Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, iktidarlarının ilk döneminde
kendilerine ulaştırılan ihbar mektuplarını, “Bu devirde darbe olmaz”
düşüncesiyle önemsemediklerini ifade etti.
Yazıcı,
2003 yılı başlarında bir ihbar mektubunu ciddiye almayıp kenara
koyduğunu söyledi. 2005’te de kendisine bir darbe toplantısı tutanağı
ulaştırıldığını ve bunu Başbakan Tayyip Erdoğan’a verdiğini anlattı. 27
Mayıs ve 12 Eylül öncesindeki ihbar mektuplarının da dikkate alınmadığı
hatırlatılarak “Biraz ucuz atlatmışsınız.” denilmesi üzerine ise “Biraz
değil, biraz değil, çok ucuz atlattık.” şeklinde konuştu.
Bakan Hayati Yazıcı, 2003 yılı başlarında kendisine ulaşan ihbar mektubunu ciddiye almayıp bir kenara koyduğunu, 2005 yılında da bir darbe toplantısı tutanağı ulaştırıldığını, bu tutanakları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a verdiğini anlatıyor. 27 Mayıs ve 12 Eylül öncesindeki ihbar mektuplarının da önemsenmediği ancak darbelerden sonra bunların nasıl bir ibret vesikasına dönüştüğü hatırlatılarak, “Biraz ucuz atlatmışsınız.” denilmesi üzerine, “Biraz değil, biraz değil, çok ucuz atlattık.” ifadelerini kullanıyor. Aynı zamanda hukukçu kimliği bulunan Hayati Yazıcı’nın başlangıçta dikkate almadıkları darbe ihbarlarıyla ilgili fikrini ilk değiştiren, 2006 yılında Nokta dergisinde yayımlanan darbe günlükleri olmuş. Hemen geri dönüp, 2003 yılında eline ulaşan mektubu okumuş. Günlüklerin oradaki darbe planları ile birebir örtüştüğünü fark ediyor. Çok ince puntolarla ismine hitaben yazılan bu 2,5 sayfalık mektup, Ayışığı, Yakamoz, Sarıkız darbe planlarını tarif etmektedir. Yazıcı, 2005’te Erdoğan’a sunduğu tutanakların birer örneğini almadığına pişman olduğunu da ifade ediyor. O tutanakların gelişini ise şöyle anlatıyor: “Bir gün bir arkadaşım elinde bir tomar evrakla geldi. Orada komutanların kendi aralarında yaptıkları konuşmaların tutanakları vardı. İrticanın cesaret aldığı, Cumhuriyet’in en önemli vazgeçilmez ilkesi olan laikliğe aykırı eylem biçimlerinin çoğaldığı, bunun sürdürülemez olduğu belirtiliyordu. Bunu bana veren kişi biraz da korkmuştu. Sıkı sıkı tembih etti beni, sakın bundan örnek alma, Başbakan’a ver dedi. Ben de örneğini almadan bir uçak yolculuğunda Sayın Başbakan’a sundum.”
Tutanaktaki komutanlar arasında Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılanan birçok ismin bulunduğunu bildiren Hayati Yazıcı, şimdilik isim vermekten kaçınıyor. Ancak eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’la ilgili tartışmalarda tavrı net. Bazı çevreler Başbuğ’un bu cezayı hak etmediğini, hatta dönemin Anayasa Mahkemesi üyesi Osman Paksüt’le AK Parti’nin kapatılmaması için görüştüğünü iddia ediyor. Yazıcı ise, “Onlar ne yazarsa yazsın. Osman Paksüt’ün ne oy kullandığı belli. Orada belki farklı yönde oy kullanmış birileri söylenseydi daha tutarlı olurdu.” cevabını veriyor. Ardından, “Demek ki Başbuğ ona bile sözünü geçirememiş.” esprisini yapıyor. “Bir kişinin durumuna üzülmek ayrı bir şeydir, kişilerin isnad edilen fiili işleyip işlemediği ayrı bir şeydir.” ayrımının altını çizen Yazıcı, şöyle devam ediyor: “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almak az bir ceza değil. Böyle bir hüküm giymiş kişiyle ilgili konuşmak da çok kolay bir şey değil. Yoksa konuşacak malzemem var yani, bilgim var. Fakat şu anda konuşmayı etik bulmuyorum. Yargıtay aşaması bir geçsin. Söyleyeceğim çok şey var yoksa. O davalar (AK Parti’yi kapatma davası) ısmarlama davalardı.”
Hayati Yazıcı’nın kararlarla ilgili bazı yaklaşımlara da itirazı var. Özellikle bazı sanıklarla ilgili ‘niye içeride, niye tutuklu’ şeklinde bir hava estirildiğine dikkat çekerek, “Durduk yerde içeride değiller. Ne ile suçlandıkları, yargılandıkları hep örtülüyor, geri plana atılıyor.” değerlendirmesinde bulunuyor. Bu çerçevede, mahkeme kararlarını ‘gayri meşru’ ilan eden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na şu tepkiyi gösteriyor:
“Bunlar ölçüsüz, kontrolsüz, frensiz sözlerdir. Dikkate de kaale de almıyorum. Hukuk dilinde hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Bu tür hareketlerin propaganda tarafı da var. Mahkeme ile alakalı bu negatif değerlendirmelerin, Ergenekon ruhunun etkisiyle yapıldığı kanısındayım. O ruh bunları sarmalamış, o haleti ruhiye içerisinde değerlendirmeler yapılıyor. Mahkemeleri tanımıyorum, kararlar gayri meşrudur demenin, çok ilkel yaklaşım olduğu kanısındayım.”
Ergenekon, Gümrük’te ayrıntılı çalışmış
Ergenekon terör örgütü, devletin her kurumunda olduğu gibi Gümrük’te de çok detaylı bir çalışma yapmış. Darbe olması halinde tasfiye edilecek ya da yararlanılacak elemanlarla ilgili listeler hazırlanmış. Bakan Yazıcı, bu konuda şu bilgiyi veriyor: “O zamanki gümrük müsteşarlığıyla alakalı da bu tür bir çalışma yapılmış. Şunlardan yararlanılabilir, şunların da uzaklaştırılması lazım demişler. Biz tabii atamalarımızda performansa bakarak değerlendirme yaptık. Çankaya Köşkü’ne mektup yazmış adam. Ben bunu yazmış adamla bile genel müdür vekili olarak çalıştım. Sonra yanıma gelip ‘Utandım, ben böyle bir hata yapmışım’ dedi. Ben insanların yaşam biçimlerine, inanç tercihlerine, aidiyetlerine bakmam. Ben artık gümrükte Ergenekon uzantıları kaldığını düşünmüyorum. Esas olan iyimserliktir. Tedbirli olacaksın ama iyimser olacaksın.”
Bakan Hayati Yazıcı, 2003 yılı başlarında kendisine ulaşan ihbar mektubunu ciddiye almayıp bir kenara koyduğunu, 2005 yılında da bir darbe toplantısı tutanağı ulaştırıldığını, bu tutanakları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a verdiğini anlatıyor. 27 Mayıs ve 12 Eylül öncesindeki ihbar mektuplarının da önemsenmediği ancak darbelerden sonra bunların nasıl bir ibret vesikasına dönüştüğü hatırlatılarak, “Biraz ucuz atlatmışsınız.” denilmesi üzerine, “Biraz değil, biraz değil, çok ucuz atlattık.” ifadelerini kullanıyor. Aynı zamanda hukukçu kimliği bulunan Hayati Yazıcı’nın başlangıçta dikkate almadıkları darbe ihbarlarıyla ilgili fikrini ilk değiştiren, 2006 yılında Nokta dergisinde yayımlanan darbe günlükleri olmuş. Hemen geri dönüp, 2003 yılında eline ulaşan mektubu okumuş. Günlüklerin oradaki darbe planları ile birebir örtüştüğünü fark ediyor. Çok ince puntolarla ismine hitaben yazılan bu 2,5 sayfalık mektup, Ayışığı, Yakamoz, Sarıkız darbe planlarını tarif etmektedir. Yazıcı, 2005’te Erdoğan’a sunduğu tutanakların birer örneğini almadığına pişman olduğunu da ifade ediyor. O tutanakların gelişini ise şöyle anlatıyor: “Bir gün bir arkadaşım elinde bir tomar evrakla geldi. Orada komutanların kendi aralarında yaptıkları konuşmaların tutanakları vardı. İrticanın cesaret aldığı, Cumhuriyet’in en önemli vazgeçilmez ilkesi olan laikliğe aykırı eylem biçimlerinin çoğaldığı, bunun sürdürülemez olduğu belirtiliyordu. Bunu bana veren kişi biraz da korkmuştu. Sıkı sıkı tembih etti beni, sakın bundan örnek alma, Başbakan’a ver dedi. Ben de örneğini almadan bir uçak yolculuğunda Sayın Başbakan’a sundum.”
