Suriye
meselesinin askeri bağlamında son günlerde ön plana çıkan Rus S-300
füzeleri konusu giderek bir bilmeceye, bir muammaya dönüşüyor; zira konu
her gün yeni boyut ve belirsizlik kazanıyor.
Evvel
emirde Rusya’nın bu füzeleri Esed rejimine verip vermeyeceği ya da
vermekte olup olmadığı kesin olarak bilinmiyor. Bu şüphe de Rusya’nın bu
konuda bilinçli olarak izlediği belirsizlik politikasından
kaynaklanıyor.
Hatırlayalım, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, 13 Mayıs’ta Suriye’ye S-300’leri satma konusunda yeni bir planları olmadığını söylemiş ancak bunu söylerken aynı zamanda iki ülke arasında daha önce yapılan sözleşmenin hayata geçirilmesi ihtimaline de işaret etmişti. Daha sonra, İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı General Eshel geçen hafta S-300’lerin Suriye’ye doğru yola çıktığını açıklamıştı. Ne var ki, İsrail Savunma Bakanı Yaalon, Eshel’in açıklamasını adeta tekzip edercesine S-300’lerin henüz yola çıkmadığını söylemiş, ayrıca bu konuda “Umarım gönderilmezler; şayet gönderilirlerse biz onlara ne yapacağımızı biliriz.” şeklinde uyarıda da bulunmuştu. Aynı konuda, önceki gün bu defa Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Riyapkov müphem bir açıklama yapmış, Rusya’nın S-300’leri Suriye’ye sevk edip etmediği konusunda hiçbir şey söylememiş; ancak S-300 teslimatını bir istikrar unsuru olarak gördüklerini belirterek bu anlaşmadan vazgeçmeyeceklerini, bunun Suriye’ye askeri müdahale düşünenleri dizginlediğini de ifade etmişti.
Bu durumda, bu kadar açıklamaya rağmen S-300 konusunda bugün net ve kesin bir şey söylemek mümkün görünmüyor. Kamuoyuna dönük bu açıklamaların ötesini belki ilgili istihbarat teşkilatları ya biliyorlardır, ya da Rusya’nın bu konudaki mevcut ve gelecekteki tavrını araştırıyorlardır elbette. Bu da bize dış istihbaratın ne kadar önemli ve kritik olduğunu bir kere daha gösteriyor.
S-300’ler konusunda bir başka muamma da bu füzelerin hangi model olduğu yönünde. Bugüne kadar verilen haberlerde Rusya’nın Suriye ile anlaşma yaptığı bu füzelerden sadece S-300 olarak söz ediliyor. Ancak, S-300’lerin iki modeli var. S-300PMU-1/2, S-300PMU-2 gibi. Belki bunlardan farklı ve daha gelişmiş olanları söz konusu olabilir, kim bilir. Ayrıca, Rusya’nın bilinen modellere yeni özellikler ekleyip eklemediği, bunların neler olduğu da kolay kolay bilinmez.
Anlattığım bu sebeplerle hem Amerika ve hem İsrail, S-300’leri muhtemel hava harekâtlarını en çok tehdit eden unsur olarak görüyorlar ve bu konuda bugünlerde çok çalışıyorlar, S-300’leri icabında saf dışı edebilecek tedbirler üzerinde duruyorlar. Esasen, Amerikan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Dempsey geçenlerde S-300’ler söz konusu olduğunda “Bunlar üstesinden gelinemeyecek silahlar değiller.” şeklinde konuşmuş, imaen Amerika’nın gerektiğinde bunları bertaraf edebilecek imkanları olduğuna işaret etmişti.
Amerika’nın S-300’lere karşı belki son raddede kullanabilecek karşı silahları ya da tedbirleri var. Ancak, bunu yaparken karşılaşabileceği büyük riskler de var elbette. Son tahlilde Amerika bunu ne kadar göze alabilir, bilinmez. Gerçi, Amerika ve NATO geçmiş yıllarda yaptıkları tatbikatlarda S-300’lere karşı tedbirler geliştirmişlerdi; ancak gelişen askeri ortamda bunlar bugün ne kadar geçerli acaba?
Diğer yandan, İsrail’in de Savunma Bakanı Yaalon’ın imaen işaret ettiği gibi S-300’leri belki bertaraf edebileceği imkanları var. Tahminen bu imkanları birkaç yıl önce Girit açıklarında Yunan Hava Kuvvetleri ile yaptığı tatbikatlarda sınadı da; ancak bunların da bugün ne kadar geçerli, ne kadar etkili olup olmadıkları, bilinmez. Ayrıca, her halükarda İsrail’in S-300’lerin Suriye’ye verilmesi ihtimalinden son derece rahatsız ve tedirgin olduğu aşikar. Bu konuda gayet açık: S-300’leri kendisi için önemli bir tehdit olarak görüyor ve bunu açıkça söylüyor.
Son olarak S-300’lerin Türkiye için de önemli bir tehdit olduğunu da mutlaka belirtmek gerekiyor. Muhtemel bir hava harekâtında ya da normalde bu füzelerin hava kuvvetlerimiz için potansiyel bir tehdit olduğu gerçeği apaçık ortada.
S-300’ler muamması daha uzun süre ortada duracak gibi görünüyor.
Hatırlayalım, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, 13 Mayıs’ta Suriye’ye S-300’leri satma konusunda yeni bir planları olmadığını söylemiş ancak bunu söylerken aynı zamanda iki ülke arasında daha önce yapılan sözleşmenin hayata geçirilmesi ihtimaline de işaret etmişti. Daha sonra, İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı General Eshel geçen hafta S-300’lerin Suriye’ye doğru yola çıktığını açıklamıştı. Ne var ki, İsrail Savunma Bakanı Yaalon, Eshel’in açıklamasını adeta tekzip edercesine S-300’lerin henüz yola çıkmadığını söylemiş, ayrıca bu konuda “Umarım gönderilmezler; şayet gönderilirlerse biz onlara ne yapacağımızı biliriz.” şeklinde uyarıda da bulunmuştu. Aynı konuda, önceki gün bu defa Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Riyapkov müphem bir açıklama yapmış, Rusya’nın S-300’leri Suriye’ye sevk edip etmediği konusunda hiçbir şey söylememiş; ancak S-300 teslimatını bir istikrar unsuru olarak gördüklerini belirterek bu anlaşmadan vazgeçmeyeceklerini, bunun Suriye’ye askeri müdahale düşünenleri dizginlediğini de ifade etmişti.
Bu durumda, bu kadar açıklamaya rağmen S-300 konusunda bugün net ve kesin bir şey söylemek mümkün görünmüyor. Kamuoyuna dönük bu açıklamaların ötesini belki ilgili istihbarat teşkilatları ya biliyorlardır, ya da Rusya’nın bu konudaki mevcut ve gelecekteki tavrını araştırıyorlardır elbette. Bu da bize dış istihbaratın ne kadar önemli ve kritik olduğunu bir kere daha gösteriyor.
S-300’ler konusunda bir başka muamma da bu füzelerin hangi model olduğu yönünde. Bugüne kadar verilen haberlerde Rusya’nın Suriye ile anlaşma yaptığı bu füzelerden sadece S-300 olarak söz ediliyor. Ancak, S-300’lerin iki modeli var. S-300PMU-1/2, S-300PMU-2 gibi. Belki bunlardan farklı ve daha gelişmiş olanları söz konusu olabilir, kim bilir. Ayrıca, Rusya’nın bilinen modellere yeni özellikler ekleyip eklemediği, bunların neler olduğu da kolay kolay bilinmez.
Anlattığım bu sebeplerle hem Amerika ve hem İsrail, S-300’leri muhtemel hava harekâtlarını en çok tehdit eden unsur olarak görüyorlar ve bu konuda bugünlerde çok çalışıyorlar, S-300’leri icabında saf dışı edebilecek tedbirler üzerinde duruyorlar. Esasen, Amerikan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Dempsey geçenlerde S-300’ler söz konusu olduğunda “Bunlar üstesinden gelinemeyecek silahlar değiller.” şeklinde konuşmuş, imaen Amerika’nın gerektiğinde bunları bertaraf edebilecek imkanları olduğuna işaret etmişti.
Amerika’nın S-300’lere karşı belki son raddede kullanabilecek karşı silahları ya da tedbirleri var. Ancak, bunu yaparken karşılaşabileceği büyük riskler de var elbette. Son tahlilde Amerika bunu ne kadar göze alabilir, bilinmez. Gerçi, Amerika ve NATO geçmiş yıllarda yaptıkları tatbikatlarda S-300’lere karşı tedbirler geliştirmişlerdi; ancak gelişen askeri ortamda bunlar bugün ne kadar geçerli acaba?
Diğer yandan, İsrail’in de Savunma Bakanı Yaalon’ın imaen işaret ettiği gibi S-300’leri belki bertaraf edebileceği imkanları var. Tahminen bu imkanları birkaç yıl önce Girit açıklarında Yunan Hava Kuvvetleri ile yaptığı tatbikatlarda sınadı da; ancak bunların da bugün ne kadar geçerli, ne kadar etkili olup olmadıkları, bilinmez. Ayrıca, her halükarda İsrail’in S-300’lerin Suriye’ye verilmesi ihtimalinden son derece rahatsız ve tedirgin olduğu aşikar. Bu konuda gayet açık: S-300’leri kendisi için önemli bir tehdit olarak görüyor ve bunu açıkça söylüyor.
Son olarak S-300’lerin Türkiye için de önemli bir tehdit olduğunu da mutlaka belirtmek gerekiyor. Muhtemel bir hava harekâtında ya da normalde bu füzelerin hava kuvvetlerimiz için potansiyel bir tehdit olduğu gerçeği apaçık ortada.
S-300’ler muamması daha uzun süre ortada duracak gibi görünüyor.