MİLLETVEKİLİ LEVENT GÖK’ÜN MUHALEFET ŞERHİ
TBMM İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANLIĞI’NA
28.12.2011
tarihinde Şırnak İli Uludere İlçesinde Türk Silahlı Kuvvetlerince
gerçekleştirilen sınır ötesi harekat sonucu, 34 yurttaşımızın ölmesi,4
yurttaşımızın yaralı olarak kurtulması ile sonuçlanan olayı araştırmak üzere
kurulan Uludere Alt Komisyonu, son
toplantısını 06.03.2012 tarihinde yapmış, muhalif kaldığımız rapor AKP’li
komisyon üyelerinin oyları ile kabul edilmiştir.
Rapor, şimdiye kadar hiçbir
komisyonda uygulanmamış yöntemlerle görüşülmüş, toplantı sırasında okunmak
suretiyle değerlendirilmiştir. Raporun üyelere dağıtılıp, yeterli sürede
incelenme olanağı verilmesi yönündeki taleplerimiz de yine AKP’li üyelerin
oyları ile reddedilmiştir.
AKP’li üyeler tarafından
büyük bir gizlilik ve sansür uygulanan raporda yazılmasını ve
değerlendirilmesini istediğimiz hiçbir hususun yer almadığı görülmüştür.
Rapor, kamuoyuna ve özellikle
Uludere’de yakınlarını kaybeden ailelere verilen sözlere karşın hiçbir
değerlendirme yapılmamak suretiyle ciddiyetini ve rapor olma özelliğini
kaybetmiştir.
Söz konusu metinde;
1-Komisyonun
başından beri aradığı hiçbir sorunun yanıtı verilmemiştir.
2-Olayın sorumlu
mevkileri ve kişileri işaret edilmemiştir.
3-Ölen
yurttaşlarımızın içinde teröristler de olabileceği algısı yaratılmak
istenmiştir.
4-Ölen
yurttaşlarımızın ailelerinin adalet arayışları, onlara verilen tazminat ve köye
yapılan yardımlardan bahsedilmek suretiyle hiçe sayılmış, ailelerin ölen
evlatları ve acıları paraya tahvil edilmiştir.
5-Olayın “yaşam
hakkının ihlali” olduğuna dair hiçbir değerlendirmede bulunulmamıştır.
6-Olayın terör
bölgesinde geçtiği vurgulanarak, olağan bir vak’a görülmesine yönelik çaba
içersinde olunmuştur.
7-Başbakan’ın
“Uludere karanlık dehlizlerde kalmayacak” değerlendirmesine karşın AKP’li
üyelerin oyları ile Uludere’nin üstü kapatılmak, örtbas edilmek istenmiştir.
AKP’li üyelerin
kabul ettiği metin, yakın tarihimizin en trajik olayı olan Uludere için ve
insan hakları, demokrasi açısından tam bir kara lekedir.
Bu metinde
vicdan yoktur.
Bu metinde insan
hakları yoktur.
Bu metinde
adalet yoktur.
Bu metinde
devletin yurttaşını sahiplenmesi yoktur.
Bu metinde
“özür” yoktur.
Bu metinde
insanlık adına tüm kavramlar ayaklar altına alınmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin
komisyon üyesi olarak bütün bunları reddediyorum.
AKP’nin Uludere’nin
soğutulmasına, karartılmasına, üstünün örtme çabalarının karşısında kamuoyunun
her zaman bilgi alma ve öğrenme hakkı vardır.
Bu anlayışla, tam bir vicdani
kanaatimle yazdığım muhalefet gerekçemi ekte sunuyorum.
Saygılarımla. 11.03.2013
Levent GÖK
CHP Ankara Milletvekili
TBMM
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi
CUMHURİYET HALK PARTİSİ
“ULUDERE
RAPORU”
(MUHALEFET ŞERHİ)
LEVENT GÖK
CHP
ANKARA MİLLETVEKİLİ
TBMM İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU ÜYESİ
“ULUDERE ALT KOMİSYONU ÜYESİ”
İÇİNDEKİLER
1-Olay-Yaratılan Algı 1
2-Köylerin Konumu 4
3-Ölenlerin Yaşları 4
4-Ailelerin Mektupları 5
5-Olayın Yetkililerce Öğrenme Zamanı 7
6-Yaralılara Müdahale Edilmemesi 8
7-Genelkurmay Başkanının İlk Resmi
Açıklaması 8
8-Başbakan-Genelkurmay Başkanının
Görüşmesi 10
9-İktidarın Açıklamaları 10
10-TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Bünyesinde Kurulan
Uludere Alt Komisyonu 18
11-Uludere İle İlgili Değerlendirme Yapan
Gazetecilere Baskı 21
12- Köy Halkının Değerlendirmeleri 22
13- Sivil Toplum Kuruluşlarının Değerlendirmeleri
24
14- Şırnak Valisinin Değerlendirmesi 24
15- Yerel Askeri Kuvvetlerin İfadeleri 25
16- Genelkurmay Başkanlığı’nın Gönderdiği Yazı 27
17- MİT’in Raporu 28
18-Heron Görüntüleri 30
19- Aselsan Raporu 34
20-Wall Street Journal Gazetesi 36
21-Mülkiye Müfettişi Raporu 37
22-Devletin Tavrı 41
23-Devrilen Askeri Araca Ortasu ve Gülyazı
Köy Halkının Yardım
Etmesi 42
24-Ailelerin Psikolojik Durumu 43
25-Adalet Duygusu 45
26-Fehman Hüseyin (Dr.Bahoz Erdal) 45
27- Değerlendirme 46
28- Hava Harekâtının Karar Süreci 57
29- 28. 12. 2011 Tarihli Milli Güvenlik Kurulu
59
30-Sonuç 60
1- OLAY - YARATILAN ALGI
28 Aralık 2011 günü Şırnak’ın Uludere
ilçesi Gülyazı ve Ortasu köylerinden 38 yurttaşımızın sınır ticareti için Irak
sınırına geçmeleri, buradan temin ettikleri malzemelerle geri dönmekte iken
gece Türk Silahlı Kuvvetlerine ait savaş uçakları tarafından sınırımıza yakın
mesafelerde bombalanmaları neticesi 34 yurttaşımızın ölmesi ve 4 kişinin sağ
kurtulmasıyla ilgili olarak, ölenlerin sivil yurttaş olduğu gerçeği askeri ve
sivil yetkililer tarafından başından beri bilinmesine karşın tam bir karartma
uygulanmış, ölen yurttaşlarımızın niteliği ve kimliği uzun bir süre
açıklanmamıştır.
Bu karartma neticesinde kamuoyunda
ölenlerin PKK’lı ya da içlerine PKK’lı sızmış kaçakçılar olduğu algısı
yerleştirilmiştir. Bilinçli olarak yaratılan bu algı Uludere’de gerçekleşen bu üzücü
olayı başından beri esir almış daha sonra askeri ve sivil yetkililerce yapılan
açıklamalarla da bu algı pekiştirilmeye çalışılmıştır.
Üzerinden 14 ay geçmesine karşın yaratılan
bu algının etkisi halen devam etmektedir.
Son olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
21.12.2012 tarihinde bir televizyon kanalında yaptığı konuşmada, “Bu olayı bu
kadar basite indirgemeyelim. İkide birde sivil vatandaş diyoruz. Terör
örgütünün mensubu da sivildir. Ama o sivil görüntü altında teröristtir. Bunu da
görmemiz lazım. Burada 34’te 34’ü böyledir kanısına varmak için müsaade edin
yargı kararlarını bekleyelim. Bunları görmeden ilk günden itibaren hep sivil,
sivil, sivil. Hep böyle geliştirdik bu işi. Ben buna da bir beyin yıkama
ameliyesi diyorum” demek suretiyle bu algıyı daha da pekiştirmiştir.
Oysa Uludere olayındaki tek ve yalın
gerçeklik ölenlerin çocuk yaşta, sınır ticareti yapan Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları olduğu gerçeğidir.
Ölenlerin
hiçbirinin terör örgütüyle bir bağlantısı bulunmadığı gibi 27’sinin ailesi köy
korucusu olup ölenlerden bir kişinin kendisi de köy korucusudur.
Ölenlerin masum ve çocuk olması gerçeği
karşısında, olayın başından beri devletin bütün kurumlarının yaşadığı “akıl
tutulması” ile olayın niteliği ve gerçekler örtbas edilmeye çalışılarak bir
travma yaşanmış ve devlet organları bu olayda iflas etmiştir.
Komisyonun
AKP’li üyeleri, kabul ettikleri raporda bir PKK itirafçısının, raporun yazımına
karar verildikten sonra basında çıkan bir ifadesine yer vererek ve ASELSAN
Raporunu tahrif edip bir bölümünü montajlamak suretiyle başından beri
sürdürdükleri bu tutumlarını bir senaryoya dönüştürmüşlerdir.
AKP’lilerin bu
senaryosuna göre bir PKK’lı, olaydan bir müddet sonra teslim olduğu
yetkililere, bir başka PKK’lının kendisine olay günü bir arkadaşıyla beraber
kaçakçıların içinde bulunduğunu, bombalama olunca kendilerinin kaçtıklarını
söylediğini belirtmiştir.
Raporun yazımına
14 Kasım 2012 tarihinde karar verildiği halde, 2,5 ay sonra 2013 Şubat ayı
başında basında çıkan bu habere AKP’li üyeler birdenbire can simidi bulmuş gibi
sarılmışlardır.
Oysa Şırnak Valiliğinde
Komisyonca 5 Şubat 2012 tarihinde yapılan toplantıda 23. Jandarma Sınır Tümen
Komutanı bu hususa değinmiş ve bunlar ses kaydı ve tutanaklarla kayda
geçirilmişti.
Komisyon
kayıtlarına bir yıl önce girmiş olan bir bilginin yeni bir belge sanılarak
AKP’li üyelerce, komisyon toplantısı yapılmadan ve üyelere bilgi vermeden
oluşturulan bu trajikomik tablo AKP’nin olayı örtbas etmeye, her ne pahasına
olursa olsun karar verdiğinin tipik bir örneğidir.
AKP’li üyeler
PKK’lının itirafına geniş bir şekilde yer verdikten sonra bu itirafın hemen
altına ekledikleri Heron görüntülerinin değerlendirilmesine ilişkin ASELSAN Raporunu 00.26 saat diliminden
itibaren vererek en son atılan 4. Bombanın (kuzey) bulunduğu yerin güneyinde 3
yük hayvanı ve 2 insanın 4. Bomba Bölgesine yaklaştığını belirterek, başka
şahısların da bombalama sırasında olay yerinde olduğunu kanıtlamaya
çalışmışlardır.
Bu montaj
oyunuyla ASELSAN’ın Raporu da tahrif edilmiştir.
Oysa,
değerlendirmelerimizin 19.sırasında raporumuzda yer alan ASELSAN Raporunda
görüleceği üzere son bombanın atıldığı 22.24’ten sonra 22.45 itibarıyla köyden
bombalama alanına giden kişilerin görüldüğü, 23.02 itibarıyla çok sayıda
insanın bombalama yerine ulaştığı, ölüleri taşıdığı, 00.10’da 20 kişinin 4.
Bomba Bölgesine gittiği, 00.12’de 6 kişilik bir gurubun daha aynı istikamete gittiği,
00.21’de 4. Bomba Bölgesinde kalabalık bir gurubun oluştuğu, 00.24’de 4. Bomba
Bölgesinden bir gurubun güney istikametine gittiği, 00.25’te bir kişinin patika
üzerinde başıboş bir yük hayvanı bulduğu belirtilmiştir.
ASELSAN Raporunda, İnsansız Hava Aracına
ilişkin bu değerlendirmelerde belirtilen kişiler hava bombardımanından sonra
köyden çocuklarının yardımına giden köy halkıdır.
Kaldı ki, can
simidi gibi sarıldıkları ifadede,
itirafçının bahsettiği kişi, bombalamalardan sonra askerlerin geleceği düşüncesiyle hemen Haftanin’e kaçtığını söylemesine karşın
,AKP’li üyeler bu kişiyi son bombanın
atıldığı 22.24 den tam iki saat sonra 00.26
da yukarıda değerlendirilmesi yapılan
şekilde, sanki oradaymış gibi tanımlayarak çelişkinin bir başka boyutunu
yaşamışlardır.
İnsansız Hava
Aracı görüntüleri bombalama bittikten sonra kesinlikle böyle bir görüntü
vermemiştir.
İlk bombalamanın
yapıldığı yer sınırımıza 100 metre mesafede olup, son bombanın atıldığı yer 1
km. sonradır. Bu bölgede bombalamalardan hemen sonra İnsansız Hava Aracının
tespit ettiği kurtulanlar dışında başkaca kişiler zaten görülmemiştir.
İHA, ailelerin
köyden olay yerine ulaştıktan sonra telaşla çocuklarını aradığı görüntüleri
tespit etmiştir.
Ayrıca, İnsansız Hava Aracı görüntülerinde,
başından beri Irak sınırından Türkiye’ye gelen grubun tam sayısı tereddütsüz
verilmiş olup, bu konuda fazladan bir sayı zaten söz konusu değildir.
AKP’nin bu
ifadeye sığınırken içine düştüğü bir başka çıkmaz da, askeri yetkililerin
olaydan sonra, ölenlerin niteliği hemen bilindiği halde ölen ve yaralananlara
müdahale etmeme gerekçesidir
.Askeri
yetkililer bilindiği gibi olaydan sonra kurtarma çalışmalarına gitmemişler ve
bunu da komisyonumuza, infial içindeki köy halkı ile karşı karşıya gelmemek
için yaptıklarını ifade etmişlerdir. İHA görüntüleri sınırdaki askeri
birimlerce de gece 01.00 e kadar izlenmiş olup, gelen grubun sayısal
değerlendirmesi konusunda farklı bir değerlendirme hiçbir zaman yapılmamıştır.
ASELSAN Raporunun bir kısmını yazıp diğer
kısmını sansürleyerek raporda başka bir algı yaratmaya çalışan bu anlayış,
çocuklarının parçalanmış cesetlerini arayan ailelerden PKK’lı üretmeye cüret
edecek kadar gözünü karartmıştır.
Bu durum
Uludere’de hayatını kaybedenlerin yakınlarını bir kez daha derinden
yaralamıştır.
2- KÖYLERİN KONUMU
Türk Silahlı Kuvvetlerine ait uçaklarla
bombalama sonucu hayatını kaybeden yurttaşlarımızın yaşadıkları Gülyazı ve
Ortasu köyleri, 1990’lı yılların başlarında güvenlik güçleri tarafından
boşaltılan ve köylerinden sürgün edilen insanların tanıdıklarının ve
akrabalarının yanlarına yerleşmesiyle kurulmuştur.
Köy ve çevreleri mayınla döşeli olup
bugüne kadar köy halkından kaçakçılık için Irak tarafına geçen 5 kişi yaşamını
yitirmiş ve 20’den fazla kişi de sakat kalmıştır.
Köyün coğrafi yapısı nedeniyle tarım yapma
olanağı bulunmayıp ticaret de söz konusu değildir. Irak sınırının sıfır
noktasında olan köyün hemen üstünde konuşlanmış olan Tugay Komutanlığınca bu
hakim noktadan köydeki bütün hareketliliklerin görülmesi ve izlenmesi
mümkündür.
Köylülerin geçimlerini temin etmek için
yapmak zorunda oldukları kaçakçılık yüzyıldan fazla bir zamandır yapılmakta
olup bölgedeki herkesin, askeri ve idari yetkililerin bildiği bir husustur.
Sınır ticareti yaparak köyden Irak
tarafına katırlarla yapılan gidiş geliş yaklaşık altı saat sürmekte, sigara,
mazot, çay gibi getirilen malzemeler sonucunda, bir kişinin eline geçen para
100-150 TL arasında değişmektedir.
3- ÖLENLERİN YAŞLARI
Olayda
ölen Özcan Uysal 1993, Seyithan Enç 1990, Cemal Encü 1994, Vedat Encü 1994,
Selim Encü 1973, Nadir Alma 1986, Selahattin Encü 1995, Celal Encü 1996, Bilal
Encü 1995, Şirvan Encü 1992, Nevzat Encü 1992, Salih Encü 1993, Osman Kaplan
1980, Mahsun Encü 1994, Muhammed Encü 1998, Hüsnü Encü 1981, Savaş Encü
1997,Erkan Encü 1998, Cihan Encü 1992, Fadıl Encü 1991, Şerafettin Encü 1994,
Hamza Encü 1990, Aslan Encü 1994, Mehmet Ali Tosun 1987, Zeydan Encü 1986,
Orhan Encü 1998, Salih Ürek 1995, Yüksel Ürek 1995, Adem Ant 1992, Hüseyin Encü
1991, Bedran Encü 1998, Serhat Encü 1996, Şivan Encü 1998, Selam Encü 1989
doğumludur.
Görüldüğü üzere ölenlerden 3 kişi 13
yaşında olup bunlarla beraber toplam 17 kişi 18 yaşın altındadır.
4- AİLELERİN MEKTUPLARI
Komisyonumuz,
kurulduktan sonra Uludere Ortasu ve Gülyazı köylerine yaptığı ziyarette
ailelerin yaşadıkları büyük üzüntü ve acıya karşın insani açıdan ders
alınması gereken büyük bir konukseverlikle karşılanmıştır. Hayatını
kaybedenlerin yakınları ve özellikle anneler matem kıyafetleri içerisinde
ellerinde çocuklarının fotoğraflarıyla komisyonumuzdan sadece bir tek şey talep
etmişlerdir: “ADALET”.
Tüm annelerin gözlerinde neden, niçin
soruları kelimelerle birlikte büyümüş, adaletin gerçekleşmesi ve masum
çocuklarını ölüme götüren sorumluların bulunması ve bunların yargı önüne
çıkartılması yüksek sesle talep edilmiştir
Ailelerin
bu doğal isteğine komisyonumuz, sorumluların ortaya çıkartılacağı yönündeki
taahhüdüyle cevap vermiştir.
Aileler bizlere duygu ve düşüncelerini
içeren mektuplar vermişlerdir.