Tutanaktaki komutanlar arasında Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılanan birçok ismin bulunduğunu bildiren Hayati Yazıcı, şimdilik isim vermekten kaçınıyor. Ancak eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’la ilgili tartışmalarda tavrı net. Bazı çevreler Başbuğ’un bu cezayı hak etmediğini, hatta dönemin Anayasa Mahkemesi üyesi Osman Paksüt’le AK Parti’nin kapatılmaması için görüştüğünü iddia ediyor. Yazıcı ise, “Onlar ne yazarsa yazsın. Osman Paksüt’ün ne oy kullandığı belli. Orada belki farklı yönde oy kullanmış birileri söylenseydi daha tutarlı olurdu.” cevabını veriyor. Ardından, “Demek ki Başbuğ ona bile sözünü geçirememiş.” esprisini yapıyor. “Bir kişinin durumuna üzülmek ayrı bir şeydir, kişilerin isnad edilen fiili işleyip işlemediği ayrı bir şeydir.” ayrımının altını çizen Yazıcı, şöyle devam ediyor: “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almak az bir ceza değil. Böyle bir hüküm giymiş kişiyle ilgili konuşmak da çok kolay bir şey değil. Yoksa konuşacak malzemem var yani, bilgim var. Fakat şu anda konuşmayı etik bulmuyorum. Yargıtay aşaması bir geçsin. Söyleyeceğim çok şey var yoksa. O davalar (AK Parti’yi kapatma davası) ısmarlama davalardı.”
Hayati Yazıcı’nın kararlarla ilgili bazı yaklaşımlara da itirazı var. Özellikle bazı sanıklarla ilgili ‘niye içeride, niye tutuklu’ şeklinde bir hava estirildiğine dikkat çekerek, “Durduk yerde içeride değiller. Ne ile suçlandıkları, yargılandıkları hep örtülüyor, geri plana atılıyor.” değerlendirmesinde bulunuyor. Bu çerçevede, mahkeme kararlarını ‘gayri meşru’ ilan eden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na şu tepkiyi gösteriyor:
“Bunlar ölçüsüz, kontrolsüz, frensiz sözlerdir. Dikkate de kaale de almıyorum. Hukuk dilinde hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Bu tür hareketlerin propaganda tarafı da var. Mahkeme ile alakalı bu negatif değerlendirmelerin, Ergenekon ruhunun etkisiyle yapıldığı kanısındayım. O ruh bunları sarmalamış, o haleti ruhiye içerisinde değerlendirmeler yapılıyor. Mahkemeleri tanımıyorum, kararlar gayri meşrudur demenin, çok ilkel yaklaşım olduğu kanısındayım.”
Ergenekon, Gümrük’te ayrıntılı çalışmış
Ergenekon terör örgütü, devletin her kurumunda olduğu gibi Gümrük’te de çok detaylı bir çalışma yapmış. Darbe olması halinde tasfiye edilecek ya da yararlanılacak elemanlarla ilgili listeler hazırlanmış. Bakan Yazıcı, bu konuda şu bilgiyi veriyor: “O zamanki gümrük müsteşarlığıyla alakalı da bu tür bir çalışma yapılmış. Şunlardan yararlanılabilir, şunların da uzaklaştırılması lazım demişler. Biz tabii atamalarımızda performansa bakarak değerlendirme yaptık. Çankaya Köşkü’ne mektup yazmış adam. Ben bunu yazmış adamla bile genel müdür vekili olarak çalıştım. Sonra yanıma gelip ‘Utandım, ben böyle bir hata yapmışım’ dedi. Ben insanların yaşam biçimlerine, inanç tercihlerine, aidiyetlerine bakmam. Ben artık gümrükte Ergenekon uzantıları kaldığını düşünmüyorum. Esas olan iyimserliktir. Tedbirli olacaksın ama iyimser olacaksın.”