İyi hatırlıyorum. 30 Nisan 2001 günüydü…
İstanbul’daydım. O gün İçişleri Bakanı Sadettin Tantan aradı. Tantan’ın telefondaki sesi iyi değildi. Çok kızgındı. Doğrudan konuya girdi:
“Fehmi Koru, bu yazıyı neden yazdı? Çok gizli bir operasyonumuzu deşifre etti.”
Fehmi Koru o gün, Yeni Şafak gazetesinde, “Taha Kıvanç” ismiyle yazdığı köşesinde bir belgeden alıntılar yapmıştı. Belgenin ismi şöyleydi:
“Ergenekon: Analiz, Yeniden Yapılanma, Yönetim ve Geliştirme Projesi, İstanbul, 29 Ekim 1999.”
Koru, köşesinde bu belgeyi yorumlarken, benim eski bir yazıma da atıf yapmıştı. Sadettin Tantan, o dönemde Fehmi Koru ile yakınlığımı biliyordu. O kızgınlıkla, “Fehmi Koru’yu kim kullanıyor?” gibi bir cümle kullandı.
Tantan’a, Fehmi Koru’nun kendisini kullandırmayacak kadar tecrübeli bir gazeteci olduğunu ifade edip şöyle dedim:
“Kendisine gelen bir belgeyi incelemiş ve yayınlamaya değer bulmuştur.”
Fehmi Koru, ertesi gün, yani 1 Mayıs 2001 günü, bu Ergenekon belgesine dair bir yazı daha yazdı.
Sadettin Tantan’la bu konuşmamızdan sonra, ben de Ergenekon belgesinin peşine düştüm. Elime ilk önce “Lobi, Aralık 1999” belgesi geçti. 25 sayfalık bu dökümanda Ergenekon’un, “Kemalist bir sivil lobi” teşkilatı kurup sivil hayatı ve ekonomiyi nasıl kotrol edeceği anlatılıyordu. Bir süre sonra, Fehmi Koru’nun yayınladığı “Ergenekon’un yeniden yapılanması” belgesine de ulaştım. O belge de 25 sayfaydı ve girişinde şöyle deniliyordu:
“Bu çalışmanın amacı, Atatürk ilkeleri doğrultusunda biçimlendirilmiş, Kemalizm’in tek, gerçek ve içtenlikli koruyucusu Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon’un reorganizasyonuna katkıda bulunabilmektir.”
Belgeye göre, TSK bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon, her zamankinden çok daha fazla Türkiye Cumhuriyeti için “hayati bir önem” ifade etmekteydi.
Her iki belgenin de kapak sayfasında birer “Atatürk” resmi vardı.
Peki, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın “deşifre oldu” dediği çok gizli operasyon kimlere yönelikti? Tantan, ısrarlı sorularıma net cevaplar vermiyordu. Meselenin özü bir süre sonra anlaşıldı.
Kısaca özetleyeyim:
İstanbul Emniyeti; Fehmi Koru’nun Ergenekon belgesini yayınlamasından iki ay önce, 2 Mart 2001 günü, “otomobil kaçakçılığı” ile ilgili bir operasyon yapıyor. Gözaltına alınan kişilerden biri, o güne kadar henüz Türkiye’de kimsenin tanımadığı, 29 yaşındaki Tuncay Güney.
Tuncay Güney’in evinde, hem bu Ergenekon belgelerinin fotokopileri; hem de O'nun Veli Küçük ile irtibatlı olduğunu gösteren birçok doküman ve materyal bulunuyor. Böylece “Asayiş” polisi, Tuncay Güney’i “Organize Suçlar” polisine devrediyor ve Güney günlerce sorgulanıyor.
Sorgudan sonra İstanbul Emniyeti, 15 Mart 2001 günü, “Veli Küçük liderliğindeki yapılanmaya” operasyon hazırlığı için, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’den izin istiyor. Başsavcı, bu izni ertesi gün veriyor ve dosya için bir savcı görevlendiriyor.
Sadettin Tantan’ın deşifre oldu dediği operasyon işte buydu…
O günlerde bu operasyonun sonucunu merakla beklemeye başladık. Ama hiçbir gelişme olmuyordu. Sonradan anlaşıldı ki, İstanbul Emniyeti, “yeterli delil” olmadığı gerekçesiyle Veli Küçük’e operasyon yapılamayacağını DGM savcısına bildiriyor ve DGM savcısının kararıyla 14 Kasım 2001 günü soruşturmaya son veriliyor.
Emniyet tarihinde, 8 ay sürdüktan sonra yarım bırakılarak kapatılmış ikinci bir soruşturma var mıdır? Ben bilmiyorum.
Böylece, Türk Siyaset tarihinde, Türk Gladyosu’na yönelik ilk savcılık soruşturması, sadece 8 ay sürdü ve “delil yok” denilerek kapatıldı.
2001 yılında bu Ergenekon operasyonu neden yapılamadı?
Herhalde bunun sebebi, Fehmi Koru’nun bir belge yayınlamış olması değildi…
O halde ne oldu?.. Ne olduğunu, tam 6 yıl sonra, İstanbul Özel Yetkili cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz Ergenekon soruşturmasını başlatınca öğrendik.
Zekeriya Öz; Ergenekon soruşturmasının daha başlarında Genelkurmay’a, Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) ve Emniyet’e birer yazı yazarak, ellerinde mevcut olan Ergenekon ile ilgili bilgileri göndermelerini ister.
Genelkurmay, 24 Eylül 2007 günü Savcı Öz’e gönderdiği yazıda, “Genelkurmay’da ve TSK bünyesinde Ergenekon diye bir oluşum yoktur.” cevabını verir. Savcı bir başka yazıyla, tutuklanan şahıslarda bulunmuş bazı Ergenekon belgelerini Genelkurmay’a sorar. Genelkurmay, “Belgeler TSK’ya ait değildir.” cevabını verir. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’tır.
Gelelim MİT’in cevabına… Tıpkı Genelkurmay gibi, MİT’in de Savcı Öz ile işbirliği yapmaya niyeti yoktur. Oysa, Savcı Zekeriya Öz’ün eriştiği bilgilere göre; Tuncay Güney’i Veli Küçük gurubuna sokan Milli İstihbarat Teşkilatı’dır ve Güney, MİT adına bu bilgi ve belgeleri toplamıştır.
MİT, 31 Ekim 2007 günü Savcı Zekeriya Öz’e gönderdiği cevapta, “Ortaya çıkan örgütsel dökümanların MİT’le bir ilgisi yoktur.” cevabını verir. Halbuki Savcı, Ergenekon dökümanlarının MİT’le ilişkisini değil, MİT’in elindeki Ergenekon bilgilerini sormaktadır. Dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner’dir.
Emniyet, 23 Temmuz 2007 günü Savcı Öz’e cevap verir. Emniyet’te Ergenekon’la ilgili tek bilgi, 2001 yılında kapatılmış olan dosyadır.
Fakat, Tuncay Güney’in Emniyet’te verdiği ifadeler, ifade kasetleri ve evinde bulunan belgeler kayıptır.
Devletin güvenliğinden sorumlu üç tepe kurumdan, yani Genelkurmay, MİT ve Emniyet’ten istediği bilgileri alamayan Savcı Zekeriya Öz, Tuncay Güney’in kayıp ifadeleri ve kayıp belgelerin peşine düşer.
Belgelerin bir kısmı, Tuncay Güney’in yargılandığı “otomobil kaçakçılığı” davasının dosyasında bulunur. Bir kısmı, dönemin Organize Suçlar Şubesi Müdürü Adil Serdar Saçan’ın arşivini sakladığı bir depoya yapılan baskında bulunur. Depoda, Tuncay Güney’in ifade kasetlerinin asılları ortaya çıkar.
Savcı Öz, bu kasetleri Emniyet’e deşifre ettirir. Tuncay Güney’in sorgu kasetlerinden birincisinin deşifresi tam 128 sayfa tutar. Bir komiser ve 7 polis memurunun imzasını taşıyan deşifre metninin altındaki tarih 6 şubat 2008.
Bu arada, Ergenekon dalgaları devam etmektedir. Savcı Öz, her dalgada kendisini Ergenekon’un kalbine götürecek yeni belge ve dökümanlara ulaşır. Örneğin, Tuncay Güney’de fotokopisi bulunmuş olan “Ergenekon: Analiz, Yeniden Yapılanma, Yönetim ve Geliştirme Projesi, İstanbul, 29 Ekim 1999.” belgesinin aslı Veli Küçük’ün evinde bulunur. Aynı belgenin bir fotokopisi Doğu Perinçek’in evinde ve “Lobi” belgesinin bir fotokopisi Yüzbaşı Muzaffer Tekin’in evinde bulunur.
Ama, hala Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan bir ses çıkmamıştır.
Savcı Zekeriya Öz, MİT’e yeni bir yazı yazar. MİT bu yazıya 9 Mayıs 2008 günü cevap verir. MİT, savcıya gönderdiği yazıda şunları söyler:
“Ergenekon hakkında hazırladığımız bir kitapçığı 10 Temmuz 2003 tarihinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’e ve 19 Kasım 2003 günü Başbakan Tayyip Erdoğan’a sunduk. Bu çalışmanın özeti bir bilgi notunu, 19 Ocak 2006 tarihinde Başbakan Erdoğan’a verdik. Bir diğer bilgi notunu, 26 Mayıs 2006 günü de Genelkurmay İstihbarat Başkanı’na sunduk.”
MİT’in, Savcı Zekeriya Öz’ün ısrarlı yazışmaları sonucunda gönderdiği Ergenekon bilgilerine bakar mısınız? Seneler önce Başbakan ve Genelkurmay’a verilmiş eski bir kitapçık ve eski bir bilgi notu.
Bu kadar…
Tarihlere de dikkat edin. MİT Ergenekon kitapçığını, Genelkurmay Başkanı’na verdikten tam 4 ay sonra Başbakan’a veriyor.
Ergenekon bilgi notunun veriliş tarihinde de bir gariplik var. MİT, Ergenekon bilgi notunu, Danıştay suikastinden 9 gün sonra Genelkurmay İstihbarat Başkanı’na veriyor.
Neden Danıştay suikastinden sonra bu bilgi notu, doğrudan Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e ve Başbakan Erdoğan’a verilmedi?
MİT’in Danıştay suikastinden hemen sonra Genelkurmay İstihbaratına verdiği notta ne vardı? Genelkurmay bu notu, neden Ergenekon mahkemesine göndermedi ve “kayıtlarımızda yok” dedi?
MİT eğer zamanında Ergenekon ile ilgili derinlikli bir çalışma yapsa veya arşivindeki derinlikli bilgileri siyasi otorite ve Genelkurmay’la paylaşsa Danıştay suikasti önlenemez miydi?
Soruları çoğaltmak mümkün…
Savcı Zekeriya Öz, Ergenekon hakkında bilgi istediğinde MİT, neden seneler önce Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’na verdiği notları göndermekle yetindi? Neden MİT arşivlerinde daha derinlikli bir çalışma yapılıp savcıya gönderilmedi?
Belki de en önemli soru şu: MİT, bunca yıldır darbe teşebbüsü içinde olan bir yapıyı bütün kollarıyla istihbar edip savcıların önüne neden getirmedi?
Bütün bu sebeplerle şunu söylüyorum.
Maalesef Genelkurmay ve MİT; Ergenekon hakkında kozmik değerde hiçbir bilgiyi Ergenekon savcıları ve Mahkeme’yle paylaşmadı.
Bu yüzden Ergenekon’un, yani Türk Gladyosu’nun tam bir haritası ve tam kadrosu ortaya çıkarılamadı.
İtalya Gladyosu’nu ortaya çıkaran Savcı Felice Casson bunu nasıl başarmıştı?
İtalya devleti, Savcı Casson’a İtalya istihbarat teşkilatının arşivlerine girme yetkisi verdi. Ve savcı Casson, İtalya istihbarat teşkilatının arşivlerini 1971’den itibaren tarayarak Gladyo’yu ortaya çıkardı.
İtalyan Gladyosu’nun 139 ayrı yerde silah depoları vardı.
İtalyan Gladyosu’nu ele veren olaylar üç jandarmayı öldüren NATO bombaları ve İtalyan Gladyosu’nun bir silah deposuydu.
Türk Gladyosu’nu ele veren olaylar ise Danıştay suikasti ve Ümraniye’de bulunan 27 el bombasıydı.
İtalyan Gladyosu’nu soruşturan savcı Felice Casson, devletin bütün kozmik arşivlerine girdi, aralarında eski başbakanlar ve onlarca generalin bulunduğu Gladyo’nun tam kadrosunu çıkardı.
Türk Gladyosu’nu soruşturan Savcı Zekeriya Öz ise, MİT’in ve Genelkurmay’ın kozmik arşivlerine giremedi. Böylece Türk Gladyosu’nun tam kadrosu ortaya çıkmadı…
Bizde de bir gün bir savcı, bu arşivlere girdiğinde işte o zaman Türk Gladyosu’nun tam kadrosunu görmüş olacağız.
En başta da, Ergenekon’un tepesinde olduklarını düşündüğüm iki eski Genelkurmay Başkanı ve bir eski Jandarma Genel Komutanı’nı tanımış olacağız...
Ama bir endişem var:
Ergenekon operasyonlarından sonra; devletin bir çok biriminde günler ve geceler boyu, ya yakılarak ya da kağıt kıyma makinalarında doğranarak binlerce belge imha edildi.
Umarım, MİT’in bu arşivleri de yakılmamış ve imha edilmemiştir.
İstanbul’daydım. O gün İçişleri Bakanı Sadettin Tantan aradı. Tantan’ın telefondaki sesi iyi değildi. Çok kızgındı. Doğrudan konuya girdi:
“Fehmi Koru, bu yazıyı neden yazdı? Çok gizli bir operasyonumuzu deşifre etti.”
Fehmi Koru o gün, Yeni Şafak gazetesinde, “Taha Kıvanç” ismiyle yazdığı köşesinde bir belgeden alıntılar yapmıştı. Belgenin ismi şöyleydi:
“Ergenekon: Analiz, Yeniden Yapılanma, Yönetim ve Geliştirme Projesi, İstanbul, 29 Ekim 1999.”
Koru, köşesinde bu belgeyi yorumlarken, benim eski bir yazıma da atıf yapmıştı. Sadettin Tantan, o dönemde Fehmi Koru ile yakınlığımı biliyordu. O kızgınlıkla, “Fehmi Koru’yu kim kullanıyor?” gibi bir cümle kullandı.
Tantan’a, Fehmi Koru’nun kendisini kullandırmayacak kadar tecrübeli bir gazeteci olduğunu ifade edip şöyle dedim:
“Kendisine gelen bir belgeyi incelemiş ve yayınlamaya değer bulmuştur.”
Fehmi Koru, ertesi gün, yani 1 Mayıs 2001 günü, bu Ergenekon belgesine dair bir yazı daha yazdı.
Sadettin Tantan’la bu konuşmamızdan sonra, ben de Ergenekon belgesinin peşine düştüm. Elime ilk önce “Lobi, Aralık 1999” belgesi geçti. 25 sayfalık bu dökümanda Ergenekon’un, “Kemalist bir sivil lobi” teşkilatı kurup sivil hayatı ve ekonomiyi nasıl kotrol edeceği anlatılıyordu. Bir süre sonra, Fehmi Koru’nun yayınladığı “Ergenekon’un yeniden yapılanması” belgesine de ulaştım. O belge de 25 sayfaydı ve girişinde şöyle deniliyordu:
“Bu çalışmanın amacı, Atatürk ilkeleri doğrultusunda biçimlendirilmiş, Kemalizm’in tek, gerçek ve içtenlikli koruyucusu Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon’un reorganizasyonuna katkıda bulunabilmektir.”
Belgeye göre, TSK bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon, her zamankinden çok daha fazla Türkiye Cumhuriyeti için “hayati bir önem” ifade etmekteydi.
Her iki belgenin de kapak sayfasında birer “Atatürk” resmi vardı.
Peki, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın “deşifre oldu” dediği çok gizli operasyon kimlere yönelikti? Tantan, ısrarlı sorularıma net cevaplar vermiyordu. Meselenin özü bir süre sonra anlaşıldı.
Kısaca özetleyeyim:
İstanbul Emniyeti; Fehmi Koru’nun Ergenekon belgesini yayınlamasından iki ay önce, 2 Mart 2001 günü, “otomobil kaçakçılığı” ile ilgili bir operasyon yapıyor. Gözaltına alınan kişilerden biri, o güne kadar henüz Türkiye’de kimsenin tanımadığı, 29 yaşındaki Tuncay Güney.
Tuncay Güney’in evinde, hem bu Ergenekon belgelerinin fotokopileri; hem de O'nun Veli Küçük ile irtibatlı olduğunu gösteren birçok doküman ve materyal bulunuyor. Böylece “Asayiş” polisi, Tuncay Güney’i “Organize Suçlar” polisine devrediyor ve Güney günlerce sorgulanıyor.
Sorgudan sonra İstanbul Emniyeti, 15 Mart 2001 günü, “Veli Küçük liderliğindeki yapılanmaya” operasyon hazırlığı için, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’den izin istiyor. Başsavcı, bu izni ertesi gün veriyor ve dosya için bir savcı görevlendiriyor.
Sadettin Tantan’ın deşifre oldu dediği operasyon işte buydu…
O günlerde bu operasyonun sonucunu merakla beklemeye başladık. Ama hiçbir gelişme olmuyordu. Sonradan anlaşıldı ki, İstanbul Emniyeti, “yeterli delil” olmadığı gerekçesiyle Veli Küçük’e operasyon yapılamayacağını DGM savcısına bildiriyor ve DGM savcısının kararıyla 14 Kasım 2001 günü soruşturmaya son veriliyor.
Emniyet tarihinde, 8 ay sürdüktan sonra yarım bırakılarak kapatılmış ikinci bir soruşturma var mıdır? Ben bilmiyorum.
Böylece, Türk Siyaset tarihinde, Türk Gladyosu’na yönelik ilk savcılık soruşturması, sadece 8 ay sürdü ve “delil yok” denilerek kapatıldı.
2001 yılında bu Ergenekon operasyonu neden yapılamadı?
Herhalde bunun sebebi, Fehmi Koru’nun bir belge yayınlamış olması değildi…
O halde ne oldu?.. Ne olduğunu, tam 6 yıl sonra, İstanbul Özel Yetkili cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz Ergenekon soruşturmasını başlatınca öğrendik.
Zekeriya Öz; Ergenekon soruşturmasının daha başlarında Genelkurmay’a, Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) ve Emniyet’e birer yazı yazarak, ellerinde mevcut olan Ergenekon ile ilgili bilgileri göndermelerini ister.
Genelkurmay, 24 Eylül 2007 günü Savcı Öz’e gönderdiği yazıda, “Genelkurmay’da ve TSK bünyesinde Ergenekon diye bir oluşum yoktur.” cevabını verir. Savcı bir başka yazıyla, tutuklanan şahıslarda bulunmuş bazı Ergenekon belgelerini Genelkurmay’a sorar. Genelkurmay, “Belgeler TSK’ya ait değildir.” cevabını verir. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’tır.
Gelelim MİT’in cevabına… Tıpkı Genelkurmay gibi, MİT’in de Savcı Öz ile işbirliği yapmaya niyeti yoktur. Oysa, Savcı Zekeriya Öz’ün eriştiği bilgilere göre; Tuncay Güney’i Veli Küçük gurubuna sokan Milli İstihbarat Teşkilatı’dır ve Güney, MİT adına bu bilgi ve belgeleri toplamıştır.
MİT, 31 Ekim 2007 günü Savcı Zekeriya Öz’e gönderdiği cevapta, “Ortaya çıkan örgütsel dökümanların MİT’le bir ilgisi yoktur.” cevabını verir. Halbuki Savcı, Ergenekon dökümanlarının MİT’le ilişkisini değil, MİT’in elindeki Ergenekon bilgilerini sormaktadır. Dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner’dir.
Emniyet, 23 Temmuz 2007 günü Savcı Öz’e cevap verir. Emniyet’te Ergenekon’la ilgili tek bilgi, 2001 yılında kapatılmış olan dosyadır.
Fakat, Tuncay Güney’in Emniyet’te verdiği ifadeler, ifade kasetleri ve evinde bulunan belgeler kayıptır.
Devletin güvenliğinden sorumlu üç tepe kurumdan, yani Genelkurmay, MİT ve Emniyet’ten istediği bilgileri alamayan Savcı Zekeriya Öz, Tuncay Güney’in kayıp ifadeleri ve kayıp belgelerin peşine düşer.
Belgelerin bir kısmı, Tuncay Güney’in yargılandığı “otomobil kaçakçılığı” davasının dosyasında bulunur. Bir kısmı, dönemin Organize Suçlar Şubesi Müdürü Adil Serdar Saçan’ın arşivini sakladığı bir depoya yapılan baskında bulunur. Depoda, Tuncay Güney’in ifade kasetlerinin asılları ortaya çıkar.
Savcı Öz, bu kasetleri Emniyet’e deşifre ettirir. Tuncay Güney’in sorgu kasetlerinden birincisinin deşifresi tam 128 sayfa tutar. Bir komiser ve 7 polis memurunun imzasını taşıyan deşifre metninin altındaki tarih 6 şubat 2008.
Bu arada, Ergenekon dalgaları devam etmektedir. Savcı Öz, her dalgada kendisini Ergenekon’un kalbine götürecek yeni belge ve dökümanlara ulaşır. Örneğin, Tuncay Güney’de fotokopisi bulunmuş olan “Ergenekon: Analiz, Yeniden Yapılanma, Yönetim ve Geliştirme Projesi, İstanbul, 29 Ekim 1999.” belgesinin aslı Veli Küçük’ün evinde bulunur. Aynı belgenin bir fotokopisi Doğu Perinçek’in evinde ve “Lobi” belgesinin bir fotokopisi Yüzbaşı Muzaffer Tekin’in evinde bulunur.
Ama, hala Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan bir ses çıkmamıştır.
Savcı Zekeriya Öz, MİT’e yeni bir yazı yazar. MİT bu yazıya 9 Mayıs 2008 günü cevap verir. MİT, savcıya gönderdiği yazıda şunları söyler:
“Ergenekon hakkında hazırladığımız bir kitapçığı 10 Temmuz 2003 tarihinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’e ve 19 Kasım 2003 günü Başbakan Tayyip Erdoğan’a sunduk. Bu çalışmanın özeti bir bilgi notunu, 19 Ocak 2006 tarihinde Başbakan Erdoğan’a verdik. Bir diğer bilgi notunu, 26 Mayıs 2006 günü de Genelkurmay İstihbarat Başkanı’na sunduk.”
MİT’in, Savcı Zekeriya Öz’ün ısrarlı yazışmaları sonucunda gönderdiği Ergenekon bilgilerine bakar mısınız? Seneler önce Başbakan ve Genelkurmay’a verilmiş eski bir kitapçık ve eski bir bilgi notu.
Bu kadar…
Tarihlere de dikkat edin. MİT Ergenekon kitapçığını, Genelkurmay Başkanı’na verdikten tam 4 ay sonra Başbakan’a veriyor.
Ergenekon bilgi notunun veriliş tarihinde de bir gariplik var. MİT, Ergenekon bilgi notunu, Danıştay suikastinden 9 gün sonra Genelkurmay İstihbarat Başkanı’na veriyor.
Neden Danıştay suikastinden sonra bu bilgi notu, doğrudan Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e ve Başbakan Erdoğan’a verilmedi?
MİT’in Danıştay suikastinden hemen sonra Genelkurmay İstihbaratına verdiği notta ne vardı? Genelkurmay bu notu, neden Ergenekon mahkemesine göndermedi ve “kayıtlarımızda yok” dedi?
MİT eğer zamanında Ergenekon ile ilgili derinlikli bir çalışma yapsa veya arşivindeki derinlikli bilgileri siyasi otorite ve Genelkurmay’la paylaşsa Danıştay suikasti önlenemez miydi?
Soruları çoğaltmak mümkün…
Savcı Zekeriya Öz, Ergenekon hakkında bilgi istediğinde MİT, neden seneler önce Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’na verdiği notları göndermekle yetindi? Neden MİT arşivlerinde daha derinlikli bir çalışma yapılıp savcıya gönderilmedi?
Belki de en önemli soru şu: MİT, bunca yıldır darbe teşebbüsü içinde olan bir yapıyı bütün kollarıyla istihbar edip savcıların önüne neden getirmedi?
Bütün bu sebeplerle şunu söylüyorum.
Maalesef Genelkurmay ve MİT; Ergenekon hakkında kozmik değerde hiçbir bilgiyi Ergenekon savcıları ve Mahkeme’yle paylaşmadı.
Bu yüzden Ergenekon’un, yani Türk Gladyosu’nun tam bir haritası ve tam kadrosu ortaya çıkarılamadı.
İtalya Gladyosu’nu ortaya çıkaran Savcı Felice Casson bunu nasıl başarmıştı?
İtalya devleti, Savcı Casson’a İtalya istihbarat teşkilatının arşivlerine girme yetkisi verdi. Ve savcı Casson, İtalya istihbarat teşkilatının arşivlerini 1971’den itibaren tarayarak Gladyo’yu ortaya çıkardı.
İtalyan Gladyosu’nun 139 ayrı yerde silah depoları vardı.
İtalyan Gladyosu’nu ele veren olaylar üç jandarmayı öldüren NATO bombaları ve İtalyan Gladyosu’nun bir silah deposuydu.
Türk Gladyosu’nu ele veren olaylar ise Danıştay suikasti ve Ümraniye’de bulunan 27 el bombasıydı.
İtalyan Gladyosu’nu soruşturan savcı Felice Casson, devletin bütün kozmik arşivlerine girdi, aralarında eski başbakanlar ve onlarca generalin bulunduğu Gladyo’nun tam kadrosunu çıkardı.
Türk Gladyosu’nu soruşturan Savcı Zekeriya Öz ise, MİT’in ve Genelkurmay’ın kozmik arşivlerine giremedi. Böylece Türk Gladyosu’nun tam kadrosu ortaya çıkmadı…
Bizde de bir gün bir savcı, bu arşivlere girdiğinde işte o zaman Türk Gladyosu’nun tam kadrosunu görmüş olacağız.
En başta da, Ergenekon’un tepesinde olduklarını düşündüğüm iki eski Genelkurmay Başkanı ve bir eski Jandarma Genel Komutanı’nı tanımış olacağız...
Ama bir endişem var:
Ergenekon operasyonlarından sonra; devletin bir çok biriminde günler ve geceler boyu, ya yakılarak ya da kağıt kıyma makinalarında doğranarak binlerce belge imha edildi.
Umarım, MİT’in bu arşivleri de yakılmamış ve imha edilmemiştir.