4
Ağustos Cumartesi günü Geçimli Karakolu ve bazı üs bölgelerine PKK
silahlı saldırı gerçekleştirdi. Saldırı sonucunda 6 asker ve 2 geçici
köy korucusu şehit düştü. Aslında bölgede ordu/silahlı kuvvetler
teyakkuz halindeydi. Zira PKK’nın Şemdinli’ye operasyonları devam
etmekteydi. Buna rağmen PKK Geçimli ve diğer askeri birimlere saldırdı
ve 8 şehit verildi.
Türkiye
30 yıldır PKK ile mücadele etmektedir. Bu mücadelede ordu/silahlı
kuvvetler kullanılmaktadır. Dolayısıyla savunma bakanlığı ağırlıklı bir
mücadele vardır.
Buna karşılık PKK ile mücadelede polis ikinci ve geri plandadır. Yani İçişleri Bakanlığı arka planda kalmaktadır.
30
yıldır PKK ile mücadelede başarı sağlanamamıştır. Maalesef PKK halen
amaçları için çalışmalarına devam edebilmektedir. Bu durum Türkiye’nin
PKK ile mücadelede başarısız olduğunu ve kullandığı terörle mücadele
yöntemlerinin yetersiz kaldığını ortaya koymaktadır.
Benim tartışacağım husus bu değil. Konuyu ilgililerine havale etmekle yetiniyorum.
Üzerinde
durmak istediğim husus şudur: PKK ile ordu/silahlı kuvvetler
vasıtasıyla mücadele edilmesinin uluslararası hukuk bakımından bazı
sıkıntıları mevcuttur.
En
başta, PKK ile mücadelede ordu/silahlı kuvvetlerin kullanılması, asayiş
güçlerinin geri planda olması, mevcut sorunun bir asayiş sorunu
olduğunu söylemede Türkiye’yi zor duruma sokmaktadır.
İkinci
olarak, asayiş güçleri ve işleyişi ulusal nitelikli sayılır. Bu sebeple
bunlar uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk konusu yapılmazlar.
Buna
mukabil ordu/silahlı kuvvetler; “silahlı çatışmalar hukuku”, “savaş
hukuku”, “insancıl hukuk” gibi pek çok uluslararası hukuk düzenlemesinde
yer almaktadırlar. Bu sebeple ordu/silahlı kuvvetlerin kullanıldığı
mücadelenin uluslararası hukuk kapsamına girdiği öne sürülebilir.
1949
Cenevre Sözleşmeleri’ne bağlı olan II. Ek Protokol, uluslararası
nitelikte olmayan silahlı çatışmalara ilişkindir. Ordu/silahlı
kuvvetlerin PKK ile mücadelesini bunun içine sokma amaç ve çabaları da
mevcuttur.
Yukarıdaki
sebeplerle konunun uluslararası alana taştığı, uluslararası hukukun
kapsamına girdiği ve konuya uluslararası ilgi ve müdahalenin olabileceği
PKK ve destekleyicileri tarafından ileri sürülebilir. Maalesef bu
yapılmaktadır.
Son
olarak, Avrupa Birliği ve ABD gibi örgüt ve devletler PKK’yı “silahlı
terör örgütü” olarak kabul etmektedirler. Türkiye’nin PKK ile mücadelede
ordu/silahlı kuvvetleri kullanması, bu örgüt ve devletlerin konuyu
asayiş olayı olarak görmesini zorlaştırmakta ve Türkiye’ye açık destek
vermekte sıkıntı yaşamalarına sebep olabilmektedir. Bu zorluk ve
sıkıntılar diğer devlet ve örgütlerin Türkiye’ye destekleri bakımından
da söz konusu olabilmektedir.
Sonuç
olarak, ordu/silahlı kuvvetler vasıtasıyla PKK ile mücadelenin başarılı
olmadığı tartışılmaktadır. Bu yüzden mücadele yönteminde değişikliğe
gidilmesi dile getirilmektedir. Aynı değişiklik talebi uluslararası
hukuk bakımından da öne sürülebilir.