30 Ocak 2014 Perşembe

Askeri araca M-14'lü tuzak

Olay, dün gece Elbeyli ilçesinin Suriye sınırındaki Çankallı Köyü yakınlarında meydana geldi. İddiaya göre Dağ Hudut Karakolu'na bağlı askeri araç, sınır hattında devriye görevi sırasında üzerinden geçtiği mayın patladı. Patlamanın etkisiyle aracın sol tekeri zarar görürken, askerler ise yaralanmadı.
Bölgede askeri yetkililer tarafından yapılan incelemede; M-14 tipi anti personel mayının infilak ettiği saptandı. Araştırmada, anti personel mayının bölgedeki mayınlı sahadan alınarak askeri aracın geçiş yoluna bırakıldığı belirlendi. Olayın ardından mayının kim ya da kimler tarafından sökülerek yola bırakıldığının belirlenmesi için Gaziantep 5'inci Zırhlı Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından soruşturma başlatıldığı bildirildi.

Balyoz Davası'nda şok gelişme


İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, bugün Balyoz Davası'nda yeniden yargılama talebini geri çeviren kararı kaldırdı. Mahkeme ayrıca yeniden yargılama konusunu karara bağlayacak bir heyet de atadı.
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, bugün İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Balyoz Davası'nda yeniden yargılama talebini geri çeviren kararını kaldırdı.

Karar, Balyoz sanıkları Doğan Temel, Recep Rıfkı Durusoy ve Levent Kerim Uça'nın avukatı Hakan Tunçkol'un itirazı üzerine alındı. 

Hürriyet gazetesinden Oya Armutçu'nun haberine göre 11. Ağır Ceza Mahkemesi bu kararıyla Balyoz Davası'nın yeniden yargılama talebini incelemesi gerekecek olan heyeti de belirledi. Mahkeme kararında, "Yeniden yargılama talebini, yargılama sürecine katılan hakimler karara bağlayamaz" denildi.
İşte yeni Balyoz Heyeti

Balyoz'daki yeniden yargılama taleplerini incelemekle görevli heyet şöyle:

İstanbul 17 Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Gökmen Demircan, İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesi üye hakimi Nalan Can ve üye hakim Abdullah Öztürk.

İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararında Balyoz yargılamasına katılan hakimler Aytekin Özanlı ve Savaş Çelik’in yeniden yargılama taleplerini inceleyecek heyete katılamayacakları gerekçe gösterildi. Bu gerekçeyle itiraz kabul edildi.

Balyoz Davası hükümlüsü Çetin Doğan'ın avukatı Hüseyin Ersöz, Hürriyet Dünyası'na şu değerlendirmeyi yaptı:

"Daha önceki yargılama aşamalarında görev almış olan hakimlerin yeniden yargılama taleplerinde görev almaları kanun tarafından yasaklanmıştır. Bu çerçevede daha önce Balyoz yargılamasına katılan hakimler Aytekin Özanlı ve Savaş Çelik’in aynı dosyada aynı fiil ve konularda görev yapmış olmaları yeniden yargılama taleplerini incelemelerine engeldir gerekçesiyle itiraz kabul edilmiştir. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, yeniden yargılama taleplerini incelemekle görevli hakimleri de belirlemiştir. 11. Ağır Cezanın vermiş olduğu karar hukuka uygundur ve adil yargılanmanın bundan sonraki süreçlerde hakim olacağı konusunda umudumuzu artırmıştır."

Cephanelik davasında tanık astsubay dinlendi

AFYONKARAHİSAR'da 25 askerin şehit olduğu mühimmat deposundaki patlamanın Eskişehir'deki Askeri Mahkeme'de görülen davasının duruşmasında, deponun sorumlusu Bakım Kıdemli Astsubay Çavuş Hasan Akıska tanık olarak dinlendi.

Olay günü kendisinin yıllık izinde olduğunu belirten Astsubay Çavuş Akıska, "5 depodan çıkartılan mühimmatlar 2 depoya sığdırıldı. Biz bunu defalarca söyledik. O zaman bizi anlamayan komutanlar bunun sonucuna katlanmalıdır diye düşünüyorum" dedi. 

Afyonkarahisar'da 5 Eylül 2012 tarihinde meydana gelen mühimmat deposundaki patlamayla ilgili olarak, olay tarihinde Afyonkarahisar 500'üncü İstikam Ana Depo Komutanlığı 4'üncü Mühimmat Bölge Komutanı Kıdemli Albay Veysel Özbay, Bölük Komutanı Binbaşı Ali Duran ve Üsteğmen Tarık Aydın'ın sanık olarak yargılandığı davanın dün sabah başlayan ve akşam saatlerinde ara verilen 5'inci duruşmasına bugün devam edildi. Tutuksuz sanıklardan Albay Veysel Özbay ve Binbaşı Ali Duran'ın katılmadığı duruşmaya, üsteğmen Tarık Aydın ile şehitlerin yakınları ve avukatlar katıldı.

"KOMUTAN 'BEN BİLMEM O İŞ BİTECEK' DEDİ"

Bugünkü duruşmada Afyonkarahisar'daki patlamanın olduğu deponun sorumlusu olan ancak olayı günü yıllık izinde olduğunu belirtilen depo ve ağır silah mal sorumlusu Bakım Kıdemli Astsubay Çavuş Hasan Akıska tanık olarak dinlendi. Akıska şunları söyledi: 

"Patlama günü ben izinliydim. Patlamanın öncesinde Binbaşı Ali Duran birliğe katıldı. Mühimmat sevkiyatı vardı. Susurluk'un lağvedileceğinden dolayı mühimmatların gönderileceği bize iletildi. Biz de o zamanki bölük komutanımız Murat Yarbay'a depolarımızda yer olmadığını ilettik. 'Bize yeterli zaman verirseniz bu işi yavaş yavaş yapabiliriz' dedik. Murat Yarbay telefonla durumu Mühimmat Komutanlığı'na bildirdi. Ancak yeni gelen bölük komutanımız Ali Binbaşı ilk geldiği gün 'Ben bilmem o iş bitecek' dedi. Ben riskli olduğunu söyledim. Hatta zamanında kontrolleri yapılmayan mühimmatlar da vardı."

'BİZİ ANLAMAYAN KOMUTANLAR BUNUN SONUCUNA KATLANMALIDIR'

Binbaşı Ali Duran'a izine ayrılmak istediğini söylediği anlatan astsubay Hasan Akıska, binbaşının da kendisine "Benim işim seninle değil, Murat astsubayla" dediğini öne sürdü. Akıska ifadesini şöyle sürdürdü:

"Daha sonra ben Murat astsubayla bu depolara gelen mühimmatların sığmayacağını konuştum. O da 'bölük komutanı sıkıştırıyor napalım?' dedi. Patlayan 32 nolu mühimmat deposu benim sorumluluğumdaydı. Getirilen sandıklar 1950 yılından kalma olduğu için farklı boyutlardaydı. 5 depodan çıkartılan mühimmatlar 2 depoya sığdırıldı. Biz bunu defalarca söyledik. O zaman bizi anlamayan komutanlar bunun sonucuna katlanmalıdır diye düşünüyorum. Ayrıca gece çalışma yapılacak bir durum da söz konusu değildi. 50- 100 kilo ağırlığındaki sandıkları askerler taşıyordu. Ben bile bu kadar ağırlıktaki sandıkları ancak bir saat taşıyabilirdim. Bu nedenle askerleri benden izin almadan istirahat etmeleri konusunda sürekli uyarırdım." 

ÖRNEK MÜHİMMAT BÖLÜĞÜ SEÇİLDİK

Bakım Kıdemli Astsubay Çavuş Hasan Akıska patlamanın olduğu bölüğün düzen ve tertip yönünden Türkiye'nin örnek mühimmat bölüğü olduğunu söyleyerek, "2008 yılında örnek mühimmat bölüğü seçildik" dedi.

'KAMERA SİSTEKİ YOKTU'

Patlamadan sonra bölük komutanlığında görevli bir yazıcı asker tarafından bazı kayıtların değiştirildiğini duyduğunu söyleyen Astsubay Hasan Akıska "Görev yaptığım Afyonkarahisar'daki mühimmat depoları içerisinde yaklaşık 4 depo kadar mühimmatın imha edilmesi için Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan emir bekleniyor. O mühimmatların neden halen imha edilmediğini ben de anlamadım. Ben nasıl her şeyi açıklıkla anlatıyorsam, herkes delikanlı gibi çıkıp anlatsın. Nizamiyede ve birlikte kesinlikle güvenlik kamerası sistemi bulunmuyordu. Ancak caydırıcı nitelikte birkaç kamera vardı. Şu anda 10 numara güvenlik kamerası sistemi döşendi" diye konuştu. 

Bu sözler üzerine mahkeme heyeti başkanı Hava Hakim Binbaşı Ahmet Mithat Acar, "Zaten bu işler hep böyle oluyor" dedi. 

SAVCIDAN 'ÜSTE SAYGI' UYARISI

Askeri Savcı Hava Albay Erol Er ise tanık olarak dinlenen astsubay Hasan Akıska'nın konuşması sırasında Binbaşı Ali Duran'dan bahsederken zaman zaman binbaşı unvanını kullanmadan Ali Duran dediğini belirterek "Beyanlara diyeceğimiz bir şey yoktur. Ancak, tanık sıfatı, kişiye olayın aydınlatılması yetkisi ve mükellefiyetini yükler. Tanık sıfatı, sanık dahi olsa üstüne saygı ve hürmet yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Buraya gelecek tüm personelin bu konuda uyarılmasını talep ediyorum" diye konuştu.

AVUKAT: RÜTBE BASKISI OLUŞUR

Sanık avukatlarından Gürkan Aydoğan Yolyapan ise, "Ben savcının söylediklerine katılmıyorum. Burası mahkemedir. Mahkemede isimle hitap edilebilir. Eğer böyle olursa üzerinde rütbe baskısı oluşur" dedi. 

Mahkeme heyeti duruşmaya bir saat ara verdi.

TUTUKLAMA TALEPLERİ KABUL EDİLMEDİ

Öğleden sonraki oturumda ahkeme heyeti, tanıkların dosyadaki beyanları ve yazılan müzekkereleri okudu. Mahkeme savcısı Erol Er, "Hiçbir tanığın sivil bile olsa başka birine hakaret hakkı yoktur. Hele askerse üstüne hakaret etmeye hiç hakkı yoktur. Tanık her şeyden muaftır diye bir şey yok. 'Delikanlılarsa gelsinler' gibi bir ifade olamaz. Bu kimseye yakışmayacağı gibi, astsubay rütbesinde bir kişiye de yakışmaz. Hakaret suçtur" dedi.

Tutuksuz sanık Üsteğmen Tuncay Aydın, mahkeme heyetinden duruşmalardan vareste tutulmasını istedi. 

Şehit yakınları ve avukatları ise tutuksuz yargılanan sanıklar Kıdemli Albay Veysel Özbay, Binbaşı Ali Duran ve Üsteğmen Tuncay Aydın'ın tutuklanmalarını talep etti.

Mahkeme heyeti, sanıkların tutuklanma taleplerini kabul etmedi, Üsteğmen Tuncay Aydın'ın duruşmalardan vareste tutulmasına karar verdi. 

ERDOĞAN VE KILIÇDAROĞLU'NUN DİNLENMESİ TALEBİ DE KABUL EDİLMEDİ

Mahkeme heyeti ayrıca geçen duruşmada şehit Piyade Er Onur Fikret Dülger'in babası Zekai Fırat Dülger'in, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tanık olarak dinlenmesi için verdiği dilekçenin reddine karar vererek duruşmayı 25 Mart 2014 tarihine erteledi.

FLAŞ.. TSK SURİYE'DE IŞİD KONVOYUNU VURDU

Türkiye-Suriye sınırında Türk Silahlı kuvvetlerine ateş açan Irak Şam İslam Devleti'ne (IŞİD) karşılık verildi. IŞİD konvoyundaki pikap, kamyon ve otobüs tahrip edildi.
 

 
Hudut karakolumuz Çobanbey'e ateş açılması üzerine TSK, misilleme yaptı. Fırtına obüsleri ve tank toplarıyla karşıya yanıt veren Türk Silahlı Kuvvetleri, IŞİD konvoyundaki 3 aracı tahrip etti. 
 
Karşı tarafta herhangi bir zaiyatın olup olmadığı ise açıklanmadı. 
 
TSK'DAN AÇIKLAMA
 
TSK'dan yapılan açıklamada ise "Dün saat 16:40'da Çobanbey hudut hattında TSK'nın iki aracına hafif silahla ateş açıldı. TSK misliyle karşılık verdi. IŞİD'a ait üç araç imha edildi. IŞİD konvoyunda pikap, kamyon ve otobüs tahrip edildi" denildi.
 
 IŞİD örgütü kimdir?
 
Suriye'de belki de son zamanlarda adı en fazla geçen grup Irak ve Şam İslam Devleti. Sayıca muhalifler arasında devede kulak kalsalar da sayılarıyla orantısız bir şekilde dikkat çekmekteler. Suriye'de geçmişleri yok.
 
Lider tabakasının da savaşçılarının da çoğu Suriyeli değil. İsmine bile "Şam" kelimesi daha sonradan eklendi. Yine de IŞİD, Suriye'ye girdiği andan itibaren Suriye'ye ilişkin tartışmaları domine etmekte.  Örgüt, 2004 yılında Tevhid ve Cihat ismiyle ortaya çıkar ve Irak Savaşı'nda Amerikalılar'a karşı direnişe geçer. Bir kaç isim değişikliği ve irili ufaklı grupların eklenmesiyle birlikte 2006'da ismini Irak İslam Devleti olarak değiştirir.
 
Nisan 2013'te de Suriye'ye girmeleriyle birlikte isimlerine "Şam" kelimesi eklenir. İsminden de anlaşılacağı üzere kendilerini salt bir direniş örgütü olarak görmezler. Kendilerine yakın forumlara bakarsanız, örneğin alplatformmedia.com, İslam Devleti'nin ilanının üzerinden 2662 geçti yazar. Anlayacağınız bir devlet kurduklarına ve şu an başında bulunan Ebubekir El-Bağdadi'ye biat edilmesi gerektiğine inanmış durumdalar.
 
Kuruluş beyanlarında, ilhamlarını 622'de Medine'de kurulan İslam Devleti'nden aldıklarını söylüyorlar. Hatta şu anda kontrol ettikleri toprağın 622'deki İslam Devleti'nin kontrol ettiği topraktan daha büyük olduğunu söylüyorlar.


Casusluk Davasında Tahliye

İzmir merkezli askeri casusluk operasyonu olarak bilinen, gizli belgelerin temin edilmesine yönelik soruşturmanın bir numaralı tutuklu sanığı Bilgin Özkaynak'ın muhasebecisi olan Murat Aksu hakkında da tahliye kararı çıktı.

Son tahliyeyle mahkemenin tutuksuz yargılamak üzere serbest bıraktığı sanık sayısı 40 oldu.

29 Ocak 2014 Çarşamba

Casusluk Davası'nda 15 tahliye

İzmir merkezli 'gizli bilgi ve belge bulundurma' davasında tutuklu yargılanan sanıklardan 10'u muvazzaf asker, 5'i de sivil memur olmak üzere 15 kişi daha bugün tahliye edildi. 

Kamuoyunda 'casusluk davası' olarak da bilinen gizli belgelerin temin edilmesi soruşturmasında tutuklu bulunan kişiler için avukatlar, bir üst mahkeme olan Bursa Terörle Mücadele Kanunun 10. maddesiyle görevli 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne geçen hafta itiraz etti.

İtirazları inceleyen mahkeme de geçen cuma gününden beri her gün gruplar halinde tahliye kararları verdi. Bugün de 10'u muvazzaf asker, 5'i sivil memur 15 sanık hakkında tahliye kararı çıktı. Edinilen bilgiye göre muvazzaf askerler İhsan Gökoğlan, İlter Alaç, Oğuz Okuyucu, Nuri Dereli, Aydın Şit, Celalettin Akçil, Durmuş Eray Güçlüer, Erhan Murat Akdemir, Hamza Kaya, Emre Aslan, sivil memurlar Süreyya Doğan, Filiz Albayrak, Sara Karadavut, Ferda Berge ve Deniz Yiğitoğlu serbest bırakıldı. Böylece 'gizli bilgi ve belge bulundurma' davasında tutuklu yargılanan 59 sanıktan cuma gününden bu yana 37’si, tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalmış oldu. Cezaevinde halen 22 sanık bulunuyor. Cezaevindeki 22 sanıktan da 9’unun asker olduğu öğrenildi.

Türk halkına inandıramadılar


Poyrazköy davasında önceki gün tahliye edilen emekli Binbaşı Levent Bektaş tahliye kararına çok şaşırdığını, yeni gelen TÜBİTAK raporunun tahliyelerde etkili olduğunu düşündüğünü söyledi.

Bektaş 5 yıllık adaletsizlik sürecini kolay atlatmalarındaki nedenin kendilerine duyulan sevgi sempati oluduğunu söyleyerek “Türk halkına bizim suçlu olduğumuza inandıramadılar” dedi.
SAT Komandosu olan  emekli binbaşı Levent Bektaş şöyle devam etti: “5 yıldır ilerleyen hukuki süreçte her duruşma hüsranla sona erdiği için yine aynı şekilde sonuçlanacağını zannediyorduk. Kendimizi iyi şeylere hazırlamamayı öğrendik. Süreç bunu öğretti bize. Duruşmadan sonra çantalarımızı alıp Silivri’ye geri döneceğimizi zannettik. Tabi kararı duyunca şok oldum. Sevinç, hüzün hepsi bir aradaydı. 5 yıl insan hayatında çok uzun bir süre. Ama bizim tutukluluğumuza devam diyen heyet ve karar sistemi bir şekilde tutukluluğun sonlandırılmasına karar verdi. Teşekkür ediyorum ben mahkemeye.”
“Dünyaya bir daha gelsem yine SAT olurdum”
42 yaşında emekli olduğunu belirten Levent Bektaş bu kararı ailesiyle birlikte olmak adına verdiğini belirterek şöyle devam etti: “Emekli olduğumda mesleki tatmini yaşayabileceğim en üst noktaya geldiğime inanıyordum. Askerlikten soğuduğum ya da SAT olmaktan bıktığım için emekli olmadım. Yani ben dünyaya bir daha gelsem yine SAT komandosu olurdum. Yine eşimle evlenirdim. Bunu bütün kalbimle söylüyorum. 14 yaşımda başladım ben bu mesleğe. Yaşıtlarım sokakta top oynarken bizim omzumuza tüfek verdiler ‘Siz bu ülkeyi koruyacaksınız’ diye. Ailem hiç istemedi. Ben istedim. Özellikle annem ilk deniz lisesine katıldığımda 1981’de Heybeliada’da bırakırken ağladı, ‘oğlum gel gitme’ diye.
“Ben bu 5 yıllık süreçte destek olan herkes çok teşekkür ediyorum. Bu inanç bizi orada daha sağlam tuttu. Ben Albay Mustafa Levent Göktaş ile koğuş arkadaşıydım. 1 nolu cezaevindeyken 2,5 yıl hücre şartlarında muhafaza edildik. Yan hücremizde Doğu Perinçek vardı. Cezaevi hayatı bir çok trajediyi içinde barındıran bir hayat. İnsan trajedisinin çok bol olduğu bir yer. Öğrenilecek tecrübe edilecek çok şey var. Ama Allah kimseyi düşürmesin. Hele suçsuz olduğunuza inanıyorsanız. Bu bilinçle oradaysanız. Biz ilk günden beri başımız dimdik girdik dimdik çıktık. Ne kafamızı örttük, ne gözlerimizi kapattık. Bu vicdanı rahatlık da insanı bir şekilde orada rahat ettiriyor.  Levent Bektaş cezaevi nasıldı sorusuna espiriyle karşılık verdi: “Cezaevinde yaşanan cezaevinde kalır. Herkes birbirine destek oldu. Onlarca kitap yazıldı içeride.”
 
SAT komandoluğu dönemi - Hasdal Cezaevi dönemi
TÜBİTAK raporu
“ Yaşanılan siyasi süreç, ülkemizde gelinen nokta, 17 aralık diye bilinen kırılma noktası, onun yarattığı etki, savcı ve hakimlerin üzerindeki etkisi son raporla birleştirilince böyle bir sonuç çıktı diye değerlendiriyorum.”
“Geride yüreği yaralı arkadaş bıraktım”
“Bu süreç daha bitmedi tabi. O duvarların arkasında vatan evlatları var. Ben kendi suçsuzluğuma ne kadar inanıyorsam her birinin suçsuzluğuna o kadar inanıyorum. Gerek balyoz gerek Ergenekon’da. Bir asker için geride birisini bırakmak çok zordur. Ölü, diri ya da yaralı farketmez. Ali Türkşen arkadaşım Balyoz davasından içeride. Ben geride yüreği yaralı bir arkadaşımı bıraktım.” İnşallah bu hukuki düzenlemeler en kısa zamanda gerçekleşir. Onların da o duvarların bu tarafına geçmesiyle bizim özgürlüğümüz tamamlanır. Çünkü şu an yaşadığımız yarım bir özgürlük. Buruk bir mutluluk bizimki. Kardeşim gibi sevdiğim dostlarım da var içeride. Daha sonra tanıştığım ama her nedense aynı örgütün üyesi olmaktan suçlandığımız insanlarda orada. Cezaevi sürecinde tanıdım herkesi. Tanımaktan da çok büyük gurur duydum her birini. “
“Komutanım Ali Tatar’ın evine aramaya gidildiğinde bu durumu gururuna yediremediği için intihar etti. Şimdi Poyrazköy davasında tutuklu sanık kalmadı. İnsanların masum olduğu yavaş yavaş anlaşılıyor. Dava sonuçlandığında görülecek. Peki o zaman Ali Tatar’ın hesabını kim verecek.
Hasta olan Cem Aziz Çakmak benim hem saygıdeğer komutanım hem ağabeyim. Kendisine acil şifalar diliyorum. En kısa zamanda yanına gideceğim. O kadar çok seveni var ki yanında onların duasıyla o şifayı en çabuk zamanda bulacağına inanıyorum.”

Arazi bedavaya gidecekti

Askeri arazinin Bilal Erdoğan’ın yönettiği TÜRGEV’e tahsisinde karakol protokolü.

İstanbul’daki bir askeri arazinin 130 hektarlık bölümünün Milli Savunma Bakanlığı’na olan tahsisinin,Bilal Erdoğan’ın yönetim kurulunda yer aldığı TÜRGEV için kaldırılmasının altında “karakol protokolünün” yattığı ortaya çıktı. Hazırlanan taslak çalışmaya göre, arazinin kıymet takdir bedelinin karakol inşaatları için TOKİ’ye ödenmesi karar altına alındı. Söz konusu arsa için irtifak hakkı yerine, satış yoluna gidilseydi milyarlarca TL’lik bir kaynak oluşacak ve bu kaynak da yasa uyarınca askere özel ödenek olacaktı.

Başbakan Erdoğan’ın çocuklarının yönetiminde olduğu Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’nın (TÜRGEV) adının karıştığı yolsuzluk iddiaları tartışılmaya devam ediyor. Cumhuriyet, dün vakfın İstanbul’daki 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’nın bulunduğu askeri arazi üzerinde eğitim amaçlı tesisler yapılması için Maliye Bakanlığı’na irtifak talebinde bulunduğunu duyurmuştu. Bakanlık, Milli Savunma Bakanlığı’nın olumsuz görüşüne karşın arazinin MSB’ye olan tahsisini kaldırmış, vakfa yönelik irtifak hakkı talebini onaylayarak İstanbul Defterdarlığı’na göndermişti. Defterdarlık da arazi için değer takdirini 24 milyon TL olarak belirlemişti. Ancak araziyle ilgili son imzalar, yolsuzluk operasyonu nedeniyle beklemeye alınmıştı.

Kamuoyunda tartışma yaratan bu planla ilgili olarak Maliye ve Milli Savunma Bakanlığı’nın yanı sıra TÜRGEV’den herhangi bir açıklama gelmedi. Ancak planın ayrıntıları daha da netleşti. Milli Savunma Bakanlığı’nın irtifak hakkı verilmesi planına itirazında, “Milli Savunma Bakanlığı İskân İhtiyaçları İçin Sarfiyat İcrası ve Bu Bakanlıkça Kullanılan Gayrimenkullerden Lüzumu Kalmayanların Satılmasına Selahiyet Verilmesi” yasasının etkili olduğu öğrenildi. Bu yasaya göre 1961 yılından önce askeriyeye ait olan araziler Maliye Bakanlığı’nca satılırsa, geliri askeriyeye özel ödenek kaydediliyor.

Ancak arazinin satılması yerine irtifak hakkının devredilmesi planı söz konusu olunca, bunun için başka bir formül bulundu. Maliye Bakanlığı’nın yazısı uyarınca irtifak hakkından elde edilecek gelirin, her iki bakanlık ve TOKİ arasında imzalanan “karakol protokolü”ne kaynak olarak aktarılması koşulu getirildi.

ARSANIN DEĞERİ 2 MİLYAR TL’Yİ AŞIYOR
TÜRGEV için MSB’ye tahsisi kaldırılan arazinin metrekare rayiç bedelinin bugün için en az 1600 TL olacağı öngörülüyor. Bu hesaba göre 130 hektarlık bir alan eğer özel teşebbüse satılırsa maddi değeri 2 milyar TL’yi aşıyor. Yani arazinin, tahsis kaldırıldıktan sonra imarı yapılarak ihale yoluyla satışının yapılması durumunda devletin kasasına girecek para katlanıyor.

28 Ocak 2014 Salı

TÜRGEV'e askeri arazi

TÜRGEV’in istediği alanla ilgili tahsis kararı 17 Aralık’a takıldı.
 İstanbul 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’nın bulunduğu askeri arazinin 130 hektarlık bölümünün Milli Savunma Bakanlığı’na olan tahsisi, TÜRGEV’in üniversite yapması için kaldırıldı. İstanbul Defterdarlığı, arazi için irtifak hakkı bedelini metrekaresi 18 TL olmak üzere 24 milyon TL olarak belirledi. TÜRGEV’in 17 Aralık sürecinde gündeme gelmesi nedeniyle dosya askıya alındı.

TÜRGEV tarafından Maliye Bakanlığı’na söz konusu arazi üzerinde eğitim amaçlı tesisler yapılması amacıyla irtifak talebinde bulunuldu. Maliye Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı’na, bakanlığa tahsisli olan askeri arazideki tahsisin kaldırılacağına ilişkin bir yazı gönderdi. Milli Savunma Bakanlığı ise yanıtında, askeri araziden geçirilmesi gündemde olan yol projeleri ve TOKİ ile bakanlık arasında başlatılan çalışmaları gerekçe göstererek tahsis kaldırma işlemine olumsuz görüş bildirdi.

Yazı İstanbul Defterdarlığı’nda

Ancak, Maliye Bakanlığı, olumsuz görüşe karşın tahsisin kaldırılmasına karar verdi. Bakanlığın İstanbul Defterdarlığı’na gönderdiği 10.12.2013 tarih ve 45572 sayılı yazı ile söz konusu arazinin tahsisinin kaldırıldığı bildirildi. Yine edinilen bilgilere göre, yazının çıkmasının ardından TÜRGEV, irtifak hakkı talebini defterdarlığa iletti.
Defterdarlık tarafından gerekli belgeler hazırlandı ve değer takdiri yapıldı. Defterdarlık, TÜRGEV için yıllık irtifak hakkı bedelini metrekaresi 18 TL’den yaklaşık 24 milyon TL olarak belirledi. Ancak son yolsuzluk soruşturmasında TÜRGEV’in adının da geçmesi nedeniyle dosya Maliye Bakanlığı’nın talimatıyla defterdarlıkta beklemeye alındı.
TÜRGEV yetkilileri Cumhuriyet’in konuyla ilgili görüşme talebine karşılık vermedi.
17 Aralık’ta başlayan yolsuzluk soruşturmasında yapılan teknik takip sonucunda, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın TÜRGEV Başkanı Ahmet Ergün’e, işadamı Ali Ağaoğlu’nun arazisiyle ilgili talimat verdiği ortaya çıkmıştı. Kayıtlarda Erdoğan, Ergün’e “Bu Ağaoğlu’nun bize bağışlayacağı araziyi takip etmemiz gerekiyor, o zaman onu sen yap” dediği iddia ediliyor. 30 Mayıs 2013’te gerçekleşen görüşmede yine iddialara göre Erdoğan, Ergün’e “Altunizade’dekinin tapusunu aldık”diyor, Ergün de “Öyle mi tamam elhamdülillah” diye karşılık veriyordu. Operasyonda gözaltına alınan daha sonra serbest kalan Ağaoğlu ise, bu iddialara karşılık olarak “İmar karşılığında TÜRGEV’e arsa verdiğimi ispatlasınlar mal varlığımı bırakıp, amelelik yaparım” demişti.

İrtifak hakkı nedir?

İrtifak hakkı, bir gayrimenkul üzerine, diğer bir gayrimenkul veya şahıs lehine kurulan ve hak sahibine sınırlı bir yararlanma sağlayan haktır. Gayrimenkul sahibi, ilgili mülkün bir başkası tarafından kullanılmasına izin verdiği takdirde, irtifak hakkını vermiş olur. Bu işlevi ile kiralama ile karıştırılan irtifak hakkının kiralamadan farkları; irtifak hakkının uzun süreli olup, tapuya tescil edilmesi, ön izin verilebilmesi ve irtifak hakkı doğrultusunda projeye dayalı tesis inşa edilebilmesi söz konusu iken, kiralamada gayrimenkul üzerinde sabit tesis yapımı söz konusu değildir. İrtifak hakkı tesisi için, ilgili gayrimenkulün bulunduğu il defterdarlıklarına, mal müdürlüklerine ve Maliye Bakanlığı’na hazırlanan bir dilekçe ile başvurulabiliyor. İrtifak hakkı bedelinin hesaplanması ise defterdarlıklar tarafından yapılıyor.

Balyoz’a yeni boyut!

Usta gazeteci-yazar Saygı Öztürk'ün "Balyoz'da Kumpas" kitabı raflardaki yerini aldı.

Usta gazeteci-yazar Saygı Öztürk, “Milli orduya kumpas kuruldu” açıklamasıyla yeni bir boyut kazanan, yankıları, tartışmaları, sarsıntıları sürmekte olan Balyoz Davası’na hukuki, siyasi ve insani açılardan bakıyor.
Davadan hüküm giyenlerin açıklamalarına, iç dünyalarına ve yakınlarının sıkıntılarına ilişkin de çok şey barındıran Balyoz’da Kumpas, adaletsizlik iddialarının yoğun olarak dile getirildiği bu sansasyonel davanın bilinmeyenlerini gözler önüne seriyor, çok sayıdaBalyoz hükümlüsünün mektubuna yer veriyor.
–Hangi hâkime, “Ankara’dan emir var. Bu askerlerin içerde tutulması isteniyor. Dört beş yıl kalır, sonra çıkarlar” dendi.
–“Mahkeme salonunda başıma taş atılsa bile…” sözünün sanık yakınlarıyla ilgisi ne?
–“Önceden yazılmış kararlar, flaş-bellekle getiriliyordu” ve sonra ne oluyordu?
–“Tahliye kararı verenlerden hesap sorulacak” tehdidi kime yönelikti?
–“Ne zaman çıkacağımı bilmiyorum ama nasıl çıkacağımı biliyorum”
diyen hükümlü kimdi?
Duayen Gazeteci Emin Çölaşan, Öztürk’ün kitabını şu sözlerle anlatıyor:
“Saygı Öztürk bu kitabında özellikle Balyoz Davası’nın bilinmeyenlerini açıklıyor. Ortaya adeta belgelerle dolu bir macera romanı çıkardı. Okuyunca göreceksiniz, hepsi doğru, hepsi gerçek.”
Saygı Öztürk kimdir:
Ünlü gazeteci Emin Çölaşan’ın “araştırmacı gazeteciliğin günümüzdeki önderlerinden” dediği Saygı Öztürk, Hürriyet, Sabah, Star ve Sözcü gazetelerinde gündem yaratan haber ve röportajlarıyla “Basın Oscarı” sayılan Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği ödülleri de olmak üzere değişik meslek kuruluşlarının 30’dan fazla ödülünü aldı. Türkiye’nin yakın politik tarihini ve bugününü ele alan kitaplarıyla da ses getiren Öztürk, bilinen olaylardaki “bilinmeyenlere” ve yüzeyde görünenlerin “derin ilişkileri”ne ışık tutan çalışmalarıyla bir marka haline gelmiş durumda.

27 Ocak 2014 Pazartesi

Balyoz sanıkları 'derhal tahliye ve beraat' talep etti

Balyoz Davası'ndan tutuklu bulunan 43 asker ortak yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, "Milli orduya kumpas kurulduğu gerçeği 20 Ocak 2014 tarihli TÜBİTAK raporu ile bir kez daha teyit edilmiştir" denildi ve 'derhal tahliye' talep edildi.
Balyoz Davası'ndan aldıkları hapis cezası Yargıtay tarafından onanan ve Mamak Askeri Cezaevi'nde tutuklu bulunan 43 asker, avukatları aracılığıyla bir sayfalık yazılı basın açıklaması yaptı. "Yüce Türk Milletine" diye başlayan bir sayfalık açıklamada şu ifadelere yer verildi: " İnsanlık tarihi boyunca hakkın, haklının, adaletin ve mazlumun yanında yer alması ile Milletler Tarihi içerisinde yıldızlaşan siz Yüce Türk Milleti adına sözde yargılama yapılmıştır. Tüm gerçekler, itirazlar ve talepler görmezden gelinerek son yılların en büyük hukuk katliamı gerçekleştirilmiş, yerel ve yüksek mahkemece Balyoz Mağduru Subaylara 16-20 yıl ağır hapis cezası verilmiştir."


‘HAKİKATİ TÜBİTAK RAPORU BİR KEZ DAHA GÖSTERDİ’

"Son günlerde devletin en yetkili kişileri tarafından gündeme getirilen Paralel Devlet Yapılanması mensuplarınca Milli Orduya Kumpas Kurulduğu gerçeği 20 Ocak 2014 tarihli TÜBİTAK bilirkişi raporu ile bir kez daha teyit edilmiştir. Yargılama süresince biz masum ve mağdurlar olarak yerel mahkemeden dijital verileri içeren CD/DVD/Harici Bellek/Hard disklere ilişkin bilirkişi raporu aldırılması hususundaki tüm taleplerimiz Mahkeme Heyetince nedeni açıklanmayan gerekçelerle!!! reddedilmiştir. Bağımsız kurum ve kuruluşlardan alman ve haklılığımızı tüm çıplaklığı ile ortaya koyan bilirkişi raporları da görmezden gelinerek gerçeklerin üstü örtülmeye çalışılmıştır. Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkacağı hakikati TÜBİTAK bilirkişi raporu ile bir kez daha ispatlanmıştır" denildi.


‘DERHAL TAHLİYEMİZİ VE BERAATİMİZİ TALEP EDİYORUZ’

Açıklama şu ifadelerle tamamlandı:

“Mahkûmiyetimize neden olan dijital verilerin 28 Temmuz 2009 tarihinden sonra tarih bilgisi değiştirilmiş bir bilgisayardan CD/DVD ve Hard disklere kopyalandığı ayan beyan ortaya çıkmıştır. Soruşturma safhası süresince medyaya servis edilen yalan ve taraflı bilgiler, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde uygulanan hukuk dışı yöntemler ile illegal bir zihniyetin ürünü olan bu davada masumiyetimiz Yüce Türk Milleti tarafından kabul görmüş ve onaylanmıştır. Bu andan itibaren tutsaklığımızın devam ediyor olması ise bir insanlık suçudur. Ortaya çıkan tüm bu gerçekler ışığında; artık bir dakika bile cezaevlerinde tutsak bırakılmamız haksızlığın ve hukuksuzluğun katlanarak çığ gibi büyümesine ve telafisi imkânsız mağduriyetlerin artmasına neden olacaktır. Derhal tahliyemizi ve beraatimizi talep ediyoruz.

Mamak'ta tutsak Balyoz Mağdurları."

Beni Silivri'den çıkarın. Çünkü...

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gönderilen dilekçede, 63 yaşındaki Durusoy’un kanser olduğu ve bir böbreğinin alındığı, daha önce 4 damardan baypas olduğu ve şu anda kalbinde sadece ana damarın çok düşük bir kapasiteyle çalıştığı belirtildi. Durusoy’un günde 20’ye yakın hap kullandığı anlatılan dilekçede, "Cezaevinde diyete uyamadığı için diğer böbreğini de kayıp etmek durumunda. Müvekkilimin yaşam hakkı tehlikeye gitmiş ve de iyileşme tedavi olma hakkı tehlikededir. Durumun bir an önce sizler tarafından ele alınarak tahliyesinin sağlanması saygı ile arz ederiz" denildi.  

"CUMHURBAŞKANININ RE’SEN AF YETKİSİ YOKTUR"
Talebe ilişkin Cumhurbaşkanlığı tarafından, sanık Durusoy’un Avukatı Hakan Tunçkol’a elektronik postayla aracılığıyla yanıt geldi. Cumhurbaşkanlığı tarafından gönderilen yazıda, "Cumhurbaşkanlığına elektronik posta yoluyla ilettiğiniz dilekçeniz alınmıştır. Sayın Cumhurbaşkanının re’sen af yetkisi yoktur. Af yetkisi, Anayasanın 104. Maddesi gereğince sürekli hastalık, sakatlık ve kocama durumu olan hükümlüleri kapsamaktadır. Hükümlünün söz konusu şartlara uyup uymadığını belirleyen devlet hastanesince verilmiş sağlık kurulu raporu ve bunu onaylayan Adli Tıp Kurumu raporlarına ve diğer belgelere ait işlemler ilgili Cumhuriyet savcılıklarınca yürütülmekte, tamamlanan dosyalar Adalet Bakanlığınca, Sayın Cumhurbaşkanına sunulmak üzere Genel Sekreterliğimize gönderilmektedir" denildi.

Beyaz üniformalarını çıkartıp cezaevine girecekler

ÜSTEĞMEN Emrah Küçükakça ve Tuna Erol, İstanbul merkezli 56 sanıklı ‘Askeri Casusluk’ adı ile bilinen ‘gizli belge ve bilgi bulundurma’ davasının en genç hükümlü subayları. Aynı davada kendileri gibi benzer kaderi paylaşan 20’nin üzerindeki muvazzaf subayla birlikte 10 gün içinde cezaevine girecek, TSK’dan ihraç edilecekler.

Önlerindeki tek umut ise bu kısa süre içinde, yasa değişikliği ile yapılacak olan yeniden yargılama. Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’nda görevli Üsteğmen Emrah Küçükakça ve TCSG 68 Sahil Güvenlik gemisinin 2’nci komutanı Üsteğmen Tuna Erol ile ‘Beyaz Üniformalarını’ çıkarmadan ve cezaevine girmeden önce Hürriyet’e konuştu. 2 genç subay, davanın öncesinde ve sonrasında yaşadıklarını, Deniz Kuvvetleri’ndeki son durumu, neden hedef olduklarını, ‘kumpasçıları’, adaleti ve geleceğe dair beklentilerine dair her şeyi anlattı. Son sözleri ise: “Bizi insan gibi yargılamayan bozuk sisteme teslim olmuyoruz. Halkın adaletine teslim oluyoruz. Onlar kararları Türk milleti adına vermişler midir ? Bilmiyoruz. Biz Türk milletine teslim oluyoruz...” oldu.
EN TUHAF HİKAYE
Üsteğmen Emrah Küçükakça, bugüne kadar yüzlerce subayın yargılandığı davaların belki de en tuhaf öyküye sahip olan ismi. TCG Sakarya Denizaltısı’nın parmakla gösterilen başarılı bir subayıydı. Emrah Küçükakça’nın ismi dava dosyası kapsamında ele geçirilen yüz binlerce sayfayı bulan dijital evrakların hiç birinde geçmedi. Bilgisayarlarda oluşturduğu iddia edilen belgelerin ne ilk kullanıcı ne de son kaydedici kısımlarında da ismi hiç olmadı. Hatta, Emrah Karaca adına yapılan isimsiz e-mail ihbarı ve Emrah Karaca adına alınan arama kararı ile evi arandı. Bütün bunlara rağmen, Emrah Küçükakça önce şüpheli, sonra sanık, şimdilerde ise hükümlü oldu, TSK’dan ihraç edilmesine ise ve cezaevine girmesine ise sayılı günler var... Emrah Küçükakça ile söyleşiden satırbaşları:
‘YANLIŞ İSME DAİR HER ŞEYİ BULDULAR’
Yaratılmış dosyaların hiç birinde benim adım yok. Adımın olması gereken her yerde Emrah Karaca ismi var. Yanlış isimle geldiği evde yanlış isme dair her şeyi buluyor mekanizma.
‘HARDDISKIN İÇ VE DIŞ SERİ NUMARALARI FARKLI’
O cd ve harddisklerden haberimiz yoktu. WXH 208918395 numaralı harddisk arama tutanağında var mı yok mu baktık. Suç unsuru dedikleri içinde 26 bin gizli belge var dedikleri harddisk bizim arama tutanağında yoktu. Biz bunu mahkeme sırasında söyledik. Mahkeme emniyete sordu. Emniyet, harddiskin içi ile dışının seri numarası farklı dedi. Bunu üretici firmaya sorduk. ABD’deki firma bize cevap verdi. Böyle bir uygulamamız yok. İçindeki seri numarası neyse dışındaki de odur diye.
‘EN KİLİT BELGELER ORADA’
İhbar mailinde ve belgelerde ismi geçen Emrah Karaca’yı tanık olarak bile dinletemedik. Mahkemeye bile gelmedi. Sadece talimatla bir ifadesi alındı. Onda da kimseyi tanımadığını söyledi. En son İskenderun’da çalışıyordu. Bu olaylar olmadan 1 hafta önce tayini çıkıyor evini kaldırıp götürüyor Gölcük’ten. Benim düşünceme göre onun evine konması gereken şeyler evini taşıdığı için onun evine konamıyor. Bu belgeleri bir yere konmak zorundaydılar. Çünkü en kilit belgeler orada.
‘BABAMIN İŞLERİ BOZULDU ANNEM KANSER OLDU’
Babam Ziraat teknisyeni. Emekli olduktan sonra Zirai bitki tohumları satan bir iş kurmuştu. Benim cezaevine girmemden sonra işleri bozuldu. Annem bu süreçte kanser oldu.
Ben 15 yaşında bu yuvaya katıldığımda ne kadar temizssem, çıktığımda da ruhen o kadar temizim.
‘SİLAH ARKADAŞLIĞI BAĞINI TAMAMEN YOK ETTİLER’
Deniz Kuvvetleri’nde silah arkadaşlığı bağını tamamen yok ettiler. Mutsuz huzursuz bir ortam var. Odasından çıkarken kapıyı 40 kere kilitliyor personel. Bu davalar büyük tahribat yaptı. Ancak psikolojik tahribat nasıl düzeltilir. Ümitsizim.
‘ATATÜRK İLKELERİNE BAĞLI İNSANLARI TASFİYE ETTİLER’
Bu işler albaylar seviyesinde, amiraller seviyesinde belki tasfiyedir ama gençler seviyesinde bir gözdağı operasyonudur. Bana yapılanları görünce, genç teğmen arkadaşlarımız örnek alacakları insanları örnek almaya başladılar. Çünkü onlar da benzer durumları yaşamak istemiyorlar. Çalışkan, Atatürk ilkelerine bağlı insanları tasfiye ettiler. Böyle yaparak da gözdağı verdiler’
HAYALİ GEMİ KOMUTANI OLMAKTI
Üsteğmen Tuna Erol ise henüz 29 yaşında. 1,5 yıllık evli. 3. girdiği Deniz Lisesi’ni 6’ncı olarak bitirdi. Harp Okulu’nda ise ilk 20 içinde yer aldı. Görev yaptığı süre içinde Bilişim Sistemleri ve Elektronik Mühendisliği olmak üzere 2 yüksek lisans bitirdi. Tüm yargılanma sürecinde, 56 sanıklı davada sadece 2 sanığı tanıdığını söyledi. İsminin geçtiği dijital verilerden haberdar olmadığını söyledi. Tutuksuz olarak yargılandığı dava sonunda hüküm giydi. 14,5 ay cezaevinde yatacak. Hayali hep gemi komutanı olmaktı. Bu süreye çok az bir zaman kala mesleğinden ve denizlerden kopacak. Cezaevine girecek. Üsteğmen Tuna Erol ise yargılama sürecinde yaşadıklarını şöyle anlattı: 
-Ne olduğunu bile bilmediğimiz şeylerle yargılandık biz. Olabilecek en kötü senaryo çıktı her zaman karşımıza.
-2010 yılında ben savcılığa giderken ne yapacağımı, neden gittiğimi, ne olduğunu bilmiyordum. Sudan çıkmış balık gibiydim. Sahipsizliği o dönem hissettim. Herkes kendi başının çaresine bakacaktı. Bunu gördüm. 
-Üniformamı yargılanma başladıktan bir süre sonra psikolojik olarak üstümden çıkardım. Askerliği ve denizciliği halen seviyorum. Yalnız böyle bir ortamda üniformayı çıkarmak sanırım en doğrusu. 
-Başka bir grup var. Bu insanların terfilerinde önlerinde bu yargılanan insanlar bir tehlikeydi. Onlar tasfiye edildi. Bu grubu görev yaptığım zaman hiç fark etmedim. Çok safmışım diyorum. Şu an tekrar göreve dönsem gözlerimi dört açarım.
HER ŞEY İSİMSİZ E-MAIL İHBARIYLA BAŞLADI
Emrah Küçükakça’nın hikayesi de İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gelen isimsiz bir e-mail ihbarı ile başladı. Bekar subayların bulunduğu evde fuhuş yapıldığı öne sürülüyordu ihbar mailinde. Üsteğmen Deniz Mehmet Fırat ve Emrah Karaca’nın bu organizasyonu yapan isimler olduğu iddia ediliyordu mailde. Bu ihbar maili üzerine Emrah Karaca ve Deniz Mehmet Irak’ın Değirmendere’de oturdukları ev için arama ve el koyma kararı çıkartıldı. 
4 Ağustos 2010’da ellerinde arama kararı bulunan İstanbul polisi, Değirmedere’de Emrah Karaca ve Deniz Mehmet Irak için çıkartılan arama kararı ile evi bastı. Genç subaylar seyirdeydi. Evde kimse yoktu. Çilingir vasıtasıyla eve giren polis, ihbara konu olan fuhuş olayı ile ilgili bir şey bulamamıştı belki ama bir çok subayın tutuklanmasına sebep olacak yüzbinlerce sayfayı bulan dijital dökümanlar ele geçirmişti.
Bu aramadan kısa bir süre sonra 27 Ekim 2010’da Emrah Küçükakça kendisini savcı Fikret Seçen’in karşısında şüpheli olarak ifade verirken buldu. Kendisine, ‘Heronlar’ gizli belgeler vs soruldu. Tutuklandı. Emrah Karaca adı geçen e-mail ihbarı sonunda evinde arama yapılmış, daha sonra mahkeme safhasında da ortaya çıktığı gibi bulunan belgelerin hiçbirinde kendi ismi yoktu. Hep bir Emrah Karaca ismi geçiyordu. Peki kimdi bu Emrah Karaca. Emrah Karaca’da Deniz Kuvvetleri’nde bir Üsteğmendi. İskenderun’da görev yapıyordu. Dava kapsamında sanık olmadı. Mahkemeye çağrılmadı. Tanık sıfatıyla, İskenderun’da talimatla ifadesi alındı. Emrah Küçükakça, 8 ay cezaevinde tutuklu olarak kaldı. Temmuz 2011’de tahliye oldu. Mahkeme tarafından 10 yıl 7,5 hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay bu kararı bozdu. Cezayı 3 yıl 45 gün olarak onadı. İnfaz kararı İstanbul 11’nci Ağır Ceza Mahkemesi’ne ulaştı. Emrah Küçükakça cezası kesinleştiği için hem TSK’dan ihraç edilecek, mecburi hizmetini tamamlamadığı için yaklaşık 40 bin lira tazminat ödeyecek hem de cezaevine girecek.

24 Ocak 2014 Cuma

Askeri araziler özele

Askeri kantin, bina ve taşınmazların bedelsiz olarak tahsis edilmesinin önü açıldı.

Hükümet tarafından TBMM’ye sevk edilen ve Askerlik Kanunu ile diğer bazı kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören tasarıda, TSK tarafından yürütülen savunma ve güvenlik ile ilgili proje veya ön çalışmalarda, arazi ve bina gibi taşınmazların kamu veya özel sektöre bedelli veya bedelsiz olarak tahsis edilmesinin önü açıldı. Tasarıda, “TSK tarafından yürütülen savunma ve güvenlikle ilgili proje veya ön çalışmalarda, taşınmazlar kamu veya özel kurum ve kuruluşlara ilgisine göre İçişleri Bakanlığı veya Milli Savunma Bakanlığı’nca bedelli veya bedelsiz tahsis edilebilir” denildi.
Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan’da yargılanmasını öngören kanun tasarı paketinde, orduevi gibi işletmelerin aylık hasılatının yüzde 1’inin bütçeye gelir olarak kaydedileceği hüküm altına alındı. Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 107. maddesi şu şekilde değiştirilecek:
“Orduevi ve bağlısı şubeler ile özel, yerel veya kış eğitim merkezleri ve kışla dışındaki askeri kantinlerin aylık gayrisafi hasılatının yüzde 1’i, askeri müzelerin kültür sitesi aylık gayrisafi hasılatının yüzde 1’i en geç takip eden ayın 20’sine kadar genel bütçeye gelir kaydedilmek üzere ilgili muhasebe birimine yatırılır. Bu oranı, sayılan tesislerin faaliyet türleri itibarıyla topluca veya ayrı ayrı ya da her bir tesis için ayrı ayrı sıfıra kadar indirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.”

Kantinler yönetmelikle denetlenecek
Kamu İhale Kanunu kapsamı dışında bırakılan askeri kantinler, Sayıştay denetimine de tabi olmayacak. Kantinlerin, teşkili, idaresi, işletmesi ve kontrol şekilleri, gelirleri ve gelirlerinin harcanmasına ilişkin usul ve esaslar ile denetlemelere ilişkin hususlar Maliye Bakanlığı’nın uygun görüşü üzerine yönetmelik ile belirlenecek. Kantinler “Kurumlar Vergisi”nden de muaf olacak.
Tasarı paketinin 47. maddesinde ise TSK tarafından yürütülen projelerde bina ve arazi gibi taşınmazların kamu veya özel kurum ve kuruluşlara bedelli veya bedelsiz olarak tahsis edilebilmesinin önü açıldı.

Astsubaylara yeni rütbeler geldi
Tasarı ile “astsubay çavuş” rütbesi ile başlayan ve “kıdemli başçavuş” rütbesi ile sona eren astsubaylara iki yeni rütbe daha eklendi. Bu rütbeler, “Kademeli Kıdemli Üstçavuş” ve “Kademeli Üstçavuş” şeklinde oldu. Böylece, Üstçavuşluk ile Başçavuşluk arasına iki yeni rütbe girmiş oldu. Yine tasarıyla askeri kimlik kartının “resmi belge” olduğu da kayıt altına alındı.

İLKER BAŞBUĞ, AYM'YE BAŞVURDU

İlker Başbuğ'un avukatı Anayasa'nın Kişi Hürriyet ve Özgürlüğünü düzenleyen maddelerinin ihlal edildiğinin tespiti için Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yaptı

Genelkurmay eski başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.

Başbuğ'un avukatı Sezer tarafından yapılan yazılı açıklamada şöyle denildi:

"Ceza Muhakemesi Kanununun amir hükmüne göre, gerekçeli kararın 15 gün içinde dosyaya konulması gerekmektedir.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kısa kararı açıkladığı 05 Ağustos 2013 tarihinden itibaren altı aya yakın bir süre geçmesine rağmen bu işlem yerine getirilmemiştir.

Bu nedenle, 31 Aralık 2013 günü, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine tahliye talebinde bulunulmuştur.

Anayasa Mahkemesi'nin aynı dosyada tutukluluğun devamı kararlarının hukuka aykırı olduğunu tespit etmiş olmasına rağmen, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi talebimize ilişkin aynı gün “karar verilmesine yer olmadığınaö dair bir karar vermiştir.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kararına karşı itirazımızı inceleyen İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi de savcının tahliye yönündeki mütalaasını dikkate almayarak 20 Ocak 2014 tarihinde itirazımızın reddine karar vermiştir.

Müvekkilimizin “görevsizö mahkemede yargılanmasına ve iki yıldır devam eden tutukluluğuna ilişkin haklı itirazlarımızın incelenmeksizin reddedilmesine karşı, meslekii sorumluluğumuzun bir gereği olarak, 22 Ocak 2014 tarihinde, Anayasa Mahkemesine tarafımızdan, müvekkilimizin adına bireysel başvuruda bulunulmuştur.

TAZMİNAT TALEBİNDE BULUNMADI

Öncelikle görüşülme istemli bireysel başvuruda; yukarıda belirtilen Özel Yetkili Mahkeme uygulamaları sonucu Anayasa'nın Kişi Hürriyet ve Özgürlüğünü düzenleyen 19. maddesinin 2, 3, 7 ve 8. fıkralarının ihlal edildiğinin tespit edilmesi istenilmiş olup tazminat talebinde bulunulmamıştır. Müvekkilimizin Komutanlığını yapmış olmaktan her zaman onur ve gurur duyduğu Türk Silahlı Kuvvetleri'nin personeline yönelik haksız soruşturma ve davaları ilgiyle takip eden kamuoyuna saygıyla duyurulur."

PİLOTLAR TSK'DAN AYRILMAK İSTİYOR

pilot, ismet yılmaz, istifa, rakam, zorunlu, hizmet, milli savunma, dilekçe, TSK, Türk Silahlı kuvvetleri

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, 2014 başından bu yana 47 pilotun TSK’dan ayrılmak için dilekçe verdiğini söyledi.

Yılmaz, 2010’da 147, 2011’de 149, 2012’de 174, 2013’te ise 214 pilotun istifa ettiğini açıkladı ve “2013’te rakamın bu kadar fazla olmasının nedeni zorunlu hizmet süresini 10 yıla indirmiş olmamızdır” dedi.

21 Ocak 2014 Salı

Askere Gitme Yaşı Değişiyor

Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının Yüce Divan’da yargılanmasına olanak sağlayan yasa tasarısı Meclis'te. Tasarıyla askere gitme yaşı da değişiyor.
Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının görevleriyle ilgili suçlardan dolayı yargılama usullerini yeniden belirleyen Askerlik Kanunu ile bazı KHK’larda değişiklik yapan kanun tasarısı, TBMM Başkanlığı’na sunuldu.
Tasarı, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının Yüce Divan’da yargılanmasına olanak sağlanıyor. Tasarıyla ayrıca Genelkurmay Başkanı’nın yanında Kara, Deniz ve Hava kuvvetleri komutanları hakkında soruşturma açılması da Başbakan’ın iznine bağlı olacak.
Öte yandan tasarıda askere alma yaşı 21′e yükseltiliyor.

15 Ocak 2014 Çarşamba

Hilmi Özkök: Başbuğ yeniden yargılanırsa, çağrılırsam gitmek zorundayım

Hilmi Özkök: Başbuğ yeniden yargılanırsa, çağrılırsam gitmek zorundayım
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, İlker Başbuğ'un yeniden yargılanması durumunda, kendisine tanıklık için çağrı gelirse mahkemeye gitmek zorunda olduğunu söyledi.

Hürriyet 'ten Uğur Ergan'ın haberine göre Özkök, müebbet hapiscezasına mahkum eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un yeniden yargılanması durumunda tanık olarak çağrıldığında mahkemeye gitmek zorunda olduğunu söyledi. 

“Böyle bir durumda Cumhurbaşkanı dışında gidip gitmeme kişinin iradesine bağlı değildir" diyen Özkök, soru üzerine şunları kaydetti: Mahkeme çağırırsa kanun gereği gitmek durumundayım. Bu nedenle yeniden yargılama halinde tanıklık yapmam için mahkemeden davet gelirse elbette giderim. Bir de 178. madde uyarınca sanıkların tanıklık daveti var. Aynen Işık Paşa (Koşaner) ve diğer komutanların durumu gibi. Ama hatırlayacağınız gibi mahkeme bunu kabul etmedi. Bana neden bu kapsamda tanıklık etmediğimi, mahkemeye gitmediğimi sordular. Gitsem zaten dinlemiyorlar. Işık Paşa’da gördük. İyi ki de gitmemişim. Emekli de olsa bir Genelkurmay Başkanı’nın mahkeme kapısından dönmesi hoş bir şey değil."

'O' üsteğmenin eşyalar Uludağ'ın eteklerinde bulundu!

Bursa'nın Uludağ eteklerinde intihara kalkışan ve kayalıklarda tutunduğu dalın kopması sonucu 30 metre yuvarlanarak yaralanan genci kurtarmak için bölgeye giden AKUT, aynı yerde tesadüfen 9 aydır kendisinden haber alınamayan Üsteğmen Kazım Topaç'a ait olduğu belirlenen silah ve dizüstü bilgisayarını buldu.

Bu gelişme üzerine çevrede geniş çaplı arama başlatıldı. 

Aydın'ın Köşk İlçesi'nde Jandarma Bölük Komutanı olarak görev yaparken geçen yıl 26 Nisan'da izne ayrılıp Bursa'ya gelen 30 yaşındaki Üsteğmen Kazım Topaç ile ilgili yeni bir gelişme yaşandı. 9 aydır kendisinden haber alınamayan üsteğmenin beylik silahı ve diz üstü bilgisayarı Zeyniler'de bulundu.
Uludağ eteklerindeki Zeyniler Köyü'nde bir intihar vakası ihbarı bölgeye giden AKUT ekipleri, yaklaşık 30 metreden yuvarlanan Rahmetullah Ağır'ı üç saatlik bir çalışmanın ardından yaralı olarak çıkarttı. 

Kurtarma çalışmaları sorasında AKUT ekipleri tesadüfen bir çanta ve silah buldu. Jandarmanın yaptığı araştırmada silahın ve çantanın içinden çıkan diz üstü bilgisayarın dokuz aydır kayıp olan üsteğmen Kazım Topaç'a ait olduğu ortaya çıktı.


Bunun üzerine bölgede başlatılan geniş çaplı aramada yine Üsteğmen Topaç'a ait olduğu sanılan bir çift ayakkabı da bulundu. Arama arama çalışmalarının devam ettiği bildirildi.