Kamuoyu Davut Yıldız’ı Ocak 2014’te Hürriyet’in, “Astsubayın İsyanı... Beni İçerde Unuttular” başlıklı
haberiyle tanıdı. Sözde İzmir Fuhuş Şantaj Askeri Casusluk davasından 2
ila 6 yıl hapis cezası istemiyle yargılanıyordu ve 18 aydır tutukluydu.
“En üst seviyeden ceza verilse yatacağım miktar 16 ay iken neden hâlâ tutukluyum?” diye feryat ediyordu.
Bu isyandan 10 gün sonra, tutukluluk itirazını inceleyen Bursa 6’ıncı
Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıyla tahliye edilen Davut Yıldız,
cezaevinden çıkar çıkmaz Amasya’daki ailesinin yanına koştu. Hasret
giderdikten sonra görevine dönecekti. Ancak 4 gün sonra gelen telefonla,
“Disiplinsizlik gerekçesiyle TSK’dan ihraç edildiği” haberini aldı. Önce şunu söyledi:
“Hayatımın en zor günlerinde bana sahip çıkması geren TSK, beni
sırtımdan bıçakladı. Nasıl böyle bir şey olabilir, neden bizimle
uğraşıyorlar, ne istiyorlar benden, ailemden?”
Ardından Genelkurmay Başkanı Özel ve Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Akar’a şunları sordu:
“Başbakan, ‘Emniyette, yargıda çete var. Orduya sızmaya
çalışıyorlar’ demişti. Demek ki, bu çete orduya çoktan sızdı. Onlar mı
ayırdı beni ordudan? Genelkurmay Başkanıma ve Kara Kuvvetleri
Komutanımın vicdanlarına, ‘Hizmete özel’ sevk kağıdına, ‘devletin
güvenliğine ilişkin gizli belgedir’ diye rapor verip, beni cezaevine
atan güç odakları kim ? Disiplinsizlik nedeniyle üniformasını onurla
taşıdığım TSK’dan hangi güç odakları ayırdı beni?”
Davut Yıldız böyle bir gerekçeyle TSK’dan atılmasını içine
sindiremedi, 20 Şubat 2014’te yürütmenin durdurulması için Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi (AYİM)’ne başvurdu. Ancak talebi 4 Mart 2014’te
reddedildi. Yıldız, TSK’dan atılma işleminin iptali için de dava açtı.
Duruşması 9 Aralık’ta yapıldı, karar da 20 Ocak 2015’te oy çokluğuyla verildi; TSK’dan ayrılma işlemi hukuka aykırı değildir!..
AYİM’in aynı dairesi daha önce İzmir Askeri Casusluk davasında adı
geçtiği için TSK’dan ihraç edilen özellikle bazı havacı subayların
davasında, “Askeri disiplini olumsuz etkilediği yönünde somut bilgi
ve belge olmadığından... Davacının cinsel hayatı vahamet derecesine
ulaşmadığından... Özel hayatın gizliliği kapsamında değerlendirilmesi
gerektiğinden... İzmir’deki davanın sonucunun beklenmesi uygun
olacağından...” diyerek, atılma işleminin iptali yönünde karar verse de Davut Yıldız kararı için “olabilir” diyelim.
Lâkin kararda kullanılan öyle ifadeler var ki, izaha muhtaç.
TEK DELİL CASUSLUK İDDİANAMESİ
Öncelikle şunu vurgulayalım; Davut Yıldız’a dair eldeki tek “delil”
yine İzmir Casusluk davası iddianamesi. Bu durum karara da şöyle
yansıdı:
“Dava dosyası ile özlük ve sicil dosyası incelendiğinde, davacı
hakkında bir örgüte üye olduğu iddia edilen N.K. ile ilişkisinin
olduğunun belirlenmesi üzerine hakkında İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığı’nca soruşturma başlatıldığı, 9 Mayıs 2012’de evinde ve
işyerinde yapılan aramalarda gizli ve hizmete özel gizlilik dereceli çok
sayıda belgenin ele geçirildiğinin belirtildiği, ele geçirilen bilgi
belgelerin gizlilik kapsamında olduğunun saptandığı, HTS kayıtlarında
göre, N.K. ile irtibatının bulunduğunun belirlendiği, İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığı’nca 6 Ocak 2013 tarihli iddianame ile ‘Zincirleme olarak
suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma, yasaklanan belgeleri
temin etme’ suçları nedeniyle hakkında dava açıldığı...”