Şöyle demiştir
Serhat Encü’nün abisi Veli Encü:
“Gidenlerin hepsi kardeş ve akrabaydılar. Kilometrelerce yolu ayaklarında
yırtık ayakkabılarla, üzerlerinde yırtık giysilerle dondurucu soğukta 3-5 kuruş
kazanmak için gittiler. 34 masum, haksız yere ne hayallerine, ne geleceklerine,
ne yaşlarına bakarak bombalarla paramparça edilerek öldürüldü.
Allah aşkına, adalet aşkına, hak hukuk aşkına annelerin, babaların dinmeyen
yaşları aşkına sizler son sözü söyleyin.”
Arslan Encü’nün abisi Halil Encü:
“ Kardeşim daha 17 yaşındaydı. Ailemin maddi durumu ve benim hastane
masraflarım için, köyün koşulları ve geçim sıkıntısı nedeniyle kardeşim kaçağa
gitmişti. Kardeşimin bedeni paramparça edildi.
Olay yerine gittiğimde tabutuna koymak için bedeninden parçalar topladım.
Benim kardeşimi haksız yere
katleden suçluların bir an önce cezalandırılmasını istiyorum. Acımız çok büyük.
Hiçbir zaman düşünmesinler ki tazminatla, parayla kapanır.
Mehmet Ali
Tosun’un annesi Adile Tosun:
“Biz oğlumuzu satın almadık. Oğlumuzun kanının bedeli olarak ne para ne de
tazminat asla ve asla istemiyoruz. Bizim devletten tek istediğimiz faillerin
ortaya çıkarılması ve belirlenmesidir.
Bize çok büyük bir hakaret
yapılmıştır. Biz ağladık, başka annelerin ağlamasını istemiyoruz”
Seyithan Enç’in
ablası Hatun Enç:
“Bizim
34 fidan gibi gencimiz öldürüldü. Annelerimiz, babalarımız ağladı. Ciğerlerimiz
34 sefer parçalandı. Acımızı paylaşmaya geldiğiniz için sizlere çok teşekkür
ediyoruz.
Diyeceğimiz sadece şudur ki, biz devletin tazminatını kabul etmiyoruz. Bir
daha da tazminattan söz edilsin istemiyoruz. Çünkü her söz edildiğinde
yüreğimiz bir daha yanıyor. Tek isteğimiz faillerin bulunup ortaya çıkarılması
ve adaletin yerini bulmasıdır.”
Şırvan Encü’nün
annesi Mervan Encü:
“Sabah uyandırdım çocuklarımı, kahvaltımızı yaptık. Eşimle
kararlaştırmıştık. Şirvan’ımızın sevdiği bir kız vardı köyde, isteyecektik. O
günün akşamında annemlere gittim, Annemin, babamın, abilerimin rızasını
istedim, döndüğümde Şirvan’ımız kaçağa gitmişti. Akşam döner, yemek yer öyle
gideriz dedim kendi kendime.
Ancak akşam Şirvan’ımızın cenazesine gittik. Biz kimseden bir şey
istemiyoruz. Sadece failleri belli olsun ve yargılansın. Artık hiçbir anne acı
çekmesin, ağlamasın.”
5- OLAYIN YETKİLİLERCE ÖĞRENİLME ZAMANI
Uludere
olayının devlet kademelerinde bütün gerçekliğiyle öğrenme zamanı büyük önem taşımaktadır.
Bu husus devletin başından beri bombalanan grubun niteliği hakkında bilgi
sahibi olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Olayın vehameti ve niteliği medyada yaratılan
büyük karartmaya ve hiçbir yetkiliden saatlerce açıklama yapılmamasına karşın
her şey başından beri bütün çıplaklığıyla bilinmekte olup, kamuoyunda yaratılan
terörist ya da kaçakçıların içine sızmış terörist algısının uzun bir süre
kamuoyu belleğinde kalması için bilinçli olarak özenli bir çaba sarf
edilmiştir.
Bombalanan köylülerin yaşadığı Ortasu halkından
Ubeydullah Encü atılan son bombadan yani saat 22.24’den 70 saniye önce Gülyazı Jandarma
Komutanı Astsubay Vehbi Göçmen’i arayarak köylerinden Irak tarafına geçen
çocuklar ve katırların bulunduğunu, yapılan harekâtta bunların zarar
görmemesini bildirmiş olup bu husus hem taraflarca hem de telefon kayıtlarının
teknik raporuyla doğrulanmıştır.
İnsansız Hava Aracı görüntüleri
komisyonumuzca incelendiğinde son bombadan sonra 22.45 itibarıyla köyden
bombalama yapılan mevkie doğru yoğun bir koşuşturmacanın olduğu görülmüş ve bu
kafilenin 23.05’te olay yerine vardığı saptanmıştır. Bu görüntüler İHA’yı
izleyen tüm askeri birimlerce de izlenmiştir.
Köylüler gerek olayın olduğu mevkie
giderken ve gerekse olay yerine vardıktan sonra telefonla yakınlarını ve 112
Acil Servisi arayarak durumu bildirmişlerdir.
Mülkiye Müfettişi raporunda da İHA görüntülerini izleyenlerin 22.44
itibarıyla hava operasyonuna maruz kalanların vatandaş olduğunu değerlendirdiği
saptaması yapılmıştır.
Yine komisyonumuzca dinlenen Şırnak Valisi
Vahdettin Özkan kendisinin bir görev nedeniyle Ankara’da bulunduğu sırada
olayın Uludere İlçe Kaymakamı tarafından saat 23.00’te kendisine aktarıldığını
bildirmiştir.
Bu durum da göstermektedir ki, gerek
askeri ve gerekse mülki yetkililer olayın bütün gerçekliğini başından beri
bilmekte olup kamuoyunun doğru bilgi alma hakkı ve olayın gerçek niteliğini
öğrenmesi uzun bir süre engellenmiş, olayın başından beri bilinen acı ve büyük
gerçek kamuoyundan saklanmıştır.
6- YARALILARA MÜDAHALE EDİLMEMESİ
Sınırımızın 100 metre ile 1 kilometre
uzaklığında gerçekleşen hava saldırısı sonucunda, olay yerine askeri ve sivil
acil müdahale ekipleri gitmemiştir.
Olayda hayatını kaybeden 34 ve yaralı
olarak kurtulan 4 kişi köy halkının çabalarıyla katır sırtlarında ve
traktörlerle köye getirilebilmiştir.
Şırnak Valisi ilk olarak 29.12.2011 gece
01.30 sıralarında 3 ölü 1 yaralı olmak üzere 4 kişinin kriz masasına
getirildiğini ifade etmiştir.
Şırnak Valisi komisyonumuza yaptığı
açıklamada 29.12.2011 sabah erken saatlerde Vali Yardımcısı Akın Ağca
başkanlığında, Van Asayiş Kolordu Komutanı, 23. Sınır Jandarma Tümen Komutanı, İl Emniyet Müdürü, İl
Jandarma Komutanı, Uludere Kaymakamı ve diğer yetkililerden oluşan heyetin
gerekli inceleme ve görüşmeleri yapmak üzere Gülyazı Tugay Komutan
yardımcılığına intikal ettiğini, cenaze sahipleriyle görüşme yapıldığını ve
hayatını kaybedenlerin 29.12.2011 sabah itibarıyla sivil vatandaş olduğunun
kesinleştiğini açıklamıştır.
Komisyonumuzun Şırnak Valiliğinde ilgili
askeri birim komutanlarıyla yaptığı görüşmede, olay yerine acil yardım için
gidilmeme gerekçesi olarak infial
nedeniyle askere yönelik saldırı olabileceği vatandaşla askerin karşı karşıya
gelebileceği hususları ileri
sürülmüştür.
Olayın niteliği bilindiği halde anında
müdahale edilmemesi nedeniyle kan kaybından ve soğuk nedeniyle ölen kişiler
olduğu köylüler tarafından belirtilmiştir.
7-
OLAY ÜZERİNE GENELKURMAY BAŞKANLIĞININ İLK RESMİ AÇIKLAMASI
Genelkurmay Başkanlığı’nın olay ile ilgili olarak ilk
resmi açıklaması 29.12.2011 saat 11.45’de yapılmış olup açıklama aynen
şöyledir:
“1. Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi
harekâtı, TBMM tarafından 17 Ekim 2007 tarihinde kendisine verilen ve birer
yıllık sürelerle yenilenen yetki gereği sürdürülmektedir.
2. Terör örgütü elebaşlarının son dönemde
verdikleri kayıplar için guruplara misilleme talimatı verdikleri ve bu
doğrultuda özellikle sınır ötesinde Sinatt-Haftanin’e takviye maksadıyla çok
sayıda terörist gönderildiği bilgisi alınmıştır.
3. Çeşitli kaynaklardan alınan istihbarat
ve yapılan teknik analizler sonucunda, içlerinde örgüt elebaşlarının da
bulunduğu terörist gurupların bölgede bir araya geldikleri ve sınır hattındaki
karakol ve üs bölgelerimize yönelik saldırı hazırlığı içinde oldukları
anlaşılmış ve ilgili birlikler ikaz edilmiştir.
4. Geçmişte bölücü terör örgütü tarafından
gerçekleştirilen saldırılarda, teröristlerin kullandığı ağır silah, cephane ve
patlayıcıları yük hayvanları ile Irak’tan getirerek sınırdan
içeri soktukları, teslim olan terörist ifadelerinden bilinmektedir.
5. Bölücü terör örgütü mensuplarının, Irak
Kuzeyinden gelerek hududumuza yakın karakol ve üs bölgelerimize eylem
yapacağına dair istihbaratın artması üzerine, keşif ve gözetleme gayretleri
sınır boylarında artırılmıştır.
Bu kapsamda, 28 Aralık 2011 günü saat
18.39’da, Irak sınırları içinde hududumuza doğru bir grubun hareket halinde
olduğu İnsansız Hava Aracı görüntüleri ile tespit edilmiştir.
6. Grubun tespit edildiği bölgenin
teröristler tarafından sıkça kullanılan bir yer olması ve geceleyin hududumuza doğru
bir hareketin tespit edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına
alınması gerektiği değerlendirilmiş ve saat 21.37- 22.24 arasında hedef, ateş
altına alınmıştır.
7. Olayın meydana geldiği yer, bölücü
terör örgütünün ana kamplarının konuşlu olduğu, sivil yerleşim bulunmayan, Irak
kuzeyindeki Sinat-Haftanin bölgesidir.
8. Olay hakkında idari ve adli inceleme ve
işlemler devam etmektedir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.”
denilmektedir.
Bu bildiride öne çıkan hususlar şunlardır:
a. Çeşitli
kaynaklardan alınan istihbarat ve yapılan teknik analizler sonucunda içlerinde örgüt elebaşlarının bulunduğu
terörist gurupların saldırı hazırlığı içinde olduğu ve birliklerin ikaz
edildiği,
b. Örgüt mensuplarının Irak’ın kuzeyinden
gelerek eylem yapacağına dair İSTİHBARATIN
ARTMASI ÜZERİNE, keşif ve gözetleme gayretinin artırıldığı,
c. 28
ARALIK 2011 GÜNÜ SAAT 18.39’DA IRAK SINIRLARINDAN HUDUDUMUZA DOĞRU BİR GRUBUN
HAREKET HALİNDE OLDUĞUNUN İHA GÖRÜNTÜLERİYLE TESPİT EDİLDİĞİ,
d. Grubun tespit edildiği bölgenin
teröristler tarafından SIKÇA KULLANILAN
BİR YER OLDUĞU,
e. Hava
Kuvvetleri Uçakları ile ateş altına alınmasının gerektiğinin değerlendirildiği,
f. Olayın meydana geldiği yerin bölücü terör
örgütünün ana kamplarının konuşlu olduğu sivil yerleşim bulunmayan Irak
kuzeyindeki SİNAT- HAFTANİN bölgesi olduğu hususlarıdır.
8-
BAŞBAKAN- GENELKURMAY BAŞKANININ GÖRÜŞMESİ
Olaydan sonra Genelkurmay Başkanı Org.
Necdet Özel ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2 Ocak 2012 tarihinde Başbakanlık
merkez binada görüşmüşler ve bu görüşmede İnsansız Hava Araçlarının kaydettiği
görüntüler birlikte izlenilmiş, olay bütün yönleriyle değerlendirilmiştir.
9- İKTİDARIN AÇIKLAMALARI
1. BÜLENT ARINÇ
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
30 Aralık 2011 tarihinde yaptığı açıklamada,
“Burada terörist mi, yoksa kaçakçı mı
oldukları yani zaman zaman mazot ve sigara kaçakçılığı yaptığı bilinen şahıslar
mı olduğu konusunda bir tartışma var. “
2
Ocak 2012 tarihinde yapılan Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yaptığı açıklamada
ise,
“Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Necdet Özel konu ile ilgili
olarak bir buçuk saatlik bir görüşme yapmışlardır. Olay çok üzücü bir olay,
ölenler sivil yurttaşlarımızdır. Ancak, bilelim ki, olayın yaşandığı yer sınır
ötesi harekâtın yapıldığı bölgedir.
Birden fazla haber kaynağı sızma olduğu, katırlarda silah olabileceği
istihbaratını vermiştir. Bu istihbarat farklı kaynaklardan teyit edilmiştir.
İnsansız Hava Araçları ile takip edilmiş, buradaki hareketliliğe yönelik olarak
öncelikle işaret fişekleri atılmış, daha sonra top atışı yapılmıştır. Grup
hareketlerine devam etmesi üzerine bombalama yapılmıştır.
Buradaki bütün bulgular bir
operasyon yapılmasını gerektirecek bulgular gibi görünüyor.
Şu aşamada resmi olarak özür dilemeyi gerektirecek bir durum yoktur.
Kanunlarla
hüküm altına alınan tazminat ödenecektir.”
8 Şubat 2012 tarihinde gazete ve
televizyonların Ankara temsilcileriyle yaptığı toplantıda,
“TBMM İnsan Hakları Komisyonunun bünyesinde bir alt komisyon kurulduğunu,
bu komisyonun sadece bir inceleme ve tespit yaptığını, icrai görevi olmadığını,
size yol gösterebilir, sizin elinize bilgi sunabilir, ama bir Meclis Soruşturma
Komisyonu gibi icrai fonksiyonu, siyasi sonuç getirici bir neticesi
olmayabilir”
Demiştir.
2. İDRİS NAİM ŞAHİN
Önceki İçişleri Bakanı İdris Naim ŞAHİN,
23.05.2012 tarihinde NTV Televizyonunun canlı yayınında;
“Aşağının
yaptığı yanlıştan yukarısı da hukuken ve siyaseten sorumludur. Olayı anlık
yönetecek askeri ve emniyet yetkilileridir. O anda emri Ankara’da Hava
Kuvvetlerinde o görüntüleri analiz eden komutanlar vermiştir.
Yaşamını yitirenlerin kaçakçılık yaparak geçimlerini sağladıkları gözden
kaçırılmamalıdır. Yanlıştan doğru sonuç çıkmaz.
Bu hayatını kaybeden vatandaşlarımız
kaçakçılık yaparken hayatlarını kaybettiler. Sağ yakalansalar kaçakçılıktan
yargılanacaklardı. Daha ağır bir sonuç olunca yargılanamaz duruma gelip
hayatlarını kaybedince kaçakçılık olayı gölgede kaldı.
O bölge Kandil’e doğru bölücü terör
örgütü KCK’nın kontrolünde olan bir bölgedir. Para hareketinin bir bölümü
kaçakçılıktır. 34 insanımız çoğu yaşı küçük gençlerimiz bu olayın sadece figüranlarıdır.
Figüranlara takılıp kalıyoruz.
Hayatını kaybeden 34 kişinin dışında
onlarla gelip geri dönen militanlar da olabilir.
O insanlara kaçak malı veren PKK terör örgütüdür. Kaçakçılığın rantını elde
eden KCK terör örgütüdür. Bu insanları 50 Liraya, 100 Liraya o güzergâhta
katırlarıyla birlikte dolap beygiri gibi döndüren de onlardır.
Özür dilenecek mahiyette bir olay değildir. Özür dilenecek bir olay yoktur.
Hantepe olayı vardır. Katırlar sırtında gelen silahlarla askerlerimiz şehit
edilmiştir. O gençlerimiz orada olmamalıydı.”
Demiştir.
3. HÜSEYİN ÇELİK
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik,
24.5.2012 tarihinde yaptığı açıklamada Önceki İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in
açıklamalarını eleştirmiş ve ,
“Sayın Bakanın bu yaklaşımını ve üslubunu insani bulmuyoruz. Tazminat
ödememiz o insanların terörist veya PKK figüranları olmadığını göstermektedir.”
Demiştir.
4.BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, 30 Aralık 2011 tarihinde yaptığı ilk açıklamada,
Irak sınırındaki olayı değerlendirirken
İnsansız Hava Araçları tarafından 40 kişilik bir grubun hareket halinde
olduğunun tespit edildiğini belirterek ,
“Bu bölgede yapılan uçuş istihbarat örgütlerimizin yaklaşık 10 gün önce
verdiği bilgi üzerine yapılan bir uçuş. Bu uçuş neticesinde de görüntülerin
İnsansız Hava Araçlarının hemen ardından buraya malum bir F-16 uçağımızın
kalkması ve bu görüntülerin olduğu bölgeyi bu F-16 uçaklarımız vurmuştur.
Tabii İnsansız Hava Araçlarının bu tespitleri ‘bunlar şudur’ şeklinde
değerlendirilmesi mümkün değil ve sadece orada alınan görüntülerdir. Bu
görüntülerde 40 kişilik bir grup söz konusu.
Daha önce gerek Gediktepe, gerekse
Hantepe’deki alınan talihsiz neticelerde de silahlar hayvanlarla taşınmıştı.
‘Niçin bunlara müdahale edilmedi? diye yazılı ve görsel medya tarafından
eleştiriler yapılmıştı.
Tabii eleştiriler ibretti, birer
tedbirdi.Bu defaki ise, böyle bir yanlışa güvenlik güçlerimizin düşmemesi.
