Yeni dezenformasyon meydanı sosyal medya. Burada benim önemli bir referansım var.
Dezenformasyon meydanında kirli savaş
Şemdinli’de manzara yavaş yavaş netleşiyor. Günlerdir Şemdinli’deki gelişmeler hakkında ne sosyal medyada ne de bu köşede yorumda bulunmamın birkaç nedeni vardı. Bunlardan ilki son yıllarda benzerini gördüğümüz ‘dezenformasyon iklimi’. Özellikle sosyal medyada benzerlerini çok sık gördüğümüz belirsizlik dönemlerinin getirdiği büyük bir ‘gaz’ hareketi baş gösteriyor. Ne idüğü belli olmayan ‘kaynaklar’ bu tür karartma dönemlerinde ortaya bir şey atıyorlar. Ortaya atılan o bir ‘şey’ tecrübeli gazeteciler ya da kamuoyunda tanınan isimler görmezden geldiği sürece çok da bir şey ifade etmiyor. Ne zaman ki referans olabilecek isimler bu mesajlara itibar ediyorlar, olaylar büyümeye başlıyor. Elbette Uludere’de yaşanan sivillerin bombalanması gibi somut ve gerçek bazı haberler de arada ortaya çıkıyor ancak şurası açık ki yeni dezenformasyon meydanı sosyal medya. Burada benim önemli bir referansım var. İster devletin resmi ajansı ister PKK kaynaklarından beslenen ajanslar olsun fark etmiyor. Tecrübeli gazeteciler olay yerinden somut ve net bir şekilde gözleriyle gördükleri gerçekleri dolaşıma sokmadıkları sürece bu tür sosyal medyada üfürülen haberlere inanmıyorum. İnanmamak bir yana, elim retweet etmeye bile gitmiyor. Zira sosyal medyada bir şeyi sizin yazmanıza gerek yok, yanlış bir bilgiyi yaymak da o bilgiyi alıp televizyonda bir haber programına koymaktan farksız.
Şemdinli’de ‘karartma zamanları’
Asıl konuşmamız gereken, Şemdinli’de 15 günlük ‘black-out’ daha doğrusu karartma sırasında neler yaşandığı. Çatışmanın nasıl yaşandığını artık sis dağılırken üç aşağı beş yukarı öğrendik; asıl üzerinde durmamız gereken, çatışma öncesi neler yaşandığı. Zira anladığımız kadarıyla Türkiye istihbaratı son yılların en büyük istihbarat başarısına imza attı ve PKK’nın (yine anladığımız kadarıyla) 10 ay önceden planladığı Şemdinli baskınından haberdar oldu ve önlem aldı. Baskın öylesine büyük ve iyi tasarlanmıştı ki zamanında doğru istihbarat alınıp karşı hamleler gerçekleştirilmese kayıpların çok daha büyük olmasının ötesinde olay uluslararası arenaya tam da örgütün istediği gibi taşınabilirdi. Olmadı.
İstihbaratta laf dalaşı
Bilmem farkında mısınız, istihbarat kaynakları güçlü gazeteciler arasında Şemdinli üzerine yaman bir çekişme ve laf dalaşı yaşanıyor. Yıllardır emniyet kaynaklarıyla beslenen yazarlar, Şemdinli’deki istihbaratın tamamının rastlantı sounucu elde edildiğini iddia ederken MİT kaynaklarını bilen kalemler olayın MİT’in büyük istihbarat başarısı olduğunun altını çiziyorlar. Benim gibi gelişmeleri her iki tarafın yazdığı yazılardan takip edenler ise kavganın evveliyatını ve nereden başladığını bildikleri için bu laf dalaşında kimin ne kadar doğru söylediğini kestirmeye, analiz etmeye çabalıyorlar.
Şemdinli’de istihbaratı kimin verdiği neden önemli?
Şemdinli baskınını MİT’in önceden keşfedip haber vermesinin diğer istihbarat örgütlerinin keşfedip haber vermesinden çok daha büyük önemi var. Bunun nedeni, yakın zamanda Türkiye’nin kapalı kapılar ardında yaşanan en büyük siyasi krizine kadar gidiyor. İsterseniz bir süre önce MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil önemli MİT görevlilerinin mahkemeye çağrıldıkları soruşturmayı yine hatırlayalım. Neydi bu soruşturmanın nedeni? Oslo görüşmeleri mi? Yo hayır, Başbakan Erdoğan’ı kızdıran o görüşmeler soruşturma dosyasında halkanın son zinciriydi. O dosyadaki asıl büyük iddialara göre emniyetin PKK’ya yönelik yaptığı operasyonlarda MİT’in PKK’nın içine sızdırdığı adamlar yakalanıyor ve bu isimler hakkında işlem yapılmıyordu. Emniyetçilerin hazırladıkları soruşturma dosyalarına dayanarak savcılık makamı MİT’in PKK’nın kanlı eylemleri zamanında (hatta hiç) haber vermediğini iddia ediyor ve MİT yöneticilerini PKK’yı yönetmekle suçluyorlardı. Sonrasında Uludere’deki gelişmelerde ise bu sefer MİT’in başarısız olduğu iddiası ortaya atılmış, yalanlansa da çok ses getirmişti. Şemdinli istihbaratını güvenlik güçlerine MİT’in haber vermesi, MİT hakkındaki tüm bu iddiaları yalanlayacak kadar önemli.
İstihbarat kapışması sürüyor
Anlayacağınız, PKK’nın son yıllardaki en büyük baskın girişimini MİT’in haber verdiği iddia ediliyor. Üstelik net ve somut bir yalanlama da ortada yok. Eğer bu başarılı istihbaratı MİT’in verdiği doğru ise devletin zirvesinde devam eden bir kavgada çok önemli bir mevzi daha aşıldı demektir. Şehitlerin verildiği, yüzlerce PKK’lının çatışmalarda hayatını kaybettiği son yılların en garip ve en cüretkâr gerilla saldırılarından birinden sonra böyle bir yazı yazmak kolay değil. Ancak bazen bir savaşın içinde bir başka kapışma daha yaşanabiliyor. Üstelik bana kalırsa bu paralel istihbarat kapışması daha bitmiş de değil. Bazı meslektaşlarımızın takım tutar gibi kaynaklarını savunmalarına bakarsanız devamı da gelecek. Bana sorarsanız kurumlar arası rekabet iyidir. Sonuçta iki istihbarat kurumu arasında hangisinin kazandığının çok da önemi yok. Son Şemdinli örneği bize, doğru ve zamanında istihbarat ile tek kazananın Türkiye olduğunu gösterdi. İstenince oluyormuş.
Şemdinli’de manzara yavaş yavaş netleşiyor. Günlerdir Şemdinli’deki gelişmeler hakkında ne sosyal medyada ne de bu köşede yorumda bulunmamın birkaç nedeni vardı. Bunlardan ilki son yıllarda benzerini gördüğümüz ‘dezenformasyon iklimi’. Özellikle sosyal medyada benzerlerini çok sık gördüğümüz belirsizlik dönemlerinin getirdiği büyük bir ‘gaz’ hareketi baş gösteriyor. Ne idüğü belli olmayan ‘kaynaklar’ bu tür karartma dönemlerinde ortaya bir şey atıyorlar. Ortaya atılan o bir ‘şey’ tecrübeli gazeteciler ya da kamuoyunda tanınan isimler görmezden geldiği sürece çok da bir şey ifade etmiyor. Ne zaman ki referans olabilecek isimler bu mesajlara itibar ediyorlar, olaylar büyümeye başlıyor. Elbette Uludere’de yaşanan sivillerin bombalanması gibi somut ve gerçek bazı haberler de arada ortaya çıkıyor ancak şurası açık ki yeni dezenformasyon meydanı sosyal medya. Burada benim önemli bir referansım var. İster devletin resmi ajansı ister PKK kaynaklarından beslenen ajanslar olsun fark etmiyor. Tecrübeli gazeteciler olay yerinden somut ve net bir şekilde gözleriyle gördükleri gerçekleri dolaşıma sokmadıkları sürece bu tür sosyal medyada üfürülen haberlere inanmıyorum. İnanmamak bir yana, elim retweet etmeye bile gitmiyor. Zira sosyal medyada bir şeyi sizin yazmanıza gerek yok, yanlış bir bilgiyi yaymak da o bilgiyi alıp televizyonda bir haber programına koymaktan farksız.
Şemdinli’de ‘karartma zamanları’
Asıl konuşmamız gereken, Şemdinli’de 15 günlük ‘black-out’ daha doğrusu karartma sırasında neler yaşandığı. Çatışmanın nasıl yaşandığını artık sis dağılırken üç aşağı beş yukarı öğrendik; asıl üzerinde durmamız gereken, çatışma öncesi neler yaşandığı. Zira anladığımız kadarıyla Türkiye istihbaratı son yılların en büyük istihbarat başarısına imza attı ve PKK’nın (yine anladığımız kadarıyla) 10 ay önceden planladığı Şemdinli baskınından haberdar oldu ve önlem aldı. Baskın öylesine büyük ve iyi tasarlanmıştı ki zamanında doğru istihbarat alınıp karşı hamleler gerçekleştirilmese kayıpların çok daha büyük olmasının ötesinde olay uluslararası arenaya tam da örgütün istediği gibi taşınabilirdi. Olmadı.
İstihbaratta laf dalaşı
Bilmem farkında mısınız, istihbarat kaynakları güçlü gazeteciler arasında Şemdinli üzerine yaman bir çekişme ve laf dalaşı yaşanıyor. Yıllardır emniyet kaynaklarıyla beslenen yazarlar, Şemdinli’deki istihbaratın tamamının rastlantı sounucu elde edildiğini iddia ederken MİT kaynaklarını bilen kalemler olayın MİT’in büyük istihbarat başarısı olduğunun altını çiziyorlar. Benim gibi gelişmeleri her iki tarafın yazdığı yazılardan takip edenler ise kavganın evveliyatını ve nereden başladığını bildikleri için bu laf dalaşında kimin ne kadar doğru söylediğini kestirmeye, analiz etmeye çabalıyorlar.
Şemdinli’de istihbaratı kimin verdiği neden önemli?
Şemdinli baskınını MİT’in önceden keşfedip haber vermesinin diğer istihbarat örgütlerinin keşfedip haber vermesinden çok daha büyük önemi var. Bunun nedeni, yakın zamanda Türkiye’nin kapalı kapılar ardında yaşanan en büyük siyasi krizine kadar gidiyor. İsterseniz bir süre önce MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil önemli MİT görevlilerinin mahkemeye çağrıldıkları soruşturmayı yine hatırlayalım. Neydi bu soruşturmanın nedeni? Oslo görüşmeleri mi? Yo hayır, Başbakan Erdoğan’ı kızdıran o görüşmeler soruşturma dosyasında halkanın son zinciriydi. O dosyadaki asıl büyük iddialara göre emniyetin PKK’ya yönelik yaptığı operasyonlarda MİT’in PKK’nın içine sızdırdığı adamlar yakalanıyor ve bu isimler hakkında işlem yapılmıyordu. Emniyetçilerin hazırladıkları soruşturma dosyalarına dayanarak savcılık makamı MİT’in PKK’nın kanlı eylemleri zamanında (hatta hiç) haber vermediğini iddia ediyor ve MİT yöneticilerini PKK’yı yönetmekle suçluyorlardı. Sonrasında Uludere’deki gelişmelerde ise bu sefer MİT’in başarısız olduğu iddiası ortaya atılmış, yalanlansa da çok ses getirmişti. Şemdinli istihbaratını güvenlik güçlerine MİT’in haber vermesi, MİT hakkındaki tüm bu iddiaları yalanlayacak kadar önemli.
İstihbarat kapışması sürüyor
Anlayacağınız, PKK’nın son yıllardaki en büyük baskın girişimini MİT’in haber verdiği iddia ediliyor. Üstelik net ve somut bir yalanlama da ortada yok. Eğer bu başarılı istihbaratı MİT’in verdiği doğru ise devletin zirvesinde devam eden bir kavgada çok önemli bir mevzi daha aşıldı demektir. Şehitlerin verildiği, yüzlerce PKK’lının çatışmalarda hayatını kaybettiği son yılların en garip ve en cüretkâr gerilla saldırılarından birinden sonra böyle bir yazı yazmak kolay değil. Ancak bazen bir savaşın içinde bir başka kapışma daha yaşanabiliyor. Üstelik bana kalırsa bu paralel istihbarat kapışması daha bitmiş de değil. Bazı meslektaşlarımızın takım tutar gibi kaynaklarını savunmalarına bakarsanız devamı da gelecek. Bana sorarsanız kurumlar arası rekabet iyidir. Sonuçta iki istihbarat kurumu arasında hangisinin kazandığının çok da önemi yok. Son Şemdinli örneği bize, doğru ve zamanında istihbarat ile tek kazananın Türkiye olduğunu gösterdi. İstenince oluyormuş.