Suriye’de
göreve başlayan Kimyasal Silahları Kontrol ve Tasfiye Örgütü ile BM
uzmanlarından oluşan ekipten pazar günü gelen haber memnuniyet verici.
Baas rejimine ait kimyasal silah ve mühimmatı incelemek için Suriye’de
bulunan uzmanlar, imha işleminin başladığını dünyaya duyurdu. ABD
Dışişleri Bakanı John Kerry de bu haberi olumlu karşılayanlardandı.
Suriye’nin kimyasal silah anlaşmasına uymasının övgüyü hak ettiğini
söyledi.
Esed’in
elindeki füze başlıkları, bombalar, kimyasal silah üretiminde
kullanılan hareketli veya sabit sistemlerin imhasını öngören BM Güvenlik
Konseyi kararı, 21 Ağustos’ta Guta’da düzenlenen insanlık dışı
saldırının sonuçlarından biri. Güvenlik Konseyi’nin uzun pazarlıklardan
sonra oybirliğiyle kabul ettiği bu karara göre, 2014’ün ortasına kadar
Suriye’nin elindeki kimyasal silahlar imha edilecek. Karara uyulmaması
halinde Suriye’ye karşı askerî müdahaleye kapı açılacak.
Aralarında çok sayıda çocuk ve kadının da bulunduğu binden fazla insanın vahşice katledildiği saldırıyı rejim, her zaman yaptığı gibi hemen muhalefetin üzerine attı. O kadar ileri gitti ki, muhalif grupların saldırıda kullanılan sarin gazını Türkiye’den ülkeye soktuğunu bile iddia etti. Halbuki rejim Guta’da ilk kez kimyasal silah kullanmamıştı. BM Silahsızlanma Şefi Angela Kane, “Daha önceki saldırıların araştırılması mümkün olsaydı, Guta katliamı yaşanmazdı.” diyordu. Baas yönetimi, sadece bu kimyasal saldırıyı değil, kimyasal silahların varlığını bile inkar ediyordu. Uluslararası medyaya verdiği röportajlarda çok sıkıştırıldığında Esed, “Varlığını ne teyid ederim, ne de inkâr ederim.” diye konuyu geçiştiriyordu.
BM denetçilerinin 16 Eylül’de açıkladığı rapor, rejimin inkâr ve muhalefete suç atma gayretini boşa çıkardı. Guta’daki katliamın kimyasal silahla yapıldığı net bir şekilde ortaya konuldu. BM heyetinin görevi, saldırıyı kimin yaptığını ortaya çıkarmak olmamasına rağmen, yayınlanan rapor açıkça rejimi işaret ediyordu. Saldırıda kullanılan füzeler, kullanılan sarin gazının miktarı, saldırının koordinatları her şeyi gösteriyordu. Bu rapor üzerine BM Genel Sekreteri Ban ki Mun, net konuştu: “Bulgular hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar açık. Bu bir savaş suçu.” Bu katliamı gerçekten rejim değil de muhalefet yapmış olsa ne Esed ne de bu kararın alınmasında önemli payı olan Rusya, kimyasal silahların imhasına razı olurdu. BM denetçilerinin raporu ve Güvenlik Konseyi’nin son kararı, Baas rejiminin hem Guta’daki katliamı muhalefetin yaptığı hem de kimyasal silaha sahip olmadığı şeklindeki yalanlarının uluslararası düzeyde tescil edilmesi demek.
Baas rejimine ait kimyasal silah mühimmatının özellikle sarin ve hardal gazından oluştuğu, binlerce ton ile ölçüldüğü ve ülke çapında 45 ayrı yerde depolandığı ifade ediliyor. Bu bütün bölge için bir tehdit. Şayet başarılırsa Baas’ın elindeki kimyasal silah stokunun imha edilmesi elbette bütün bölge için çok önemli bir gelişme olur. Ancak bu adım, 21 Ağustos’ta gerçekleşen ve BM Genel Sekreteri’nin “savaş suçu” diye nitelediği Guta katliamının sorumlularını cezalandırmıyor. Karar, kimyasal dışı silahlarla rejim veya muhalif unsurlar tarafından yapılan katliam, işkence, tecavüz ve diğer savaş suçlarıyla ilgili de bir şey demiyor.
21 Ağustos ve diğer katliamların hesabının sorularak adaletin yerini bulması için Esed’in ve muhalefet içinde insanlık suçu işleyenlerin Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevk edilmesi şart. Suriye, savaş ve insanlık suçlarına bakan bu mahkemeyi kuran sözleşmeye taraf olmadığı için mahkeme kendiliğinden harekete geçemiyor. Ancak BM Güvenlik Konseyi, sözleşmeye taraf olmayan ülkeleri bu mahkemeye havale etme yetkisine sahip. BM, Darfur’da yaşananlardan dolayı 2005’te Sudan’ı, 2011’de de Libya’yı mahkemeye sevk etmişti. Sene başında İsviçre, 58 ülkenin bu yöndeki talebini Güvenlik Konseyi’ne iletti. Arap Birliği ve AB’nin de dışişleri bakanları benzer çağrıda bulunmuştu. BM İnsan Hakları Komiseri Navi Pillay de hem rejim hem radikal muhalif güçler tarafından işlenen suçların cezasız kalmaması için Suriye’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevk edilmesi çağrısını sık sık tekrarlıyor.
