Fatih Altaylı’nın Hilmi Özkök’ün tanıklığına dair sözlerini gülümseyerek okudum:
“Orgeneral Hilmi Özkök, ‘Toplantıda muhtıra verelim diyen kişi Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’dı’ diye açıkladı. Herkes ‘Aaa, Aytaç Yalman’mış’ dedi. Oysa 11 Mayıs 2009 günü bu köşede ne sormuştum hatırlayalım. ‘Komutanlar kendilerine atfedilen bu konuşmaları kabul ediyor mu?’ diye sormuştum ve Aytaç Yalman’ın sözlerini yazmıştım...”
Altaylı, bundan sonrasında Aytaç Yalman’ın Mart 2007’de Nokta’da yayımlanan ve “seçimden önce muhtıra vermeliyiz” diye biten sözlerinin kelime kelime aynısını aktarıyor... Fakat sonrasında bakın ne diyor:
“Muhtıra verme önerisinin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’dan geldiğini üç yıl önce yazmışım. Bunu da gizli bir yerden almamıştım o gün. Ergenekon İddianamesi’ni satır satır okuyup, ekleri arasında bulup çıkarmıştım.”
Gerçekten, bu satırları gülümsemeden okumak mümkün mü?
Herkes biliyor ki, Aytaç Yalman’ın o sözleri ilk kez Nokta’da yayımlanmış, Ergenekon savcıları da onu oradan alıp iddianameye koymuşlardı.
Fakat anlaşılan Fatih Altaylı bilmiyormuş!
Ben de onun bunları neden bilmediğini biliyorum.
Çünkü o, bir zamanlar, kendisini ziyaret eden bir subayın verdiği bilgilerden hareketle okurlarınıÖzden Örnek’in hükümetin ajanı olma ihtimali üzerinde düşünmeye çalışıyor, Günlükler’in“uydurulmuş” bir şey olduğunu ima ediyordu. (Habertürk, 15 Temmuz 2008.)
Yazısından anlıyoruz ki, “uydurulmuş” bir metni okuma gereğini de duymamış.
Şimdi kalkıp meslektaşlarına “tembellik etmeyip benim gibi çalışsaydınız...” diye efelenmesini ben başka türlü izah edemiyorum.