13 Ağustos 2013 Salı

Ergenekon, terör örgütü değil midir? / bülent korucu

Ergenekon’un bir silahlı terör örgütü olduğunu savcılar ilk iddianameye yazmışlardı.

Sanıklar mahkemeden henüz mahkumiyet almadıkları gerekçesiyle yerinde bir taleple yayınlarda ‘iddia’ ifadesiyle birlikte kullanılabileceği kararı aldırmıştı. O günden sonra kimse bu ifadeye itiraz etmedi. Ne zaman eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ aynı suçtan tutuklandı, itirazlar yükseldi. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yönetmiş bir komutanın bu suçlamaya muhatap olmasını kabul etmek kolay değil. İlk günlerdeki şok mazur görülebilir. Ancak takip eden zamanlarda tam bir psikolojik operasyona dönüştü. Başbuğ ve avukatları teknik ve hukukî savunmadan ziyade kamuoyu oluşturmaya öncelik verdi.  Başbuğ’un neyle suçlandığını kamuoyundan ustalıkla gizlediler. Halbuki soruşturma aşamasından itibaren darbe davalarına muhalefetiyle bilinen kalemler bile en güçlü dosyanın Başbuğ hakkındaki olduğunu yazmıştı.

Sadece Danıştay cinayeti bile Ergenekon’un silahlı terör örgütü olduğunu ispat etmeye yeter. Savcılar, iddianame ile ilgili muhtemel tartışmalara karşı cevaplar yazmıştı.  Şimdi sözü biraz onlara bırakmak istiyorum.
“Sonuç olarak Ergenekon Terör Örgütünün hem eleman hem kadrolaşma hem devlete ait gizli bilgi ve belgelere rahatlıkla ulaşma, örgütün sahip olduğu çeşitli silahlar ve silahlı üyeleri, örgütün en üst düzeydeki devlet görevlilerine suikast yaptırmak için suç işlemiş ve işlemeye meyilli birçok insanı kısa sürede bulup bu tür insanlara hayali misyonlar yükleyip suç işlemeye teşvik edip gerektiğinde yüklü miktarlarda paralar taahhüt edip ülkeyi kaosa götürecek eylemler yaptırabildikleri, Danıştay suikastı ve bazı ünlü kişilere yapılacak suikastlar için yapılan para tekliflerinin de dosyada delillendirildiği, suikast yaptıracakları kişilere yakında darbe yapacağız cezaevinde fazla kalmazsın, hemen biz seni çıkarırız gibi vaatlerde bulundukları anlaşılmıştır. Alparslan Arslan’ı da böyle bir ümitle suç işlemeye azmettirdikleri, bu konuda Alparslan Arslan’ın müebbet hapis cezası almasına rağmen halen çıkma ümidi olduğunu ve bu ümidinin kısa sürede gerçekleşeceğini ifadesinde beyan etmesi de örgütün hem darbe amaçlarını hem de bu tür eylem ve suikastları rahatlıkla gerçekleştirebilecek deneyim ve birikime sahip olduğunu gösterdiği gibi yeterli eleman araç ve gereç ile bilgi ve kapasiteye sahip olduğunu göstermektedir.

Yasa gereği silah taşıma yetkisine sahip olan asker, polis vb. örgüt üyelerinin ruhsatlı silahlarının örgütün amaçlarını gerçekleştirme amacıyla edindiklerinden söz edilemeyeceğinden örgütün silahlı örgüt olarak kabul edilmesinde bu kişilerin ruhsatlı silahları dikkate alınmamıştır.  Ancak bu kişilerin ruhsatlı silah edinme imkânlarına karşın sahip oldukları ruhsatsız silah ve mühimmat ile diğer örgüt üyelerinde ele geçen çok çeşitli silah ve mühimmat örgütün silahlı bir terör örgütü olması açısından yeterli bir delildir.”

İddianamedeki alıntıyı bırakıp bir de kanunun ne dediğine bakalım. Terör tanımı, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde yer alıyor. Etnik ve ideolojik terörle sınırlı olmayan tanımda şöyle deniyor: “Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa’da belirtilen Cumhuriyet’in niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devleti’nin ve Cumhuriyet’in varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.” Bu tanımı savcılar değil ülkenin parlamentosu yaptı. İşin ucu eski Genelkurmay başkanına dayandığında, bütün dosyayı yeni baştan yazmalarını mı bekliyorduk? Ya da ‘kanun böyle diyor ama size başka bir şey yazalım ayıp olmasın’ demeleri mi gerekiyordu? Ergenekon bir terör örgütü ise mensup ve yöneticileri, konumu ve mesleğine bakılmaksızın kanunda yazılı suç ve ceza ile muhatap olur.

İddianamede, “Örgütün yakın amacının, ülkede yönetim zafiyeti oluşturacak derecede eylemler yapıp, kamu düzenini bozacak kargaşa ortamı meydana getirmek, nihai amacının da oluşacak kargaşa ortamı ile yönetime karşı yapılacak hukuk dışı bir müdahalenin kamuoyunda kabulü ve haklılığını temin edip, hukuk dışı bir müdahale ile yönetimi ele geçirmek olduğu tespit edilmiştir” denilmişti. Mahkeme, iddia makamını haklı buldu ve cezaları verdi. Yargıtay da yerinde bulursa ‘adaletin kestiği parmak acımaz’ demekten başka çare yok.