Suriye’yi kimyasal silahlardan arındırmak için uzlaşabilen güçler, şayet isterlerse, adaletin önünü açarak mezhepler, ideolojiler ve etnik gruplar arasında sonu gelmeyecek intikam ve kin savaşına da dur diyebilirler.
Aralarında çok sayıda çocuk ve kadının da bulunduğu binden fazla insanın vahşice katledildiği saldırıyı rejim, her zaman yaptığı gibi hemen muhalefetin üzerine attı. O kadar ileri gitti ki, muhalif grupların saldırıda kullanılan sarin gazını Türkiye’den ülkeye soktuğunu bile iddia etti. Halbuki rejim Guta’da ilk kez kimyasal silah kullanmamıştı. BM Silahsızlanma Şefi Angela Kane, “Daha önceki saldırıların araştırılması mümkün olsaydı, Guta katliamı yaşanmazdı.” diyordu. Baas yönetimi, sadece bu kimyasal saldırıyı değil, kimyasal silahların varlığını bile inkar ediyordu. Uluslararası medyaya verdiği röportajlarda çok sıkıştırıldığında Esed, “Varlığını ne teyid ederim, ne de inkâr ederim.” diye konuyu geçiştiriyordu.
BM denetçilerinin 16 Eylül’de açıkladığı rapor, rejimin inkâr ve muhalefete suç atma gayretini boşa çıkardı. Guta’daki katliamın kimyasal silahla yapıldığı net bir şekilde ortaya konuldu. BM heyetinin görevi, saldırıyı kimin yaptığını ortaya çıkarmak olmamasına rağmen, yayınlanan rapor açıkça rejimi işaret ediyordu. Saldırıda kullanılan füzeler, kullanılan sarin gazının miktarı, saldırının koordinatları her şeyi gösteriyordu. Bu rapor üzerine BM Genel Sekreteri Ban ki Mun, net konuştu: “Bulgular hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar açık. Bu bir savaş suçu.” Bu katliamı gerçekten rejim değil de muhalefet yapmış olsa ne Esed ne de bu kararın alınmasında önemli payı olan Rusya, kimyasal silahların imhasına razı olurdu. BM denetçilerinin raporu ve Güvenlik Konseyi’nin son kararı, Baas rejiminin hem Guta’daki katliamı muhalefetin yaptığı hem de kimyasal silaha sahip olmadığı şeklindeki yalanlarının uluslararası düzeyde tescil edilmesi demek.
Baas rejimine ait kimyasal silah mühimmatının özellikle sarin ve hardal gazından oluştuğu, binlerce ton ile ölçüldüğü ve ülke çapında 45 ayrı yerde depolandığı ifade ediliyor. Bu bütün bölge için bir tehdit. Şayet başarılırsa Baas’ın elindeki kimyasal silah stokunun imha edilmesi elbette bütün bölge için çok önemli bir gelişme olur. Ancak bu adım, 21 Ağustos’ta gerçekleşen ve BM Genel Sekreteri’nin “savaş suçu” diye nitelediği Guta katliamının sorumlularını cezalandırmıyor. Karar, kimyasal dışı silahlarla rejim veya muhalif unsurlar tarafından yapılan katliam, işkence, tecavüz ve diğer savaş suçlarıyla ilgili de bir şey demiyor.
21 Ağustos ve diğer katliamların hesabının sorularak adaletin yerini bulması için Esed’in ve muhalefet içinde insanlık suçu işleyenlerin Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevk edilmesi şart. Suriye, savaş ve insanlık suçlarına bakan bu mahkemeyi kuran sözleşmeye taraf olmadığı için mahkeme kendiliğinden harekete geçemiyor. Ancak BM Güvenlik Konseyi, sözleşmeye taraf olmayan ülkeleri bu mahkemeye havale etme yetkisine sahip. BM, Darfur’da yaşananlardan dolayı 2005’te Sudan’ı, 2011’de de Libya’yı mahkemeye sevk etmişti. Sene başında İsviçre, 58 ülkenin bu yöndeki talebini Güvenlik Konseyi’ne iletti. Arap Birliği ve AB’nin de dışişleri bakanları benzer çağrıda bulunmuştu. BM İnsan Hakları Komiseri Navi Pillay de hem rejim hem radikal muhalif güçler tarafından işlenen suçların cezasız kalmaması için Suriye’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevk edilmesi çağrısını sık sık tekrarlıyor.
Suriye’yi kimyasal silahlardan arındırmak için uzlaşabilen güçler, şayet isterlerse, adaletin önünü açarak mezhepler, ideolojiler ve etnik gruplar arasında sonu gelmeyecek intikam ve kin savaşına da dur diyebilirler.