Son haftalarda gündemde görünmeyen Türk Silahlı Kuvvetleri, Yüksek Askeri Şûra toplantısı, emekli Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın kazandığı bir tazminat davası dolayısıyla ve genel farklı görünümü ile gündemde dikkat çekti.
TSK’nın ağustos başında yapılandan sonraki, yılın ikinci şurası genelde pek medyaya haber olmazdı. Ama bu defa, alışılmış ihraçlar geçen defa yapılmayınca, çeşitli söylentilere sebep olmuş, fakat sonradan ‘Kuvvet komutanları kendi kuvvetlerinden ihraç edileceklerle ilgili incelemeleri tamamlamadıklarından bu konudaki karar ertelendi’ gerekçesiyle beklenmişti. TSK’yı biraz yakından tanımışsanız yıllar yılı yerleşmiş kuralların öyle bir çırpıda değişmesini ya da unutulmasını beklememelisiniz. Bu anayasal kurumun en yerleşmiş geleneklerinden biri, disiplini ise diğerinin de halk nezdindeki itibara verilen önem olduğu bilinir. Bu itibar, mensuplarının fertler olarak kamuoyu üzerinde bıraktıkları, kendilerine genelde atfedilen meziyetlerinden kaynaklanan etkilerle oluşur. Bunlar toplum karşısında zedelenmiş görüntü verirse, TSK içinde kimse hoşgörü ile bakmaz.
Bu defa yapılan incelemelerden sonra, 24 TSK mensubundan sadece 5’inin üzerine titrenen laiklikle uyuşmayan davranışlardan dolayı cezalandırıldklarını görmek, bu camiayı Batı’dan inceleyen bilim adamlarının dikkatini çekmelidir. Çünkü bu çevreler içinde TSK’nın laik karakterini sorgulayanlar da var. Şûranın ihraç ettiği diğer 19 TSK mensubuna atfedilen, camiada kabul görmeyen davranış ya da alışkanlıklar ise şimdiye kadar pek duymaya alışık olmadığımız hususlardır. Açıklanan karar, bunların da ülkenin genel koşullarının artık kabul edilemeyecek parçaları olacağını göstermektedir. TSK bu defa kendisine görece farklı açıdan çekidüzen verdiğini göstermek istemiştir.
Gündemdeki; Büyükanıt’ın kazandığı tazminat davasına geçmeden, TSK’nın Genelkurmay Başkanı Başbuğ komutasında kendine özgü diyebileceğim bir görünüm kazandığını söylemeliyim. Camia, daha önceki, daha hareketli, daha dalgalı ve medya tarafından daha merakla izlenen havasından biraz arka plana çekilmiş görünmektedir. Bunda Başbuğ üslubunun etkisi olmadığını kim söyleyebilir? Kim bilir onu bu üslup sınırları dışına çıkmağa zorlamamakla, olasıdır ki anayasal rejim çıkarları için, Başbakan da yardımcı olmuştur. Büyükanıt hakkında “Dolmabahçe konuşmasında Başbakan kendisine karısının masrafları hakkında bir dosya verince,
Genelkurmay Başkanı olarak sert tavrını değiştirdi” şeklinde özetlenebilecek eleştiri yapan bir eski bakan aleyhine açtığı davada kendisi için 10 bin, eşi için 7 bin YTL kazanmış bulunuyor. Olay ilk gündeme geldiğinde, ne Yaşar Paşa’nın, ne Erdoğan’ın o görüşmeden sonraki tutumlarının ne de Genelkurmay Başkanı olmadan geçirdiği son yılki olayların bu varsayımı doğrulayacak türden olmadığına defalarca işaret ettim. “AKP’nin elinde böyle bir dosya olsaydı neden Büyükanıt Genelkurmay Başkanı olmadan ortaya çıkarmadı?” dedim. Sonra da Dolmabahçe konuşmasından sonra Büyükanıt’ın değil, ondan yararlı bilgiler aldığını düşündüğüm Erdoğan’ın siyasi yaklaşımında olumlu ve ılımlı değişiklik işaretleri verdiğini ekledim. Erdoğan o konuşmadan sonra Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığında ısrar etmeyip muhalefetle görüşme yapacağını söylememiş miydi? Görev süresi tamamlanmış 100 kadar (anayasal rejimin kimi yönleriyle uyuşmadıkları sanılan) milletvekilinin yeniden aday olmamaları için isimlerinin üzerini çizmemiş miydi?
Bu unutulan göstergelerden sonra gelen 22 Temmuz seçim neticeleri ve Gül’ün katı tutumu, Erdoğan’a kanımca emr-i vakiler yaratmıştır. Büyükanıt ise, kendisine “Cumhurbaşkanlığı hakkındaki görüşünüz değişti mi?” denince; “TSK’nın görüşleri değişmez” yanıtı vermiştir. TSK’nın bu konularda B planı uygulamasında, kanımca seçim neticeleri rol oynamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder