Zaten hangi kabadayılığı eşelesen, altında ödü şeyine karışmış bir korku yatar.
Yüzbaşıyken, taburun bölük komutanları bir gün böyle oturmuş hep
birlikte çay içerek lâflıyoruz. Aramızda en kıdemli hasta ruhlu bir
yüzbaşı, kendisine hizmetlenen postasına sudan bir sebeple durup
dururken bir tokat atıverdi.
Sonra yetinmedi, bir tane, bir tane, bir tane daha!..
Hepimiz bakışmaya başladık.
Ve birden, dayak yiyen oğlan kurtulmayı başararak kaçmaya başladı.
O da tabii arkasından kovalamaya.
Çocuk önde, yüzbaşı arkada, eğitim alanında dört dönüyorlar.
Baktık olacak gibi değil, biz de peşlerinden seğirttik ki; yakaladığı
askeri tam ayakları altına almışken, çocuğu elinden zor belâ alabildik.
Biraz soluklanınca, döndü bize şöyle dedi:
“Arkadaşlar, siz farkında değilsiniz; hani ilk attığım tokat vardı ya, o zaman ağzından kan geldi. Eğer dursaydım, korktuğumu sanacaktı.”
O yüzbaşı ödleğin tekiydi. Bu yanını gizlemek için de, gözünü budaktan sakınmayan rollerinde bir zalime dönüşmüştü.
Erdoğan şimdi bana, giderek o yüzbaşıyı hatırlatıyor.
Çoğu kendi çocuklarından bile küçük gençlere, daha ilk günden akıl
almaz bir güç uygulayarak kıyabileceğini ve ayrıca sertliği de bir
muktedirlik vasfı olarak algıladığını gösterdi.
Oysa bu ülke, en özgürlükçü boyutlarda bir demokraside yaşamaya
müstahaktır. Üstelik bunu hepimize bir kez daha hatırlatan, işte o düşman bellediği gençler olmuştur.
Ama Erdoğan o gençlerden korkuyor.
Meselâ, hiç yeri değilken bu süreçte bile iyice pısmış Kılıçdaroğlu’na olur olmaz sataşması, aslında rakip olarak onu istemesinden, onu aramasından, ona razı gelmesinden kaynaklanıyor.
Ne ki gençler, kendisine ve Kılıçdaroğlu’na da, Bahçeli’ye de, Demirtaş’a da, Öcalan’la Karayılan’a
da, bütün din bezirgânlarına da, yani siyasal ve toplumsal alanın bütün
aktörlerine, geleneksel problemlerin sadece ve sadece özgürlük ve
demokrasi sorunları olduklarını, avuç içi kadar bir yeşil alanda üç
hafta boyunca kurdukları özü bakımından ideal bir düzenle uygulamalı
olarak gösterdiler.
Belki naif ve çokça da insanı gülümseten yalınlıktaki işleriyle,
sizin hemen her alandaki muazzam yapılarınızın esasında ne denli
çürük-çarık olduklarını hepimizin gözleri önüne sermiş oldular.
Yeni neslin ortak küresel davranışlarını, işin kolayına kaçarak uluslararası komplo teorilerinde arayan Erdoğan, bu söylemleriyle bütün dünyayı karşısına almaya muhtemelen devam edeceğe benziyor.
Hâlbuki yeryüzünün dikta ve diktaya teşne rejimlerini, uluslararası
örgütsel faaliyetler değil, birey olmayı çoktan hâlletmiş gençlere esin
kaynağı olan, meselâ Diktatörlükten demokrasiye adlı kitabın yazarı Gene Sharp gibi bir sürü özgürlükçü “cin çarp”mıştır.
Her ülkenin kendi sembolleriyle demokrasiye kavuşacağını muştulayan bir sürü özgürlükçü manifesto, Sırbistan’da Miloseviç’i devirenlerin; Ukrayna’da Turuncu, Gürcistan’da Gül, Kırgızistan’da Lâle ve Belarus’ta Kot Devrimlerini yapanların; İslâm âleminde, Tunus, Mısır, Libya ve Suriye’de, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen’de, Moritanya, S.Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas’ta Arap Baharlarını gerçekleştirenlerin tecrübelerini yenilere aktarabileceklerini ve birbirlerini tetikleyebileceklerini öngörüyorlar.
Devrim yaşamış duayenler, uluslararası kariyeristler gibi, şimdi dünyanın yeniyetme göstericilerine artık bir devrim koçu olarak deneyim sunabiliyorlar.
ABD ve AB gibi demokrasi konusunda titizlenen ülkeler de, bu hususları destekleyecek şekilde tavır takınabiliyorlar.
Bütün bunları gizli saklı yapmaya gerek yok artık dünyada.
Her yere demokrasi istemek ayıp bir şey değil ki, saman altından su yürütülsün.
Çağımızda herkes açık oynuyor.
Sermayeler küresel olacak ama demokrasi talepleri olmayacak.
Uluslararası siyasal ve toplumsal dayanışmalara geldi mi, homurdanacaksın.
Sen Esed’in düşmesi için ülke ülke dolaşmadın mı?
Bu meşruiyeti nerden aldın, pekiyi? O diktatörün yeryüzünden silinmesi lâzım geldiğinden değil mi?
Ama sana olunca, aynaya bakmayı hiç akıl etmediğin için, sonra böyle apışıp kalıveriyorsun.
Öyle değil ama hadi diyelim bu olayları dış müdahalelerle tertiplediler.
Bundan kurtulmanın tek çaresi var artık: Demokratik olmak!
Ülkenin karıştırılmasını istemiyorsan, kayıtsız şartsız demokratik olacaksın.
Yok başka çıkışın!
Fakat sen bireysel olarak, bir kere kendin demokrat değilsin ki!
Şartlar oluşsa, Esed’den aşağı kalır yerin olmayacağı da ortaya çıktı zaten.
Sorun AKP bile değil, doğrudan sensin.
Artık beraber ıslanılabileceğini sanmıyorum, seninle bu yağmurda.
Rafting yapmaktan başka işe yaramayan debisi bozuk bir nehre benziyor, çünkü düzenin.