TÜRKİYE'nin Suriye konusunda son iki haftadır izlediği siyasetin çarpık taraflarını aktarmaya çalışacağım.
Şahken şahbaz olan politikayı ele alacağım.
*
TÜRK Ordusu'nun sınır ötesine tek taraflı bir müdahalesinden bahsediliyor ya. Birinci çarpıklık, söylendiği gibi Türk askerinin Suriye tarafına 10 km'den fazla girip 100 km'den fazla bir bandı tek başına kontrol etmesi söz konusu bile değil. Eğer aklınızı yitirdiyseniz yaparsınız tabii. Ama elinize bir harita alıp bahsedilen Cerablus-Azez arasındaki bölgede savaşan gruplara, IŞİD'den YPG'ye çatışmaya girebileceğiniz grupların çeşitliliğine bakarsınız... Türkiye'nin vereceği kaçınılmaz zayiat, içeride Kürtlerle yaşanacak çalkantılar, böyle bir planı daha baştan imkânsız hale getiriyor.
*
PEKİ nedir bu curcuna? Onu size Ankaralı gazeteciler daha iyi anlatır. Çünkü bana kalırsa gürültünün asıl sebebi koalisyon pazarlıkları. Ancak işin uluslararası boyutta çarpık yanına gelirsek, Ankara Yönetimi 15 Haziran'da Tel Abyad'ın Kürt YPG kuvvetlerinin eline geçmesinden sonra yaşadığı bozgunu, bu "Asarım, keserim" havasıyla unutturmaya çalışıyor. Bu yaklaşım da kendi hedefleri açısından temelde üç sorun doğuruyor: 1) Kötü bir blöfle caydırıcılığını yitiriyor. 2) IŞİD'i gerileten YPG'yi tecrit etmeye çalışırken IŞİD'e karşı mücadeleyi zayıflatıyor. 3) Bölgede 2011'den beri birlikte çalıştığı ABD'yle tehlikeli bir sürtüşmeye doğru gidiyor.
*
ÇARPIKLIKLAR silsilesine devam edersek. Birincisi, Türkiye'de yaratılan 'koridor' paranoyasının da elle tutulur hiçbir yanı yok. Türkiye'nin Cerablus'a girmesi ne kadar imkânsızsa Kürtlerin Kobani'den sonra Kuzey Suriye'deki üçüncü Kürt kantonu Afrin'e uzanıp Afrin ve en doğudaki Cezire kantonu arasında 600 km'lik bir şeridi kontrol altına alması da o derece mümkün değil. Nitekim Kürtlerin de böyle bir niyetleri yok.
Konuştuğum bir Kürt yetkili, kendileri açısından şu aşamada üç hedef olduğunu söyledi:
1) Tel Abyad'da istikrarın sağlanması, Arap nüfusu da içine alan bir yerel yönetim oluşturulması
2) Kobani'ye ve Rakka'ya elektrik veren, Tişrin Barajı gibi Fırat Nehri'nin üstünde yer alan bölgedeki barajların kontrolünü ele geçirmek.
3) IŞİD'in Tel Abyad bozgunundan sonra ağırlık verdiği Cezire Kantonu'nda kalan Haseke'deki çatışmaları dindirmek.
*
KONU YPG olunca, işin Washington ile ilişkiler boyutu ise sanıldığından çok daha gergin. Öyle ki, Türkiye'nin PKK bağlantısı nedeniyle terör örgütü saydığı YPG'nin Amerikalıların Kuzey Irak Erbil'de IŞİD'e karşı savaş için kurduğu ortak operasyon merkezinde artık bir irtibat görevlisi var. Yerdeki YPG kuvvetleri ve koalisyon uçaklarının koordinasyonunu sağlayan bir görevli. IŞİD'den kurtarılan Kobani'de hemen hepsi el yapımı 6 bin mayın temizlenirken ABD ve Kürt kuvvetleri arasında büyüyen işbirliğinin nereye vardığını ve Türkiye'nin YPG'yle çatışma halinin nasıl bir komplikasyon doğurabileceğini anlamanız için söylüyorum bunu. Ve bunun Washington için bilinçli bir politik tercih olduğunu bilmeniz için. Nitekim hafta içi görüştüğüm, Özgür Suriye Ordusu'nun bir temsilcisi de bundan şikâyet ediyordu "Bizden bir temsilcinin ortak operasyon merkezinde olması için hem biz hem Türkiye Ocak'tan beri ABD'ye bastırıyorduk, ama politik olarak bizi değil YPG'yi kabul ettiler" diyordu.
*
TABİİ blöf de olsa Başkan Yardımcısı Joe Biden ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında bir telefon konuşması olmasını da sağladı mevcut durum. Ancak yine bir bir sorun var... Amerikalılar, kendilerini riske atabilecek biçimde NATO müttefiki Türkiye'nin Suriye'ye tek taraflı bir müdahalede bulunacağı söylentilerinden o kadar rahatsız oldu ki... Koridor senaryolarında Amerika'yı hedef alan haber ve açıklamalar öyle bir etki yarattı ki... Benzeri görülmemiş biçimde Biden-Erdoğan görüşmesi basından gizlendi. Ve tek satır bilgi notu geçilmedi. Halbuki Washington bu savaşta Kürtleri öncelikle IŞİD'e karşı başarılı oldukları için seçti. Ekim 2014 Kobani'den beri birlikte çalışıp sonuç alabildikleri için. Kürt grupları NATO müttefiki Türkiye'ye tercih ettiği için değil. YPG, IŞİD'e karşı Türkiye'den daha etkili olduğu için. Türkiye kapasitesini kullanmadığı için.
*
VE son çarpıklık. Yine haberlere yansıyan, hükümet Suriye'ye girmek istiyormuş da Genelkurmay karşı çıkıp yapmıyormuş haberleri var ya. Birincisi dışarıya verilen çok kötü bir görüntü bu. Sivil iradeye direnen ordu, demokrasiyle asla bağdaşmayan bir durum. İkincisi de Amerikalılar için inandırıcılığı olmayan bir hikâye. Bunu Pentagon'da görüştüğüm üst düzey bir yetkili söyledi. Daha önce de olmuş. IŞİD'e karşı savaş için yürütülen müzakereler sırasında teknik bir konu tartışılırken, "Biz istiyoruz ama asker istemiyor" demiş Ankara'da yönetim kanadından biri. "Siz ne düşünüyorsunuz" dedim. Balyoz'dan sonra Türk Ordusu'ndaki subayların yaşadıkları korkuyu anlattı. Ve "We don't buy it" dedi. "Yemezler" diye çevirebilirsiniz.