Lafı uzatmaya hiç gerek yok: Darbe girişimlerinin ciddiye alınıp yargıya intikal ettirilmesi her açıdan son derece sevindirici bir gelişmedir. Bu bakımdan 2. İddianame ile birlikte Ergenekon soruşturmasının daha anlaşılır, sahici ve umut verici bir aşamaya geldiğini söyleyebiliriz. Kuşkusuz Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz, Eldiven gibi değişik planların hazırlandığı birer iddiadır. Zanlılardan, bu iddiaların asılsız olduğunu kanıtlamaları beklenemez. Her hukuk devletinde olduğu gibi Türkiye’de de savcılar bu darbe girişimi ve bunlara zemin hazırlamak için çeşitli terör faaliyetlerine girişildiği iddialarını delillerle kanıtlamakla yükümlüdürler. Bu nedenle, zanlılara adil yargılanma imkanları tanınmasını ve savunma haklarını sonuna kadar kullanmalarına izin verilmesini istememiz gerekir.
Ergenekon ile ilgili bugüne kadar çok sayıda yazı kaleme aldım ve bunların hemen hepsinde evrensel hukukun temel kaidesi olan “masuniyet karinesi” ne, yani mahkeme tarafından suçlu oldukları sabit bulunana kadar her zanlının masum olarak kabul edilmesi ilkesine sadık kalınması gerektiğini vurguladım. Buna paralel olarak, Ergenekon kapsamında soruşturulan kişilerle aramda, kendimi bildim bileli varolan siyasi bakış farklılıklarının altını çizmeye de özen gösterdim. Şöyle ki, kimini şahsen, bazılarını gıyaben tanıdığım Ergenekon zanlılarının büyük çoğunluğunun demokrasiye inandığını, onu korumak ve geliştirmeyi ilke edindiğini düşünmüyorum. Onların “irtica”, “bölücük” gibi tehditleri aşırı bir şekilde öne çıkararak Türkiye’de otoriter ve hatta totaliter bir rejim kurmak istediklerine inanıyorum. Bu amaçlarına ulaşabilmek için demokrasi ve yasa dışı yollara tevessül edebilecekleri iddialarınıysa hiç de yabana atmıyorum.
Bu yüzden başından itibaren, Nokta Dergisi tarafından yayınlanan “darbe günlükleri”nin doğru olmasının yüksek ihtimal olduğunu düşündüm. Bu açıdan Nokta ve yöneticisi Alper Görmüş’ün cesaret ve gazeteciliğini takdir ettim. Fakat Özden Örnek’e ait olduğu ileri sürülen söz konusu günlüklerin ele geçirilmesinin Nokta ve Görmüş’ün başarısı olamayacağını tahmin ediyor ve bunun arkasında çok iyi organize olmuş bir odağın bulunması gerektiğini düşünüyordum. Dolayısıyla günlükleri tartışmanın yanı sıra, bunun kimler tarafından ve neden servis edildiğini tartışmanın da demokrasimiz açısından hayırlı olduğunu savundum. Maalesef Türkiye, isabetli bir şekilde günlükleri masaya yatırırken bunun kaynağını tartışmadı, tartışamadı, daha doğrusu tartışılmasına izin verilmedi. Tıpkı birbiri peşi sıra servis edilen telefon ve ortam dinlemelerinin kaynağını sorgulayamadığımız gibi.
Her neyse. Bugün Türkiye’de darbe girişimleri iddiaları adalet mekanizması tarafından sorgulanıyorsa buna katkıda bulunan herkese teşekkür etmemiz gerekiyor. Ne yazık ki benim de 1985 yılında gazeteciliğe merhaba dediğim Nokta Dergisi, büyük ölçüde bu günlükleri yayınladığı için kapanmak zorunda kaldı. O dönemki Nokta çalışanlarına ve ne zamandır “yarı inziva” hayatı yaşayan dostum Alper Görmüş’e teşekkürler. Yine de ondan bir cesur gazetecilik hareketi daha yapmasını ve günlükleri kendisine sızdıranların, varsa demokrasi dışı emellerini de ortaya çıkarmasını bekliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder