26 Mart 2009 Perşembe

İkinci iddianame'nin siyasi analizi / Ali Bayramoğlu

İki gelişme, iki önemli gelişme oldu. Bir: Ergenekon İddianamesi kabul edildi. Yeni iddianame Örnek ve Balbay günlüklerini, ucu 2003'e uzanan darbe hazırlıklarını, buna yönelik binlerce kamu görevlisi, gazeteci ve işadamının yandaş/karşıt olarak fişlenmesini, siyasi partiler alanının dizayn çabalarını, orduyu yeniden yapılandırmayı içeren iddia ve deliller içeriyor…
İki: Ölüm kuyularıyla ilgili gözaltına alınan dönemin Cizre JİTEM tim komutanı, halen Kayseri İl Jandarma Alay Komutanlığı'nı yapmakta olan Albay Cemil Temizöz tutuklandı. Onunla birlikte Kutlu Savaş'ın ifadesiyle “infaz grubu”nda bulunan itirafçı Abdülhakim Güven ve yedi kişi daha aynı akıbete uğradı.
Hemen söyleyelim…
İkinci gelişmenin işaret ettiği “kurumsal derinlik” ve “temizlik hamlesi”, güç ilişkilerinin geleceğe ilişkin istikameti açısından daha önemlidir.
Ama gün, iddianamenin…
Bu bin sayfalık belgeye dair bir analiz, daha doğrusu siyasi analiz yapılabilir mi?
Deneyelim…
1. Kabul edilen iddianame, içeriğiyle gerek sistem içi gerginlikler gerekse iktidara yönelik öfkeli ve kurumsal muhalefet açısından gelinen önemli bir noktayı tarif etmektedir. Bu önemli noktanın adını yeni bir siyasi süreç olarak adlandırmak yanlış olmaz. Bu süreç değişim-direnç çatışmalarında, hatta rant kavgalarında darbe, yasal sınırları zorlayan güç kullanımı, hatta baskı mekanizmalarını denetim altına alacak, bastıracak bir süreçtir.
2. İddianamenin şekline, içeriğine, kanıtlarına yönelik itirazlar ve tepkilerin etkili olma ve bu süreci kırma ihtimali zayıftır. İkinci iddianameyle yargı karşısına sadece tetikçileri ve üst uzantılarını değil, kökü derin bir darbe girişimini ve bu girişim üzerinden sistemin içindeki kurumsal ve kişisel düzeyde etkili bir kesimi, hatta bir zihniyeti, onun kamusal ve sivil alandaki yapılanmasını karşısına almıştır. Bu açıdan 28 Şubat döneminin tersi bir ortam akla getirilebilir.
3. Bu süreç bir tasfiyeyi akla getirmekle, hatta içermekle birlikte, devlet içi güçlerin hesaplaşma süreci olmanın çok ötesindedir. Örneğin 9 Mart vari, asker ve sivil eliyle başka asker ve sivil gruplara yapılan bir tasfiye hiçbir şekilde söz konusu değildir. Tersine hukuk ve yargının “siyasi güç ilişkileri alanı”na, tam bağımsız olmasa bile, “bağımsız bir değişken” olarak girdiği gözden kaçırılmamalıdır.
Nitekim değişim karşıtlığı ve rejim tartışmalarını görece olarak tartışmaya kapayacak bu süreç siyasi iktidarın meşruiyet alanını açık bir biçimde genişletmiştir ve daha da genişletecektir.
Buna karşılık kışlanın kapısı daha da sıkı kapanmak zorunda kalacaktır.
4. Ergenekon davasının geldiği safha, yargının bağımsız değişken durumunu derinleştirmekte ve tetikleyici bir işlev görmektedir.
Silopi ve Cizre'de JİTEM'e yönelik araştırmalar, kemik kuyularının ortaya çıkması, muazzaf subayların eski yıllardaki cinayetlerle ilgili tutuklanması buna açık bir örnektir.
Bu ve benzeri örnekler hem tasfiye mantığını aşmakta, hem asker-sivil ilişkilerine, daha doğrusu askerin siyasi işlevine doğru ilerlemekte hem de açılan sürecin geriye dönük sürekliliğini ima etmektedir.
Tetiklenmenin en önemli anlamı sürekliliktir, mekanizmanın kurumsal alanlara yönelmesidir, temizlik fikri ve aktörlerine psikolojik üstünlük sağlamasıdır.
Sonra?
Bu sürece son şekil daha önce olduğu gibi seçimlerden sonra siyasi iktidar tarafından verilecektir…
Seçim sonrası beklenen dalga, Obama'nın Türkiye ziyareti, AB ilişkileri muhtemel istikameti, sivil anayasa vaadi de bu yeni dengeye uygun bir ortama işaret etmektedir.
Atılacak adımlara kararı Başbakan'ın tavrı verecektir.
Zira soru şudur:
Bu süreci uzlaşma mı yoksa çatışma mı kuşatacaktır?
Yanıt sanıldığından çok daha önemlidir…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder