Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddiasıyla başlayan süreç birdenbire TSK'nın en gizli bilgilerinin bulunduğu 'Kozmik oda'ya uzanıverdi. İşte TSK'nın duştüğü tuzağın ayrıntıları. Gazeteport yazarı Mete Yarar sordu, İlker Başbuğ yanıtladı.
21 Aralık 2009 tarihinde Ankara’nın kulislerine bomba gibi bir haber düşmüştü. İki subayın dönemin Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’a suikast girişiminde bulunacağı ifade ediliyordu. Şahıslar Çukurambar bölgesinde bir araç içinde yakalanmışlardı. Biri Albay, diğeri Binbaşı olan personelin üzerinden Bülent Arınç’a ait adresin yazılı olduğu kağıt çıkmış ve gözaltına alınan Albayın bu kağıdı yutmak istediği söylenmişti. Personelin Özel Kuvvetlere bağlı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında çalıştıkları ifade ediliyordu. Daha sonraki günlerde olayı soruşturan savcı, şahısların görev yaptıkları askeri birlikte arama yapmak istedi. Binada kozmik bir oda olmasıyla beraber kızılca kıyamet koptu. Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’du.
Sizlere kısa hatırlatmadan sonra kozmik odayla ilgili sorduğum sorulara geçebilirim.
-Görev
yaptığınız dönemle ilgili en çok eleştirildiğiniz konulardan biri de
“kozmik odaya” giriş iznini vermiş olmanız. Bunu bir milat olarak ifade
eden bazı çevreler var. Olumlu görenler artık TSK’nın girilemeyen
yerinin olmadığı ve hukukun galip geldiğini söylediler. Farklı bir kesim
ise, her kurumun gizliliği olduğu ve bunun hukukun üstünlüğü ile
anlatılamayacağını dile getirdi. Siz bu gün o kararını nasıl
buluyorsunuz? Bugün olsa izin verir miydiniz?
-Bugün bir kez izin vermezdim. İnan beş kez izin verirdim.
-Anladığım kadarıyla hata yaptığınızı düşünmüyorsunuz.
-Çok
net söylüyorum beş kez izin verirdim diye. Çünkü bu kararımın ne kadar
doğru olduğunu daha sonraları önüme iddianameler getirildiğinde çok daha
net bir şekilde anladım. Ben kozmik odanın kapısını açarak o gün
oynanmak istenen oyunu bozduğumuzu, bugün çok daha iyi anlıyorum.
-
-Bu yaşananlar bir oyun muydu sizce?
-Hiç
şüphe yok. Süreci size başından sonuna anlattığımda sizlerde çok daha
iyi anlayacaksınız. Son yazdığım kitapta bu olaya değindim ama birkaç
şeyi daha eklemek gerekiyor. Olayın yaşandığı tarihten çok uzun bir süre
önce karargahtan bilgi sızdıran bir kurmay albayla ilgili bir
istihbarat bilgisi gelmişti.
-Bu bilgi size nasıl ulaştı?
-Direkt şahsıma çok güvendiğim bir kaynaktan geldi. Bu şahsın izlenmesine karar verdik.
-Görevi neden bu birime verme gereği hissettiniz?
-Uygun
birim onlardı ve başarılı bir personel kadrosuna sahiptiler. Personel
bu şahsı takibe alarak irtibatlarını çözmeye çalıştı. İşin ilginç yanı
bu arkadaşların son görev günüydü.
-İddialardan
biri personelin Özel Kuvvetler Komutanı’na bu görevin yanlış anlaşılmaya
yol açabileceğini söyledikleri ve iptalini istedikleri yönünde. İzlenen
personelin siyasetçilerinde oturduğu bir muhitte oturduğu ve bölgede
fazla polisin olması nedeniyle şüphe çektiklerini söylemişler.
-Açıkçası, bana bu konu ile ilgili böyle bir bilgi iletilmedi.
-Olayı siz bir komplo olarak değerlendirmiştiniz sizce hangi maddi deliller bunu destekliyor?
-İhbar
ABD’den direkt terörle mücadele birimine yapılıyor. İhbarın içeriği;
iki arabanın içinde bulunan iki kişinin, Bülent Arınç’a suikast
düzenleyeceği yönünde. O günler de DHKP-C’nin eylem yapacağı hassas
tarihlerden birisi. Ama işin en tartışmalı tarafı olaya müdahale
edenlerin terörle mücadele ekiplerinin değil başka bir bağımsız ekip
olması.
-Bunlar sizce komplo için yeterli mi?
-Görevin
o gün sona erdirilecek olması, polis ihbar hattı yerine ilgili birimin
aranması ve başka bir birim tarafından gözaltı işleminin yerine
getirilmesi gibi durumlar da var. Ama bizi rahatsız eden başka bir
konunun olması. Arama sırasında olay yerine gelen ekip, araba içindeki
personelin asker olduğunu bilmiyor. Onları terör örgütü mensubu
zannediyorlar. Göz altı sırasında da kimin koyduğunu bilmedikleri bir
kağıt parçası albayımızın cebine konuyor.
-O zaman adres yazılı kağıt olayı doğru. Peki kağıdın yutulma olayı doğru mu ?
-O,
benim arkadaşlara kızdığım tek konu. Albayımız kağıdın cebine
koyulduğunu fark ettiğinde bunu yüksek sesle deşifre etmek yerine, imha
etmenin doğru bir şey olacağını düşünüyor. Bu benim anlatmakta
zorlandığım tek konuydu.
Sohbetin burasında olayın garipliği karşısında, bu kadar eğitimli personel aylardır gittikleri yeri muhtemelen “hatırlamak” için
kağıdın üzerine hem kişinin ismini hem de adresi yazmışlardır(!) demek
geliyor içimden ama susmayı tercih ediyorum. Sonra kaldığımız yerden
devam ediyoruz Sayın Başbuğ ile.
-Kitabınızda
sonraki süreci açıkça anlatmışsınız oradan ayrıntıları okuyabilirler.
Benim soracağım bu olayın ardından Sayın Başbakan veya Bülent Arınç size
bir şey sormadılar mı?
-Açıkçası Bülent
Arınç’la bu konuyu hiç konuşmadım. Olay yaşandığında Sayın Başbakan
yurt dışındaydı. Önce telefonla daha sonra da yurda dönünce de yüz yüze
görüştük.
-Kozmik Oda’nın aranması ile ilgili olarak asıl kararı kim verdi?
-Önce
dönemin Kara kuvvetleri komutanı Işık Koşaner ile konuyu kendi aramızda
istişare ettik. Işık Paşa Özel Kuvvetlerde çalıştığından Kozmik Oda’ya
girilmesinin sonuçlarını bir de onun ağzından dinlemek istedim. Ardından
Sayın Başbakan’a durumu arz ettik. Olumlu ve olumsuz yönlerini arz
ettikten sonra kararı kendisi verdi.
-Bu görevlendirme konusunda bir hata yaptığınızı düşünüyor musunuz?
-İçimizden dışarıya bilgi sızdıran personelin vasfı ne olursa olsun onu bulmak bizim görevimizdir.
-Ankara Bölge Başkanlığı’nın kozmik odasının seçilmesinin bir rastlantı olduğunu mu düşünüyorsunuz?
-Şimdi
bunun bir rastlantı olmadığı zamanla daha net bir şekilde görüldü. Asıl
hedefin Gölbaşı’ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığı olduğunu düşünüyorum.
YARIN: BALYOZ’UN ARKASINDAKİ KÖSTEBEKLER VE PEK ACAYİP ZAMANLAMALAR