ÜSTEĞMEN Emrah Küçükakça ve Tuna Erol, İstanbul merkezli 56 sanıklı ‘Askeri Casusluk’ adı ile bilinen ‘gizli belge ve bilgi bulundurma’ davasının en genç hükümlü subayları. Aynı davada kendileri gibi benzer kaderi paylaşan 20’nin üzerindeki muvazzaf subayla birlikte 10 gün içinde cezaevine girecek, TSK’dan ihraç edilecekler.
Önlerindeki tek umut ise bu kısa süre içinde, yasa değişikliği ile yapılacak olan yeniden yargılama. Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’nda görevli Üsteğmen Emrah Küçükakça ve TCSG 68 Sahil Güvenlik gemisinin 2’nci komutanı Üsteğmen Tuna Erol ile ‘Beyaz Üniformalarını’ çıkarmadan ve cezaevine girmeden önce Hürriyet’e konuştu. 2 genç subay, davanın öncesinde ve sonrasında yaşadıklarını, Deniz Kuvvetleri’ndeki son durumu, neden hedef olduklarını, ‘kumpasçıları’, adaleti ve geleceğe dair beklentilerine dair her şeyi anlattı. Son sözleri ise: “Bizi insan gibi yargılamayan bozuk sisteme teslim olmuyoruz. Halkın adaletine teslim oluyoruz. Onlar kararları Türk milleti adına vermişler midir ? Bilmiyoruz. Biz Türk milletine teslim oluyoruz...” oldu.
EN TUHAF HİKAYE
Üsteğmen Emrah Küçükakça, bugüne kadar yüzlerce subayın yargılandığı davaların belki de en tuhaf öyküye sahip olan ismi. TCG Sakarya Denizaltısı’nın parmakla gösterilen başarılı bir subayıydı. Emrah Küçükakça’nın ismi dava dosyası kapsamında ele geçirilen yüz binlerce sayfayı bulan dijital evrakların hiç birinde geçmedi. Bilgisayarlarda oluşturduğu iddia edilen belgelerin ne ilk kullanıcı ne de son kaydedici kısımlarında da ismi hiç olmadı. Hatta, Emrah Karaca adına yapılan isimsiz e-mail ihbarı ve Emrah Karaca adına alınan arama kararı ile evi arandı. Bütün bunlara rağmen, Emrah Küçükakça önce şüpheli, sonra sanık, şimdilerde ise hükümlü oldu, TSK’dan ihraç edilmesine ise ve cezaevine girmesine ise sayılı günler var... Emrah Küçükakça ile söyleşiden satırbaşları:
‘YANLIŞ İSME DAİR HER ŞEYİ BULDULAR’
Yaratılmış dosyaların hiç birinde benim adım yok. Adımın olması gereken her yerde Emrah Karaca ismi var. Yanlış isimle geldiği evde yanlış isme dair her şeyi buluyor mekanizma.
‘HARDDISKIN İÇ VE DIŞ SERİ NUMARALARI FARKLI’
O cd ve harddisklerden haberimiz yoktu. WXH 208918395 numaralı harddisk arama tutanağında var mı yok mu baktık. Suç unsuru dedikleri içinde 26 bin gizli belge var dedikleri harddisk bizim arama tutanağında yoktu. Biz bunu mahkeme sırasında söyledik. Mahkeme emniyete sordu. Emniyet, harddiskin içi ile dışının seri numarası farklı dedi. Bunu üretici firmaya sorduk. ABD’deki firma bize cevap verdi. Böyle bir uygulamamız yok. İçindeki seri numarası neyse dışındaki de odur diye.
‘EN KİLİT BELGELER ORADA’
İhbar mailinde ve belgelerde ismi geçen Emrah Karaca’yı tanık olarak bile dinletemedik. Mahkemeye bile gelmedi. Sadece talimatla bir ifadesi alındı. Onda da kimseyi tanımadığını söyledi. En son İskenderun’da çalışıyordu. Bu olaylar olmadan 1 hafta önce tayini çıkıyor evini kaldırıp götürüyor Gölcük’ten. Benim düşünceme göre onun evine konması gereken şeyler evini taşıdığı için onun evine konamıyor. Bu belgeleri bir yere konmak zorundaydılar. Çünkü en kilit belgeler orada.
‘BABAMIN İŞLERİ BOZULDU ANNEM KANSER OLDU’
Babam Ziraat teknisyeni. Emekli olduktan sonra Zirai bitki tohumları satan bir iş kurmuştu. Benim cezaevine girmemden sonra işleri bozuldu. Annem bu süreçte kanser oldu.
Ben 15 yaşında bu yuvaya katıldığımda ne kadar temizssem, çıktığımda da ruhen o kadar temizim.
‘SİLAH ARKADAŞLIĞI BAĞINI TAMAMEN YOK ETTİLER’
Deniz Kuvvetleri’nde silah arkadaşlığı bağını tamamen yok ettiler. Mutsuz huzursuz bir ortam var. Odasından çıkarken kapıyı 40 kere kilitliyor personel. Bu davalar büyük tahribat yaptı. Ancak psikolojik tahribat nasıl düzeltilir. Ümitsizim.
‘ATATÜRK İLKELERİNE BAĞLI İNSANLARI TASFİYE ETTİLER’
Bu işler albaylar seviyesinde, amiraller seviyesinde belki tasfiyedir ama gençler seviyesinde bir gözdağı operasyonudur. Bana yapılanları görünce, genç teğmen arkadaşlarımız örnek alacakları insanları örnek almaya başladılar. Çünkü onlar da benzer durumları yaşamak istemiyorlar. Çalışkan, Atatürk ilkelerine bağlı insanları tasfiye ettiler. Böyle yaparak da gözdağı verdiler’
HAYALİ GEMİ KOMUTANI OLMAKTI
Üsteğmen Tuna Erol ise henüz 29 yaşında. 1,5 yıllık evli. 3. girdiği Deniz Lisesi’ni 6’ncı olarak bitirdi. Harp Okulu’nda ise ilk 20 içinde yer aldı. Görev yaptığı süre içinde Bilişim Sistemleri ve Elektronik Mühendisliği olmak üzere 2 yüksek lisans bitirdi. Tüm yargılanma sürecinde, 56 sanıklı davada sadece 2 sanığı tanıdığını söyledi. İsminin geçtiği dijital verilerden haberdar olmadığını söyledi. Tutuksuz olarak yargılandığı dava sonunda hüküm giydi. 14,5 ay cezaevinde yatacak. Hayali hep gemi komutanı olmaktı. Bu süreye çok az bir zaman kala mesleğinden ve denizlerden kopacak. Cezaevine girecek. Üsteğmen Tuna Erol ise yargılama sürecinde yaşadıklarını şöyle anlattı:
-Ne olduğunu bile bilmediğimiz şeylerle yargılandık biz. Olabilecek en kötü senaryo çıktı her zaman karşımıza.
-2010 yılında ben savcılığa giderken ne yapacağımı, neden gittiğimi, ne olduğunu bilmiyordum. Sudan çıkmış balık gibiydim. Sahipsizliği o dönem hissettim. Herkes kendi başının çaresine bakacaktı. Bunu gördüm.
-Üniformamı yargılanma başladıktan bir süre sonra psikolojik olarak üstümden çıkardım. Askerliği ve denizciliği halen seviyorum. Yalnız böyle bir ortamda üniformayı çıkarmak sanırım en doğrusu.
-Başka bir grup var. Bu insanların terfilerinde önlerinde bu yargılanan insanlar bir tehlikeydi. Onlar tasfiye edildi. Bu grubu görev yaptığım zaman hiç fark etmedim. Çok safmışım diyorum. Şu an tekrar göreve dönsem gözlerimi dört açarım.
-Ne olduğunu bile bilmediğimiz şeylerle yargılandık biz. Olabilecek en kötü senaryo çıktı her zaman karşımıza.
-2010 yılında ben savcılığa giderken ne yapacağımı, neden gittiğimi, ne olduğunu bilmiyordum. Sudan çıkmış balık gibiydim. Sahipsizliği o dönem hissettim. Herkes kendi başının çaresine bakacaktı. Bunu gördüm.
-Üniformamı yargılanma başladıktan bir süre sonra psikolojik olarak üstümden çıkardım. Askerliği ve denizciliği halen seviyorum. Yalnız böyle bir ortamda üniformayı çıkarmak sanırım en doğrusu.
-Başka bir grup var. Bu insanların terfilerinde önlerinde bu yargılanan insanlar bir tehlikeydi. Onlar tasfiye edildi. Bu grubu görev yaptığım zaman hiç fark etmedim. Çok safmışım diyorum. Şu an tekrar göreve dönsem gözlerimi dört açarım.
HER ŞEY İSİMSİZ E-MAIL İHBARIYLA BAŞLADI
Emrah Küçükakça’nın hikayesi de İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gelen isimsiz bir e-mail ihbarı ile başladı. Bekar subayların bulunduğu evde fuhuş yapıldığı öne sürülüyordu ihbar mailinde. Üsteğmen Deniz Mehmet Fırat ve Emrah Karaca’nın bu organizasyonu yapan isimler olduğu iddia ediliyordu mailde. Bu ihbar maili üzerine Emrah Karaca ve Deniz Mehmet Irak’ın Değirmendere’de oturdukları ev için arama ve el koyma kararı çıkartıldı.
4 Ağustos 2010’da ellerinde arama kararı bulunan İstanbul polisi, Değirmedere’de Emrah Karaca ve Deniz Mehmet Irak için çıkartılan arama kararı ile evi bastı. Genç subaylar seyirdeydi. Evde kimse yoktu. Çilingir vasıtasıyla eve giren polis, ihbara konu olan fuhuş olayı ile ilgili bir şey bulamamıştı belki ama bir çok subayın tutuklanmasına sebep olacak yüzbinlerce sayfayı bulan dijital dökümanlar ele geçirmişti.
4 Ağustos 2010’da ellerinde arama kararı bulunan İstanbul polisi, Değirmedere’de Emrah Karaca ve Deniz Mehmet Irak için çıkartılan arama kararı ile evi bastı. Genç subaylar seyirdeydi. Evde kimse yoktu. Çilingir vasıtasıyla eve giren polis, ihbara konu olan fuhuş olayı ile ilgili bir şey bulamamıştı belki ama bir çok subayın tutuklanmasına sebep olacak yüzbinlerce sayfayı bulan dijital dökümanlar ele geçirmişti.
Bu aramadan kısa bir süre sonra 27 Ekim 2010’da Emrah Küçükakça kendisini savcı Fikret Seçen’in karşısında şüpheli olarak ifade verirken buldu. Kendisine, ‘Heronlar’ gizli belgeler vs soruldu. Tutuklandı. Emrah Karaca adı geçen e-mail ihbarı sonunda evinde arama yapılmış, daha sonra mahkeme safhasında da ortaya çıktığı gibi bulunan belgelerin hiçbirinde kendi ismi yoktu. Hep bir Emrah Karaca ismi geçiyordu. Peki kimdi bu Emrah Karaca. Emrah Karaca’da Deniz Kuvvetleri’nde bir Üsteğmendi. İskenderun’da görev yapıyordu. Dava kapsamında sanık olmadı. Mahkemeye çağrılmadı. Tanık sıfatıyla, İskenderun’da talimatla ifadesi alındı. Emrah Küçükakça, 8 ay cezaevinde tutuklu olarak kaldı. Temmuz 2011’de tahliye oldu. Mahkeme tarafından 10 yıl 7,5 hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay bu kararı bozdu. Cezayı 3 yıl 45 gün olarak onadı. İnfaz kararı İstanbul 11’nci Ağır Ceza Mahkemesi’ne ulaştı. Emrah Küçükakça cezası kesinleştiği için hem TSK’dan ihraç edilecek, mecburi hizmetini tamamlamadığı için yaklaşık 40 bin lira tazminat ödeyecek hem de cezaevine girecek.