldukça rahat
tavırlarıyla dikkat çekiyor ve sorulara doğru dürüst cevap vermiyor. Bir
ara kendisini sorgulayan polislere şöyle diyor:
“Size üstten bir haber gelmedi mi? Sizi arayan olmadı mı? Ben burada fazla kalmam. Darbe olacak…”
Danıştay suikastinde öldürülen Mustafa Yücel Özbilgin için
Ankara’da Kocatepe Camisi’nde yapılan cenaze töreninde Hükümet
üyelerinin nasıl kovalandığını hatırlayın.
“Demokratik Cephe”de yer alan dönemin Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Hilmi Özkök bile, bu manzaradan etkilenmiş ve “laik
duyarlılığın” devamı için vatandaşlara çağrı yapmıştı.
Danıştay suikasti soruşturmasından elde edilen bilgilere
göre; suikast planlanan ikinci hedef, Anayasa Mahkemesi’ydi. Bir diğer
hedef, dönemin YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’ti…
Hakkında suikast planı yapılan çok sayıda da yazar vardı.
Bunlardan biri Orhan Pamuk’tu. Pamuk, o günlerde Türkiye’yi terketmek
zorunda kaldı...
Peki, dün Ergenekon davasında ağır ceza alanlar,
“Ergenekon’un birinci kadrosu” mu?.. Yani Türk Gladyosu’nun tepe
kadrosunda bu kişiler mi vardı? Benim cevabım hayır… Çünkü Ergenekon
savcıları, Genelkurmay ve MİT’in arşivine giremediler… Üstelik
Genelkurmay ve MİT, savcıların hiçbir yazısına doğru dürüst cevap
vermediler. Böylece Ergenekon davası, bir darbe davasına dönüştü.
Genelkurmay ve MİT’in kozmik mekanlarına girilmeden
Türk Gladyosu çözülmüş olmaz. Tabi geride yakılmamış ve kağıt imha
makinalarında yok edilmemiş ne kadar belge kaldıysa…
Mesela Ergenekon’da İlker Başbuğ’dan çok daha etkili olan
iki eski genelkurmay başkanı ve bir eski Jandarma genel komutanının
kimlikleri ortaya çıkmadı…
Bu konuyu, gelecek yazıda yazacağım...