Hükümet tarafından atamayla seçilip göreve getirilen “Âkil İnsanlar”
heyetinden bir grup, önceki gün Uludere'yi ziyaret ettiler. Çoğunluğu
çocuk 34 kişinin hava saldırısı sonucu hayatını kaybettiği Gülyazı Köyü'nde ailelerle biraraya geldiler.
Güneydoğu ekibinin yaptığı bu geziyi öğrenince katliamın yaşandığı
ilk güne ve sonrasında yaşananlara gittim. Söylenenlere, verilen
sözlere, “sorumlular bulunacak, yargıda hesap verecek”açıklamalarına,
ardından olayın adım adım kapatılmasını hatırladım. Komisyon adı altında
Meclis'te bulunan AK Partili vekillerin üzerlerine sıçrayan katliam
kanını nasıl “ustaca” sildikleri gözümün önünde canlandı.
Ve bir de...
CHP ve MHP'ye her fırsatta yüklenen Başbakan Tayyip Erdoğan'ın içine düştüğü durumu hatırladım.
Başbakan hemen hemen her fırsatta muhalefet partilerini Sivas'ın
ötesine geçememekle suçluyor. “Siz önce Sivas'ın ötesine korkmadan
geçin, gidin. Sonra konuşalım” cümlesini her mitingde duymak mümkün.
Ancak gelin görün ki bugün Şırnak'ın ötesine geçmekten “korkan” bir
başbakanımız var. Uludere'ye gidemeyen, çocuklarını kaybeden annelerin,
babaların gözlerinin içine bakamayan, ürken bir başbakanımız var.
Hatırlarsınız...
Olayın yaşandığı ilk günlerde, sessizliğe gömülen bir iktidar vardı.
Uludere'ye gidemeyip, telefonla yakın köydeki aşiret reisine geçmiş
olsun telefonu açmıştı Erdoğan. Ardından da kendi yerine eşiEmine
Erdoğan ve Beşir Atalay'ı Uludere'ye göndermişti. Alınan güvenlik
önlemlerinin ardından ailelerin bir bölümüyle görüşebilmişti Emine
Hanım. Anadolu Ajansı da Emine Erdoğan'ın gözyaşları üzerinden,
propaganda yapmış, görüntüler tüm televizyonlara servis edilmişti.
Önceki günkü Âkil İnsanlar heyetinin Uludere'ye yaptığı geziyi
öğrenince, aklıma Uludere'ye, Şırnak'ın ötesine geçmekten korkan
Başbakan Erdoğan'ın, eşinin ardından bu kez heyeti köylülere gönderdiği
geldi.
Heyetin yaptığı ziyareti küçümsediğim, anlamsızlaştırdığım sakın
düşünülmesin. Uludere'ye yapılan, yapılacak her ziyareti önemsiyorum.
Ancak ortadaki durum da maalesef bu. Gidemediğiniz yere bir başkasını
gönderme psikolojisi.
Başbakan neden korkuyor tahmin edebiliyorum. Sanırım terörist dediği
annelerin ve babaların gözlerinin içine bakmaktan korkuyor. Kimbilir
belki de ziyaret ânında o köylülerin gözlerinin içine bakıp, bombalama
emrini kimin verdiğini itiraf etmek zorunda kalacak. Özür ve helalleşme
yolunu seçecek. Korktuğu sanırım bu.
Önceki günkü ziyarette Kezban Hatemi, ailelere Uludere'de yaşanan
katliamın ve faili meçhul cinayetlerin sorumlularının ortaya çıkarılması
gerektiğini söylemiş. “Bu ülke uzun zamandır yapanın yanına kâr kaldığı
bir ülke oldu. Roboski olayı görmezden gelinecek kadar küçük bir olay
değildir” demiş.
Sayın Hatemi'ye saygım sonsuz. Gönül isterdi ki aynı cümleleri
Dolmabahçe görüşmesinde Başbakan Erdoğan'ın da gözlerinin içine bakıp
söylemesi. Keşke, “bizden önce sizin oraya gitmeniz gerekiyor” diyebilseydi Sayın Hatemi.
Uludere kurbanlarından Mehmet Tosun, Âkil İnsanlar'ın Uludere
Komisyonu'na girmesini istemiş. Kendisini üzmek istemem ama atamayla
göreve gelen isimler, atamayla vekil yapılan komisyon üyelerinden farklı
ne yapabilir ki? Başbakan Erdoğan'a, raporu neden kapattınız,
sorumluları niçin ortaya çıkarmadınız diye sorabilirler mi? Bu cesaret
kendilerinde var mı? İstihbarat raporunu gönderenleri ve bombalama
emrini verenleri niçin yargı önüne çıkarmaktan korktunuz deme cesareti
kendilerinde var mı? Ya da Başbakan'a bu bombalamada kendisinin bir
sorumluluğu olup olmadığını sorabilecekler mi?
Sanmıyorum diyerek lafı uzatmayayım.
Kurban yakınlarından Tosun'un şu sözleri önemli; “Komisyon
üyelerinden birinin çocuğu bu olayda ölseydi onlar bu raporu kabul
ederler miydi?” Kendisine cevap verilmeyeceğini bilerek, soruyu ben
cevaplayayım; “Üyelerden birinin oğlu ölseydi, iktidarın ve adamlarının
bu katliamda rolü olmasaydı inanın sorumlular bugün yargılanmış ve
cezasını çekmek üzere hapse konulmuş olurdu.”
Sorun ciddiye alma değil, atama!
Oral Çalışlar, Âkil İnsanlar grubunun, çözüm sürecine karşı olanların
boy hedefi hâline geldiğini, seçilen isimlerin halkla temasa
girişmesinin ciddi bir durum sayıldığını belirtip, “Bu etkinliği bu
kadar ciddiye almak şart mı” diye sormuş. Ardından da dünkü yazısında bu
konuya ele alan bir analiz yapmış.
Kendisine şunu söylemeliyim. Bu etkinliği, iktidar ve Âkil
İnsanlar'ın çok ciddiye aldığını düşünüyorum. Neticede yapılan iş,
halkla biraraya gelmek. Onları dinlemek. Her gün fikirlerini
köşelerinden ve ekranlardan belirten isimlerin, buluşmada halka
söyleyecekleri yeni bir söz olmadığı ortada. Sanırım sorun, medyanın ve
bu kişilerin yaptıkları işe kendilerinin ciddiyet atfetmesi. Önem
katması. Toplum yapılan işi çok da ciddiye almıyor. İnanın alsalardı
tepkiler çok daha farklı olurdu. Bence sorun atamayla göreve getirilme
algısının kamuoyunda oluşması. Hükümet sözcülüğünün yapıldığının
düşünülmesi.