Genelkurmay Başkanlığı Askeri
Savcılığı İrticayla Mücadele Eylem Planıyla ilgili Ergenekon davasının
görüldüğü mahkemeye önceki gün bir yazı göndermiş. Yazının özeti şu: “İrticayla Mücadele
Eylem Planı’nı Dursun Çiçek tek başına bağımsız olarak hazırladı. Bilgi
Destek Dairesinde çalışanlar dahil, hiçbir askerin, generalin,
Genelkurmay Başkanı’nın belgeye katkısı yok. Belgenin orijinalinin
savcıya ulaşmasından sonra bilgisayarların 35 kez silinmesi,
evrakların imha edilip temizlenmesi bu olayla ilgili değil. Aralarında
bir bağ yok. Çünkü belge Çiçek tarafından askeri hiyerarşi dışında
bağımsız olarak hazırlandı.”
Bu haberi dün gazetelerde okuduğumda gülümsedim. Aklıma ne dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un “bu bir kağıt parçasıdır” ifadesi geldi ne de “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne asimetrik psikolojik harp uygulanıyor”
diyen general ve siviller. Gülümsedim çünkü; Medyanın o günlerde
takındığı tavır gülümsetti beni. Dalga dalga şahsıma yapılan hakaretler,
saldırılar, suçlamalar gülümsetti beni. “Araştırmacı, soruşturmacı, usta” gazetecinin Arena’sında yaptıkları, söyledikleri gülümsetti beni.
Program partneri “mort meydancı” Yılmaz Özdil’in
“Böyle belge olur mu? Asker böyle belge hazırlar mı? Bunlar kafayı
yemiş. Son yıllarda belge imalatçıları, üreticileri çıktı. Üretici
bunlar. Bunları bulmak gerekli. Bunlar vatan haini” minvalindeki sözleri gülümsetti beni.
Programa figüran olarak katılan
Nedim’in araya girişleri gülümsetti beni. Orgazmın doruklarına ulaşmış
yüz hatları gülümsetti beni. Ve ekran karşısında söylediklerimi, “bir gün o belgenin aslını göreceksiniz” cümlemi, sonrasını hatırladım… Gülümsedim… Ve bir de…
Pimi çekilmiş el bombası haberimin ardından 4 askerin patlayıcılarla değil, bir komutanın pimi çekip askerlerin eline vermesi sonrası şehit olmalarının ardından Genelkurmay Başkanlığı’nda düzenlenen basın toplantısını hatırladım.
Bir ordu düşünün ki bir ere nöbette
uyudu diye pimi çekilmiş bir el bombası verip dakikalarca kendisini
cezalandırdığını düşünüyor ve sonrasında dört masum insan şehit
oluyor. Ve işte o ordunun Genelkurmayı basın toplantısı düzenliyor ve
kamuoyuna şunu söylüyor: Pimi çekilmiş bomba haberini boş verin.
“Türk Silahlı Kuvvetleri, özellikle iddia edilen belgeyi (İrticayla
Mücadele Eylem Planı kastediliyor) maksatlı olarak üreten ve basın
organlarına sızdıran kişilerin tespit edilmesi gerekir. Ve adalet önüne
çıkarılmalarını beklemekteyiz. Gelişmeleri yakından takip ediyoruz.”
Sivil yargıya sorumluları bulun diyen,
ardından askere hakaret ettiğim için hakkımda 301’den soruşturma
açtıran, zaman aşımı dolmasına rağmen Genelkurmay’dan aldığı telefon
sonrası hakkımda soruşturma açtıran Kadıköy Cumhuriyet Başsavcısı'nı ve
Genelkurmay Başkanlığı’nın söylediklerini hatırladıkça gülümsedim. Ve
ortada halen oynanan tiyatroyu gördükçe gülümsüyorum. Bilgisayarlar 35
kez belgeleri imha etmek için silinmemiş, 70 çuval evrak bu nedenle
imha edilmemişmiş.
İnsan sormadan edemiyor. Madem öyle, 70
çuval belgeyi imha gününden altı ay önce alelacele neden bir gece
yarısı imha ettiniz? Kağıt kıyma makinelerini acele almanızın nedeni
neydi? Bu belgeyi Dursun hazırlamadı noktasından, Dursun kendi başına
hazırladı noktasına nasıl geldiniz? Soruları uzatmayalım.
Sonra TSK’ya asimetrik psikolojik savaş ilan ediyorsunuz derler. Uğur Dündar ve “araştırmacı- soruşturmacı-gazeteci” arkadaşları da orgazm olabilmek için bahane ararlar. Malum, yaş kemale erince, bir de belge “ıslak” çıkınca, orgazm olmak da zorlaşıyor. “Islak” olunca orgazm bitiyor. Haliyle gerçek yüzler ortaya çıkıyor.