Ancak talihsiz bir netice, üzüntü veren bir netice. Maalesef Uludere’deki üç
köyün mensupları.Yarıya yakını 20 yaş altı, diğerleri 20 yaş üstü insanlardan
oluşan bir grup. Burada 35 vatandaşımız böylece ebediyete intikal etti,
bir vatandaşımız yaralı. Tabii burada üzüntümüz büyük.”
Demiş ve köşe yazarlarını da eleştirerek,
“Burada bilir bilmez yazan maalesef bazı
köşe yazarları sıfatıyla cambazlar da var. Bunlar da istihbarat örgütlerimizi
istihbarat örgütlerinden çok daha iyi biliyorlar.
Herhalde bunların da istihbarat örgütleri içinde böcekleri var. O
böceklerden aldıkları bilgilerle güya, Milli İstihbarat Teşkilatımız yanlış
bilgi vermiş. Bu yanlış bilgiler nedeniyle bu tür hareket yapılmıştır,
deniliyor. Milli İstihbarat Teşkilatımızın son anda vermiş olduğu herhangi bir
bilgi yoktur. Bunlar 9-10 gün öncesine ait bilgilerdir. Milli İstihbarat
Teşkilatımız da bugün buna yönelik bir yazılı açıklama yapacaktır”
3 Ocak
2012 tarihli Grup toplantısında:
“Dün bu konuyla ilgili olarak bir araya
geldiğimiz Genelkurmay Başkanımla bu konuyu yine enine boyuna değerlendirdik ve
konunun takipçisi olduklarını Genelkurmay Başkanından duydum, dinledim. Ve bu
yapılan çalışmalar, gösterdikleri hassasiyet sebebiyle de gerek Genelkurmay
Başkanımı gerek bölgede hizmet veren komuta kademesine, hepsine bu konulardaki
hassasiyetleri sebebiyle de şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum, medyaya
rağmen teşekkür ediyorum, çünkü bazı gerçekleri görüyoruz, biliyoruz.”
24 Ocak 2012’de yaptığı açıklamada;
“Uludere’de yakınlarını kaybeden herkes için yakınlarına 123 bin TL tazminat
ödenecektir.
28
Şubat 2012 tarihinde Gurupta yaptığı konuşmada;
“TBMM’den
İnsan Hakları Komisyonumuzun bir ziyareti oldu (Uludere’ye). Komisyon
çalışmalarında gizlilik esastır. Önüne gelen komisyon adına konuşamaz. Ama
baktık ki, birileri bir şey netleşmeden, hemen açıklama yapmaya, bir
dezenformasyona gitme gayretine giriyorlar.”
20 Mayıs 2012 tarihinde yaptığı açıklamada;
“Bu konuda talimat verme konusunda sistem nasıl çalışıyorsa öyle
çalışmıştır. Biz güvenlik güçlerimize gerekli yetkileri vermişizdir. Onlar da
bu yetkiyi kullanacaklardır. Nitekim bölge bir terör bölgesidir.
Bir defa ABD Predatörleri değil bizim kendi gözcülerimiz neticesinde bu
adımlar atılmıştır. Bu görüntülerin hepsi de verilmesi gereken yerlere
verilmiştir. ABD’li Predatörlerin görüntü süresi 31 dakikadır ve Irak
sınırındadır.”
21.5.2012 tarihli açıklamasında;
“Gözcülerin (Heron), çektiği görüntüleri izlediğini de ilk kez açıklayan
Erdoğan, operasyon kararını hatalı bulmakla birlikte, geçmişte terör örgütünün
saldırılarında yaşananların operasyon için böyle bir kararın alınmasına neden
olduğunu da vurguladı.
“Burada katırla yürüyen insanlar vardı. Ben izledim CD’de bir hareket
gördüm, bizzat izledim, Bir konvoy gidiyor, 30-40 kişi var . O yükseklikten
görebilmek mümkün değil. Bizim gözcülerimizin(Heron) vermiş olduğu CD. Silahlı
kuvvetlerimiz de gerekli adımı atmıştır. Burası halkın oturduğu bir bölge
değildir, terör bölgesidir. Böyle bir bölgede Silahlı Kuvvetler, bu Ahmet
midir, Mehmet midir, bilemez ki…”
Wall Street Journal olayının gerisinde ne var
sorusunu yanıtlarken;
“Belli
medya kuruluşları bir görüşü, belli medya kuruluşları farklı siyasi görüşü
destekler. Amerika’da da bu var. Wall Street Journal’ın da var. Mevcut yönetimi
zora düşürmek için bu uydurma haberi yapmıştır.
Biz açıkladık. Bu TSK’nin birinci derecede görevidir. Biz güvenlik
güçlerimize askerimize veririz, polisimize yetkiyi veririz. Onlar da yetkileri
dairesinde kullanır. Biz yetkiyi vermişiz. TSK bunu kullanmış.
Eğer biz TSK’mıza, polisimize güvenmiyorsak, terörle mücadeleyi kimle
yapacağız? Hantepe, Gediktepe olayında dockalar, katırlar sırtında taşınırken,
medyamız “Niye onlar vurulmadı; uçaklarımız, helikopterlerimiz neredeydi, niye
vurulmadı” dedi”
25 Mayıs 2012 tarihinde;
“Burada bir hatanın olmuş
olabileceğini başından söyledik ama bu bölgenin bir terör bölgesi olduğunu da
söyledik. Fakat kimse de kalkıp sınır boyu kaçakçılığı yapanların yaptığı
kaçakçılığı meşru gösterme gayreti içerisine giremez.
Başbakan yardımcısı ve eşim gidip aileleri ziyaret ettiler. Eğer insani ise
biz insani görevlerimizi yaptık. Süreç devam ediyor, çalışıyor. Bunun dışında
bizim yapacağımız herhangi bir şey yok. Açık söylüyorum: Medya da dâhil bu
konuyu fazla istismar etmesinler. Bizim söyleyeceğimiz budur.”
26 Mayıs 2012 tarihinde Kadın Kolları Kongresinde;
“Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere’dir”
29 Mayıs 2012 tarihli Grup toplantısında;
“Bu
iş anlatıldığı gibi kolay değil, dikkat ederseniz kaçakçıların hiçbiri
bombalara basmadı. Harita kimlerin elinde olabilir. Burası çok hassas. Bu
haritayla o kaçakçılar bunların üzerine basmıyorlar. İstismar malzemesi olmayacak
kadar gerilimli bir iş.
Ta başından beri Uludere konusunda bir hata olduğunu söylememize rağmen
halâ ‘başbakan bir hata ettik deseydi’ diyorlar. Otomata mı bağlayacaktık!
Sürekli sizin arzularınızla uğraşacak kadar vaktimiz yok.
Devlet de, hükümet de Uludere’de yapılması gerekenleri misliyle yapmıştır.
Burada güvenlik güçlerimize biz yargısız infaz ettirmeyiz. 6 aydır
Uludere’nin gündemde tutulmasını isteyenler diğer taraftan kimin ekmeğine yağ
sürüyor?”
31 Mayıs 2011 tarihinde Ulusa Sesleniş
konuşmasında;
“Son aylarda Uludere’de meydana gelen acı hadise üzerinden güvenlik
güçlerimiz, kurumlarımız, hükümetimiz topyekûn hedef alınıyor.
Muhalefet bu meselede de sorumlu bir tavır sergilemiyor. Maalesef, kimi
medya kuruluşları, terör gibi son derece önemli, milli ve hayati bir meselede
dahi milletin yanında yer almıyor.”
6 Haziran 2012 tarihinde atv televizyonunda
yaptığı değerlendirmelerde;
“Biz bu günlere kadar hiçbir bu tür ölünün üzerini örtmedik. Bu bölge bir
terör bölgesidir. Kaçakçılar gidip geliyormuş. Biz bir Hantepe, Gediktepe
yaşadık. Orada katırların üzerinde dockalar taşındı.
Ben DVD’lerini izlediğimde orada ne olduğunu anlamanız mümkün değil. Giyim kuşam
zaten aynı.Katırda ne olduğunu bilemezsiniz.
Sağ kalanlardan birinin yaptığı açıklama var. ‘Sınıra 5 km kala atışları
duyduk ama devam ettik’ diyor.
Dersim’le ilgili özür ifadesi kullandık da, yani zannediyor musunuz şu anda
da aynı kelime kullanılmış olsa bu işler sulh olacak.
Yasal olarak verilmesi gereken tazminatın dört katında bir değer verdik.
Uludere’de olay salt kaçakçılık değildir.
Bu kaçakçılığın başlangıcında, terör örgütünün beslemesi vardır.
O köyün evlatları bu işin içinde maalesef kullanılmıştır. Bütün bunlar
olurken onlar bu durumu izliyor.”
21.12.2011 tarihli NTV televizyonundaki
açıklamalarında;
“Türkiye tarafında işaret atışları yapılmasına rağmen yürüyüşün devam
etmesi hali var. Bu kaçakçıdır, bu teröristtir değerlendirmesini ilgili
mercilerin o anda yapması mümkün değil. Orası terör bölgesi. Burada iki şey
var. Birincisi kaçakçılığı meşrulaştıralım, ikincisi eğer olay terör olayıysa
kaçakçılık adına buna da göz yumalım. Böyle bir şey olamaz.
Bu olayı bu kadar basite indirgemeyelim, İkide bir de sivil vatandaş
diyoruz. Terör Örgütünün mensubu da insandır. Ama o sivil görüntü altında
teröristtir. Bunu da görmemiz lazım. Burada 34’te 34’ü böyledir kanısına varmak
için müsaade edin yargı kararını bekleyelim. Bunları görmeden ilk günden
itibaren hep sivil, sivil, sivil… Hep böyle geliştirdik bu işi. Ben buna da bir
beyin yıkama ameliyesi diyorum.”
demiştir.
10-TBMM İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BÜNYESİNDE KURULAN ULUDERE ALT KOMİSYONU
Şırnak ili Uludere ilçesi Irak sınırında
yapılan hava harekâtı sonucu 34 sivil yurttaşımızın ölümü üzerine bu vahim
olayın nedenleri, sonuçları ve sorumluları ile ilgili inceleme yapmak üzere CHP
Gurubu tarafından verilen önergeye diğer partilerin de önergeleriyle iştirak
etmesiyle birlikte 9.1.2012 tarihli toplantıda bir alt komisyon kurulmuştur.
Alt Komisyon 12 Ocak 2012 tarihli
toplantısında çalışma programını belirlemiş, 4-6 Şubat 2012 tarihlerinde
Uludere’de incelemelerde bulunarak hayatını kaybedenlerin yakınlarını, bölgedeki
askeri ve mülki yetkilileri dinlemiştir.
Alt Komisyon, 15 Şubat 2012 tarihli
toplantısında, İnsansız Hava Aracı(Heron) görüntülerini askeri yetkililer ve
ASELSAN uzmanlarıyla birlikte izlemiştir.
Komisyonumuz Milli Savunma Bakanlığı
aracılığıyla Genelkurmay Başkanlığından ve MİT’ten gerekli bilgi ve belgeleri
istemiş, İçişleri Bakanlığından da Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığınca
yürütülen olayla ilgili raporunu talep etmiştir.
Genelkurmay Başkanlığından gelen cevabın
yetersiz olması ve Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığınca gizlilik
kararı verildiğinin bildirilmesi üzerine ayrıca Diyarbakır Özel Yetkili
Cumhuriyet Başsavcılığından kendilerine intikal eden bilgi ve belgeler
istenilmiştir.
Gizlilik kararı gerekçe gösterilerek Diyarbakır Özel Yetkili
Başsavcılığından da belgeler komisyona
gönderilmemiş, tekrar yazı yazılarak
belgeler bir kez daha istenmiştir.
Komisyonumuza Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca
gönderilen bilgi ve belgeler, askeri yetkililerin, Başsavcılığın sorduğu sorulara karşı yanıt niteliğinde
olup Uludere olayının aydınlatılmasına
yönelik komisyonumuzun aradığı kritik soruların hiçbirinin yanıtı gelmemiştir.
Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığınca gönderilen belgeler dağınık bir dosya tanzimiyle
gönderilmiş olup, dosyanın özenle ayıklandığı ve işin esasına yönelik
belgelerin yer almadığı görülmüştür.
Komisyonumuz bu çerçevede;
12 Ocak 2012, 9 Şubat 2012, 15 Şubat 2012,
7 Mart 2012, 5 Nisan 2012,26 Nisan 2012, 12 Haziran 2012, 13 Haziran 2012, 16
Ekim 2012, 14 Kasım 2012, 28 Şubat 2013, 6 Mart 2013 tarihlerinde toplantı
yaparak çalışmaları değerlendirmiştir.
Bu çalışmalar sırasında, komisyonumuzun
özellikle aradığı sorular şunlardır:
1-İnsansız Hava Aracı (Heron)
görüntülerini kim değerlendirdi ve analizini kim yaptı?
2-Hedef tayinine yani bombalanacak
kişilerin PKK’lı olduğuna kim karar verdi?
3-Hangi istihbarat bilgisi bu kararın
alınmasında etkili oldu?
4-Vur emrini kim verdi?
Bu soruların yanıtları gerek askeri
çevreler, gerekse siyasi iktidar tarafından olayın başından beri bilinmesine
karşın bu konularda dosyamıza herhangi bir bilgi ve belge akışı sağlanmamıştır.
Genelkurmay Harekat Dairesinden askeri bir
yetkiliyi dinlenme talebimiz, komisyonun AKP’li üyelerin oylarıyla reddedilmiştir.
Komisyonumuz Meclisin tatile girdiği 1
Temmuz 2012 tarihinden sonra da tatil döneminde de çalışma kararı almasına
karşın, CHP’li üyelerin toplantı yapılması yönündeki taleplerine rağmen tatil
döneminde komisyon toplantıya çağırılmamıştır.
Komisyonumuz ulaşan belge ve
bilgiler çerçevesinde 14 Kasım 2012 tarihinde
raporun yazım kararını almıştır.
Komisyon meclis tatile çıkmadan önce yaptığı 13 Haziran 2012 tarihli
toplantıda, hangi bilgi ve belgelere sahip ise 14 Kasım 2012 tarihli toplantıda
da aynı belge ve bilgilere sahip olup, dosyaya giren fazladan tek bir belge
yoktur. AKP‘lilerin yeni bir bilgi diye can simidi gibi sarıldığı bilgi
komisyonun başından beri dosyasının içinde askeri bir yetkilinin tutanaklara
geçmiş değerlendirmesi olup, askeri yetkililer bile buna itibar etmemişlerdir.
Komisyonumuz kurulduğu ve Uludere’ye
gittiği andan itibaren kamuoyuna raporun biran önce açıklanacağı taahhüdünde
bulunmuştur.
Taahhüt edilen ilk tarih 15 Mart 2012 olup
sonrasında da kamuoyuna sürekli olarak
değişen tarihler vaat edilmiştir.
Raporun
yazımına karar verildiği 14 Kasım 2012 tarihi ve Meclisin tatile çıkmasından önce yapılan 13
Haziran 2012 tarihli toplantıda, dosya içindeki belge ve bilgilerde bir
değişiklik olmadığı göz önüne alındığında, 5 aylık bir gecikmeyle raporun
yazımına başlanılması, siyasi iktidarın bilinçli bir yaklaşımı olup, komisyon Uludere
olayının zamana yayılmak suretiyle soğutulmasına, karartılmasına ve
unutturulmasına alet edilmiştir.
İktidar Partisi üyelerinin bu niyet ve
tutumuna tarafımızca pek çok kez dikkat çekilmiş ve bu görüşümüz sürekli olarak
kamuoyuyla paylaşılmıştır.
Komisyonumuzun raporun yazımına karar
verilen toplantısında Alt Komisyon Başkanı AKP’li Sayın İhsan Şener’in bu
toplantıda ifade ettiği ve sonra kamuoyuyla paylaştığı bir husus ayrıca dikkate
değerdir.
AKP’li Sayın İhsan Şener, kurulan
komisyonumuzun, “Soruşturma Komisyonu
olmadığını, inceleme komisyonu olduğunu, olayın sorumlularını bulma gibi bir
konumunun bulunmadığını” ifade etmiştir.
Raporumuzun
“9” numaralı İKTİDARIN AÇIKLAMALARI başlıklı bölümünde yer verilen Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın 8 Şubat 2012 tarihli demecini burada bir kez daha
hatırlatmakta yarar vardır.
Bülent Arınç demecinde; “TBMM İnsan Hakları Komisyonunun bünyesinde
bir alt komisyon kurulduğunu, bu komisyonun sadece bir inceleme ve tespit
yaptığını, icrai görevi olmadığını, size yol gösterebilir, sizin elinize bilgi
sunabilir, ama bir Meclis Soruşturma Komisyonu gibi icrai fonksiyonu, siyasi
sonuç getirici bir neticesi olmayabilir” demiştir.
Raporun nasıl yazılması gerektiği
konusunda yapılan toplantıda, rapora girmesini istediğimiz hiçbir husus taslağa
girmemiştir.
Yukarıda belirtilen temel soruların
yanıtı bulunmadığı gibi, kamuoyunun beklentisine yönelik değerlendirmelerin
hiçbiri yapılmamıştır.
Son değerlendirme toplantısında
şimdiye kadar yapılan tüm çalışmaların aksine, AKP’li üyelerin oylarıyla rapor,
üyelere dağıtılmamış, okunmak suretiyle
oldu bittiye getirilmeye çalışılmıştır.
AKP’li üyeler ısrarla herhangi bir
sorumluyu tayin edemeyeceklerini, buna yetkilerinin olmadığını belirterek
sıradan bir değerlendirmeyi komisyona sunmuşlardır.
Oysa, gerek AKP’li Başkan İhsan Şener ve
gerekse Bülent Arınç’ın ifade ettiklerinin aksine, komisyonumuzun olayla ilgili
sorumluları saptama ve gereğinin yapılması için yetkisi ve yasal dayanağı
bulunmakta olup bu açıklamaları ile neyi amaçladıkları ve sözlerinin ne
anlama geldiği, tekrardan kaçınmak için Mülkiye Müfettişi Raporu bölümünde
tartışılacaktır.
Yukarıda ifade edilen görüşlerin
aksine 8.12.1990 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Kanununun 6. Maddesi komisyonun çalışma usul ve
esaslarını belirlemekte ve orada şu hükümler yer almaktadır.
“Komisyonun gerekli görmesi halinde;
inceleme konusunun sorumluları hakkında genel hükümlere göre kovuşturma veya
işlem yapılabilmesi için, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca Komisyon
raporu ilgili mercie bildirilir.”
11- ULUDERE İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME YAPAN GAZETECİLERE BASKI
Siyasi iktidar başından beri Uludere ile
ilgili haberlerden rahatsız olmuştur.
Bu konuda değerlendirmede bulunan köşe
yazarları Başbakan tarafından tepkiyle karşılanmış, hatta komisyon üyesi olarak
şahsımız dahi Başbakanın yaptığı değerlendirmelere konu olmuştur.
Başbakanın değerlendirmelerine yer
verdiğimiz 9. Maddede belirtildiği üzere 28 Şubat 2012 tarihinde AKP Grubunda
yaptığı konuşmada;
“Önüne
gelen komisyon adına konuşamaz, ama baktık ki, birileri bir şey netleşmeden
hemen açıklama yapmaya, bir dezenformasyona gitme gayretine giriyorlar” diyerek şahsımızla ilgili değerlendirmede bulunmuştur.
Başbakan daha olayın hemen sonrası 30
Aralık 2011 tarihinde yaptığı ilk açıklamada,
“Burada bilir bilmez yazan maalesef bazı
köşe yazarları sıfatıyla cambazlar da var” demiştir.
Süreç içerisinde gazeteciler Emre Uslu,
Mehmet Baransu ve Ali Akel’in başına gelenler bu konudaki psikolojik baskının
ne denli büyük olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Emre Uslu’nun kimi şahsi bilgilerine yasal
olmayan yollardan ulaşılarak servis edilmeye çalışılmış, Mehmet Baransu’nun ise
peşine MİT ajanları takılmıştır. Bu ajanlar Mehmet Baransu’nun şikâyeti ile
yakalanıp deşifre olmuştur. Ancak, yakalanan iki MİT mensubu hakkında
Başbakanlık soruşturma izni vermemiştir.
Ali Akel ise Uludere ile ilgili yazdığı
bir yazı nedeniyle çalıştığı gazeteden uzaklaştırılmıştır.
Başbakan
25 Mayıs 2012 tarihinde Kazakistan dönüşü Atatürk Hava Limanında yaptığı
açıklamada medyanın Uludere konusundaki yayınlarını eleştirmiş ve buna bir son
vermek gerektiğini belirtmiştir.
Başbakan ayrıca Uludere konusunun daha
fazla gündemde kalmasının partiye ve hükümete zarar verdiğini belirterek “bu
konuyu kapatalım, konu artık geride kaldı” değerlendirmesini de kurmaylarıyla
yaptığı toplantıda ifade etmiştir.
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere kimi
gerçeklerin değerlendirilmesi iktidar üzerinde sıkıntı yaratmış olup, iktidar
Uludere olayının konuşulmasını, yazılmasını engelleme gayretleri içerisinde
olmuştur.
12- KÖY HALKININ DEĞERLENDİRMELERİ
Komisyonumuz Uludere’ye yaptığı ziyarette
5.2.2012 tarihinde olayda ölenlerin yakınlarını dinlemiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, son
derece büyük üzüntü verici olayın üzerinden kısa bir zaman geçmesine karşın köy
halkı komisyonumuzu büyük bir misafirperverlikle karşılamış ve ağırlamıştır.
Tarifi ve tahammülü imkânsız büyük bir
acıyı yaşamalarına karşın; tek istekleri adalet olan köy halkının bu mümtaz
davranışı belleklerimizden asla çıkmayacaktır.
Görüştüğümüz köy halkı özetle;
“Geçim için kaçakçılık yaptıklarını, bir
avuç ekilebilir topraklarının bulunmadığını, bu bölgenin en fakir bir bölge
olduğunu,
“Göyen aşireti” olarak akrabalarının
yarısının Irak topraklarında bulunduğunu, malı Keşan köyünde yaşayan bu
akrabalarından aldıklarını, aralarında ticari ilişkilerin yanı sıra kız alıp
verme de dahil olmak üzere ilişkilerin sürdüğünü,
Sınırın
hukuki bir sınır olup, aralarında pratikte bir sınır bulunmadığını, ekonomik
yönden ihtiyaç duyduklarından kaçakçılık işini yaptıklarını,
Mazotun litresini 220 kuruşa alıp 270
kuruşa sattıklarını,
Kullandıkları yolun örgütün kullandığı
güzergâh olmadığını, yıllardan beri bu yolu kullandıklarını,
Köyün içinde ve tepede bulunan
askeri birliğin köyde olan biteni görecek konumda olduğunu, kaçakçılığın bu
yörenin herkesin bildiği bir iş olduğunu, kaçağa giden insan ve hatta katır
sayısının dahi yetkililer tarafından bilindiğini,
Devlete bağlı yurttaşlar ve çoğunluğun da
korucu olduğunu, köyde bulunan Gülyazı Tugayıyla korucular arasında son derece
dinamik bir ilişki bulunduğunu, asker ve korucuların birlikte nöbet tutup
sınırı gözetlediklerini,
Olayda yaşamını yitiren 25 çocuğun
ailesinin 20 yıldan fazla bir süredir köy koruculuğu yaptığını, bu durumu hak
etmediklerini, devletten tazminat değil, sorumluların bulunmasını ve adalet
istediklerini belirtmişlerdir.
Bombalamadan sonra olay yerine yürüyerek
gittiklerini cenazeleri katır sırtında köye getirebildiklerini, olay yerine
herhangi bir askeri ve sivil kurtarma ekibinin gelmediğini, yaralıların
bir kısmının acil müdahale edilseydi kurtulabileceklerini ifade etmişlerdir.
Olaydan sağ kurtulan Hasan Ürek, Hacı
Encü, Davut Encü ve Servet Encü; kullandıkları güzergahta kimseyi
görmediklerini dört grup halinde geri döndüklerini, katırlarda her
birinde 120 litre olmak üzere mazot bulunduğunu, sınırın sıfır noktasına
yaklaştıklarında “arı sesine” benzeyen Heron sesini duyduklarını,
telefonla köyü aradıklarını, köyden “bekleyin, yol kapalı” şeklinde yanıt
aldıklarını, kendileri beklerken 10 dakika sonra jetlerin gelip bombalamaya
başladıklarını, bombalamanın etkisiyle sağa sola savrulup baygınlık
geçirdiklerini belirtmişlerdir.
13-SİVİL
TOPLUM KURULUŞLARININ DEĞERLENDİRMELERİ
Komisyonumuzla görüşen Şırnak İli Sivil
Toplum Örgütlerinden Ticaret Odası Başkanı, Esnaf Odası Başkanı, Şırnak Barosu
Başkan Vekili, Sanayi ve Ticaret Odası Başkan Vekili, Taşıcılar Kooperatifi
Başkanı ,KESK Platformu Sözcüsü, Memur-Sen Temsilcisi özetle,
Bu olayda devletin hatalarının çok
olduğunu, ölümlerin ve cenazelere ilgisiz kalınmasının herkesi üzdüğünü,
cenazeleri gördükleri zaman insanlıklarından utandıklarını,
Ölenlerin kaçakçı olduğunu herkesin
bildiğini, bu olayın duygusal olarak bölünme yarattığını,
Olayın ardında hükümetin çok büyük bir
boşluk bıraktığını, bölgenin sorunu çözülmeden bu sorunların çözülmeyeceğini,
bölgenin yıllardır gülmediğini, insan haklarına uygun bir çalışmanın
yapılmasını beklediklerini,
Bu olayın mutlaka aydınlatılması gerektiğini, faillerin bulunması, kamuoyunun
bilgilendirilip vicdanların tatmin edilmesi gerektiğini, vatandaşla devlet
arasındaki köprünün yok edilmemesini ifade etmişlerdir.
14- ŞIRNAK VALİSİNİN DEĞERLENDİRMESİ
Şırnak Valisi Vahdettin Özkan
komisyonumuza yaptığı açıklamada,
Kendisinin olay tarihinde bir görev
nedeniyle Ankara’da olduğunu, olayı ilk etapta Uludere Kaymakamının köylülerden
öğrenebildiği kadarıyla saat 23.00 sıralarında kendisine aktardığını,
Derhal tüm tedbirleri almaya
çalıştığını, Valilik ve Kaymakamlık bünyesinde Kriz Yönetim Merkezi
oluşturulması talimatı verdiğini,
Kriz Yönetim Merkezinin bölgeye çok
sayıda ambulans, cenaze arabası ve iş makinesi sevk ettiğini, ilk olarak
29.12.2011 tarihinde gece 01.30 sıralarında 3’ü ölü, biri yaralı 4 kişi
getirildiğini,
Valilikçe 30.12.2011 tarihinde inceleme
başlatıldığını, soruşturmanın selameti için Şenoba Tugay Komutan Vekilinin
(Gülyazı’da görevli) görevden uzaklaştırılması veya yer değişimi istendiğini,
Diyarbakır ve Malatya Adli Tıp
biriminden 6 personelin 29.12.2011 tarihinde saat 14.00 itibariyle Uludere
Devlet Hastanesine getirtilerek vefat eden vatandaşların otopsi işlemlerine
başlanıldığını ve ertesi gün sabaha karşı saat 03.00 sıralarında işlemlerin
bittiğini,
30.12.201” sabahı İl Müftüsü tarafından
kıldırılan cenaze namazına 8 bin kişinin katıldığını, Uludere Kaymakamı Naif
Yavuz’a Gülyazı’da bulunan taziye çadırını ziyareti sırasında yapılan saldırıda
daha vahim sonuçların doğmaması için gerekli tedbirleri aldığını,
34 vatandaşın hayatını kaybettiği bu
olaya ilişkin ilgili komutanlıkça valilik makamına zamanında ve yeterli bilgi
verilmediğini ifade ederek alınması gerekli kimi tedbirleri belirtmiştir.
15- YEREL ASKERİ KUVVETLERİN İFADELERİ
Komisyonumuzca; Şırnak Valiliğinde 6 Şubat
2012 tarihinde bölgede bulunan kuvvetlerin komutanları dinlenilmiş, bu
çerçevede 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanı, 22. Jandarma Sınır Tugay Komutanı,
4. Jandarma Sınır Tabur Komutanı, Uludere Jandarma Komutanı, Gülyazı Jandarma
Karakol Komutanı ve diğer ilgililer dinlenilmişlerdir.
Dinlenen askeri yetkililer özetle,
arazinin yapısının kaçakçılığa uygun zorlu bir coğrafya olduğunu, Irak
sınırının 139 km. Uludere Irak sınırının 77 km. olduğunu, Irak’ın sınırda
hiçbir karakolunun bulunmadığını, örgütün burada konuşlandığını,
Sinat-Haftanin-Metina kamplarının burada bulunduğunu,
Suriye asıllı örgüt liderlerinden Fehman
Hüseyin’in Sinat-Haftanin Pirbela’da
karargahını oluşturduğunu,
Aralık
2011’de 37 terörist grup 18 duyum 237 telsiz kestirmesi ve 19 telsiz
dinlemesinin saptandığını, 21 Aralık 2011’de Fehman Hüseyin’in sınırın 3
km kadar yakınına geldiğini, buraya hava harekatı düzenlendiğini,
28
Aralık 2011’den önceki tarihlerde Fehman Hüseyin’e ve bazı teröristlere ait
telsiz kestirmelerinin saptandığını,
28 Aralık 2011 tarihinde Yıldız 2011
pusu dinleme faaliyeti onayını Valilikten aldıklarını, olay günü 2. Ordu’dan
verilen haberle bölgeye İHA nın geldiğini öğrendiklerini,
İHA görüntülerinin Tugay, Tümen, 2.
Ordu ve Genelkurmaydan izlenebildiğini,
Gelen gurubun ,örgütün yaptığı
saldırılarda (Hantepe, Gediktepe, Dağlıca, Aktütün) ağır silahları ve mühimmatı
katır ve araçlarla taşıması, kaçakçılık olaylarında da gurupların
1-5 kişi ile ve 5-10 katırdan oluşması yani sayıca daha az olması ancak gelen grubun kalabalık olması
nedeniyle terörist olarak değerlendirildiğini,
Yurt dışı atış müsaadesinin
Genelkurmay Başkanlığından onaylanıp gelinceye kadar 2. Ordu Komutanlığı’ndan 3
araç görüntüsünün tespit edildiği noktaya topçu atışı yapılması için izin
istendiğini,
19.28 ile 20.21 arasında söz konusu grubun
5-6 kilometre önüne 5 aydınlatma ve 7 tahrip mermisi atıldığını, 20.20’de 2.
Ordu’dan topçu atışının kesilmesi emrinin geldiğini,
Vatandaşların geçtiği
güzergahın köylülerin normalde günlük yaşantısında kullandığı, aynı
zamanda yaprak toplama, odun toplama ve bunun gibi sebeplerle vatandaş
hareketlerinin çokça yaşandığı bir bölge olduğunu,
21.00 sularında da 2. Birleştirilmiş Hava
Harekat Merkezi’nden(Diyarbakır) uçakların havalandığı ve hava sahasının
kapatıldığı bilgisini aldıklarını,
Atış
yapıldıktan sonra bombalamanın farkına vardıklarını,
İHA görüntüleri konusunda alt ve üst
görüş alışverişi yapmadıklarını,
Bütün komutanlıkların, gelen gurubun
içinde Fehman Hüseyin’in ve teröristlerin olduğu şeklinde
şartlandığını,23.15’ten sonra bir gariplik olduğunu anladıklarını, olay yerine
askerle vatandaşın karşı karşıya gelmemesi amacıyla gitmediklerini, bu olay
nedeniyle köyle aralarına soğukluk girdiğini ifade etmişlerdir.
16- GENELKURMAY BAŞKANLIĞI’NIN
GÖNDERDİĞİ YAZI
Genelkurmay Başkanlığı Milli Savunma
Bakanlığı aracılığıyla Komisyonumuza göndermiş olduğu yazıda;
Muhtelif tarihlerdeki terör eylemleri ve askeri üslere yapılan
saldırılardan örnekler verilerek gerçekleşen eylemlerin yoğunluğuna dikkat
çekildikten sonra şu görüşler paylaşılmıştır:
1-2 Ocak
2009 tarihli Başbakanlık Genelgesi gereği oluşturulan kurumlararası
koordinasyon mekanizması aksaksız olarak çalışmaktadır.
2-Olay
öncesi alınan istihbaratın tamamı milli kaynaklardan (devletin
ilgili kurumlarından) elde edilmiştir.
3-Kış
başında olmasına karşın hareketlilik artmış olup,Günyazı ve Ortasu köylerine
PKK ‘nın eleman gönderdiği tesbit edilmiştir
4-30 istihbarat bilgisi alınmıştır.
5-Yapılacak
değerlendirmede bu olayın terör faaliyetlerinin yoğun olduğu bir dönemde bölücü
terör örgütünün yoğun olduğu sınır ötesinde olduğu değerlendirilmelidir.
6-Olay
günü gruba ait ilk görüntüler insansız hava aracından, bölücü terör örgütünün
Putelman ve Keşan kampları arasında, Nevolakin Kampı bölgesinden
alınmıştır.
7-Haftanin
bölgesinde çok sayıda terörist toplandığı ve Uludere sınır hattındaki, karakol
ve üst bölgelerine karşı eylem arayışı içinde oldukları yönünde değişik
kurumlardan alınmış istihbarat ve duyumlar, tespit edilen görüntülerin terör
örgütü mensubu olduğu değerlendirmesini desteklemiştir.
8-Harekat Türk Silahlı Kuvvetlerine verilen
görev ve yetkilerle, konulmuş kurallara uygun olarak SINIR ÖTESİ HAREKAT KARAR
MEKANİZMASI DAHİLİNDE İCRA EDİLMİŞTİR.
17- MİT’İN RAPORU
Milli İstihbarat Teşkilatı komisyonumuza göndermiş
olduğu yazıda, MİT’in konumunun sorgulanmasını gerektiren ve kurum olarak
içinde bulunduğu zaafı çok belirgin bir şekilde gösteren bir yazı göndermiştir.
Yazı aynen şöyledir:
1- Müsteşarlığımızın taşra ünitelerinden
(bağlı Bakanlık ve Müdürlüklerden) söz konusu olaya ilişkin olarak 28.12.2011
tarihinde intikal etmiş bir bilgi bulunmamaktadır. Bahse konu olaya ilişkin ilk
resmi bilgi müsteşarlığımıza 29.12.
2011 günü saat 09.35 itibarıyla genel mahiyette bir içerikle ulaşmıştır.
2- Bölgede İHA tarafından görüntü
alınmasından ve sınır hareketliğinden Müsteşarlığımızın ve bölge birimlerimizin
herhangi bir bilgisi bulunmamaktadır.
3- Mezkûr olaya ilişkin İHA görüntülerinden
müsteşarlığımızın bilgisi bulunmamaktadır.
4- Müsteşarlığımız kayıtlarında ve ilgili birimlerimizde
bahsedilen tarih ve saatte bir kaçakçı grubunun bölgeden geçiş yapacağı yönünde
herhangi bir bilgi veya tespit bulunmamakta olup olay tarihinde sınırı geçen
şahıslar görevlilerimizce takip edilmemiştir.
5- Mezkûr olayın gerçekleştiği tarihte,
terörist bir grup tarafından sınırdan sızma olacağı ve Fehman Hüseyin’in telsiz
kestirmesinin grup içinden alındığı yönünde herhangi bir bilgi de askeri
birimlerle paylaşılmamıştır.
MİT’in bu değerlendirmelerinin aksine, Genelkurmay Başkanlığı dahil tüm askeri
birliklerin değerlendirmelerinde MİT ten gelen istihbarat bilgileri
önemsenmiştir.
Gerek Başbakan, gerekse MİT ve
gerekse de Mülkiye Müfettişi raporunda MİT’in korunmasına yönelik bir tutum ve
tavır sergilenmiştir.
Başbakan 30 Aralık 2011 tarihinde yaptığı
açıklamada;
“Milli İstihbarat Teşkilatımızın son
anda vermiş olduğu herhangi bir bilgi yoktur. Bunlar 9-10 gün öncesine ait
bilgilerdir. Milli İstihbarat Teşkilatımız da bugün buna yönelik bir açıklama
yapacaktır” demiştir.
Mülkiye Müfettişliği Raporunda da şu
değerlendirmelerde bulunulmuştur:
“MİT kaynaklı notlarda bölgede icra edilen
operasyona dayanak somut ve spesifik bir bilgi kaynağı bulunmamaktadır.
Oysa, MİT’in istihbarat bilgileri Milli
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine, Jandarma Genel Komutanlığına ve
Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığına da ayrıca bildirilmektedir.
Gelen yazışmalarda MİT’ten gelen
istihbarat bilgileri açıklıkla görülmüştür.
MİT’in ilgili yazısında diğer bir
değerlendirmede;
“İlgili
kurumlarla OBİPAS (Operasyonel Bilgi Paylaşım Sistemi) üzerinden paylaşılan söz
konusu bilgiler, müsteşarlığımızca 2931 Sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
MİT Kanunu ile bu kanuna istinaden yürürlüğe konulan diğer mevzuat çerçevesinde
sürdürülen istihbari çalışmalardan ve bu kapsamda faaliyetlerimizde
yararlanılan haber kaynaklarından temin edilmiştir.”
MİT’in kendi konumunu ve yapısını
sorgulamasını gerektiren ve tüm inandırıcılığını zedeleyen husus olayın MİT
tarafından öğrenilme tarihidir.
MİT, 34 kişinin 28.12.2011 günü saat 21.39’da başlayıp 22.24’de biten hava
saldırısıyla F 16 uçaklarıyla bombalanıp öldürülmesini, 29.12.2011 saat 09.35’te öğrendiğini belirtmektedir.
Beşinci maddede olayın yetkililerce
öğrenilmesi bölümünde değerlendirdiğimiz hususlardan anlaşılacağı gibi
olayla ilgili askeri ve mülki yetkililer olayı 28.12.2011 saat 22.24’ten
itibaren öğrenmiş olup MİT’in 12 saat sonra olayı öğrendiğini açıklaması
bir istihbarat örgütünü tartışmalı hale getirir.
Böyle
bir zaman diliminde köylülerin telefonla yaptıkları konuşmalar, 112 servisinde
yapılan acil aramalar, askeri ve mülki erkanın olaydan hemen sonra durumdan
haberdar olmaları, çeşitli haber ajanslarınca bir iki saat sonra dahi olayın
duyurulmaya başlanması hususları göz önüne alındığında MİT’in olayı 12 saat
sonra öğrendiğini ifade etmesi kelimenin tam anlamı ile bir skandaldır.
Bu durum MİT‘in baştan sonra gözden geçirilip, sorgulanmasını gerektirecek boyuttadır.
18- HERON GÖRÜNTÜLERİ
Komisyonumuz 15 Şubat 2012 tarihinde askeri
yetkililer ve Aselsan uzmanlarıyla beraber İHA (İnsansız Hava Aracı ) “Heron”
görüntülerini izlemiştir.
2012 Mayıs ayı içerisinde Wall Street
Journal Gazetesinde çıkan bir yazıda Amerikan İnsansız Hava Aracı olan
Predatorun da olay yerine geldiği ve görüntü verdiği yazılmıştır.
Kısaca Heron ve Predatoru tanımlamamız
gerekmektedir.
HERON diye nitelendirdiğimiz İnsansız Hava
Aracı İsrail yapımı olup, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
envanterindedir.
Heronlar Batman’dan kaldırılmış olup
sınırımızı ve sınırdan sonra 5-10 km daha ötesini gözetleyebilmektedirler. Bu İnsansız
Hava Araçları yer istasyonlarından fiber optik kablolarla sağlanan görüntüleri
iletmektedir.
İç güvenlik harekatına yönelik planlı
gözetleme istekleri komşu ve ana üst birlikleri tarafından 2. Ordu
Komutanlığı’na, buradan 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde 2.
Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi/ Diyarbakır’a gönderilmektedir.
Yurtdışı İHA keşif istekleri ise
Genelkurmay Başkanlığı’nın onayı ile icra edilmektedir.
İHA’lar yerden 6 bin-7 bin metreden
görüntü alabilmekte, tespit edilen görüntünün vücut silueti ve hareketlerinden
insan ve hayvan olduğu anlaşılabilmektedir.
Olay günü İHA görüntüleri 22. Jandarma
Sınır Tugay Komutanlığı, 23.Sınır Tümen Komutanlığı, Asayiş Kolordu Komutanlığı,
2. Ordu Komutanlığı, Batman’daki İHA Tabur Komutanlığı ve Genelkurmay
Karargâhında izlenmiştir.
Genelkurmayda izlenen İHA
görüntüleri ayrıca kayıt altına alınmakta, diğerleri anlık olarak
görülmektedir.
PREDATÖR ise Amerikan malı olup Türk Silahlı
Kuvvetleri envanterine kayıtlı değildir. Predatörler İncirlik Üssünden kalkıp
sınırın Irak tarafını gözetlemektedirler.
Genelkurmayın verdiği bilgiye göre, olay
günü Kandil dağı üzerinde görev yapmakta olan Predatör ilave keşif ihtiyacından
dolayı Haftanin’e sevk edilmiş ve saat 20.20’de bölgeye ulaşmıştır.
Görüntü alınan grubun Heronlar tarafından
görüntülenebilir olması ve Türkiye sınırına ilerlemesi nedeniyle, seyrüsefer
emniyeti düşünülerek Predatörün bölgeden çekildiği ifade edilmiştir.
Predatör görüntüleri Genelkurmay ve ABD
tarafından izlenebilmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri Predatör
görüntülerini uydu üzerinden almaktadır.
Komisyonumuz Heron görüntülerini izlemiş
olup Predatör görüntülerini izlememiştir.
Heron ile Predatör arasındaki farkı bir
askeri yetkili komisyonumuza şu şekilde açıklamıştır:
“Predatör Mersedes araca, Heron ise Murat 124’ e benzer.”
Komisyonda
incelenen Heron görüntülerinde 28.12.2011 saat 17.20 itibarıyla Irak tarafında
araçlar ve araçlardan inen insanlar görülmüş olup yaklaşık 7 araç ve bu
araçlardan inen insanlar tespit edilmiştir.
28 Aralık 2011 günü saat 18.23 itibarıyla
Türkiye sınırından Irak’a giden insan ve hayvan topluluğu çok net bir
şekilde gözlemlenmiştir.
Hatta Heron görüntülerini yorumlamak ve
bizlere açıklamak üzere gelen ASELSAN uzmanlarına soru sormaya dahi gerek
kalmamıştır.
İnsanların ve katırların hareketleri,
katırların sırtlarındaki palanlar çok net görülmüştür.
Türkiye’den Irak tarafına geçen insan ve
hayvanlardan oluşan gru-bun daha sonra Irak’daki araçlarla gelen gurupla
buluştuğu, bir hareketliliğin yaşandığı ve bu grubun gittikleri yoldan
19.17 itibarıyla tekrar geri döndükleri de açıkca tesbit edilmiştir.
Saat 21.03 itibarıyla grubun toplanmaya
başladığı ve hareket etmeden bekledikleri saptanmıştır.
Komisyonumuz sonucunu bildiği bu görüntüleri izlerken bombalama saati ve
dakikaları yaklaştığında büyük bir duygusallık yaşanmıştır.
İzlenen görüntülerin gerçek ve sonucunda ne olacağını bilmenin dayanılmaz
ızdırabı ve çaresizliği komisyona hakim olmuştur.
İlk bombanın atıldığı 21.39’dan önceki saniyelerde herkes gayri iradi
grubun kaçmasını, dağılmasını haykırmış ve bombayı adeta durdurmak istemiştir.
Elbette önlenmesi imkansız bu durum bombanın infilakıyla gözyaşlarına
dönüşmüştür.
Aynı durum, ikinci, üçüncü, dördüncü bombalamada da tekrarlanmıştır.
Daha sonra Heron görüntülerinde 22.45
itibarıyla köyden olay yerine doğru çok sayıda insanın koşturmaları görülmüş ve
bu kişiler 23.02 itibarıyla ilk bombanın patladığı yere ulaşmışlardır.
Burada yaşanılan karmaşa ve koşuşturmalara
çok net gözlemlenmiştir.
Heron görüntülerinde izlenen grubun ve
katırların üzerinde herhangi bir silah olabileceği var sayımına karşılık böyle
bir emare tarafımca kişisel olarak belirlenmemiştir. Ne insanların elinde ne de
katırların palanlarından taşan herhangi bir cisme rastlanmamıştır.
Heron görüntülerini izledikten sonra
kamuoyuna yaptığımız açıklamalarda grubun sınır ticareti yapan insanlar ve
katırlardan oluştuğunun çok net gözlemlendiği, grubun öncelikle Türkiye’den
Irak’a geçişinin görülmesiyle bu değerlendirmenin yapılmasına önemli bir
gerekçe oluşturduğu şeklindeki kanaatimiz gerek İnsan Hakları Komisyonu Başkanı
ve gerekse askeri yetkililerce itiraza uğramış, grubun kaçakçı olup
olmayacağının tespit edilemeyeceğine dair görüşler ileri sürülmüşse de bir
başka olayda askeri yetkililerin yaptıkları açıklamalarla Heron görüntülerinden
tespit edilen grubun kaçakçı olarak
nitelendirilmesi gerçeği karşısında kanaatimizin doğruluğu ortaya çıkmıştır.
30 Nisan 2012 günü Uludere Ortasu
köyünde bir askeri aracın geçişi sırasında meydana gelen patlamada 2 askerin
yaralanması üzerine yürütülen bir başka soruşturmada, soruşturma sonucunda
kamuoyuna yapılan açıklamada aynen şu ifadeler yer almıştır.
“GEÇTİĞİMİZ HAFTA AYNI BÖLGEDE İNSANSIZ
HAVA ARACI İLE YAPILAN GÖZETLEME ESNASINDA SINIR
ÖTESİNDE TESPİT EDİLEN KAÇAKÇI GRUBUN YURT İÇİNDE YAKALANMASI İÇİN
OPERASYON DÜZENLENDİ.”
Bu durumda göstermektedir ki, Heron
görüntülerinden grubun niteliği hakkında bir kanaat oluşturmak olanaklıdır.
Heron görüntülerini izlerken 4.
Bombalamadan önce İHA görüntüsünde ani bir görüntü kayması olmuştur. Bunun
nedeni konusunda açıklayıcı bir gerekçe komisyonda mevcut değildir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 22.12.2012
tarihinde NTV’ye vermiş olduğu demeçte “Şimdi
aynı ikazlara rağmen bir kervanın yürüyüşü PREDATÖRLER vasıtasıyla tesbit
edildi” diyerek Genelkurmay’ın HERON
görüntüleri üzerinden harekat
yürütüldü yönündeki
açıklamalarının aksine
PREDATÖRLERİ işaret etmesi
istihbaratın hangi kanaldan sağlandığı konusundaki
tereddütleri daha da
arttırmıştır.
Wall
Street Journal Gazetesinde çıkan haberi daha önce yalanlayan Başbakan bu
açıklamasıyla kendi kendisini yalanlamıştır.
Başbakan’ın ifade ettiği gibi predatörler
vasıtasıyla grubun niteliği tesbit edildi ise, Amerika’nın Uludere olayındaki
dahli ve rolü ayrıca önem kazanmaktadır.
Bu husus istihbaratın niteliği konusunda
izaha muhtaç bir durum olarak ortada
durmaktadır.
19-
ASELSAN RAPORU
14 Şubat 2012
tarihinde komisyonca izlenen İHA görüntülerini analiz eden ASELSAN Raporunda da
Heron görüntülerini, izlerken edindiğimiz izlenim ve kamuoyu ile
paylaşmış olduğumuz kanaatimiz birebir örtüşmüştür.
Aselsan Raporunda analizi yapılan
görüntülerin bir kısmı olay günü saatleri itibarıyla şöyledir:
17.20:
Kuzeye hareket eden motorlu bir araç olabileceği
tahmin edilen bir cisim.
18.14:
Motorlu araç olabileceği değerlendirilen toplam 7
araç.
18.23:
Doğu istikametinden İNSAN VE HAYVANLARDAN
oluşabileceği değerlendirilen bir grubun motorlu araçların park halinde
olduğu bölgeye doğru geldiği görüldü. Raporda kastedilen doğu istikameti
Türkiye hudududur.
18.24:
Tespit edilen gurupta 21-22 hareketli canlı görüldü.
18.25:
Taranan patika üzerinde kuzey yönünde gelip güney
istikametine ilerleyen 2. Grup tespit edildi, 17 canlı sayılabildi.
18.27:
İlk gelen canlı grubun bölgedeki araçların yanına
geldiği görüldü.
18.28:
2. Canlı grubun araçların yanına geldiği görüldü.
18.31:
Gurupların içimde yük hayvanına benzer canlıların
da olduğu ayırt edildi.
19.17:
Bir grup geldikleri patikadan kuzey yönüne doğru
harekete başladıkları görüldü.
19.43:
Görüntü alanı içine giren 16 yük hayvanı ve 9 kişi
görüldü.
20.32:
Arkadan gelen gurupta tahmini olarak 8 yük hayvanı, 7
insan gözüküyor.
20.35: Birinci gurupta tahmini olarak 19 yük
hayvanı, 11 insan gözüküyor.
21.05:
Birinci grup toplanıyor, hareket etmiyorlar.
21.39: 1. Bomba
21.41 Bir kişinin yaklaşık kuzey yönüne
hareket ettiği görüldü.
(Kurtulan kişiyi ifade
ediyor)
21.43: 2. Bomba.
21.44 Bombadan etkilenmeyen 3 kişi ve 1 yük
hayvanı güney
istikametine gidiyor.
22.03: 3. Bomba
22.24: 4. Bomba
22.45:
Türkiye sınırından güney istikametinde giden 6 kişi görünüyor. (Burada köy halkının olay yerine gitmesi
ifade ediliyor).
22.45: Bir
grubun daha ilerlediği görünüyor.
23.02: Bombanın
patladığı yere ulaşılıyor. Çok sayıda insan bombalanan yere ulaşıyor,
ölüleri taşıyorlar.
00.09:
İki kişinin 4.bomba bölgesine doğru ilerlediği görülüyor.
00.10:
Yaklaşık 20 kişilik bir grubun 4.bomba bölgesine gittiği görülüyor.
00.12:
Altı kişilik bir grubun daha aynı istikamete gittiği görülüyor.
00.21:
4.bomba bölgesinde kalabalık bir grup oluşuyor.
00.24:
4.bomba bölgesinden bir grup güney istikametine doğru
ilerliyor.
00.25: Bir kişi güneyde patika
üzerinde başıboş bir yük hayvanı buluyor.
00.26: Tahminen 3 yük hayvanı ve
üzerlerine binen 2 insandan oluşan bir grubun güneyden 4.bomba bölgesine
yaklaştığı görülüyor.
00.27: Kuzeyden gelenlerden bir
kişinin bu gurupla birleştiği görülüyor.
00.30: Güneye doğru giden grup
ile kuzeye doğru giden grubun birleştiği görülüyor.
00.31: Buluşanlar kuzeye
4.bomba bölgesine doğru gidiyor.
00.35: İHA 1.ve 2.bomba
bölgesini inceliyor.
00.42: Kuzeyden 1.bomba
bölgesine doğru gelenlerin görülüyor.
00.46: İHA 1.bomba bölgesini
inceliyor.
00.50: 2.ve 3.bomba bölgesi arasında tahminen 3 yük hayvanı ve
bir grup görülüyor.
İHA
görüntüleri askeri yetkililerce gece 01.00’ kadar izlenmiştir.
Görüldüğü
üzere ASELSAN Raporunda da görüntülerdeki cisimlerin, ARAÇ, İNSAN, VE YÜK
HAYVANI OLDUĞU AÇIKÇA BELİRTİLMİŞ OLUP BU KONUDA BİR TEREDDÜT BULUNMAMAKTADIR.
AKP’li
üyeler yukarıda bir kısmı verilen değerlendirmelerden yaratmak istedikleri
algıya uygun düşecek tarzda montaj yaparak, ama raporlarında belirttikleri
saatten önceki değerlendirmeleri gizleyerek raporu tahrif etmişlerdir.
Bir
siyasal iktidarın içine düştüğü çaresizliği ve aczi böylesine bir yöntemle
örtbas etmeye çalışması, eşi görülmemiş ibret verici bir durumdur.
20-WALL STREET JOURNAL GAZETESİ
2012 Mayıs ayı içerisinde Amerika’da yayınlanan Wall
Street Journal gazetesinde Amerikan malı İnsansız Hava Aracı olan
Predatör görüntülerinin de olay günü Türk Silahlı Kuvvetlerine iletildiği
belirtildikten sonra, öldürülen yurttaşlarımızın konvoyuna dair bilgi verildiği
yazılmıştır.
Gazetenin Amerikan Savunma Bakanlığının
bir raporuna dayandırdığı habere göre, 28 Aralık gecesi ABD’ye ait İHA
Predatörler sınırın Irak tarafında Türkiye’ye doğru ilerleyen bir konvoyun
varlığını tespit etmiş ve bu tesbit, Ankara’daki ortak istihbarat merkezinde Türk
komutanlarla paylaşılmıştır.
Genelkurmay Başkanlığı komisyonumuza
göndermiş olduğu yazıda istihbaratın milli kaynaklardan sağlandığını belirtmiş
olup Amerikan malı olan Predatörlerin olay günü ilave keşif ihtiyacı nedeniyle
olay bölgesine sevk edildiğini, kısa bir süre kaldıktan sonra olay yerinden
ayrıldığını, harekatın grubun ilk tespiti anından hava harekatının sonuna kadar
tamamının Heron’larla yürütüldüğünü açıklamıştır.
Diğer yandan Başbakan, Wall Street Journal
gazetesinde çıkan haberlerle ilgili olarak,
“Belli medya kuruluşları bir görüşü, belli
medya kuruluşları farkı siyasi görüşleri destekler. Amerika’da bu var, Wall
Street Journal’ da da var. Mevcut yönetimi zora düşürmek için bu uydurma haberi
yapmıştır” demiştir.
ABD Büyükelçisi Francis
Ricciardone ise Uludere olayı ile ilgili olarak bir röportajda şu
tespitleri yapmıştır.
“Evet, PKK’ya karşı istihbarat
desteği veriyoruz. Biz operasyonel istihbarat detayları ile ilgili yorum
yapmayız. Amerika’nın spesifik katılımları var. Biz pradatörlerle ilgili
istihbarat veriyoruz ama bu askeri sırdır. Bunu sizin askerlerinizin güvenliği
için yapıyoruz, o nedenle söyleyemem.”
21-MÜLKİYE MÜFETTİŞİ RAPORU
Komisyon çalışmaları sırasında İçişleri
Bakanlığı Müfettişleri tarafından hazırlanan rapor da beklenilmiş olup bu rapor
komisyona ulaştıktan sonra incelenmiştir.
Araştırma Raporunun sunuşunda araştırma
raporunun konusu olarak aşağıdaki ifadeler yer almaktadır.
“Şırnak Uludere İlçesi sınırına yakın Irak topraklarında 34 yurttaşımızın
ölümü ve bir yurttaşımızın yaralanmasıyla sonuçlanan olayda mülki görevlilerin
icrasıyla ilgili olarak olay öncesi olay es-nasında ve sonrasında herhangi bir ihmal veya kusurun olup olmadığı
ile taziye devam ederken meydana gelen olayların idari ve güvenlik boyutları
yönünden araştırılması bu raporun konusunu oluşturmaktadır.”
İktidarın İçişleri Bakanlığı marifetiyle
yaptığı yegane inceleme bu rapordur.
Bu raporun hangi nitelikte olduğunu
irdelememizde yarar bulunmaktadır.
Mülkiye Müfettişleri raporu, ÖN İNCELEME - ARAŞTIRMA RAPORUDUR.
Araştırma Raporunda müfettişler
yaptıkları inceleme sonunda kanaatlerin belirterek, ilgililer hakkında
“soruşturma yapılmalı” veya “yapılmamalı” şeklinde görüş belirtirler.
Bu şekilde raporun sunulduğu makam
iligililer hakkında “soruşturma izni verilmesine” veya “verilmemesine”
karar verir.
Oysa, Uludere gibi son derece önemli bir
olayda yapılması gereken İDARİ BİR
SORUŞTURMANIN BAŞLATILMASIYDI.” Soruşturma, ilgili makamın onay emri ile
başlayıp suç konusu olayın bütün yönleriyle değerlendirilmesi, her türlü
delilin toplanması, savunmaların alınması sürecinden sonra ilgili kişi ya da
kurullara “ceza verilmesi” veya “verilmemesi” şeklinde müfettişin kanaatini ifade
eder.
Görüldüğü gibi, iktidar Uludere olayında doğrudan bir idari soruşturma
başlatmamıştır.
28.2.2012 tarihli Mülkiye Müfettişleri
Araştırma Raporuna istinaden başlatılmış bir idari soruşturma da henüz ortada
yoktur.
İktidarın Araştırma Raporu ile
yetinip Soruşturma için onay vermemesi iktidarın Uludere olayının zamana
yayarak unutturma çabalarından başka bir şey değildir.
İktidar
soruşturma izni verdiğinde süreci yönetemeyeceğini düşünmüş ve bu nedenle
soruşturma izni vermekten kaçınmıştır.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun
fonksiyonu ile ilgili Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Uludere Alt Komisyon
Başkanı İhsan Şener’in yaptığı açıklamalar, Mülkiye Müffettişi raporunu
“araştırma raporu” olarak sınırlı tutan iktidarın tutum ve düşüncesiyle aynı paraleldedir.
Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç 9. Maddede açıkladığımız görüşlerinde 8.2.2012
tarihinde yapmış olduğu değerlendirmede;
TBMM İnsan Hakları Komisyonunun bünyesinde
bir alt komisyon kurulduğunu, bu komisyonun sadece bir inceleme ve tespit yaptığını,
icrai görevi olmadığını belirterek “size yol gösterebilir, sizin elinize bilgi
sunabilir, ama bir Meclis Soruşturma Komisyonu gibi icrai fonksiyonu, siyasi
sonuç getirici bir neticesi olmayabilir” demiştir.
Uludere Alt Komisyon
Başkanı İhsan Şener, 14.11.2011 tarihinde yapılan komisyon toplantısında
üyelere, sonrasında kamuoyuna, “Uludere Komisyonu’nun bir araştırma komisyonu
olduğunu, sorumluları bulma ve yargıya taşıma gibi bir görevinin bulunmadığını”
ifade etmiştir.
Görüldüğü gibi iktidarın her aşamadaki düşüncesi, OLAYIN ÜZERİNE
GİDİLİYOR GÖRÜNTÜSÜ VERMEK ancak SONUCA GÖTÜRECEK SORUŞTURMALARDAN KAÇINMAK
olmuştur.
Niteliği yukarda tartışılan Mülkiye
Müfettişi raporunda özetle şu hususlar değerlendirilmiştir:
a-Harekat sınır ötesi bir harekat olup
TBMM ve Bakanlar Kurulu kararıyla Genelkurmay Başkanlığı’nca yapılmıştır.
b-Ölen ve yaralananlar örgüt mensubu
değildirler.
c-Grubun taşıdığı yük mazot olup, silah bulunmamaktadır.
d- En yakın
askeri üs gruba 5 km mesafede olup, grubun askeri üsse yönelmesi söz konusu
değildir.
e-Yavaş seyreden gruba acil müdahaleyi
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
f-Atış
serbest komutu verilmeden önce İHA görüntülerinin yerel unsurlarla paylaşılması
gerekmekteydi.
g-Benzer
durumlarda kaçakçılar olabileceği düşüncesiyle operasyonlar durdurulmuştur.
h- 27.11.2011 - 28.11.2011 tarihleri arasında
7 adet MİT kaynaklı istihbarat bilgisi Genelkurmay’a ulaşmıştır.
ı- Bu istihbarat bilgilerinde Fehman
Hüseyin’in sınır bölgesine yakın bir yerde olduğu, sınırı geçip, saldırıda
bulunabilecekleri hususları yer almıştır.
i-28.12.2011 tarihinde İHA’da tespit
edilen grubun terör örgütü mensubu olduğu yolunda spesifik bilgi bulunmamaktadır.
j-Günde 10-15 telsiz kestirmesi olurken,
olay günü 11 adet telsiz kestirmesi bulunması karşısında diğer günlere göre
fazla bir telsiz kestirmesi tesbiti bulunmamaktadır.
k-Telsiz kestirmeleri diğer kaynaklarca desteklenmedikçe yeterli de-
ğildir.
l-MİT ve Emniyet İstihbarat
kaynaklarına dayanan somut ve spesifik bilgi kaynağı bulunmamaktadır.
m- Ölen 34 kişinin 20’si 18 yaşın altında, ölenlerin ailelerinin tamamı
yeşil kartlı, 27’sinin ailesi köy korucusu, ölenlerden bir tanesinin de kendisi
köy korucusudur.
n- İHA görüntülerinin ilk tespit
edildiği saat 17.20 ile ilk bombanın atıldığı saat 21.39 arasında 4 saat 19
dakika zaman aralığının bulunduğu, ayrıca görüntülerdeki grubun sınırın sıfır
noktasına vardıktan sonra 40 dakika beklediği, bu süre içerisinde grubun
niteliği hakkında bilgi almak için yeterli zaman bulunduğu anlaşılmaktadır.
o-Katır sayısının insan sayısının
iki katı olması karşısında grubun kaçakçı olarak değerlendirilmemesi hatalıdır.
ö-Top atışlarına rağmen grubun sınıra
doğru ilerlemesi bölücü terör örgütü tavrı
değildir.
p-İHA görüntülerini izleyenler saat 22.44
itibarıyla hava operasyonuna maruz kalanların sivil yurttaş olduklarını
değerlendirmişlerdir.
r-28.12.2011 saat 23.00 civarında acil
çağrı merkezlerine çok sayıda telefon gelmiştir.
s-Ölen ve yaralananlara yardım
edilmemesi ülkemizin acil kurtarma ilkelerine yakışmamıştır.
ş-Ölenlerin
çoğu eğitim görmekte olan, kalem tutan çocuklardır.
t-Sınırın iki yakasındaki insanlar akraba
olup kız alıp vermekte, geçim sıkıntısı çekmektedirler.
u--Başkaca gelir kapısı bulunmadığından
kaçakçılık, bölgede rüştünü ispat etmek anlamına gelmektedir.
ü-Sınır ötesi hava harekâtı kullanım
yetkisi Genelkurmay Başkanlığına aittir.
Mülkiye Müffettişi raporunda, yapılan bu
değerlendirmelerden sonra sıralı
komutanlıkların soruşturulmasını istemiştir.
22- DEVLETİN TAVRI
Uludere olayının gerek harekât sırasında
ve gerekse olaydan sonra ortaya çıkan durumun Genelkurmay ve İktidar tarafından
yönetilme biçimi, ülkemizin en önemli sorunu olan Kürt Sorununu daha da
derinleştirmiştir.
Olayın daha ilik anından itibaren devletin
verdiği sınav tam anlamıyla devlet aklının iflasıyla sonuçlanmıştır.
Demokrasi standartlarının genişlemesi,
devletin şeffaflığı ve insan hakları alanında ülkemizin önemli bir
parametresini oluşturması açısından önemli bir milat olan Uludere olayında,
olayın aydınlatılmaması, zamana yayılarak unutturulması ve karartılması,
sorumluların bilindiği halde bulunmaması yönünde kullanılan tercih yüzünden devlet,
ahlaki ve vicdani yönden çökmüştür.
Uludere’de devlet aklının tükenmesi ve
iflasıyla Kürt kökenli yurttaşlarımızda ve bölge halkında tarifi imkansız bir
kırılma noktası oluşmuştur.
Bölge halkında adaletin sağlanmaması ile
gelişen sahipsizlik duygusu duygusal bir kopuşa doğru hızla gitmektedir.
Devletin bu olayda yapması gereken
yüzleşmeden kaçınması Kürt kökenli yurttaşlarımız ve bölge halkının da ötesinde
tüm Türkiye’de büyük bir tahribata yol açmakta, bu olayın faillerinin
açıklanmaması Uludere olayından çok daha fazla çarpan bir etkiyle devleti
sarsmaktadır.
23-DEVRİLEN ASKERİ ARACA ORTASU VE GÜLYAZI
KÖY HALKININ YARDIM ETMESİ
21 Ağustos 2012 tarihinde Gülyazı köyünde
asker taşıyan bir minibüsün şarampole devrilmesi sonucu 9 asker ve aracı
kullanan korucu hayatını kaybetmiştir. Kazada 4 askerle bir çocuk da
yaralanmıştır.
Kaza olduktan sonra olay yerine ilk önce
kadınlı erkekli Gülyazı ve Ortasu köy halkı ulaşmış ve kendi çabaları ile
askerleri minibüsün içinden çıkartmaya çalışmışlardır.
Uludere olayında çocuklarını kaybeden
anneler minibüste yaralanan askerlerin ellerini tutmuş ve onlara moral vermeye
çalışmışlardır.
Can pazarının yaşandığı kazada araçtan
çıkarılan askerler, köy halkı tarafından Gülyazı Sağlık Ocağına götürülüp burada
ilkyardım yapılması sağlanmıştır.
Uludere’de gencecik çocuklarını Türk
Silahlı Kuvvetlerine ait savaş uçaklarının bombalaması sonucu kaybeden acılı
aileler, olayın sorumlularının bulunmaması ve adaletin sağlanmaması durumunda
dahi, kendi içlerindeki acıyı ve öfkeyi bastırarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin
askerlerine gönül kapılarını açmış ve yardım elini uzatmıştır.
Devrilen askeri araca yardıma koşan ve
bombalamada ölen 34 kişi arasında oğlu da bulunan Emine
Ürek’in yaşadıkları basında şu çarpıcı sözleriyle yer almıştır:
“Kazada
ağır yaralanan bir askerin 'anne' diye bağırdığını belirten Ürek, yaralı bir askerin başını, yardım gelene kadar dizime
koydum. Yerde yaşamını yitiren askerleri görünce oğlum aklıma geldi."
Gülyazı Köyü Muhtarı Haşim Encü ise
kameralar karşısında olayı şöyle anlatmıştır:
"Yaralıları, köylülerimiz taşıdı. Tüm köy halkı seferber olduk. Hava
saldırısında ölen 34 çocuğumuzun aileleri cenazeleri ve yaralıları taşıdı.
Aileler askerin düşmanı değil. Bunlar bizim de evlatlarımız. Bizim başımıza
gelen olayda buradaki gariban askerin ne günahı olabilir ki, yaralı
kurtardığımız askerlerin ellerini tutan, onlara moral veren, teskin eden bu
köyün gençleri oldu.
Biz bunları teşekkür almak için değil insanlık adına yaptık. Bunlar bizim
evlatlarımız, Çocuğunu kaybeden anneler bu sefer bu evlatlarımız için feryad
etti"
Bir yanda devletin tutumuna duyulan öfke… Bir yanda bu
öfkeyi bastırarak devletin kazada yaralanmış askerine yardım.
Bir yanda devletin bombasıyla yitirdiği genç
evladının acısı… Bir yanda bastırdığı bu evlat acısıyla bir askeri hayata
döndürmek.
Bir yanda gencecik çocuklarının ölümlerine devletin
duyarsızlığı… Bir yanda devletin yaralı askerini hayata döndürmeye yönelik
büyük duyarlılık.
Bir yanda devletin attığı bombalarla can çekişen
yaralı evlatlarına devletin müdahale etmemesine duyulan tepki… Bir yanda
yaralı askeri hayata döndürmek için, ona bir evlada gösterilen şevkat.
Bir yanda duyarsız devletin iflası… Bir yanda devlete
verilen insanlık dersi.
Bu insani ve yüce davranışın tüm
Türkiye’ye emsalsiz bir örnek teşkil ettiği tartışmasızdır.
24-AİLELERİN PSİKOLOJİK DURUMU
Uludere’de çocuklarını kaybeden ailelerin
psikolojik durumlarını araştırmak üzere Türkiye Psikiyatri Derneği bir çalışma
yapmıştır.
Türkiye Psikiyatri Derneğinin hazırladığı
rapora göre yakınlarını kaybedenler doğru düzgün uyuyamamakta, korkmakta,
televizyonda sürekli kendileriyle ilgili konuyu izlemekte, seslerini gelenlere
duyurmaya çalışmakta, kendilerinden özür dilenmesini ve suçluların bulunmasını
is-temekte, kızgın ve umutsuz olup kendilerini itilmiş ve değersiz
hissetmektedirler.
Köy halkı ölüsü olan ailelerle birlikte
yas tutmakta, öfke ve adalet duygusunun zedelenmiş olması nedeniyle yas
tutmakta güçlükler ortaya çıkmaktadır.
Olağan yas sürecini etkileyen
travmatik yas riskini arttıran faktörler raporda şöyle sıralanmıştır:
-İnsanların bedensel bütünlüğü bozulmuş,
parçalanmış olması
-Birçoğunun sevdiklerinin ölüsünü
görmeyişi, veda edemeyişi
-Adetlere uygun olarak defnedilememeleri,
ölüm sonrası adetlerin uygulanamaması
-Toplu mezarda olmaları
-Acı çekerek ölmüş olmaları
-Bazılarının yaralı iken kurtarılamaması
-Aynı evden birden fazla kişinin ölmesi
-Ölenlerin genç olması
-Ölüsü olan bazı evlerde yaşayan diğer
gençlerin de kaymakama saldırı nedeniyle tutuklanması
-İnsanların tutuklanmaktan korkması
-Saldırının ve ölümün anlamlandırılamaması
-Haksızlık ve katledilme duygusu
Tüm bunlar öfkeye neden oluyor, öfke ve
hak arama çabası yası engelliyor,
Halk içine kapanmış ve öncelikli istekleri
adaletin yerini bulması. Adalet sağlanmadığı sürece yasın tamamlanması zor
görünmektedir.
25- ADALET DUYGUSU
Bilindiği gibi 31.12.2011 tarihinde
Uludere Kaymakamı Sayın Naif Yavuz’a olaydan sonra Gülyazı’da bulunan taziye
çadırını ziyareti sonrası gerçekleştirilen saldırı sonucu Sayın Kaymakamın
yaralanmasıyla sonuçlanan olayla ilgili olarak yürütülen soruşturma sonucunda 5
kişi, “kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle öldürmeye teşebbüs
suçundan dolayı” tutuklanmış olup halen de bu olay nedeniyle aranılan
kişiler bulunmaktadır.
Uludere Kaymakamı Sayın Naif Yavuz’a
yönelik saldırı ile ilgili bir an önce soruşturma açılıp yargılama safhasına
geçilmişken, 34 kişinin öldüğü olayla ilgili somut bir şekilde faillerinin
açıklanmaması, yargılama sürecinin başlamaması doğal olarak ayrı bir kırılma
noktası yaratmıştır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 34
kişinin ölümüyle ilgili olarak, “Uludere
Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak” ifadesine rağmen ve ayrıca
Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen adli soruşturmadan
şu ana kadar bir sonuç çıkmaması adalet duygusunu zedelemiştir.
Gülyazı ve Ortasu’da yaşayan
yurttaşlarımız ,ADALETİN kendileri
için niçin gerçekleşmediğini sorgulamakta ve bu durumda ayrıca büyük bir öfkeye
ve duygusal kopuşa yol açmaktadır.
26-FEHMAN HÜSEYİN (Dr.BAHOZ ERDAL)
Uludere olayının sırrı Fehman Hüseyin
isminde gizlidir.
Asıl adı Dr. Bahoz Erdal olan bu kişi
Suriyeli olup PKK’da silahlı grubun (HPG-Halk Savunma Güçleri) komutanlığını
yapmaktadır.
Örgüt içerisinde Murat Karayılan ve Cemil
Bayık’la birlikte örgütün kontrolunu elinde tutmaktadır.
PKK’nın son yıllarda Türkiye’de yaptığı
bütün eylemlerin, karakol baskınlarının planlayıcısı ve uygulayıcısı olup,
bütün eylemlerin arkasından çıkan kişidir.
21.12.2007 tarihinde Dağlıca’da 12 askerin
şehit, 17 askerin yaralanması,
3.10.2008 tarihinde Aktütün’de 17 askerin
şehit, 21 askerin yaralanması,
19.6.2010 tarihinde Gediktepe’de 8 askerin
şehit olması,
20 Temmuz 2010’da Hantepe’de 6 askerin
şehit, 13 askerin yaralanması,
14.7.2011
tarihinde Silvan’da 13 askerin şehit, 7 askerin yaralanması,
Eylemleri ve ayrıca diğer bütün eylemler
de Fehman Hüseyin’in talimatı ve planlamasıyla gerçekleştirilmiştir.
Kırmızı bültenle aranan Fehman Hüseyin’in
yakalanması gerek askeri açıdan ve gerekse siyasi açıdan çok önemli sonuçlar
doğuracak özelliktedir.
Uludere olayına kadar PKK’ya önemli ölçüde kayıp verdiren TSK açısından
Fehman Hüseyin’in yakalanması,örgüte ağır bir darbe indirilmesi ve moral
motivasyonunun çökertilmesi yönünde öncelikli bir hedeftir.
Siyasi iktidar açısından ise Fehman
Hüseyin’in yakalanması en az Abdullah Öcalan’ın yakalanmasına benzer önemli sonuçlar
doğuracak bir siyasal kazanımdır.
Siyasi iktidar Fehman Hüseyin’in
yakalanmasıyla gerek askeri ve gerekse siyasi alanda önemli bir koz eline
geçireceğini düşünmektedir.
Özetle Fehman Hüseyin’in ele geçirilmesi askeri açıdan PKK’nın belinin
kırılması ve askeri kanadının çökertilmesi, siyasi açıdan ise, 1999 yılında
Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla DSP’nin sağlamış olduğu siyasi kazançla
eş anlamlıdır.
27- DEĞERLENDİRME
Genelkurmay Başkanlığı, 22. Jandarma Sınır
Tugay Komutanlığı, 23.Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı, 2. Ordu Komutanlığı,
MİT belgelerine ve ayrıca asker ve iktidar çevrelerince yapılan açıklamalar
birlikte değerlendirildiğinde Uludere olayının gelişmesi ve sonuçlanması
aşağıdaki değerlendirmeler çerçevesinde yapılmıştır.
A-Yakalanan örgüt militanlarının ifadeleri
Muhtelif tarihlerde yakalanan örgüt militanları, Sinat-Haftanin bölgesine
gittiklerini, buralardaki kamplarda eğitim aldıklarını, birçok noktadan aynı
anda yapılacak eylemlerin uygulanacağını, son dönemde Haftanin bölgesinde 300
civarında militanın faaliyet gösterdiğini, 7 bölük bulunduğunu, Türkiye’ye
sızmaların en çok Haftanin alanından yapıldığını belirtmişlerdir.
B-
İstihbarat Bilgileri
a-Genelkurmay Başkanlığına 28 Kasım 2011 tarihinde gönderilen istihbarat
belgesiyle Şırnak-Uludere- Ortasu’ya mücavir Irak alanında Türkiye’ye
aktarılması planlanan bir bölücü örgüt grubunun beklediği,
b-Genelkurmay Başkanlığına 28 Kasım 2011
tarihinde gönderilen istihbarat belgesiyle Sinat-Haftanin barınma alanında
bulunan 40 kişilik terörist grubun 2012 yılbaşında yurt içerisindeki güvenlik
güçlerine karşı yapılması planlanan bir saldırı hazırlığı içerisinde olduğu,
c-Genelkurmay Başkanlığına 1 Aralık 2011
tarihinde gönderilen istihbarat belgesiyle, bölücü terör örgütü elebaşılarının
sözde “Halk Savunma Güçlerinin” sorumlusu Sofi Nurettin kod adlı Nurettin Halef
el Muhammed adlı terörist tarafından;
2011 yılının final yılı olarak görüldüğü,
olağanüstü bir kader yılı olduğu ve “devrim senesi” olarak ilan edildiği,
Gelinen noktada direniş ve eylemlerle bir
sonuç alınması ve bu temelde bir başarı kazanılmasının zorunluluk taşıdığı.
2012 yılı içinde büyük hamleler
gerçekleştirilip tüm militanların mücadeleye aktif olarak katılmalarının
gerektiği
d-Genelkurmay Başkanlığına 15 aralık 2011
tarihinde gönderilen istihbarat belgesiyle,
Haftanin bölgesindeki terörist gurupların
ihtiyacını karşılamak maksadıyla, Haftanin Keşan bölgesindeki sözde gümrük
noktasına aktarılan malzemelerin bu bölgeden de sözde şehitlik olarak
adlandırılan mevkiye getirildiği,
e-Genelkurmay Başkanlığına 21 Aralık 2011
tarihinde gönderilen istihbarat belgesiyle;
Yurtiçindeki tüm silahlı terör örgütü guruplarının
sorumlusu ve büyük çaplı kanlı eylemlerin planlayıcısı, bölücü terör örgütü
elebaşılarından Suriyeli Dr. Bahoz Erdal’ın(Kod: Fehman Hüseyin) 20 Aralık
2011’de Şırnak Uludere- Ortasu Düğündağı güneyinde bulunan Haftanin barınma
alanında ve 21 Aralık 2011 tarihinde aynı barınma alanında tespit edildiği,
(Söz konusu yere aynı gün hava harekatı icra edilmiştir.)
f-Genelkurmay Başkanlığına 21 Aralık 2011 tarihinde gönderilen istihbarat
belgesiyle;
PKK
mensubu Topal Bedran kod adlı Sait Tanıt’ın Şırnak, Uludere-Ortasu’daki üs bölgeleri,
askeri birliklerin harekat tarzları, bölgedeki asker sayısıyla Ortasu
bölgesinde örgüte yakın korucular hakkında araştırma yaptığı,
PKK
sözde Zağros Eyaleti sorumlusu Fehman Hüseyin’in Ortasu bölgesinde yer alan
Düğündağı karşısında Türkiye sınırına yaklaşık 10 km uzaklıkta telsiz çevrimine
geçtiği,
Söz konusu keşif çalışması ve Fehman
Hüseyin’in sınır bölgesine yakın bir mıntıkada bulunmasının mezkûr alanda bir
eylem arayışında olduğu cihetiyle önemli görüldüğü,
g-Genelkurmay Başkanlığına 22 Aralık 2011
tarihinde gönderilen bir istihbarat belgesiyle;
Irak Sinat-Haftanin bölgesinde
faaliyet gösteren Bölücü Terör Örgütü
mensubunun Aralık 2011 başında 20-25 kişilik guruplar halinde Qumri, Surur,
Kesta, Nazdur ve Keşan köylerinin yakınlarında bulunan kayalık alanlara intikal
ettikleri,
h-Genelkurmay Başkanlığına 23 Aralık 2011
tarihinde gönderilen istihbarat belgesiyle ;
Bölgedeki gurupların Haftanin bölgesinde
Avlehe, Pirbela ve Era köyleri civarında toplanmaya başladığı,
I-Genelkurmay
Başkanlığına 24 Aralık 2011 tarihinde gönderilen istihbarat belgesiyle;
Lehenk (telsiz kodu) adlı teröristin
Irak’ın kuzeyinden yurtiçine giriş yapabileceği ve sınır hattı iç bölgede
bulunan birlik ve üs bölgelerine eylem yapabileceği,
i-Genelkurmay Başkanlığına 25 Aralık 2011tarihinde gönderilen istihbarat
belgesiyle;
Bölücü terör örgütü yönetimince Türk
Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılan askeri operasyonlar neticesinde son
dönemde yaşanan kayıpların ve örgüt mensupları üzerindeki moral bozukluğunun
telafi edilmesi amacıyla Türkiye’de büyük sansasyonel eylemler yapılması kararlaştırıldığı, sözde eğitimlerini tamamlayan 134 teröristin Haftanin ve
Zağros alanlarına gönderildiği,
j-Genelkurmay Başkanlığına 27 Aralık
2011tarihinde gönderilen istihbarat belgesiyle;
Bölücü terör örgütü silahlı kanat
sorumlusu(Halk Savunma Güçleri-HPG) Sofi Nurettin kod adlı Nurettin Halef El
Muhammed’in talimatıyla Irak/Zap bölgesinde Agit kod adlı teröristin
sorumluluğundaki bir grup teröristin Sinat-Haftanin bölgesinde bulunan
Şeşdara bölgesine (Saraniş Fala ile Pirbela arasında kalan bölgenin yerel ismi)
yerleştikleri
Haftanin’deki Erdal(telsiz kodu) adlı
teröristin 27 Aralık 2011 saat 10.00’da aynı bölgedeki Nevroz (telsiz kodu)
adlı teröriste daha önceki dönemlerde gönderilmiş olan gözlüklerden(muhtemelen
kar gözlüğü) 40-50 adet hazırlanmasını istediği,
l-Genelkurmay Başkanlığına 18 Kasım 2011
tarihinde gönderilen istihbarat belgesiyle;
Mesut Barzani’nin lideri olduğu Irak
Kürdistan Demokrat Partisi’nin istibarat teşkilatı olan Parastin örgütünü
yeniden aktif hale getirmek maksadıyla Ortabağ köyüne istihbarat elemanı
gönderildiği,
Şahsın Ortabağ köyünde bir hafta kaldığı,
muhtelif şahıslarla görüştüğü,
Özellikle sınırı kaçak yollardan geçerek
Irak kuzeyi bölgesine gelebilecek ve kendileriyle birebir irtibat kuracak
şahısları aradıkları,
Bilgileri
gelmiştir.
C-Telsiz Kestirmeleri (Sinyal
İstihbaratı)
Haftanin
bölgesinde 26 Aralık 2011 günü 6 olan büyük telsiz kestirmesi 27 Aralık 2011’de12’ye
yükselmiştir. Büyük telsizler terörist grup sorumluları tarafından kullanılan,
uzun mesafeli muhabere yapabilen cihazlardır.
Fehman Hüseyin’in 21.12.2011
tarihinden itibaren Haftanin’de olduğu telsiz kestirmelerinden tespit
edilmiştir. Buraya 21 Aralık 2011 tarihinde hava harekâtı icra edilmiştir.
Fehman Hüseyin’in son yer kestirmesi 27
Aralık 2011 tarihinde yapılmış ve tespit edilen nokta aynı gün topçu ateşi
altına alınmıştır.
D-İHA (İnsansız Hava Aracı)
Görüntüleri
Askeri yetkililer İnsansız Hava Aracı ile
ilgili görüntülerin 28 Aralık 2011 günü saat 17.10 civarında sınırın yaklaşık 5
km Irak tarafında alındığını, görüntü alınan noktanın Fehman Hüseyin’in 21 ve
27 Aralık 2011 günü telsiz kestirmesinin yapıldığı yere 3-4 km mesafede
olduğunu ifade etmişlerdir.
Genelkurmay Başkanlığı PKK’nın Ortasu
bölgesinde eylem hazırlığı yaptığını ve bunu 21-31 Aralık tarihleri arasında
gerçekleştirebileceği yönündeki 21 Aralık 2011 tarihli istihbari bilgisi
üzerine karakol/üs bölgelerine saldırı düzenlenme ihtimalini en üst seviyede
değerlendirmiş, Gülyazı, Ortabağ ve Ortasu bölgesindeki karakol ve üs
bölgelerini eylemlere karşı uyarmıştır.
Genelkurmay Başkanlığı’nın alınacak
emniyet tedbirlerini içeren mesaj emri 28 Aralık 2011 saat 14.00’te ilgili
birliklere gönderilmiştir.
Alınan duyumlar ve üst komutanlıklarından
mesaj emirleri üzerine 22. Jandarma Sınır Tugay Komutanlığınca 28 Aralık’ta
başlamak üzere “Yıldız Operasyonu” düzenlenmiş, bu konuda Şırnak Valiliğinden
olur alınmıştır.
Yıldız Operasyonuna, mesaj emirlerindeki
örgüt mensuplarının Geymişule, Berkur, Samanlı üs bölgelerine silahlı saldırı
yapabilecekleri ve 5 kişilik örgüt mensubunun Şırnak Ortasu mücavirinde
faaliyet yürütüp bölgede kaçakçılık faaliyeti yürüten şahıslarla temas
kurdukları bilgisi temel teşkil etmiş olup buna dayanılarak iki komando timi
Tugay Komutanlığı emrine verilmiştir.
Bölgede
istihbarat bilgilerinin askerde yarattığı hassasiyet nedeniyle 2. Ordu
Komutanlığı 28 Aralık 2011 saat 16.00’dan itibaren Bitlis bölgesinde izleme
yapan İHA(İnsansız Hava Aracını) Şırnak Düğündağı bölgesine sevk etmiş ve İHA
yaklaşık 45 dakika sonra buraya ulaşmıştır.
İHA görüntüleri, 22. Jandarma
Sınır Tugay Komutanlığı, 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı, Asayiş Kolordu
Komutanlığı, 2. Ordu Komutanlığı, Batmandaki İHA Tabur Komutanlığı, Genelkurmay
Başkanlığınca izlenmiştir.
23.Jandarma Sınır Tümen Komutanlığınca
izlenen grubun terör örgütü mensubu olarak değerlendirilmesi nedeniyle sınır
ötesinde acil gelişebilecek tehlikeli durumlara karşı ön almak ve zaman
kazanmak üzere İHA görüntülerinde Irak topraklarında araç görüntüsünün tespit
edildiği noktaya topçu atışı yapılması için 28.12.2011 saat 17.52’de
Genelkurmay Başkanlığından izin istenmiştir.
28.12.2011 günü saat 19.28 ile 20.21
saatleri arasında Irak’dan gelen grubun 5-6 km önüne 5 adet aydınlatma ve 7
adet tahrip mermisi atılmıştır.
Saat 20.20’de 2. Ordu Komutanlığı
tarafından topçu atışının kesilmesi için emir verilmiştir.
Saat 21.00 sıralarında da bölgedeki tüm
askeri birliklere, hava sahasının kapatıldığı ve Diyarbakır’dan uçakların
havalandığı bilgisi verilmiştir.
Bu gelişme üzerine Yıldız Operasyonu
çerçevesinde örgüt mensuplarının geçiş istikametlerini kapatmak amacıyla
gönderilen askeri birlikler geri çağrılmıştır.
Hava sahasının kapatıldığı bilgisi
bölgedeki askeri birliklere ulaştıktan sonra Genelkurmay ve bölgedeki
birlikler arasında herhangi bir görüş alışverişinde bulunulmamıştır.
Askeri yetkililerin harekât emri için
yaptıkları kimi değerlendirmeleri tartışmamız gerekmektedir.
1-Askeri yetkililer İHA’ca tespit edilen
grubun insan ve hayvan sayısı bakımından sayıca kalabalık olmasını grubun terör
örgütü mensubu olduğuna etken teşkil ettiğini belirtmişlerdir.
Oysa PKK’nın kullandığı hayvan sayısı birkaç taneyi geçmediği gibi bunları
da ayrı ayrı istikametlerde kullandığı bilinmektedir. PKK eylem noktasına
gelinceye kadar da 8-9 kişiden fazla insanı bir arada tutmamaktadır.
Katır sayısı insan sayısının 2 katı olan
grubun kaçakçı olarak değerlendirilmesi gerekirdi.
İleri teknolojik gözetleme aletleri bir konvoyun niteliğini ve yükünü
tespit edecek özelliktedir.
2-Yıldız Operasyonu çerçevesinde sınırı
kapatmak üzere gönderilen 2 tim gelen grubun fazlalığı karşısında zaten yeterli
değildir.
3-Doğa şartlarının zorluğu nedeniyle
sınırdaki Düğündağı, Karaçalıtepe, Beyaztepe ve Kureşintepe üs bölgeleri Kasım
2011 de kapatılmış olup olayın olduğu tarihte vatandaşların kullandığı o
güzergâha en yakın sabit üs bölgesi 7,5 km batıda Berkur, 4,5 km doğuda
Geymişule, 6,5 km kuzeyde Gülyazı ana üs bölgeleridir.
Sınırın hemen yanında kısa zamanda
saldırılabilecek bir askeri üs bulunmamaktadır.
En yakın askeri bölgeye ulaşmak bir
saatten fazla zamanı gerektirmektedir.
4-Askeri yetkililer gelen grubun atılan
top atışına tepki vermemesini örgütün tavrı olarak değerlendirmişlerse de top
atışı yapılan mesafenin gruba 4,5 km olduğu düşünüldüğünde top atışının yakın
bir tehlikeyi oluşturamayacağı açıktır. Ayrıca ;
Top atışına maruz kalan örgüt
militanlarının, bir şekilde kendilerinin izlendiğini anlayarak kendilerine
yönelik muhtemel bir operasyon yapılacağını öngörmeleri ve bulundukları yerden
uzaklaşmaları olağan düşünüş tarzına daha uygundur.
5-Grubun yavaş hareket ettiği ve ilk
bombanın atıldığı yere vardıktan sonra ilk bombanın atıldığı saat 21.39’a kadar
40 dakika bekledikleri düşünüldüğünde bekleyen gruba acil müdahale edilmesini
gerektirecek bir sebep bulunmamaktadır.
6-Askeri
yetkililer İHA’ca alınan görüntünün terörist kontrolündeki bir bölgeye ait
olmasını, gelen grubun terörist olabileceği yönündeki değerlendirmeye esas
alındığını belirtmişse de 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı yazışmalarında
şu ifadeler kullanılmıştır:
“Vatandaşların saat 16.00 sıralarında Irak tarafına geçtiği iddia edilen
bölge, normalde de köylülerin günlük yaşantısında kullandığı bir bölgedir.
Dolayısıyla bu güzergâh, aynı zamanda yaprak toplama, odun toplama, avlanma
ve bunun gibi sebeplerle vatandaş hareketlerinin çokça yaşandığı bir bölgedir.”
Bu konuda Şırnak İl Emniyet Müdürlüğü’nün
verdiği bilgi de şöyledir:
“Elimizdeki verilere göre olayın olduğu yer BTÖ mensuplarının geçişi
açısından yoğun bir bölge değildir. Genelde kaçakçılık faaliyetleri açısından
yoğun olan bir bölgedir.”
Görüldüğü üzere, gelen grup, PKK’nın
kullandığı bir güzergâhı kullanmamıştır.
7-İHA’ca alınan ilk görüntü ile ilk bomba
arasında 4,5 saatlik bir zaman dilimi vardır. Bu zaman dilimi içerisinde grubun
niteliği hakkında bilgi almak ve bölgedeki askeri birliklerle görüşerek
kaçakçılık yapmaya giden insanlar olup olmadığının sorulmaması bir soru işareti
olarak ortada durmaktadır.
Bu olaydan önce başka operasyonlarda
grubun kaçakçı olabileceği ihtimaliyle bazı operasyonlar durdurulmuştur.
8-Askeri yetkililer İHA görüntülerinden
tespit edilen grubun terörist mi, yoksa sivil şahsa mı ait olduğunu kesin bir
doğrulukla tespit edilemeyeceğini açıklamalarına karşın, 18. sırada Heron
Görüntüleri bölümünde belirttiğimiz gibi, bir başka olayda askeri yetkililerin
yaptığı açıklamada “İHA ile yapılan gözetleme esnasında sınır ötesinde tespit
edilen kaçakçı grubun yurtiçinde yakalanması için operasyon düzenlendi”
değerlendirmesi karşısında gelen grubun niteliğinin İHA görüntüleriyle de
tespit edilebildiği ortaya çıkmaktadır.
9-İHA görüntülerinde tespit edilen grubun
ilk görüntülerinin Türkiye’den Irak’a doğru geçişi esnasında alındığı bu
grubun Irak’a geçiş yapıp tekrar aynı yoldan geri dönmeleri
karşısında böylesine kalabalık bir insan ve hayvan grubunun
niteliğinin kaçakçı bir grup olarak değerlendirilmemesi de ayrı bir
soru işaretidir.
10-İnsansız Hava Aracında 4 grup
halinde geldiği belli olan grubun
yakalanması ya da etkisiz hale getirilmesi için hava harekatı en son seçenek olup, diğer askeri
seçeneklerin tercih edilmemesi , başlıbaşına tartışılması gereken bir konudur.
Bütün bu değerlendirmelerin ışığında istihbarat bilgileri ve askeri
yetkililerin ifadeleriyle, en üst düzeyden en alt düzeye kadar bütün askeri
birimlerde Fehman Hüseyin’in bir saldırı hazırlığı içerisinde olduğu yönünde tam
bir kesin kanaat oluşmuştur.
Bu duygu ve düşünce komuta kademesinin ve
bölgedeki askeri birliklerin tümünü etkilemiştir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Uludere
olayından önceki aylarda PKK’ya karşı yaptığı operasyonlarda önemli sonuçlar
alması ve PKK’nın önemli kayıplar vermesi komuta kademesinde büyük bir özgüven
yaratmıştır.
Bu özgüven nedeniyle harekat dar bir
çerçevede yürütülmüştür.
Buradaki harekat tarzı ortak bir
düşüncenin belli bir hiyerarşik yapıda topluca benimsenmesi ve bu düşünüş
tarzından farklı düşünülürse ortak aidiyet çerçevesinin dışında kalınacağı
endişesiyle farklı karar ve kanaatin paylaşılamadığı “grup think” anlayışının
hakim olduğu bir hissiyatta gerçekleşmiş ve karar alınmıştır.
Sınırlarımızda kaçakçılık olayı “vakay-ı
adliyedendir.
Kaçakçı olma ihtimali çok yüksek olan bu
grubun kaçakçı niteliğinin komuta kademesince değerlendirilmemiş olması
düşünülemez.
Karar mercilerini etkileyen husus, Fehman
Hüseyin’in kaçakçıların arasına sızıp onlarla beraber eylem yapacağı ve askeri
üslere saldıracağı hususudur.
Oldukça uzun süre izlenen grubun niteliği
hakkında karar mercileri kritik ve riskli bir karar almışlardır.
Bu riskli karar Fehman Hüseyin’in ne
pahasına olursa olsun yok edilmesi kararıdır.
Alınan bilgi ve duyumlara o denli güvenilmiştir ki, harekat, kaçakçı
grubunun içine sızmış olduğu düşünülen Fehman Hüseyin’in ortadan kaldırılmasına
dönük olarak yapılmıştır.
Dolayısıyla risk alınmış, içlerinde Fehman Hüseyin’in olduğu sanılan ve
kaçakçı olduğu bilinen gruba bütün riskler göze alınarak atış emri verilmiştir.
Uludere olayının ardındaki sır perdesi
budur. Olayın adli makamlarca halen yargılama aşamasına dönüştürülmemiş olması
ölen 34 kişinin içinde ya da bombalamadan kaçarak kurtulduğu farz edilen
PKK’lıların olabileceği var sayımının askeri ve siyasi yetkililerce halâ olayın
kapatılmasına dönük bir senaryo olarak gündemde tutulmasından
kaynaklanmaktadır.
Nitekim bu husus TBMM İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu raporunda da AKP’li üyelerce aynen benimsenmiştir.
Yukarıda belirtmiş olduğumuz kanaatimizi
teyit eden olgular şöyledir:
Uludere’deki olay yerinde köy halkının
cenazeleri alıp ayrıldıktan sonra askeri yetkililerin olay yerinde ve
çevresinde örgüte ait malzeme ve PKK’lı aradıkları bilgisi haricen tarafımıza
ulaşmıştır.
Bu bilgiyi teyit eden belgeler de
bulunmaktadır.
Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığından
gelen bir bilgide kaçakçı olduğu söylenen grubun gözcülüğünü yaptığı anlaşılan
bir şahsın olay yerine herkesten önce giderek, bölücü terör örgütüne ait
malzemeyi kayalıklara sakladığı belirtilmiştir.
2. Ordu Komutanlığının bir raporunda
kaçakçı gurubun içerisinde 6 teröristin bulunduğu ve hava harekatı sonucunda
öldükleri, ölen teröristlerin olay yerine gelen BTÖ mensupları tarafından
Haftanin kampına götürüldükleri belirtilmiştir.
Askeri yetkililerce elde edildiği
bildirilen telsiz görüşmelerinde, olaydan sonra Fehman Hüseyin’in bir başka
örgüt üyesiyle yaptığı telsiz konuşmasında iki teröristin olay yerine gittiği
olay yerinde 48 cenaze olduğu, iki kişinin olaydan sağ çıktığını söylediği
ifade edilmişse de bunları doğrulayan herhangibir bilgiye ulaşılamamıştır.
9.
sırada değerlendirdiğimiz İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in 23.5.2012
tarihinde NTV Televizyonunun canlı yayınında söylediği şu sözleri tekrar
hatırlamakta yarar bulunmaktadır:
“Yaşamını yitirenlerin kaçakçılık yaparak
geçimlerini sağladıkları gözden kaçırılmamalıdır. Yanlıştan doğru sonuç çıkmaz.
Bu hayatını kaybeden vatandaşlarımız kaçakçılık yaparken hayatlarını
kaybettiler. Sağ yakalansalar kaçakçılıktan yargılanacaklardı. Daha ağır bir
sonuç olunca yargılanamaz duruma gelip hayatlarını kaybedince kaçakçılık olayı
gölgede kaldı. O bölge Kandil’e doğru bölücü terör örgütü KCK’nın kontrolünde
olan bir bölgedir. Para hareketinin bir bölümü kaçakçılıktır. 34 insanımız çoğu
yaşı küçük gençlerimiz bu olayın sadece figüranlarıdır. Figüranlara takılıp
kalıyoruz.
Hayatını kaybeden 34 kişinin dışında
onlarla gelip geri dönen militanlar da olabilir.”
Uludere olayını soruşturan Diyarbakır
Başsavcılığına Genelkurmay’dan gönderilen bir yazıda öldürülen kaçakçıların
arasında teröristler olduğu, olay sonrası kaçtıkları ifade edilmiş olup basında
yer alan bu husus yalanlanmamıştır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da
22.12.2012 tarihinde NTV canlı yayınında söylediği şu ifadeler Genelkurmayla
iktidarın aynı düşünce tarzında olduğunu göstermektedir.
Başbakan konuşmasında:
“Ama buradan sıyrılıp kaçanlar oldu. Türkiye tarafından işaret
atışları yapılmasına rağmen yürüyüşün devam etmesi hali var. Bu olayı bu kadar
basite indirgemeyelim. İkide bir de sivil vatandaş diyoruz. Terör örgütünün
mensubu da sivildir. Ama o, sivil görüntü altında teröristtir. Bunu da görmemiz
lazım. Burada 34’te 34’ü böyledir kanısına varmak için müsaade edin yargı
kararını bekleyelim. Bunları görmeden, ilk günden itibaren hep sivil, sivil,
sivil… Hep böyle geliştirdik bu işi. Ben buna
da bir beyin yıkama ameliyesi diyorum.” Bunları görmeden ilk günden itibaren
hep sivil, sivil, sivil… Hep böyle geliştirdik bu işi. Ben buna da bir beyin
yıkama ameliyesi diyorum.”
demiştir.
Görüldüğü gibi gerek Genelkurmay ve gerekse siyasi iktidar halâ bir arayış
içerisinde olup ölen ve bugüne kadar örgütle bir ilişkisi olduğu kanıtlanamayan
çoğu çocuk 34 yurttaşımızdan, PKK’lı yaratma gayreti içerisindedir.
Siyasi iktidarın ve Genelkurmayın yol
haritası bu olup üretecekleri yapay belge ve bilgilerle ölen 34 kişinin PKK’yla
bağlantısını ortaya koyup, bu şekilde olayın kapatılmasına yöneliktir.
Komisyonun AKP’li üyeleri de bu senaryoya
uygun davranmakta te-reddüt etmemiş, bu senaryonun parçası olmuşlardır.
28- HAVA HAREKÂTININ KARAR SÜRECİ
Bakanlar Kurulu,
hudut, şümul, miktar ve zamanı hükümetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve
saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve müdahalede
bulunmak üzere TBMM’nin 17.10.2007 tarihli ve 903 sayılı kararıyla hükümete
verilen izin süresinin 17.10.2011 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılması
talebini içeren tezkeresini Meclise sunmuş ve hükümet tezkeresi Mecliste kabul
edilerek hükümete verilen süre bir yıl daha uzatılmıştır.
7. sırada
değerlendirdiğimiz Genelkurmay Başkanlığı’nın ilk resmi açıklamasında şu
ifadeler yer almaktadır.
“Türk Silahlı
Kuvvetlerinin sınır ötesi harekâtı TBMM tarafından 17 Ekim 2007 tarihinde
kendisine verilen ve birer yıllık sürelerle yenilenen yetki gereği
sürdürülmektedir.”
16. sırada
değerlendirdiğimiz Genelkurmay Başkanlığı’nın komisyonumuza göndermiş olduğu
yazıda, hava harekatı icrası için şu
cümleler kullanılmıştır:
“HAREKAT TÜRK
SİLAHLI KUVVETLERİNE VERİLEN GÖREV VE YETKİLERLE KONULMUŞ KURALLARA UYGUN
OLARAK SINIR ÖTESİ HAREKAT KARAR MEKANİZMASI DAHİLİNDE İCRA EDİLMİŞTİR.”
Görüldüğü gibi, sınır ötesi harekat
konusunda yetki TBMM tarafından hükümete verilmiştir.
Hükümete verilen bu yetki sınır ötesi
harekâtın hudut, miktar, şümul ve zamanının hükümet tarafından belirlenmesine
amirdir.
Bu açık yetki ve
tarif edilen görev, sınır ötesi her türlü harekâtta hükümetin iznini ve
bilgisini gerektirdiğini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Hükümetin Meclisten aldığı yetkiyle Türk
Silahlı Kuvvetlerinin düzenlediği sınır ötesi harekât, Genelkurmay
Başkanlığınca yürütülmektedir.
İHA(İnsansız
Hava Aracı) görüntülerinin değerlendirilmesi ve analizi ile “VUR EMRİ” ne kadar
olan süreç şu şekilde işlemektedir:
İHA’nın (İnsansız Hava Aracı) görüntüleri Genelkurmay
Başkanlığı Harekat Merkezine düşmekte, burada da Analiz ve Değerlendirme
Dairesinde değerlendirilmektedir.
Genelkurmay
Harekât Merkezince yapılan değerlendirmeler Genelkurmay 1. Başkanına oradan da
Genelkurmay 2. Başkanına sunulmaktadır.
Genelkurmay 2.
Başkanının bütün bu değerlendirmelerini içeren sunumu son aşamada Genelkurmay Başkanına
onay için arz edilmektedir.
26. sırada
değerlendirdiğimiz üzere, Fehman Hüseyin’in ele geçirilmesinin askeri ve siyasi
açıdan sağlayacağı kazanç, Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla hatırlanacak olan
askeri ve siyasi kazançla benzerdir.
Bu açıdan Fehman
Hüseyin’e yönelik olarak gerçekleştirilen bu sınır ötesi harekatın en üst
düzeyde Genelkurmay Başkanı ve Başbakanca değerlendirilmeme ihtimali sıfırdır.
Böylesine yüksek askeri ve siyasi kazanç
sağlayacak bir operasyonun Başbakanın
bilgisi ve muvafakatı dahilinde, Hava
Kuvvetlerine emir verme yetkisine sahip Genelkurmay Başkanınca verilen emirle
gerçekleştiği tartışmasızdır.
29- 28. 12. 2011 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK
KURULU
Uludere olayının
yaşandığı gün MGK (Milli Güvenlik Kurulu) bir toplantı gerçekleştirmiştir.
Bu toplantıda
ülke güvenliğini ilgilendiren iç ve dış gelişmeler ele alınmış olup MGK’nun
(Milli Güvenlik Kurulu) toplantıya ilişkin bildirisinde şu hususlara da yer
verilmiştir:
“Vatandaşlarımızın
canına, malına, hak ve özgürlüklerine kasteden terörist faaliyetler ve
oluşumlara karşı güvenlik güçlerimizin cesur, kararlı ve fedakarane şekilde ve
etkin işbirliğiyle yürüttükleri operasyonlar neticesinde terör örgütüne büyük
darbe indirildiğinin altı çizilmiştir.
Ülkemizin birlik
ve bütünlüğünü, milletimizin kardeşlik ve huzurunu hedef alan bölücü terör
örgütüne yönelik bu kararlı ve etkin mücadelenin önümüzdeki dönemde de taviz
verilmeksizin her alanda sürdürüleceği bir kez daha teyit edilmiştir.”
Görüldüğü üzere
MGK toplantısına PKK’yla olan mücadele yansımıştır.
Milli İstihbarat
Teşkilatı, 27.12.2011 tarihli yazısıyla Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı,
Jandarma Genel Komutanlığı ile birlikte Milli Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğine de PKK’nın 18.11.2011 – 26.12.2011 dönemi içindeki sınır
ötesi faaliyetlerini bildirmiştir.
Bu yazıda;
“PKK’nın Aralık
2011 başında, 20-25 kişilik guruplar halinde Irak, Qumri, Surur, Kesta, Nazdur
ve Keşan köylerinin yakınlarında bulunan kayalık alanlara intikal ettikleri,
Kandil, Şire,
Dize mevkiinde eğitime katılan bir grup örgüt mensuplarının eğitimlerinin
14.12.2011’de sona ermesi akabinde küçük gruplar halinde Türkiye’ye intikam
planladığı öğrenilmiştir.”
bilgisi
verilmiştir.
Bu gelişmeler
ışığında Fehman Hüseyin’e yönelik her türlü bilgi ve istihbaratın ve yapılacak
harekâtın, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Başbakan Yardımcıları, Adalet Bakanı, Milli
Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, Genel Kurmay Başkanı, Kara
Kuvvetleri Komutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı ve
Jandarma Genel Komutanından oluşan Milli Güvenlik Kurulunda da
değerlendirildiği muhakkaktır.
Uludere olayında devletin bütün üst kademesi
kader birliği içerisindedir.Uludere olayının bugüne değin aydınlatılmamasının
tek sebebi budur.
30- SONUÇ
Yukarıda yapılan
açıklamalar ışığında
1-28.12.2011
tarihinde düzenlenen hava harekâtı sonucu 34 sivil yurttaşımızın F-16’larla
bombalanarak öldürülmesi YAŞAM HAKKININ EN AĞIR İHLALİDİR.
2-DEVLETİN ÖZÜR
DİLEMESİ GEREKMEKTE OLUP BU KONUDA ÇOK GEÇ KALINMIŞTIR.
3-OLAYIN
SORUMLULARI (OLAY TARİHİNDE GÖREVDE OLAN)
A-ASKERİ SORUMLULUK
1-Genelkurmay
Başkanı
2-Hava
Kuvvetleri Komutanı
3-Genelkurmay 2.
Başkanı
4- Genelkurmay
1.Başkanı
5-Genelkurmay
Harekat Merkezi Başkanı
6-23.J.Sınır
Tümen Komutanı
B-SİYASİ SORUMLULUK
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
Üzerinde olmak üzere müştereken ve müteselsilendir.
4-Bombalama sonrası ölen ve yaralananlara
müdahale etmeleri gerekirken, bu görevden kaçınan,
1-22.Jandarma Sınır Tugay Komutanı
2-23. Jandarma Sınır Tümen Komutanı
Acil müdahale ve kurtarma görevlerini
yapmamaları nedeniyle ayrıca sorumludurlar.