Siyasi
tarih darbeler tarihi sanki... Bu yazıyı yazarken takvimler 12 Mart’ı
gösteriyordu. Yıldönümlerinin biri biterken diğeri başlıyor. 28 Şubat’ın
haberlerine, 12 Mart’ın yazı dizileri karıştı.
Ne
28 Şubat, sıradan bir tarih ne de 12 Mart... Sadece siyaseti değil
toplumu da şekillendirdi. 12 Mart ‘muhtıranın’ verildiği gün. Altında
genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının imzasının bulunduğu ‘darbe
tehdidi’ içeren bir uyarı metni. 12 Mart’ın bir de görünmeyen yüzü var.
Darbe içinde darbe. İlk hedef 9 Mart cuntası... 9 Martçılar, Baas tipi
bir rejim amaçlıyordu. Ava giderken avlandılar. Yıllar geçse de
içlerindeki darbe ateşi hiç sönmedi. Sivil uzantıları televizyon
ekranlarında ve gazete sayfalarında sık sık karşımıza çıkıyor.
Aralarında az da olsa pişman olanlara rastlandı. Hasan Cemal bunlardan
biri. Askerleri nasıl kışkırttıklarını anlattı. 9 Mart ile 28 Şubat’ın
akrabalığından söz edilebilir. İkisi de aynı siyasî çizginin ürünü
çünkü.
Milliyet birkaç gün önce ‘12 Mart’ın gizli tarihi’ başlıklı yazı dizisi yayımladı. İlginç ayrıntılara yer verdi. Muhtıranın radyodan duyurulmasından iki saat önce MİT Müsteşarı Fuat Doğu ile Başbakan Süleyman Demirel’i arar. Muhtırayı haber vermek için değil, istifa etmesini ister. Bürokratı Başbakan’a şöyle der: “Kabinenizin Türkiye’yi bugünkü buhranlı hale soktuğu kanaati umumi halkta olduğu gibi Silahlı Kuvvetler’de de hakim.” Çare mi? Ülkenin felakete sürüklenmemesi için istifa... Altınızda çalışan biri bu sözleri söylüyorsa başbakanlık koltuğu çoktan anlamını yitirmiştir. O koltuk da iki saat sonra kaydı zaten. Muhtıra metni önce radyodan okundu iki saat sonra da Meclis’e geldi. O günün tutanaklarına baktım, karşı çıkan milletvekilleri var ama ciddi bir itiraz yok. Hasan Korkmazcan “Meclis böyle bir yazıya muhatap değil efendim.” diye itiraz ediyor. Yüksel Menderes “Muhatabı başbakandır.” diye sesleniyor. Genel Kurul’u yöneten başkan, milletvekillerinin, muhtıranın müzakere edilmesi taleplerine karşı çıkıyor.
Ortada ne hükümet var ne Meclis... 27 Mayıs’ın korkusunu atamayan Demirel bir dakika bile düşünmeden şapkasını aldı gitti. Aslında çok güçlüydü, tek parti iktidarının başıydı. Bülent Ecevit’in başını çektiği CHP içindeki bir grup tepki gösterdi. Deniz Baykal da Ecevit’in yanında yer aldı. 12 Mart’ta Meclis açık kaldı ama siyaset bir daha dikiş tutmadı. 10 yılda 15’e yakın hükümet kuruldu. Siyasî istikrarsızlık anarşi ve terörü besledi. Bu da başka bir darbenin gerekçesi oldu. 12 Mart’ın ardından 27 Nisan’ın sene-i devriyesi gelecek. Amacı Meclis’in cumhurbaşkanı seçme yeteneğini ortadan kaldırmaktı. Kısa vadede başarı da sağladı. 22. Dönem Meclis’i cumhurbaşkanını seçemedi. Ülke seçimi öne almak zorunda kaldı. Sandık, siyasetin bozulan ayarlarını düzeltti. Bitmedi, önümüzde 27 Mayıs’ın yıldönümü var. 27 Mayıs kanlı bir darbeydi. Sol, 28 Şubat gibi 27 Mayıs’ı da sevdi. Devrim olarak gördü. Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanı idam edildi. 27 Mayıs toplumda bugün bile hâlâ kanayan derin yaralar açtı. Demirel’in darbeler karşısındaki pasifliğine, darağacında sallanan Menderes fotoğrafının neden olduğunu söyleyenler hiç de az değil.
Neredeyse her aya bir darbenin yıldönümü düşüyor. O yüzden siyaset tarihine darbeler tarihi demek herhalde yanlış olmaz. Umut verici gelişme de yok değil. Darbeler bugün sanık sandalyesinde... Her türlü sulandırma ve engelleme çabalarına rağmen darbecileri yargılayabilmek demokrasinin geleceği için bir umut... Tarih bütün darbecileri mahkûm etmişti zaten...
Milliyet birkaç gün önce ‘12 Mart’ın gizli tarihi’ başlıklı yazı dizisi yayımladı. İlginç ayrıntılara yer verdi. Muhtıranın radyodan duyurulmasından iki saat önce MİT Müsteşarı Fuat Doğu ile Başbakan Süleyman Demirel’i arar. Muhtırayı haber vermek için değil, istifa etmesini ister. Bürokratı Başbakan’a şöyle der: “Kabinenizin Türkiye’yi bugünkü buhranlı hale soktuğu kanaati umumi halkta olduğu gibi Silahlı Kuvvetler’de de hakim.” Çare mi? Ülkenin felakete sürüklenmemesi için istifa... Altınızda çalışan biri bu sözleri söylüyorsa başbakanlık koltuğu çoktan anlamını yitirmiştir. O koltuk da iki saat sonra kaydı zaten. Muhtıra metni önce radyodan okundu iki saat sonra da Meclis’e geldi. O günün tutanaklarına baktım, karşı çıkan milletvekilleri var ama ciddi bir itiraz yok. Hasan Korkmazcan “Meclis böyle bir yazıya muhatap değil efendim.” diye itiraz ediyor. Yüksel Menderes “Muhatabı başbakandır.” diye sesleniyor. Genel Kurul’u yöneten başkan, milletvekillerinin, muhtıranın müzakere edilmesi taleplerine karşı çıkıyor.
Ortada ne hükümet var ne Meclis... 27 Mayıs’ın korkusunu atamayan Demirel bir dakika bile düşünmeden şapkasını aldı gitti. Aslında çok güçlüydü, tek parti iktidarının başıydı. Bülent Ecevit’in başını çektiği CHP içindeki bir grup tepki gösterdi. Deniz Baykal da Ecevit’in yanında yer aldı. 12 Mart’ta Meclis açık kaldı ama siyaset bir daha dikiş tutmadı. 10 yılda 15’e yakın hükümet kuruldu. Siyasî istikrarsızlık anarşi ve terörü besledi. Bu da başka bir darbenin gerekçesi oldu. 12 Mart’ın ardından 27 Nisan’ın sene-i devriyesi gelecek. Amacı Meclis’in cumhurbaşkanı seçme yeteneğini ortadan kaldırmaktı. Kısa vadede başarı da sağladı. 22. Dönem Meclis’i cumhurbaşkanını seçemedi. Ülke seçimi öne almak zorunda kaldı. Sandık, siyasetin bozulan ayarlarını düzeltti. Bitmedi, önümüzde 27 Mayıs’ın yıldönümü var. 27 Mayıs kanlı bir darbeydi. Sol, 28 Şubat gibi 27 Mayıs’ı da sevdi. Devrim olarak gördü. Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanı idam edildi. 27 Mayıs toplumda bugün bile hâlâ kanayan derin yaralar açtı. Demirel’in darbeler karşısındaki pasifliğine, darağacında sallanan Menderes fotoğrafının neden olduğunu söyleyenler hiç de az değil.
Neredeyse her aya bir darbenin yıldönümü düşüyor. O yüzden siyaset tarihine darbeler tarihi demek herhalde yanlış olmaz. Umut verici gelişme de yok değil. Darbeler bugün sanık sandalyesinde... Her türlü sulandırma ve engelleme çabalarına rağmen darbecileri yargılayabilmek demokrasinin geleceği için bir umut... Tarih bütün darbecileri mahkûm etmişti zaten...