17 Mart 2011 Perşembe

Bedelli askerlik ve CHP'de değişim / Murat Yetkin

Bir yıl öncesine dek 'Genelkurmay bilir' diyen CHP, Genelkurmay istemediği halde teklifi verince mevcut düzeni savunmak AK Parti'ye düştü.

Dünya tersine döndü. Kimin aklına gelirdi ki bir gün CHP Meclis’e bedelli askerlik teklifi verecek ve AK Parti reddedecek?

CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi dün Meclis Başkanlığı’na, isteğe bağlı olarak ve gençlerin maddi durumuna göre kademeli bedelli, ya da bedelsiz, yalnızca temel askerlik eğitimi verip terhis etme teklifi verdi. AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ da bu teklifi ‘Seçime yönelik’ diyerek reddetti ve ‘şu anda gündemlerinde olmadığını’ açıkladı.

Oysa daha yakın zamanda ve en son Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından –tabandan gelen taleplerin etkisiyle- temenni olarak dile getirilen bedelli askerlik konusuna Savunma Bakanlığı yaptığı bir açıklama ile kapıyı kapatmıştı; Genelkurmay’ın ‘ihtiyaç yok’ gerekçesiyle konuya sıcak bakmadığı zaten biliniyordu.

Bu konu daha önceki yıllarda da gündeme geldiğinde, çıkış kaynağı hep AK Parti bünyesi ve genel olarak muhafazakâr çevreler olmuş, CHP’nin standart ‘Asker bilir’ yaklaşımıyla bedelli askerlik hep askerle AK Parti arasında bir gizli çekişme, mağduriyet alanı olarak algılanmıştı.

Bedelli askerlik teklifinin seçime yönelik bir hamle boyutu olduğu bir gerçek ama seçim biraz da bu değil mi zaten? Seçim öncesi beyaz eşya dağıtmak ya da yol makinesini köyün ana yola çıkışına kadar getirip seçim sonucunu beklemek gibi bir şey değil en azından. AK Parti yıllardır CHP’nin somut teklifle gelmediğini söylüyordu, şimdi ‘seçim hamlesi’ diye yakınıyor.

Bedelli konusunun ne anlama geldiğine döneceğim, ama geçerken Aile Sigortası konusunun AK Parti’nin hafif tertip ezberini bozduğu gözlemini paylaşmam gerek. Aksi halde, bütçe rakamları ne kadar parlak olursa olsun, Başbakan Tayyip Erdoğan ve ekonomiyle ilgili bütün bakanları haftalardır her fırsatta neden bu sistemin işlemeyeceğini anlatmak ihtiyacı duymazdı. Ankara siyasetinin doğası bunu gösteriyor.

Bedelli konusu ise, kendi sınırlarının çok ötesinde bir anlam taşıyor CHP bakımından. Bu teklife gelene kadar, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı’na seçildiği Mayıs 2010’dan itibaren siyaset-asker ilişkileri konusunda söylediklerine bakmak gerekiyor. Bunlara da CHP’nin özellikle de 2004’ten itibaren söylemedikleriyle karşılaştırarak bakmak gerekiyor.

Bedelli askerlik teklifine gelene kadar Kılıçdaroğlu’dan şunları duyduk. 27 Mayıs 1960’ı ‘devrim’ değil, ‘darbe’ olarak adlandırdı, lanetledi. Askeri Yargıtay’ın kaldırılması ve askeri hesapların Meclis denetimine açık olmasını önerdi. Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasına karşı olmadığını açıkladı. İktidar olursa muhtıra verenleri ertesi gün yargıya vereceğini, darbe girişimi halinde ilk ‘tanka çıkıp’ karşı duran olmayı vaat etti. Askeri, terörle mücadele dışına çekeceğini vaat edip böylece kışlada ‘onuruyla’ oturmasını sağlayacağını söyledi. Zorunlu askerliğin 6 aya indirilip, üniversitelilerin yaz tatillerinde bu görevi tamamlayıp mezuniyetlerinde hayata atılmaya hazır hale gelmesi fikrini ortaya attı. Nihayet profesyonel, küçük ve hareketli ordu modelini savundu.

Bu sözler bir toplam yapıyor. Askerle ilgili her konuyu ‘Genelkurmay bilir’ yaklaşımının tam tersi olan bu bakış, çağdaş Avrupa demokrasilerine hâkim olan, askeri konuların siyaset tarafından belirleneceği ilkesinin yansıması olarak görülebilir. CHP’nin Kılıçdaroğlu’nun vaat ettiği ‘Devlet değil, halk odaklı’ olma hedefinin, AB ve yıllardır CHP’ye uzak duran Avrupa soluyla ilişkileri tazelemesinin ve ‘özgürlükçü demokrasi’ sloganıyla CHP’yi Avrupa standardında sosyal demokrat parti haline getirme niyetinin bu bakışla ilgili olduğu da anlaşılabilir.

Bu bakışın izlerini CHP’nin ortaya çıkmaya başlayan anayasa çalışması taslağında görüyoruz; ayrıntılarını Betül Kotan’ın haberinden okuyabilirsiniz.

CHP bu seçimde ne sonuç alırsa alsın, bu çizgisinde ısrar edebilirse, Türkiye’deki demokratik standartların yükselmesine katkı verecektir.