Hikâyemiz 19 Aralık 2009 günü başlıyor.
Yer Ankara’nın Çukurambar semti...
Yani bugün stratejik derinlik bataklığına saplanıp kalmış Dışişlerimizin merkezinin bulunduğu semt.
Emniyet’e bağlı birimler o gün bir arabayı durdurup içindekileri derdest ederler.
Arabadan indirilen kişilerin üzerinden ilginç iki kimlik çıkar.
“Seferberlik Tetkik Kurulu Ankara Başkanlığı”na bağlı Özel Kuvvetler’de görevli bir albay ve binbaşı...
ARABADAKİ KİŞİLERDEN ÇIKAN İKİ İLGİNÇ KİMLİK
Polis, kendisine ulaşan bir “ihbar” üzerine bu arabayı takibe almıştır.
Gelen ihbar şudur:
“Bu subaylar suikast yapmak için Bülent Arınç’ı izlemektedir...”
Arabadan inen iki subay ise şunu söylerler:
“Bülent Arınç’ı değil, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mensup bir subayı takip ediyoruz...”
Takip ettikleri subayın adını da verirler:
Topçu Kurmay Albay Baki Kaya’dır.
AYNI İSİM 4 YIL SONRA BİR BAŞKA YERDE DE ÇIKIYOR
Aradan 4 yıl geçer...
Ankara 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, 6 Haziran 2013 günü, “28 Şubat İddianamesi”ni kabul eder.
İddianamenin bir bölümü “Batı Çalışma Grubu’nun faaliyetlerine” ayrılmıştır.
579’uncu sayfada, fişlenip takip edilen bazı isimler bulunmaktadır.
Bu isimlerden biri şudur:
“Topçu Yüzbaşı Baki Kaya...”
Yani
4 yıl sonra Çukurambar’da arabadan indirilen iki subayın takip ettiğini
söylediği ve artık albaylığa yükselmiş olan aynı kişi.
Subayın fişlendiği tarih 1997...
Bunun anlamı şudur: Türk ordusunun bir subayı, yine Türk ordusu tarafından tam 12 yıldır izlenmektedir...
Tam 12 yıldır...
Neden dolayı? Takip belgesinde aynen şöyle yazılıdır:
“İrticai faaliyet...”
NEDİR KARDEŞİM ARAYIP DA BİR TÜRLÜ BULAMADIĞINIZ
İnsana sormazlar mı?
Yahu insaf... Bir insanın ne olduğunu öğrenmek ve gerekli işlem yapmak için 12 yıl özel hayatı didik didik edilir mi?
Bir şey bulamamışsınız ki, 12 yıl izliyorsunuz.
Bu işkence değil de nedir?
Şimdi gelelim asıl soruya...
Hayatı 12 yıl boyunca izlenen, didik didik edilen, fişlenen, telefonu dinlenen bir insan ne hisseder?
Albay Baki Kaya ne hissetmiştir?
Buyurun yan tarafa....
12 yıl hayatı karartılan bir insan bakın neler söylüyor
ANKARA’da bir gazeteci 28 Şubat iddianamesinde bu ismi görünce harekete geçer.
Bu gazeteci, Vatan gazetesi yazarı Murat Çelik’tir...
Eşi Özlem Çelik, iki hafta önce, yeni yönetim tarafından Akşam Gazetesi’ndeki işinden çıkarılan gazeteci.
Murat Çelik, 12 yıl boyunca izlenen Topçu Kurmay Albay Baki Kaya’yı bulur ve konuşur.
“İrticai faaliyet” iddiasıyla hayatı didik didik edilen, hep, her an izlenen bu insan, bakın Murat Çelik’e neler söylüyor:
“BÇG
takip listesinde olduğumu bilmiyordum. İzlendiğimi hiç hissetmedim ama
yaptılarsa yapmışlardır. Doğrusu umurumda da değil...”
“Kurmay yüzbaşılığımdan beri terfilerde hep birinci sıradaydım. NATO’da, ABD’de, Genelkurmay İletişim Daire’de çalıştım.”
“2007’nin 11 Kasım’ında kalp krizi geçirdim ve 2 yıl raporluydum. 2010 Ağustos’unda sağlık sebepleriyle emekli oldum.”
“Çukurambar
hadisesi hâlâ benim açımdan açıklığa kavuşmuş değil. O dönemde
hastanedeydim. Orgeneral Erdal Ceylanoğlu hastanedeyken aradı beni ve
‘Biz sana güveniyoruz” dedi. Belki birileri kendini kurtarmak için, ‘Bu
adam zaten ayrılacak’ bunun adını verelim’ demiş olabilir.”
***
Şimdi geliyorum konuşmanın asıl ilginç yerine.
Çalıştığı kurum tarafından yıllarca izlenen, fişlenen bu insan, Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında bugün ne hisseder, ne düşünür?
Buyurun onu da okuyalım:
“Savcıya
verdiğim ifademde de söyledim. TSK bir personelinden şüphe duyuyor da
araştırma yapmıyorsa yanlış yapar ama yöntemi bu olmamalı.”
“Ben çıkıp konuşsaydım, zaten zor durumda olan kurumuma bir leke de ben sürmüş olurdum. Bunu yapmadım, yapmam da...”
“Ben TSK’yı yapratmam. Kırgın değilim, davacı da değilim...”
Bayanlar, baylar, ey Türkiye halkı...
Bu insan, 12 yıl boyunca çalıştığı kurum tarafından izlenmiş.
Belli ki muhafazakâr bir insan.
Hayatımın son 25 yılı devletin 5 ayrı kurumu tarafından her tarafım didik didik edilerek izlendim.
Ne özel hayatım bırakıldı, ne kamusal hayatım...
Bu duygunun ne olduğunu herkesten iyi bilirim.
O yüzden bu sözleri ağlayarak okudum.
Şu duruşa, şu asalete, şu insanlığa bakar mısınız?
“Ben kurumumu yıpratmam” diyor.
***
Şimdi
“ihbar kutularıyla” komşuyu komşuya, kardeşi kardeşe muhbirlik
yaptırmaya hazırlanan, derin olmayan, sığ ve ileri demokratik
devletim...
Sana soruyorum:
Bu Türk subayından alınacak hiç mi dersiniz yok...
Kardeşim, Türkiye’nin işte bu duruşa ihtiyacı var.
Artık
yetti bu intikam tamtamları, bu kan davaları, bitip tükenmek bilmeyen
bu rövanş almalar... İnsanları onlar bunlar diye ayırmalar, kimini öz
ötekini üvey ilan etmeler, bizimkiler, ötekiler diye ayırmalar...
Bilmiyor musunuz; geçmişin utançları üzerine, bugünün utançları ile giderseniz, bu kan davası bitmez...
Bırakın utanacak şeyleri yapanlar, utançları ile yaşasınlar...
Dilinize, ruhunuza, vicdanınıza, vefanıza, affediciliğinize, vakarınıza, duruşunuza sağlık.
Sayın komutanım, Allah’tan size ve ailenize sağlıklı, mutlu ve uzun bir hayat diliyorum.
Sizlere, sizin gibi insanlara ihtiyacımız var.
Bir de sizlerden alınacak dersimiz...