Rusya
bazı kritik silah sistemleriyle milletlerarası meselelerde çok önemli
roller oynar, bunları kullanarak zaman zaman gelişmeleri ve olayların
akışını etkiler.
Bu
sistemlere en iyi örneklerden birisi S-300 kodlu hava savunma
sistemidir. Bu köşede geçmiş yıllarda pek çok kere değindiğimiz
S-300’ler, malum 12 yıl kadar önce bizim de karşımıza önemli bir problem
olarak çıkmıştı. Hatırlanacağı üzere o zaman Kıbrıs Rum Kesimi bu
sistemden adaya konuşlandırmak istemiş, sonuçta uzun tartışmalardan
sonra Türkiye, NATO ve Amerika’nın baskılarıyla Rumlar geri adım atmış;
ancak adaya konuşlandırılamayan sistem, Yunanistan’ın Girit Adası’na
konuşlandırılmıştı.
S-300 ve daha sonraki modelleri, bugün dünyanın en iyi, en gelişmiş hava savunma sistemleri olarak biliniyor ve tanınıyor. Radarı ve bununla paralel çalışan füze bataryası ile uçak ve balistik füzelere karşı son derece etkin ve güçlü bir savunma sağlıyor. Hareketli füze bataryası her 3-5 saniye içinde hedefine füze atabiliyor. Bu füzeler uçakları azami 30 kilometre irtifadan 150 kilometrelik menzil içinde vurabiliyorlar. Konuşlandırma süresi sadece 5 dakika olan özel radarlar ise aynı anda 100 hedefi izleyebiliyor, bunun 12’sine kilitlenerek bunları kısa zamanda imha edebiliyorlar.
S-300’ler üç yıl kadar önce İran-Rusya-İsrail-Amerika arasında uzun süren bir ihtilafın konusu olmuş, Rusya 2007 yılında İran’la satış anlaşmasına vardığı bu sistemleri bugün dahi bilinmeyen sebepler ya da baskılar sonucu İran’a 2010 yılında satmaktan vazgeçmişti. Bu, İran için beklenmedik bir darbeydi. Nitekim, bunu hazmedemediği için Rusya’yı dava edeceğini söylemiş, tahkime başvuracağını ilan etmişti. Bunun sonucu ne oldu, henüz bilinmiyor.
İran’ın sahip olma isteğiyle adeta milletlerarası bir problem seviyesine yükselen S-300 sistemleri, bugünlerde bu defa Suriye bağlamında İsrail’in iddiaları sebebiyle yeniden ortaya çıkmış bulunuyor.
Bu iddiaları ilk defa geçen hafta dünya kamuoyuna duyuran WSJ adlı Amerikan gazetesi, İsrail’in Amerikan yönetimine Esed rejiminin Rusya ile 2010 yılında bu sistemlerden satın almak için anlaşma yaptığını, anlaşmanın toplam tutarının 900 milyon dolar olduğunu, rejimin bu çerçevede Rusya’ya ödemelere devam etmekte olduğunu bildirdiğini yazıyor. Gazete ayrıca, rejimin S-300 alım paketine 6 fırlatıcı-ateşleyici bataryanın ve 144 füzenin de dahil olduğunu söylüyor.
Rusya, bu iddialara karşılık önce sessiz kalmayı tercih ederken birkaç gün önce Dışişleri Bakanı Lavrov vasıtasıyla oldukça muğlak ve kafa karıştırıcı bir cevap vermiş bulunuyor. Lavrov, Varşova’ya yaptığı ziyaret sırasında kendisine spesifik olarak S-300 konusunu soran gazeteciye şöyle cevap vermiş: “... Rusya satış planlamıyor. Rusya bunları uzun zaman önce satmış bulunuyor. Rusya, daha önce varılan anlaşmalara göre, uçaksavar teknolojisi ile alakalı donanımların teslimatlarını tamamlıyor.” Lavrov, bu açık ve net olmayan sözleriyle şüphesiz teslimatları devam eden donanımların spesifik olarak S-300’ler olduğunu söylemiyor; ama aynı zamanda bu sözlerle Rusya’nın rejime S-300 vermediğini de reddetmiyor; böylece konuyu karanlıkta ve muallakta bırakıyor.
Konuyu takip eden Amerika ise konunun incelenmekte olduğunu söylerken Lavrov ile Moskova’da görüşen John Kerry de net olmayan son açıklamasında, konunun Lavrov ve Putin ile ele alınmış olabileceğini ima etmiş bulunuyor. İsrail ise İran örneğinde olduğu gibi hayati önem verdiği S-300 konusunu bu hafta Başbakan Netanyahu’nun aniden karar verdiği Moskova ziyaretiyle Rusya’da en yüksek seviyede ele almayı, muhtemelen Rusya’yı satıştan ve teslimatlardan vazgeçirmeye hazırlanıyor.
Son tahlilde bu çerçevede şunu söylemek mümkün: S-300’ler o kadar kritik ve önemli bir silah ki, bunların rejimin eline geçmesiyle hem İsrail’in Suriye’ye muhtemel hava saldırıları ve hem de aynı zamanda Suriye’ye karşı düşünülen ve Türkiye’nin de istediği uçuşa yasak bölge ve muhtemel hava saldırıları da büyük ölçüde zora girecek. Özellikle belki son iki husus imkânsız hale gelebilecek.
S-300’ler rejimin eline geçerse ve operasyonel hale gelirlerse ne olur, bugünden çok düşünmek gerekiyor velhasıl.
S-300 ve daha sonraki modelleri, bugün dünyanın en iyi, en gelişmiş hava savunma sistemleri olarak biliniyor ve tanınıyor. Radarı ve bununla paralel çalışan füze bataryası ile uçak ve balistik füzelere karşı son derece etkin ve güçlü bir savunma sağlıyor. Hareketli füze bataryası her 3-5 saniye içinde hedefine füze atabiliyor. Bu füzeler uçakları azami 30 kilometre irtifadan 150 kilometrelik menzil içinde vurabiliyorlar. Konuşlandırma süresi sadece 5 dakika olan özel radarlar ise aynı anda 100 hedefi izleyebiliyor, bunun 12’sine kilitlenerek bunları kısa zamanda imha edebiliyorlar.
S-300’ler üç yıl kadar önce İran-Rusya-İsrail-Amerika arasında uzun süren bir ihtilafın konusu olmuş, Rusya 2007 yılında İran’la satış anlaşmasına vardığı bu sistemleri bugün dahi bilinmeyen sebepler ya da baskılar sonucu İran’a 2010 yılında satmaktan vazgeçmişti. Bu, İran için beklenmedik bir darbeydi. Nitekim, bunu hazmedemediği için Rusya’yı dava edeceğini söylemiş, tahkime başvuracağını ilan etmişti. Bunun sonucu ne oldu, henüz bilinmiyor.
İran’ın sahip olma isteğiyle adeta milletlerarası bir problem seviyesine yükselen S-300 sistemleri, bugünlerde bu defa Suriye bağlamında İsrail’in iddiaları sebebiyle yeniden ortaya çıkmış bulunuyor.
Bu iddiaları ilk defa geçen hafta dünya kamuoyuna duyuran WSJ adlı Amerikan gazetesi, İsrail’in Amerikan yönetimine Esed rejiminin Rusya ile 2010 yılında bu sistemlerden satın almak için anlaşma yaptığını, anlaşmanın toplam tutarının 900 milyon dolar olduğunu, rejimin bu çerçevede Rusya’ya ödemelere devam etmekte olduğunu bildirdiğini yazıyor. Gazete ayrıca, rejimin S-300 alım paketine 6 fırlatıcı-ateşleyici bataryanın ve 144 füzenin de dahil olduğunu söylüyor.
Rusya, bu iddialara karşılık önce sessiz kalmayı tercih ederken birkaç gün önce Dışişleri Bakanı Lavrov vasıtasıyla oldukça muğlak ve kafa karıştırıcı bir cevap vermiş bulunuyor. Lavrov, Varşova’ya yaptığı ziyaret sırasında kendisine spesifik olarak S-300 konusunu soran gazeteciye şöyle cevap vermiş: “... Rusya satış planlamıyor. Rusya bunları uzun zaman önce satmış bulunuyor. Rusya, daha önce varılan anlaşmalara göre, uçaksavar teknolojisi ile alakalı donanımların teslimatlarını tamamlıyor.” Lavrov, bu açık ve net olmayan sözleriyle şüphesiz teslimatları devam eden donanımların spesifik olarak S-300’ler olduğunu söylemiyor; ama aynı zamanda bu sözlerle Rusya’nın rejime S-300 vermediğini de reddetmiyor; böylece konuyu karanlıkta ve muallakta bırakıyor.
Konuyu takip eden Amerika ise konunun incelenmekte olduğunu söylerken Lavrov ile Moskova’da görüşen John Kerry de net olmayan son açıklamasında, konunun Lavrov ve Putin ile ele alınmış olabileceğini ima etmiş bulunuyor. İsrail ise İran örneğinde olduğu gibi hayati önem verdiği S-300 konusunu bu hafta Başbakan Netanyahu’nun aniden karar verdiği Moskova ziyaretiyle Rusya’da en yüksek seviyede ele almayı, muhtemelen Rusya’yı satıştan ve teslimatlardan vazgeçirmeye hazırlanıyor.
Son tahlilde bu çerçevede şunu söylemek mümkün: S-300’ler o kadar kritik ve önemli bir silah ki, bunların rejimin eline geçmesiyle hem İsrail’in Suriye’ye muhtemel hava saldırıları ve hem de aynı zamanda Suriye’ye karşı düşünülen ve Türkiye’nin de istediği uçuşa yasak bölge ve muhtemel hava saldırıları da büyük ölçüde zora girecek. Özellikle belki son iki husus imkânsız hale gelebilecek.
S-300’ler rejimin eline geçerse ve operasyonel hale gelirlerse ne olur, bugünden çok düşünmek gerekiyor velhasıl.