Başlangıçta 4 milyar Dolar’a malolacağı tahmin edilen füze projesine Çin şirketi 3,44 milyar teklif edip üstüne bir de “Millî yazılım” teklifinde bulununca füze piyasası karıştı.
Köşe yazarları bile, sanki eben an ced füze mütehassısı imiş gibi “Şu şöyledir, bu böyledir” diye meseleye müdahil oldular. İşe köşe yazarları da bulaşınca ağırıma gitti; “Yahu ben kimin kızından çirkinim ki, bir füze yazısı yazmıyorum” diye düşündüm.
Ayıptır söylemesi, bu satırların yazarı sair meslektaşları gibi soba borusunu görünce Law silahı, Law silahını görünce boru zanneden echel takımından olmayıp, bilakis füzenin mektebinde okuyarak kapı gibi diploma almış bir füze uzmanıdır. İnanmayan Polatlı Topçu ve Füze Okulu’nun 167. Dönem yedeksubay mezunlarının listesine bakabilir. Gerçi o listede başarı notum 192’ncilik gibi görünür fakat önemli olan skor değil, füze hakkındaki ihtisas bilgisidir.
Füze okulu ve fiili topçuluk kariyerim esnasında –bir tane olsun- sahici bir füzeyle olsun karşılaşmamış olmamı ise basit bir teferruat addediyorum!
İşte bu duygularla konuya yaklaştığımda halkımızın füze konusundaki gecikmişlik hissini yatıştırmak için düğün-bayram demeyip, üstelik bir kucak para dökerek havaya deli gibi havai fişek atmasının altını önemle çiziyorum. Yarınki Cumhuriyet kutlamalarına bir de bu nazarla bakmanızı isterim. Peki, havai fişekle füze sistemlerinin temelde aynı türden yakıt ve balistik prensiple çalıştığını biliyor muydunuz?
Milletimiz füzeye müştaktır efendiler; işbu sebeple şunun bunun “Eğreti” emanet füzesiyle milli savunma düşünülemeyeceği için, tam da bir kısım seçimler arifesinde bu acil eksikliğin ikmalini “Evet ama yetmez” diyerek onaylıyorum. Milli müdafaa muhitleri müsterih olabilirler!
Füze bir ihtiyaç ise rakam teferruattır. Kaç kuruşsa parayı bastırır alırız; ister Çin’den ister Maçin’den.
Bu noktada –sırf tartışmalara bir katkı olsun diye- şimdiye kadar hiçbir köşe yazarı meslektaşımın seslendirmeye cür’et göstermediği bir fikre dokunmak isterim: Yahu, füze şart mıdır efendiler? Gerçi bilcümle komşumuz yemeyip içmeyip, halkın boğazından kestikleri paralarla depolarını cins cins füzeyle doldurmuş bulunuyorlar. Rusya’yı saymıyorum, sırf İran, Suriye ve hatta Kıbrıs Rum Kesimi’nin füze envanteri bile ilk bakışta, “Onların var, bizim de olsun!” duygusunu tetiklemektedir. Diyeceğim o ki, zaten karşılıklı füze stoklarıyla bölgede bir dehşet dengesi tesis edilmiş bulunuyor. Füze sistemlerine yatıracağımız takribi 8 milyar TL’yi daha hayırhah bir yere yönlendirsek daha iyi olmaz mı?
I-ıh diyorsunuz! O zaman, müdebbir tüccarların yaklaşımıyla ihtiyaç hasıl olduğunda kiralama usûlüne ne buyrulur? (“Patriotları zaten o usulle Malatya’ya yerleştirdik; çare değil” sesleri). Pekâlâ, öyleyse ecnebilerin yaptığı gibi sekiz on senelik bir projeksiyon çerçevesinde tamamen yerli uzmanlarımızı yönlendirerek öz be öz milli kendi füze sistemimize yatırım yapalım; İran yaptı, Pakistan yaptı, Çin yaptı, hatta Kuzey Kore bile yaptı. Biz niçin yapamayalım?
Ona da bahane buluyor, “Çok zaman ister” diye burun kıvırıyorsunuz. İyi de arkadaşlar siz sahiden günün birinde Çinli firmaya füze sistemleri ihalesini verme ihtimâline gerçekten ciddiyet atfediyor musunuz?
Doğrusu, mütekaid ve çağdışı kalmış olsa da mektepten yetişme bir füze uzmanı olarak, -yaşayan görür- seneye gündemimizde böyle bir tartışma konusu olmayacağını tahmin ediyorum. Her mevzuda Batı sistemiyle entegrasyon arayıp da silahlanma konusunda ulusalcı arayışlara yönelmenin tutarsızlığına dikkatinizi çekerek hatm-i kelâm ederim efendiler.