6 Kasım 2013 Çarşamba

Konuş paşam / Mustafa Ünal


Aytaç Yalman dayanamadı. ‘Yeter artık’ dedi. Ve azıcık konuştu. Üzerine çok gelinmesine, hain gibi görülmesine ve ailesine hakaret edilmesine isyan etti.
Konuşmayı buna borçluyuz. Yoksa gerçeği ortaya çıkarma düşüncesine değil. Yalman kitap yazmakta olduğunu söyledi. Ne kadar paylaşır bilmiyorum ama bir dönemin ayrıntılarını orada okuyacağız. Kitap gün yüzüne çıkarsa tabii. Askerler genellikle konuşmayı sevmezler. Gördüklerini, duyduklarını, yaşadıklarını anlatmaya pek sıcak bakmazlar. O yüzden yazmasını engellemeye çalışanlar çıkabilir. Bir ara 28 Şubat’ın kara kutularından Erol Özkasnak da kitap yazdığını söylemişti. Arkası gelmedi. Baskı yapılmış olmalı. O da çok şey bilen ve bir dönemi aydınlatacak generallerden biri.
    Keşke Hilmi Özkök, yaşadıklarını bir kitapta anlatsa... 4 yıllık Genelkurmay Başkanlığı yakın tarihin en kritik devri. Bırakın darbe planlarını, cunta faaliyetlerini, müdahale senaryolarını, kendisine yapılanları anlatsa yeter. O da Yalman gibi birazcık konuştu. Detaylara girmedi. Mesaj vermekle yetindi. ‘Darbe girişimleri için var da diyemem yok da diyemem.’ dedi. Zor zamanda ancak bu kadarını söyleyebildi. Bir cümleye derin mesajlar sığdırdı. ‘Kasaptaki ete soğan doğramam’ atasözüyle yaptığı çıkış unutulmaz. Kitap konusunu bir meslektaş, Özkök’e sordu. Şu cevabı verdi: ‘İleride yazar mıyım bilemiyorum. Gerçekten insanın bazen burasına geliyor...’ Söylediklerinden Özkök’ün kitap yazmaya kapalı olmadığını anlıyoruz.
    Balyozcular yargı sürecinde sık sık Aytaç Yalman’dan konuşma talebinde bulundu. İstedikleri, gerçeği açıklaması değil, kendilerini aklamasıydı. Açıklamasını okuyunca insan ‘Keşke bunları mahkemeye de söyleseydi’ diye düşünmeden edemiyor. Yalman’ın söyledikleri ‘Balyoz’un faso fiso’ olmadığının bir başka şekilde ifadesi. O dönem Kara Kuvvetleri Komutanı olan Yalman, açıkça Balyoz seminerinin suç olduğunu itiraf etti.
     Şu cümle o açıklamadan: ‘...Bu seminer emre aykırı olarak yapılan, amacını ve haddini aşan bir kahramanlık gösterisidir.’ Balyoz’un emre aykırı olduğu, amacını ve haddini aştığı ithamı hafife alınabilir mi? Bunu söyleyen sıradan biri değil. Daha üst görevde bir komutan. Kuralın kutsandığı bir kurumda emre aykırı, amacını ve haddini aşan bir eylem hafife alınabilir mi? Asla. Açıklama o cümleyle sınırlı değil tabii. Yalman diyor ki: ‘Bu bilgilere 2003 yılında sahip olsaydım, konuyu askerî yargıya intikal ettirirdim.’ Açıkça Balyoz seminerini askerî yargıya intikal ettirecek kadar ‘sorunlu, problemli’ görüyor. Nitekim daha sonra yargıya da intikal etti. Darbe davaları askerî değil sivil mahkemelerde görülüyor. Yalman’ın ‘O gün yapardım’ dediğini yıllar sonra sivil mahkeme yaptı. Sonucu biliyorsunuz. Koca bir bavula zor sığan yüz binlerce sayfalık dokümanı mahkeme inceledi, ifadeleri aldı, savunmalarını dinledi ve kararını verdi. Yargıtay safhası da tamamlandı. Yüksek yargı, mahkemenin kararını büyük oranda onadı. Yalman’ın açıklamaları yargı kararlarının bir bakıma teyidi. Burada, ‘Balyoz ve Ergenekon gibi darbe davaları boş ve uydurma’ diyenlere Adalet Bakanı Ergin’in ‘Peki bu ülkeye darbe ve müdahaleleri leylekler mi getirdi?’ cevabı hatırlatılmalı.  
    Yalman’ın sözlerini Balyozcuların kabullenmesi mümkün değil tabii. Çetin Doğan sert tepki gösterdi. ‘Yalman’ın, kendisine yönelecek muhtemel bir soruşturmayı önlemek için konuştuğunu’ da söyledi. Yalman’ın cevabı gecikmedi: ‘Hatayı kabul etsin, arkadaşlarına daha fazla kötülük yapmasın. Herkes haddini bilecek. Haddini aşmasın...’ Özkök, Yalman’a destek verdi. Aytaç Yalman ile Çetin Doğan arasındaki atışma burada bitmez. Bu ikili daha çok karşı karşıya gelir. Azıcık da olsa, birazcık da olsa paşaların konuşması gerçeğin kapısını aralıyor. Özkök ve Yalman’a teşekkür borçluyuz. Daha fazla konuşmalılar.