7 Ağustos 2013 Çarşamba

İkinci perde yolda / Mehmet Baransu

Türkiye tarihinin en büyük davalarından biri olan ve yaklaşık altı yıl süren Ergenekon’da önceki gün kararlar açıklandı. İki gündür son altı yılda yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor.
Soruşturmanın henüz başında Ümraniye’de bir gecekonduda ele geçirilen bombaların Türkiye’nin kaderini değiştireceğini henüz hiçbirimiz anlayamamıştık.
2008 yılı şubat ayında Veli Küçük ve arkadaşlarının gözaltına alındığında, Türkiye’de yeni bir sürecin başlayacağını anlamıştım.

Alev Er
, Ahmet Altan, Yasemin Çongar’la gazetenin yayın hayatına başladığı ilk binasının asma katında o gün haber toplantısı yapmış, yıllardır yaptıklarını yakından takip ettiğim bu ekibin icraatlarını anlatmaya başlamıştım.
Ergenekon, Analiz, Veli Küçük, Doğu Perinçek, Tuncay Güney, 28 Şubat sahte, montajlı fotoğraflar, İzmit görüşmeleri, 2002’de bu ekibin Fehmi Koru’nun bir yazısıyla deşifre edilmesi... ” gibi konuları paylaştıkça, karşımdaki üçlünün şaşkın bakışlarıyla karşılaşmıştım.
Doğrusunu söylemek gerekirse anlattıklarımı fantastik hikâye olarak dinlediler. Ahmet Altan’ın “bu çocuk ne saçmalıyor” bakışlarıyla haber toplantısı terk ettim. Ciddiye alınmamıştım. 

Aradan yaklaşık bir hafta geçti. Yine bir sabah saati asma kattan “Baransuuuuuuu” sesiyle irkildim. Toplantıya çağrılıyordum. Yukarı çıktım. 10 gün önce anlattığım “fantastik hikâyeyi” bu kez tüm ayrıntılarıyla dinlemek istiyorlardı. Sebebini merak ederken, Alev Er’in önünde duran Hürriyet gazetesi dikkatimi çekti. O gün yarım sayfa Tuncay Güney ve Ergenekon haberi yapılmıştı, kamuoyu ilk kez Güney ismiyle tanışıyordu.

Hürriyet
’in yazdıkları daha önce anlattıklarımın yüzde biri bile değildi. Hürriyet gazetesinin o günkü katkısıyla paylaştığım bilgilerin fantastik olmadığına yayın ekibi ikna olmuş, “Taraf- Ergenekon” efsanesi de işte o gün başlamıştı.
Düğmeye aslında Hürriyet bastı...
Ergenekon kararlarının açıklandığı gün televizyonları, yaşanan tartışmaları izledim. Gazetelerin yazdıklarına göz attım. Doğrusunu söylemek gerekirse bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların bu ülkede hâlâ nasıl konuşup, yazabildiğine şaşırdım.
Tartışma İlker Başbuğ ve Mustafa Balbay etrafında dönüyor. Neyle suçlandıklarını bile bilmeyen bu iki ismin ceza almasını anlayamamışlar.
Bugün Ergenekon’da “haklarında en somut delil bulunan kişiler kim” diye soru sorulsa ilk gösterilecek isimler Balbay ve Başbuğ. Balbay’ın günlükleri, internet andıcı, emekli Orgeneral Hasan Iğsız’ın emri Başbuğ’dan aldıkları itirafı gibi yüzlerce ayrıntı, delil.
Davada dikkat çeken bir isim de bir numara algısı yaratılan Mehmet Haberal’ın tahliyesi. Haberal de önce ağırlaştırılmış müebbet cezası almasına rağmen, darbe teşebbüsü eksik kaldığı gerekçesiyle cezasında indirime gidiliyor.
Aslında 275 sanıklı davada yazılacak binlerce konu ve ayrıntı var. Ancak bitirirken şunu söylemeliyim. Ergenekon’u anlamak için Durmuş Ali Özoğlu’nun kamuoyuna yansıyan bir fotoğrafına bakmak yeterli. Bir tümgeneral, üniformasıyla Özoğlu’nun karşısında hazır olda bekleyerek, kendisine selam durmuştu.

Neriman
, Keriman Aydın kardeşleri de unutmamak gerekli. İsmi hep gündemde olan Teğmen Mehmet Ali Çelebi, bu kardeşlerin emrinde çalışmış, teğmen ifadesinde bunu komutanlarının emriyle yaptığını söylemişti. Bu sivil kişilerin emrine generallerin, teğmenlerin verilmesidir Ergenekon.
Türkiye adına önceki gün bir dönem kapandı. Kimse fark etmese de şimdi sırada Ergenekon’dan daha önemli bir soruşturma var; Özel Kuvvetler Komutanlığı soruşturması. Halen sesiz ve derinden devam eden bu soruşturmayla, Türkiye derin devletin tetikçileriyle yüzleşecek. Suikastlar, bombalamalar, fişlemeler, eylem planları, sivil bildiğimiz şahısların derin devlete çalışması gibi onlarca gerçekle yüzleşeceğiz.
Tabii birileri iktidarlarının devamı için yine karanlık güçlerle perde arkasında anlaşma yapmazsa...