“Gizli bilgi ve belge” denilen şunlardı:
Davut Yıldız tutuklanmadan önce denizci bir astsubay arkadaşıyla aynı
evde kalıyordu. Evlerinde ortak kullandıkları bilgisayara el kondu.
Bilgisayardan “Hizmete Özel” 5 adet denizcilere ait olan ve deniz
birliklerinde geçerli hasta sevk kağıdı çıktı. İşte bu sevk kağıtları,
“Devlete ait gizli” belge sayıldı. Oysa Kara Kuvvetleri sağlık astsubayı
olan Davut Yıldız’a ait değildi. Hatta ev arkadaşı Deniz Sağlık
Astsubayı, mahkemeye tanık sıfatıyla verdiği ifadede, bunların kendisine
ait olduğunu söyledi. Ama sonuç değişmedi.
AHLÂKSIZ, SAPIK İMASI
Yeniden mahkeme kararına dönelim.
TSK personeli için ahlâk ve maneviyatın yükseltilmesinin önemine
değinen Mahkeme, TSK İç Hizmet Yönetmeliği’nin şu maddesine atıf yaptı:
“Her askerde bulunması gereken ahlâki ve manevi vasıflardan iyi
ahlâk sahibi olmak vasfı; Askerin ahlâk ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz
olmalıdır. Asker esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan, borçtan ve
kumardan, dolandırıcılıktan, ahlâksız kimselerle düşüp kalkmaktan,
hırsızlıktan, yağmadan, yakıp-yıkmaktan vesair bütün fenalıklardan
sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mani olur, yaşayışı, sıhhati,
azmi ve cesareti bozar, namusu lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her
biri ayrı ayrı cezaları üstüne çeker...”
Ardından şu yorumda bulundu:
“Diğer yandan asker personelin uygulana gelen özel bir yaşam tarzı
da bulunmaktadır. Diğer kamu personelinde pek fazla görülmeyen şekilde
resmi ve dini bayramlarda kamu hizmeti için tahsis edilen ortamlarda
biraraya gelme ve ailece karşılıklı ziyaretler yapma, olağan örf ve adet
olarak görülmektedir. Böyle bir sosyal ortam içinde bulunacak
personelin doğal olarak yönetmeliğin 86’ıncı maddesinde sayılan olumsuz
sıfatlardan uzak bir yaşam biçimine sahip olması zorunlu görülmektedir.
Ayırma işleminin ölçülü olup olmadığının 86’ıncı maddede sayılan bu
hallerle ilişkili olarak değerlendirmek gerekmektedir.”
Anlaşılan, Davut Yıldız TSK’nın resmi ve dini bayram kutlamalarına, özellikle aile ziyaretlerine katılamayacak kadar “tehlikeli” biriymiş.
İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ CİNSELLİK ÜZERİNDEN ASKERİ CASUSLUK YAPIYOR
“Kumpas” davalarda binlerce belgesini çaldırmış, hatta Kozmik
Oda’da kasada tutulan belgeleri kendi elleriyle Özel Yetkili Savcılara
teslim etmiş TSK’nın mahkemesinin Davut Yıldız kararından çarpıcı bir
bölüm daha:
“Bunların yanında son yıllarda ülke içi ve ülkeler arası
istihbarat örgütleri cinselliği ön plana çıkararak, istihbarat elde etme
ve bu bağlamda askeri casusluk yapma yolunu seçmektedir. Dolayısıyla
bu konuda idarenin tedbir alması, yani kurumu bu tür tehlikelere karşı
koruması kamu hizmetinin iyi şekilde yürütülmesi açısından bir
zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.”
CASUSLUK DAVASININ SONUCU BEKLENEMEZ ÇÜNKÜ...
Devletin en yetkili ağızları ve yandaş medya defalarca İzmir Casusluk davasının da “kumpas” olduğunu itiraf etti.
Gel gör ki, AYİM, “Mesleki safahatında sicil notlarının ‘çok iyi
ve mükemmel’ seviyesinde gerçekeştiğini, üstlerinin menfi kanaatinin
bulunmadığını, sadece bir disiplin cezasının olduğunu” belirttikten sonra o iddianameye dayanarak, Davut Yıldız’ı şöyle “ahlâksız” ilân etti:
“Diğer yandan İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gönderilen
iddianame içeriğinden; N.K tarafından tutulduğu iddia edilen dijital
notta davacının kişisel bilgilerine yer verildiği, davacının N.K. ile
çok sıkı bir ilişkisinin olduğu, bu ilişkinin cinsel boyuta da
taşındığı, N.K.’nın davacının bekâr evine gelip gittiği, iletişimin
tespiti kararından sonra davacının N.K ile çok sayıda telefon görüşmesi
yaptığının belirlendiği, bu görüşme içerikleri dikkate alındığında
davacının N.K. ile ilişkisinin medeni bir sosyal ilişki boyutunu aştığı,
hatta arkadaşı astsubay ile N.K.’yı tanıştırdığı, N.K.’a arkadaşına
cinsel anlamda nasıl davranması gerektiği yönünde tembihlerde bulunduğu,
adı geçen kişinin birçok TSK personeli ile ilişki içinde bulunduğu ve
kendisinin de aracı olduğu dikkate alındığında eylemlerinin TSK’nın
itibarını sarsacak vahamete ulaştığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak;
İletişim tespit tutanakları ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında,
davacının TSK’da göreve devam etmesinin uygun olmadığı yönünde kanaate
ulaşılmasını haklı kılacak objektif, nitelikli, yeterli derecede veri
bulunduğu, eylemlerin özel hayat sınırını aştığı, TSK’nın yapısına zarar
vermeye başladığı, diğer personeli etkilediği, onlara kötü örnek teşkil
ettiği, ilişki içinde bulunan N.K.’nın bazı personelin evlerine rahat
bir şekilde girip, çıktığı, kendi evine de birçok personeli götürdüğü,
ilişki yaşadığı, dolayısıyla bu ilişkilerin ileride istihbarat amaçlı
kullanılmasının ihtimal dahilinde olduğu, buna göre TSK’dan ayrılmasının
hukuka aykırı olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.”
Tamamen Savcılık iddialarına itibar eden AYİM, nasıl çelişkili bir
karara imza attığını izah için olsa gerek, şunu söyleme gereği de duydu:
“Bu noktada belirtelim ki; Personelin ahlâki zaafiyeti ve el
koymalar çerçevesinde elde edilen belgelerle tespit karşısında, esasen
ayırma sebebinin yargılanan suçtan ayrı olması sebebiyle hakkındaki
davanın beklenmesine gerek görülmemiştir.”
Ama karara karşı çıkan tek hakim olan Yarbay Hakan Ali Turgut, şu karşı oy yazısıyla Mahkemenin çelişkisini açıkça ortaya koydu:
“Davacının yargılamaya konu fiilleri nedeniyle ayırma işlemine
tabi tutulduğu ve bu fiillerin davacı tarafından gerçekleştirildiğinin
anlaşılması halinde işleme haklı bir sebebin bulunduğunun kabulü
gerekeceği açıktır. Bununla birlikte soruşturmaya konu deliller ile
isnatlara karşı sunulan savunmalara göre, davacının işleme esas alınan
fiileri gerçekleştirdiğinin kabulü için yargılamanın sonuçlanması ve
mahkemenin bu yönde bir karar vermesi gerekmektedir. Dolayısıyla idarece
davacıya atılı fiillerin mahkeme kararıyla sübut bulmasının beklenmesi
ve sonuca göre hareket edilmesi gerekirken, buna riayet edilmeksizin
tesis edilen işlem hukuka aykırıdır.”
Söylenecek tek söz var;
Genelkurmay’a göre, İzmir Askeri Casusluk davası “kumpas” mı, değil mi; Bir karar verse de o iddianameyle TSK’dan atılanlar da biz de bilsek!..
Foça ve Paşakapısı’na kucak dolusu sevgiler