Uzun bir zaman diliminde Em. Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu söylenen günlükleri konuşmuştu kamuoyu. Var mıydı, yok muydu, kime aitti diye tartışılırken günlükleri yayınlayan Nokta Dergisi üzerine baskılar kuruldu ve dergi kapanmak zorunda kaldı.
İş, mahkemeye intikal edince anlaşıldı ki eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Örnek'in notları gerçeği yansıtıyor. Ve çok net bir tablo çıkıyor karşımıza: Türkiye 2002'den bu yana defalarca darbe tehlikesi atlatmış. Dönemin Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur ve ona destek verenler ülkeyi antidemokratik bir rejimle karşı karşıya getirmek için defalarca planlar yapmış...
Şimdi yeni bir günlük var karşımızda. Bu seferki 'günlükçü' bir general değil; bir sivil, bir gazeteci: Cumhuriyet Gazetesi'nin Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay. Balbay'ın günlüklerindeki yol haritası ile Örnek Paşa'nın günlük notları kesişiyor, örtüşüyor. Öyle görünüyor ki Türk demokrasisi büyük tehlikeler atlatırken bazı cuntacılar ve gazeteciler beraber çalışmış. Cuntacılık faaliyetlerini hafife alan, görmezden gelen; hatta stratejik destek verenlerin kulakları çınlasın!
Balbay günlükleriyle ilgili birkaç meselenin altını çizmek şart. Mesela "İddianame mahkeme tarafından kabul edilmedikçe Ergenekon davası hakkında yayın yapmayacağız" diye tumturaklı konuşanlar Mustafa Balbay konusunda aynı titizliği (!) koruyamadı. Değil iddianamenin mahkemece kabulünden önceki bilgileri yayınlamak, mahkemenin kabul ettiği (dolayısıyla yayın yasağı kalkan) bilgi ve belgelere yer vermeyenler, Balbay günlüklerini çarşaf çarşaf neşretti. Sebebi hakkında çok değişik teoriler ortaya atılabilir; ancak ne dense beyhude. Manzara ortada: İstendiği takdirde her şey yazılıp çizilebiliyor...
Usule dair tartışmalar bir yana; Balbay günlüklerinin muhtevası hakkında da çok düşünmek gerekiyor. Çünkü 'Böyle bir günlük yoktur' diyene rastlanmadı henüz. Cumhuriyet Gazetesi'nin günlükleri yazı dizisiymiş gibi (yani normal bir gazetecilik faaliyetiymiş gibi) sunması beyhude bir gayret. Gazetecilik yapmak için not tutan adam(lar), darbe kışkırtıcılığı yapmaz, nasıl darbe yapılacağına dair cuntacı subaylara akıl vermez...
Görünen o ki Balbay bir kısım komutanlarla bir araya gelerek hükümeti devirmek için görüş alışverişinde bulunmuş. Darbe yapılması için bazen telkinde bulunmuş, bazen teşvikte. Kim ne derse desin, bir gazetecinin ordu üst düzey yetkilileriyle bir araya gelip cuntacılık oynaması yanlıştır. Bunun gazetecilikle telif edilebilir bir yanı yok; çünkü bu meslek, demokrasiyi içine sindirmeyi, fikir özgürlüğünü benimsemeyi şart koşuyor.
Suçu mahkeme tarafından sabit bulunmadıkça kimse 'masumiyet karinesi' gereği suçlu ilan edilemez. Amenna! Ancak hakkında iddianame düzenlenmiş ve ağır suçlamalarla karşı karşıya gelmiş kişiler suçsuz da ilan edilemez. Mustafa Balbay'a meslektaşlık hissiyle sahip çıkanları fazlaca kınamıyorum; ancak ölçüyü kaçırmamak, dengeyi korumak gerekiyor. Sonuçta karşımızda bir fikir suçu yok. Ergenekon örgütü bir sivil düşünce topluluğu değil ki bu dosyada suçlananlara demokratik destek verilsin ve bu destek her halükarda sürdürülebilsin...
Balbay günlüklerini ilk kez Doğan Grubu yayınladı. Site sorumluları bu günlüklerin ellerine üç gün önce geçtiğini; araştırma yaptıklarını, gerekli incelemeyi yaptıktan sonra günlükleri yayınlama kararını aldıklarını söyledi. Günlükten haberi olduğu halde Cumhuriyet'e gidip Balbay için imza atanlar oldu mu; bunu da bilmek çok zor. Günlüklerden sonra Balbay'a destek verenlerin durumunu anlamak daha da zor...
Balbay günlüklerinin en can alıcı noktası şudur: Cunta kurarak ülke yönetimini ele geçirmek isteyenler, ısrarla ve öncelikle medyayı ele geçirmek istiyor. Medya patronları hakkında hakaretâmiz sözler sarf edenler, kendilerine yeterince boyun eğilmediği için büyük öfke duyuyor. Aydın Doğan'ın kendileriyle işbirliği yapmadığını söylüyorlar mesela. Aydın Bey'in daha önce de bazı direnişler gösterdiği biliniyor. O zaman da kamuoyunun kafasında, 'Aydın Bey'in boyun eğmediği bir konuda bazıları kraldan çok kralcılık mı yaptı acaba?' şeklinde sorular oluşuyor. Her neyse... Meselenin iç yüzünü bilmek en azından bu aşamada mümkün değil. Kesin olan şu ki Türk Silahlı Kuvvetleri içinde hiyerarşik sisteme razı olmayan ve cunta kurarak ülkeyi ele geçirmek isteyenler, 'hazır ol' vaziyetinde bekleyen bir medya istiyor. Niçin?
Medya desteği alınmayan hiçbir cunta faaliyeti başarılı bir sonuç elde edemez. Bunu en iyi cuntacılar biliyor. Bu gerçeği, bir de öteden beri şu veya bu sebeple cuntacılığa sempatiyle bakan medya mensupları biliyor. Geçmişe de o gözle bakmak gerekiyor. 27 Mayıs büyük bir faciaydı. Alttaki subayların üstlerini ezip geçtiği, komitacılığın 2 bin yıllık ordu geleneğimizi altüst ettiği 1960 darbesinde medya büyük bir vebal altına girdi. Yalan haberler vasıtasıyla kamuoyu oluşturuldu. Ne acıdır ki medya-cunta ilişkilerinde 27 Mayıs hep örnek teşkil etti; daha sonraki darbe teşebbüslerinde bu model çeşitlendirilerek sürdürüldü.
28 Şubat bir medya darbesidir. 'Post modern darbe', asker-medya ilişkisinin dibe vurduğu yerden gücünü aldı. Bugün "Ama haklı sebeplerimiz vardı" demek yetmez! Önemli olan, her halükarda demokratik çerçevenin dışına çıkılmamasıdır. Siyasete dışardan yapılan her müdahale bir yandan ülkeyi geriye götürüyor; bunu görmemek için kör olmak lazım. Ayrıca, "Şu şartlarda darbeye destek verilebilir" dediğinizde devasa bir gedik açıyorsunuz demokrasinin kalesinde. Ondan sonra korsanların siyasette cirit atmasına kim engel olabilir ki?
Balbay günlükleri, hem asker için hem de medya için özeleştiri kapılarını aralamak zorunda. Gazeteciler, meslekî faaliyetlerinden dolayı, herkesle temas kurar; askerle, hükümetle, muhalefetle, iş dünyasıyla, devlet kurumlarıyla vs. Hiçbir ilişki, gazetecilik mesleğinin sınırlarını yok etmemelidir. Hele konu demokrasi dışı yollarla ülke yönetimini ele geçirmek gibi büyük bir suçsa; medya mensubunun çok daha dikkatli olması, tarih huzurunda kendisini mahcup edecek bir rolü üstlenmemesi gerekiyor. Bu günlüklerden ders çıkarılmazsa genç demokrasimizin başına daha çok maceralar açılır ve buna sebep olan maceracıları tarih asla affetmez...
İş, mahkemeye intikal edince anlaşıldı ki eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Örnek'in notları gerçeği yansıtıyor. Ve çok net bir tablo çıkıyor karşımıza: Türkiye 2002'den bu yana defalarca darbe tehlikesi atlatmış. Dönemin Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur ve ona destek verenler ülkeyi antidemokratik bir rejimle karşı karşıya getirmek için defalarca planlar yapmış...
Şimdi yeni bir günlük var karşımızda. Bu seferki 'günlükçü' bir general değil; bir sivil, bir gazeteci: Cumhuriyet Gazetesi'nin Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay. Balbay'ın günlüklerindeki yol haritası ile Örnek Paşa'nın günlük notları kesişiyor, örtüşüyor. Öyle görünüyor ki Türk demokrasisi büyük tehlikeler atlatırken bazı cuntacılar ve gazeteciler beraber çalışmış. Cuntacılık faaliyetlerini hafife alan, görmezden gelen; hatta stratejik destek verenlerin kulakları çınlasın!
Balbay günlükleriyle ilgili birkaç meselenin altını çizmek şart. Mesela "İddianame mahkeme tarafından kabul edilmedikçe Ergenekon davası hakkında yayın yapmayacağız" diye tumturaklı konuşanlar Mustafa Balbay konusunda aynı titizliği (!) koruyamadı. Değil iddianamenin mahkemece kabulünden önceki bilgileri yayınlamak, mahkemenin kabul ettiği (dolayısıyla yayın yasağı kalkan) bilgi ve belgelere yer vermeyenler, Balbay günlüklerini çarşaf çarşaf neşretti. Sebebi hakkında çok değişik teoriler ortaya atılabilir; ancak ne dense beyhude. Manzara ortada: İstendiği takdirde her şey yazılıp çizilebiliyor...
Usule dair tartışmalar bir yana; Balbay günlüklerinin muhtevası hakkında da çok düşünmek gerekiyor. Çünkü 'Böyle bir günlük yoktur' diyene rastlanmadı henüz. Cumhuriyet Gazetesi'nin günlükleri yazı dizisiymiş gibi (yani normal bir gazetecilik faaliyetiymiş gibi) sunması beyhude bir gayret. Gazetecilik yapmak için not tutan adam(lar), darbe kışkırtıcılığı yapmaz, nasıl darbe yapılacağına dair cuntacı subaylara akıl vermez...
Görünen o ki Balbay bir kısım komutanlarla bir araya gelerek hükümeti devirmek için görüş alışverişinde bulunmuş. Darbe yapılması için bazen telkinde bulunmuş, bazen teşvikte. Kim ne derse desin, bir gazetecinin ordu üst düzey yetkilileriyle bir araya gelip cuntacılık oynaması yanlıştır. Bunun gazetecilikle telif edilebilir bir yanı yok; çünkü bu meslek, demokrasiyi içine sindirmeyi, fikir özgürlüğünü benimsemeyi şart koşuyor.
Suçu mahkeme tarafından sabit bulunmadıkça kimse 'masumiyet karinesi' gereği suçlu ilan edilemez. Amenna! Ancak hakkında iddianame düzenlenmiş ve ağır suçlamalarla karşı karşıya gelmiş kişiler suçsuz da ilan edilemez. Mustafa Balbay'a meslektaşlık hissiyle sahip çıkanları fazlaca kınamıyorum; ancak ölçüyü kaçırmamak, dengeyi korumak gerekiyor. Sonuçta karşımızda bir fikir suçu yok. Ergenekon örgütü bir sivil düşünce topluluğu değil ki bu dosyada suçlananlara demokratik destek verilsin ve bu destek her halükarda sürdürülebilsin...
Balbay günlüklerini ilk kez Doğan Grubu yayınladı. Site sorumluları bu günlüklerin ellerine üç gün önce geçtiğini; araştırma yaptıklarını, gerekli incelemeyi yaptıktan sonra günlükleri yayınlama kararını aldıklarını söyledi. Günlükten haberi olduğu halde Cumhuriyet'e gidip Balbay için imza atanlar oldu mu; bunu da bilmek çok zor. Günlüklerden sonra Balbay'a destek verenlerin durumunu anlamak daha da zor...
Balbay günlüklerinin en can alıcı noktası şudur: Cunta kurarak ülke yönetimini ele geçirmek isteyenler, ısrarla ve öncelikle medyayı ele geçirmek istiyor. Medya patronları hakkında hakaretâmiz sözler sarf edenler, kendilerine yeterince boyun eğilmediği için büyük öfke duyuyor. Aydın Doğan'ın kendileriyle işbirliği yapmadığını söylüyorlar mesela. Aydın Bey'in daha önce de bazı direnişler gösterdiği biliniyor. O zaman da kamuoyunun kafasında, 'Aydın Bey'in boyun eğmediği bir konuda bazıları kraldan çok kralcılık mı yaptı acaba?' şeklinde sorular oluşuyor. Her neyse... Meselenin iç yüzünü bilmek en azından bu aşamada mümkün değil. Kesin olan şu ki Türk Silahlı Kuvvetleri içinde hiyerarşik sisteme razı olmayan ve cunta kurarak ülkeyi ele geçirmek isteyenler, 'hazır ol' vaziyetinde bekleyen bir medya istiyor. Niçin?
Medya desteği alınmayan hiçbir cunta faaliyeti başarılı bir sonuç elde edemez. Bunu en iyi cuntacılar biliyor. Bu gerçeği, bir de öteden beri şu veya bu sebeple cuntacılığa sempatiyle bakan medya mensupları biliyor. Geçmişe de o gözle bakmak gerekiyor. 27 Mayıs büyük bir faciaydı. Alttaki subayların üstlerini ezip geçtiği, komitacılığın 2 bin yıllık ordu geleneğimizi altüst ettiği 1960 darbesinde medya büyük bir vebal altına girdi. Yalan haberler vasıtasıyla kamuoyu oluşturuldu. Ne acıdır ki medya-cunta ilişkilerinde 27 Mayıs hep örnek teşkil etti; daha sonraki darbe teşebbüslerinde bu model çeşitlendirilerek sürdürüldü.
28 Şubat bir medya darbesidir. 'Post modern darbe', asker-medya ilişkisinin dibe vurduğu yerden gücünü aldı. Bugün "Ama haklı sebeplerimiz vardı" demek yetmez! Önemli olan, her halükarda demokratik çerçevenin dışına çıkılmamasıdır. Siyasete dışardan yapılan her müdahale bir yandan ülkeyi geriye götürüyor; bunu görmemek için kör olmak lazım. Ayrıca, "Şu şartlarda darbeye destek verilebilir" dediğinizde devasa bir gedik açıyorsunuz demokrasinin kalesinde. Ondan sonra korsanların siyasette cirit atmasına kim engel olabilir ki?
Balbay günlükleri, hem asker için hem de medya için özeleştiri kapılarını aralamak zorunda. Gazeteciler, meslekî faaliyetlerinden dolayı, herkesle temas kurar; askerle, hükümetle, muhalefetle, iş dünyasıyla, devlet kurumlarıyla vs. Hiçbir ilişki, gazetecilik mesleğinin sınırlarını yok etmemelidir. Hele konu demokrasi dışı yollarla ülke yönetimini ele geçirmek gibi büyük bir suçsa; medya mensubunun çok daha dikkatli olması, tarih huzurunda kendisini mahcup edecek bir rolü üstlenmemesi gerekiyor. Bu günlüklerden ders çıkarılmazsa genç demokrasimizin başına daha çok maceralar açılır ve buna sebep olan maceracıları tarih asla affetmez...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder