30 Haziran 2014 Pazartesi

Cadı avı askere mi sıçrıyor? / Mehmet Y. Yılmaz


BİRİ kuvvet komutanı olmak üzere 40 generalin “paralel yapıya mensup olduğu” iddiası önce Cumhurbaşkanı sonra da Genelkurmay tarafından yalanlandı.

Başbakanlık da “ordudaki paralel yapıyı incelemek için özel ekip oluşturulduğu” iddiasını yalanladı.
Bu haber Akşam gazetesinde yayınlandı.
Bu gazeteyi, Başbakan’ın “balkon” arkadaşlarından Ethem Sancak TMSF’den devralmıştı, bunun Başbakan’ın izni hatta emri olmadan yapılacak bir iş olmadığı da çok açık.
Gazeteyi yöneten Mehmet Ocaktan geçen dönem AKP milletvekiliydi.
Onun da o koltukta oturuyor olması, Başbakan’ın onayı olmadan düşünülebilecek bir mesele değil, zaten daha TMSF gazeteye el koyduğunda işin başına getirilmişti.
Onun için bu gazeteye “yarı resmi” diyebiliriz, Başbakan ve ekibinin istemediği bir haberin bu gazetede yayınlanması mümkün değil.
Milliyet’te Serpil Çevikcan, “askeri kaynaklarla görüştükten sonra” bir haber yazdı.
“Askeri kaynaklar”ın üst düzey komutanlar olduğunu tahmin etmemiz de zor değil.
Haberden öğreniyoruz ki Genelkurmay karargâhına hâkim olan hava, bu iddianın “orduya kurulmuş ikinci bir kumpasın hazırlığı” olduğu.

YAŞ öncesi, komuta kademesi ve generaller arasında “paralel yapı kuşkusu” yaratılarak emeklilik ve terfi kararlarının etkilenmeye çalışıldığının düşünüldüğünü anlıyoruz.
Birinci “kumpasın”, Balyoz ve Casusluk davası gibi girişimler ile kurulduğu ve “paralel yapı” adı verilen cemaatten kaynaklandığı birçok kişinin ortak fikri.
Bu “ikinci” kumpası kuranın da bu durumda hükümet olduğunu düşünmek gerekiyor.
Çevikcan’ın haberinden öğreniyoruz ki zaten Başbakanlık’ta, YAŞ öncesi tayin ve terfiler ile ilgili “incelemeler” yapılıyormuş.
Demek ki bu yılki incelemeler, Başbakan’ın topyekûn savaş ilan ettiği “cemaat bağlantısı” üzerinden de sürdürülmüş.
Devletin değişik kademelerinde yer almak için yıllardır çabalayan cemaatin, TSK’yı ilgi alanının dışında tuttuğu elbette düşünülemez.
Ama unutmayalım ki ordunun bu konudaki “uyanıklığı”, hükümetten çok daha fazlaydı, en azından “Başbakan kadar saf olmadıklarını” söyleyebiliriz.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan, geçmişte YAŞ’ın bazı ihraç kararlarına neden muhalefet şerhi koyduklarını acaba hatırlıyorlar mı?
Şimdi hükümete bağlı gazeteler aracılığıyla pompalanmaya çalışılan şeyin bir tek anlamı var: Cemaate karşı sürdürülen cadı avı, orduya da sıçratılmak isteniyor!



Balyoz'da ilk ‘iadei itibar’

2010 yılında gerçekleşen Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısında bir üst rütbeye terfi ettirilen ancak terfi kararnamesi hükümet tarafından işleme konmayan Tümgeneral Halil Helvacıoğlu, “iadei itibar” kazanacak ilk Balyoz mağduru oldu.


 Helvacıoğlu, terfi kararnamesinin imzalanmaması üzerine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne (AYİM) gitmiş ve hükümeti yaptığı işlemden ötürü mahkûm ettirmişti. YAŞ’taki terfisinin AYİM’e taşıdığı için “cezalandırılarak” açığa alınan Helvacıoğlu, 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nce de 18 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Aylarca hapishanede yatan Helvacıoğlu, 9 Ekim 2013’te Yargıtay’ın hakkında verdiği karar ile tahliye oldu. Son olarak ise 4. Anadolu Ağır Ceza Mahkemesi Helvacıoğlu’nun beraatını onadı. Helvacıoğlu şimdi 4 yıldır kendisine yapılan işkencelerin ardından 1 Ağustos’ta başlayacak YAŞ’a tertemiz bir sicil ile girecek. 26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ döneminde gerçekleşen YAŞ toplantısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da imzasıyla tümgenerallikten korgeneralliğe terfi eden Helvacıoğlu’nun kararnamesi daha sonra hükümet tarafından işleme konulmadı. Helvacıoğlu’nun ataması ise korgeneral kadrosuna göre yapıldı.
3 yıl hapis yattı
Önce açığa alınan Helvacıoğlu, daha sonra ise 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklandı. Yargılama sonucu 18 yıl hapis cezasına çarptırılan Helvacıoğlu, 3 sene hapis yaptı. 9 Ekim 2013’te ise Helvacıoğlu Yargıtay kararıyla tahliye edildi. Helvacıoğlu, tahliyenin ardından Jandarma Genel Komutanlığı’ndaki Denetleme ve Değerlendirme Teftiş Başkanlığı görevine döndü. Korgeneral kadrosundaki bu göreve tümgeneral olarak atanan Helvacıoğlu’nun Balyoz Davası’ndan beraatı ise 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından geçen hafta onandı.

Sıra YAŞ’ta
4 yıllık hukuk mücadalesinin her aşamasını kazanan Helvacıoğlu’nun dosyası, şimdi 1 - 4 Ağustos tarihleri arasında toplanacak YAŞ’a girecek. YAŞ sonrasında Helvacıoğlu’nun tüm kazanılmış haklarına kavuşması bekleniyor. Helvacıoğlu, Balyoz Davası sanıkları arasında “iadei itibar” hakkını kazanacak ilk isim olacak.

İşte o YAŞ listesi

'Paralel Tasfiye' iddiaları ile gündeme gelen Yüksek Askeri Şuranın bu yılki terfi listesiortaya çıktı.. YAŞ, 192 General ve Amiralin durumunu ele alacak.


Yüksek Askeri Şuranın bu yıl yapılacak toplantısında ele alınacak olan terfi listesi belli oldu.1-4 Ağustos tarihindeki YAŞ toplantısında, 192 General ve Amiralin bir üst rütbeye terfisi ile emeklilik ve rütbe bekleme sürelerinin uzatılması karara bağlanacak.

Gazeteport'un edindiği bilgiye göre YAŞ, her yıl 120 civarında General ve Amiralin durumunu görüşürken, bu yıl yasada yapılan değişiklik uyarınca, bulundukları rütbede 3 ve 4 yılını dolduran General ve Amirallerin tümünü değerlendirilecek. Generalliğe terfi edecek Albaylar da, bu rütbede 4 ve 5 yılını tamamlayanlar arasından seçilecek.

Cumhurbaşkanı Gül ve TSK'nın sert tepki gösterdiği ''Paralel Tasfiye'' iddiasına yönelik haberlerle gündeme gelen YAŞ toplantısında bir sürpriz yaşanmazsa, komuta kademesinde değişiklik beklenmiyor. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Akın Öztürk göreve devam edecek.

YAŞ'ın bu yılki terfi listesinde Balyoz, 28 Şubat ve Askeri Casusluk gibi davalarda şüpheli olarak tutuklu yargılanan ve büyük bölümü tahliye olan isimler de bulunuyor. Bu isimlerin bazılarının emekli edilmesi, bazılarına da bir yıl temdit verilmesi bekleniyor. 2014 YAŞ toplantısında durumları ele alınacak 192 General ve Amiral şöyle:

-KARA KUVVVETLERİ KOMUTANLIĞI


ORGENERALLER: Yalçın Ataman, Servet Yörük, Hulusi Akar, Abdullah Atay, Ahmet Turmuş

KORGENERALLER: Adem Hududi (Temditli) Abdullah Recep, Kamil Başoğlu, Kenan Hüsnüoğlu, Orhan Akbaş, Tahir Bekiroğlu, Serdar Savaş, Yıldırım Güvenç, İhsan Uyar, Alaeddin Örsal,

TÜMGENERALLER: Cumali Çetinkaya (Temditli) Taner Düvenci (Temditli) Fahri Kır (Temditli) Tarık Özkut (Temditli) Muharrem Yavaş (Temditli) İbrahim Yılmaz, Şenol Alparslan, Yılmaz Uyar, Uğur Tarçın, Tayfun Özden, Faruk Şengün, Metin Temel, Şeref Öngay, Sadık Çelikörs, Metin Gürak, Salih Ulusoy, Hıfzı Çubuklu, Yavuz Türkgenci, Tayyar Süngü,

İshak Ceylan, Erdoğan Akyol, Mete Salt, Bahadır Köse, Mustafa Özsoy, Göktürk Gökbayrak, İlhan Bölük, Doğan İnce, İlyas Bozkurt

TUĞGENERALLER: Ali Rıza Kuğu (Temditli), Orhan Çınar (Temditli), İsmail Gümüştekin (Temditli), İsmail Hakkı Önder (Temditli), Necdet Yatgın (Temditli), Mehmet Kaya (Temditli), Metin Keşap (Temditli), Yücel Karauz (Temditli), Faruk Alpaydın (Temditli), Yıldırım Alel (Temditli), Ferhat Özsoy (Temditli), Mustafa Şenol (Temditli), Akif Vurucu (Temditli) Metin Özbek, Muzaffer Sönmez, Mehmet Akyürek, Mustafa Uzun, Hamdi Ergün, Şevki Gençtürk, Mehmet Özoğlu, Atilla Şirin, Memduh Hakbilen, Selim Kahveci, İbrahim Ergin, Sinan Yayla, Mustafa Aysan , Hakan Atınç, Metin Akkaya, Kahraman Güneş, Sevinç Şaşmaz, Abdullah Baysar, Haluk Yıldızdan, Veli Tarakcı, Levent Köse, Kemal Korkmaz, Erkan Atalay, Çağatay Erdoğan, Asım Kocaoğlu, Lokman Ali Yılmaz, Kemal Yeni, Şükrü Eken, Nevzat Taşdeler, Erhan Uzun, Kemal Başak, Mustafa İlter, Bilgehan Saymaz, Mehmet Topçu, Halil Erkek, Orhan Gündüz, Şafak Gök, Mehmet Göktan, Nuri Cankıymaz, Mehmet Karadayı, Mehmet Dişli, Celalettin Bacanlı, Gürsel Yüz, Necdet Tuna, Zeki Gürcan, Necati Tekin, Bedri Usta, Muzaffer Öztosun

-DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI


KORAMİRALLER: Deniz Cora, Veysel Kösele

TÜMAMİRALLER: Sinan Ertuğrul, Kemalettin Gür, Hasan Şükrü Korlu

TUĞAMİRALLER: İskender Yıldırım (Temditli) Faruk Harmancık, Azmi Tosun, Şafak Yürekli, Can Yıldırım, Hasan Doğan, Ali Sadi Ünsal, Şevki Şekerefeli, Mustafa Zeki Uğurlu, Ali Murat Dede, Aydın Şirin, Hasan Nihat Doğan, Muhittin Elgin, Hayrettin İmren, Ahmet Çakır

-HAVA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI


KORGENERALLER: Abidin Ünal (Temditli) Turgut Atman, Nejat Bilgin, Mehmet Çetin

TÜMGENERALLER: Hüseyin Demirarslan, Nihat Kökmen, Bülent Kocababuç, Ali Demiral, Ayhan Gümüş, Fatih Sert, Cemal Kadıoğlu, Mehmet İrez, Yılmaz Özkaya, Atilla Öztürk

TUĞGENERALLER: Mustafa Avcı (Temditli), Mehmet Argun (Temditli), Tümay Özer (Temditli) İdris Aksoy, Hakan Taşkesen, Mehmet Eldem, Uğur Balkış, Kubilay Baloğlu, Cahit Bakır, İsmail Yalçın, Göksel Kahya, Fethi Alpay, Serdar Gülbaş, Semih Koşucuoğlu, Atilla Darendeli, Murat Semiz, Şaban Umut, Uğur Buldu, Koray Uz, Ahmet Cural , İhsan Özdamar

-JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI


KORGENERAL: Osman Eker (Temditli) İbrahim Yaşar

TÜMGENERALLER: Harun Ocaklı (Temditli) İhsan Batı (Temditli) Yusuf Kaya, Ata Kalkan, Ali Lapanta, Arif Çetin

TUĞGENERALLER: Necdet Köse (Temditli) Mustafa Çitil (Temditli) Ali Çardakcı, Salih Karataş, Güray Alpar, Namık Boran, Erhan Patır, Necdet Güngör, Hacı İlbaş, Abdullah Doğan

-GATA


TÜMGENERAL: Sadettin Çetiner

TUĞGENERAL VE TUĞAMİRALLER: Mustafa Başbozkurt (Temditli) Hayati Bilgiç (Temditli) Fikret Arpacı, Yusuf Peker, Sıtkı Cebeci, Ufuk Demirkılıç, Polat Eyigün, İbrahim Altınsoy, Sait Bağcı, Cem Tayfun, Levhi Akın

ASKERİ YARGITAY VE AYİM


TUĞGENERALLER: Hasan Dengiz, Abdullah Arslan

Daha fazlasını oku: İşte o YAŞ listesi - Gündem Haberleri - Güncel Haber - Haber - Spor Haberleri- Sıcak haber - Yerel Haber http://haber.rotahaber.com/iste-o-yas-listesi_470414.html#ixzz366MALmGg
Follow us: @Rotahaber on Twitter | rotahaberr on Facebook

Karargâhta hâkim görüş: 2. kumpas

TSK hakkında çıkan ‘paralel yapı’ haberi, karargâhta ‘algı operasyonu’ olarak yorumlanırken, Yüksek Askeri Şûra öncesi emeklilik ve terfi kararlarının etkilenmeye çalışıldığı dile getiriliyor

Serpil Çevikcan 

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) biri kuvvet komutanı olmak üzere 50 kadar “paralel yapıya mensup” general olduğuna ilişkin haberler başkente bomba gibi düştü.
Bu yöndeki haberler önce Cumhurbaşkanlığı, ardından dün Genelkurmay Başkanlığı tarafından yalanlanırken, Başbakanlık’tan yapılan açıklamada da TSK’ya sızma girişimleriyle ilgili olarak Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla özel bir araştırma ekibi oluşturulduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığı vurgulandı.

Karargâhın havası
Askeri kaynaklarla yaptığım görüşmeler sonucu, ağustos Şura’sı yaklaşırken kamuoyuna yansıyan bu tür haberlerin Genelkurmay Başkanı Orgenaral Necdet Özel başta olmak üzere TSK’nın komuta kademesinde büyük tepkiyle karşılandığını söyleyebilirim.
Genelkurmay karargahı bu haberler için “TSK’ya karşı ikinci kumpas” yorumunu yapıyor. Balyoz ve Ergenekon davalarının “kumpas” olarak nitelenmesinden sonra, Şura öncesi komuta kademesi ve generaller arasına “paralel yapı” kuşkusu sokularak, emeklilik ve terfi kararlarının etkilenmeye çalışıldığı da Karargâh’ta dillendiriliyor.
Genelkurmay karargahı bu çabayı bir “algı operasyonu” olarak değerlendiriyor.
Genelkurmay’ın dünkü sert tepkisinin nedeni de bu...
Böyle bir algı operasyonuyla, rütbelerinde bekleme süreleri dolmuş generallerin ve amirallerin emekli edilmesi veya görev sürelerinin uzatılmasına ilişkin kararlara etki edilmeye çalışıyor düşüncesi karargâha hâkim. Bu yolla “paralel yapı” olarak adlandırılan faaliyetlerle hiç ilgisi olmayan komutan ve generallerin tasfiyesinin hedeflendiği yorumu da askeri çevrelerde dile getiriliyor.
Bu yorum, özetle şöyle ifade ediliyor:
“Balyoz, Ergenekon, casusluk gibi davalarda TSK’ya karşı bir kumpas kurulduğu hükümet üyelerince  de dile getirilmişti. Bu davalar teker teker çökmeye başladı. Şimdi ise hiçbir illegal yapıyla ilgili olmayan, vatansever TSK mensupları yaftalanarak tasfiye edilmeye çalışılıyor.”

‘Uzaklaştırıyoruz’
Karargâha yakın kaynaklar TSK’nın kamuoyunda gündeme getirilen bütün iddiaları titizlikle incelediğini anısattıktan sonra şu değerlendirmeyi de yapıyorlar:
“TSK mensupları hakkında ortaya atılan bütün iddialar titizlikle araştırılıyor. Bu iddialar doğur çıkarsa o personelin TSK ile ilişkisi kesiliyor. Hukuki mekanizmalar harekete geçiriliyor. Ancak bu iddiların çok büyük bir kısmı asılsız çıkıyor. Bu durum algı operasyonu düşüncemizi güçlendiriyor.”

Emekli olacaklardan tepki
Yine kulislere yansıyan bilgilere göre ağustosta toplanacak Yüksek Askeri Şura’da emekliliğini bekleyen veya emekli olmayı düşünen TSK mensupları da bu haberler nedeniyle tereddüt yaşıyorlar. Bu durumdaki TSK mensuplarının, önceki günden itibaren basına yansıyan haberlerin ardından karargâha, “Böyle bir algı içinde emekli olursak, demek ki, bu yapıyla ilgileri varmış algısı oluşacak, bu da bizi tereddüde düşürüyor, emekli olacakları şaibe altında bırakıyor, böyle bir algıyla emekli olmak istemiyoruz” şeklinde görüş yansıttıkları da konuşuluyor.

Neden bir gün sonra?
Askeri kaynaklar, Genelkurmay’ın açıklamayı neden bir gün sonra yaptığı sorusuna da şu yanıtı veriyorlar:
“Genelkurmay bu haberler karşısında hemen açıklama yapacaktı. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklama yapacağı bilgisi geldi. Aynı zamanda başkomutan sıfatı taşıyan Cumhurbaşkanı açıklama yapınca, Genelkurmay da açıklamasını bir gün sonraya bıraktı.”

Önceden belli oluyor
Askeri kaynakların dikkati çektiği bir başka konu da, Yüksek Askeri Şura’ya ilişkin hazırlık çalışmalarının Şura tarihinden önce büyük ölçüde sonuçlandırılıyor olması. Şura’da değerlendirilecek isimler önceden belli olduğu için ön çalışmalar yapılıyor, Başbakanlık’ta inceleniyor ve her yıl 10 Temmuz’a kadar terfiler büyük ölçüde belli oluyor.”
Kaynaklar, bu nedenle, TSK’ya ilişkin söz konusu tartışmanın zamanlamasının manidar olduğunu vurguluyor.

Albay Ali Türkşen: 17 Aralık olmasaydı paşa paşa yatmaya devam edecektik

Balyoz davasından 16 yıl hapis cezasına çaptırılıp geçen günlerde tahliye olan Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen ‘Fethullah'ın amiraline selam verecek değilim’ dedi

Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen, Ocak 1996’da Kardak Adası’na çıkan SAT Timi’nin komutanıydı. Balyoz davasından 16 yıl hapis cezasına çarptırıldı, Hasdal Askeri Cezaevi’nde 3.5 yıl hapis yattı. ‘Hak ihlali’ ve ‘yeniden yargılama’ gerekçesiyle serbest bırakılan Türkşen, “17 Aralık olmasaydı bizler de paşa paşa yatmaya devam edecektik” dedi. TSK'nın süreci yönetemediğini ve 'cemaat üyelerinin' amiral yapıldığını belirten Türkşen "Fethullah'ın amiraline selam verecek değilim" ifadelerini kullandı.
Albay Ali Türkşen’in Hürriyet gazetesinde yer alan söyleşisi şöyle:  

‘Fethullah’ın amiralini selamlamam’ 

Benden daha küçük çocuklar amiral şu anda. Onların arasında cemaatçiler de var. Ben onlara selam durmam. Göz göre göre Fethullah’ın amiraline selam verecek değilim. Bu tabii sıkıntı yaratır. İlk arayanlar da onlar oldu. Yıllarca aramadılar, tahliye olur olmaz aramaya başladılar. Hem de ısrarla. Arayana ‘müsait değilim, hiçbir zaman da olmayacağım’ deyip kapatıyorum. 

Tsk sınavı geçemedi 

Orgeneraller bile var aralarında. Fethullah Gülen’i Amerika’da birebir ziyaret eden kurmay albaylar şu anda amiral. Bu isimleri herkes biliyor. Askeri savcılık işlem yapmıyor. Onlara da sıkıntı bizim dönmemiz. Çünkü ben dünyayı dar ederim onlara. Çeteyi her yerden temizlerler, silahlı kuvvetler’den temizleyemezler. Çünkü korkuyor silahlı kuvvetler. Silahlı kuvvetler bu sınavı geçemedi. Bize sahip çıkmadılar. 

 

IŞİD’den ne farkı var 

IŞİD şimdi takır takır insan vuruyor. Bunları başımıza açanların ne farkı var onlardan. Bunlar kalaşnikof ile taramıyorlar da başka türlü yapıyorlar. Bu da bir katliam, vahşet sonuçta. Bu kadar insanı sen nasıl bu hale getirdin. Şimdi akılları başlarına geldi. Ona da inanmıyorum. 17 aralık olmasaydı bizler de paşa paşa yatmaya devam edecektik. Kimsenin umurunda değilmişiz yani. Bir de teşekkür bekliyorlar. 

Hiç yaşanmamış gibi 

3.5 sene geçti diyoruz ya hani. 11 şubat 2011 gece 21.00’de tutuklandım. Sanki şu an 1 saniye geçmiş gibi. Hiç yaşanmamış gibi. Tak diye kapattım sanki. Cezaevinde, okuyamadığım bütün klasikleri bitirdim. Geldiğimde gördüm, ev kütüphaneye dönmüştü. Sporu hiç bırakmadık, her gün yaptık. 3 kitap yazdım. 

Oğlum İnce Memed’i okuyacak 

Bir ay önce oğlum cezaevinde ziyarete geldi. Ranzada koluma yatırdım, ‘yaz gelse de tatile çıksak, şuraya buraya gitsek’ dedim. ‘Hiç hayal kurma. Üzülüyorsun sonra’ dedi. Kaldım öyle. Geldiğimden beri her sabah geliyor, gülümseyerek bana bakıyor. Yanıma yatıyor. Çok mutlu. En son Gulliver’in maceraları’nı okuyacaktı. Aldım onu elinden, ince memed’i verdim. ‘Haklıyı haksızı göreceksin, hayatı bunlardan öğreneceksin artık’ dedim. Biraz okudu. ‘güzelmiş ben bunu okurum’ dedi.” 

Anı kitabı Temmuz’da çıkıyor 

Ali Türkşen, eşi sevim hanım ve oğlu serhan ile ayrı geçen 3.5 yılı hiç yaşanmamış sayıyor. Sevim hanım hasdal’dan eve getirdiği minik kediyle paylaşmış derdini “eşimi ziyarete gittiğim bir gün, cezaevinde doğan bir kedi yavrusunu sahiplendim. Serhan eve getirdiğim kediye cesur ismini verdi. Cesur şimdi 2.5 yaşında. O bana yarenlik yaptı. Antidepresanım oldu. Her ağladığımda geldi koynuma yattı” diye anlatıyor. Ali Türkşen ise “o da hasdal tahliyesi. Benden önce tahliye oldu ama” diyor. Deniz kuvvetleri’nde 24 yıl görev yapan Ali Türkşen, 1996’da Türkiye ile yunanistan’ı savaşın eşiğine getiren kardak kayalıkları’na çıkan ekipte yer aldı. Nato hizmet üstün cesaret ve feragat madalyası, üstün başarı kıdemi alan türkşen, hasdal askeri cezaevi’nde ‘adaletin şeytan üçgeni beşiktaş -silivri-hasdal’ ve ‘kardak’ta kahraman hasdal’da esir’ isimli 2 kitap yazdı. Türkşen’in cezaevinde yazdığı son kitap ‘1963’ten günümüze sat komandoları ve anılarım’ adlı kitap ise temmuz ayında piyasaya çıkacak. Hasdal’daki koğuş arkadaşlarından biri kardak’a birlikte çıktığı deniz yarbay ercan kireçtepe’ydi. Diğeri ise yine sat komandosu olan binbaşı levent bektaş’tı.

Askeri araç devrildi: 13 asker yaralı


ŞIRNAK'ın Uludere İlçesi'ndeki Andaç Taburu'na ait kirpi aracı, Musa Tepe üst bölgesine giderken şarampole yuvarlandı.
Kazada 13 asker yaralandı. Uludere İlçesi Andaç Taburu'na ait kirpi aracı bu sabah saatlerinde Musa Tepe üst bölgesine giderken şarampole yuvarlandı. Şarampole yuvarlanan araçta bulunan 13 asker yaralandı. Yaralanan askerler helikopterle Şırnak Asker Hastanesi'ne kaldırıldı. İlk müdahalesi yapılan askerlerin durumlarının iyi olduğu belirtildi

Hani sizi bilmesem Albayım / Mehmet Baransu /Taraf



Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” kararının ardından Balyoz’dan tahliye olan Emekli Albay Dursun Çiçek de açmış ağzını yummuş gözünü. “Cemaat’le kararlı mücadelesi için” Başbakan Erdoğan’a teşekkür ettikten sonra, “Paralel yapı ile mücadelede, bir görev düşerse zevkle yaparım” demeyi de ihmal etmemiş.

Çiçek’in eski günlerdeki aşkı depreşmişe benziyor. Çok değil bundan birkaç yıl önce başında bulunduğu “Psikolojik Operasyon Birimi” bugün hükümetin yaptığına benzer eylem planlarını yapıyordu. Çiçek de bu planları hayata geçiriyordu.

Albay Çiçek, belki bugün birilerini kandırabilir. Ya da 17 Aralık sonrası “kirlenen birileri”, kendisine benzeyen yeni “dostlar” edinmek için “kirli” bir ittifaka yelken açabilir. Ortaklık da kurulabilir. Yeni görev dağılımları, yeni planlamalar da yapılabilir. Geçmişte ANAP-DYP’nin “kirli ittifakla” yüce divan temizliği yapması gibi bugün de birileri geçmişini unutmuşçasına “temizlik harekâtına” girebilir.

Ama; Sayın Çiçek kusura bakmasın, “kirlenenlerin” neler yaptığını bilen biri olarak “paralel” lafına da darbecilerin, “bize kumpas kuruldu” cümlelerine de inanacak kadar saf değilim. Emir vererek işlediğiniz, işlettirdiğiniz tüm günahlar, arşivlerde duruyor. Bilgisayarları 35 kez silerek kendinizce bir temizlik yapmıştınız. Unuttuğunuz şey ise hiç silinemeyecek olanlar.

Neden bahsettiğimi en iyi siz biliyorsunuz. Karargâhtaki darbe ve eylem planlarınız. İrticayla Mücadele Eylem Planı; hani şu imzanızı değiştirmekten yorulmadığınız planlardan sadece biri. Bugün o planın bire bir hükümet tarafından hayata geçirilmesi sizi mutlu etmiş. “Görev verilirse seve seve” demeyi de ihmal etmemişsiniz. Tıpkı Yaşar Paşa’nın, İlker Paşa’nın verdiği görevler gibi.

Siz İrticayla Mücadele Eylem Planı’na önce “imza makinesi” sonra “kumpas” dediniz ama Karargâh kitabımda ortaya koyduğum belgeler karşısında sessizliği tercih ettiniz. El yazısıyla tutulan ev arama tutanağına nasıl iki farklı imza attığınızı halen açıklayabilmiş değilsiniz. İmzayı hangi yöntemle kapatıp, değiştirdiniz? Oysa imzanıza ne kadar da çok güvenmiştiniz.

Lahikadersem en iyi siz anlarsınız neden bahsettiğimi. Hani Yaşar Paşa’nın “Komuta katınca onaylanmış böyle bir belge yok” sözleri. Komuta katı dışında sizin birim tarafından hazırlanan darbe planı.

Şimdi bu “darbe” lafına da kumpas diyeceksiniz ama bu kelimenin bana değil bizzat sizlere ait olduğunu da en iyi bilen sizsiniz. Lahika Darbe Planı’nızı yazdığımda Karargâh’ta olağanüstü hâl ilan etmiştiniz. Ergin Saygun, sizlere yaptırdığı hukuksuzluğun ne anlama geldiğini merak ediyordu. Önce komuta katınca onaylanmış böyle bir belge yok diyerek bu darbe planından sıyrılmayı düşündünüz. Kamuoyu inanmayınca, bu kez hukuki görüş almaya çalıştınız.

Yazılı olarak ne demişlerdi size; “Bu belge cebir ve şiddet kullanarak T.C. Hükümetini ortadan kaldırmaya yönelik bir plan. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. Zaman aşımı 30 yıldır. Belgeleri imha edin. Hukuk Müşaviri Avukat Simay Fahriye Biçken, Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu.

Bu yazının sizlere geldiği günü hatırlıyorsunuz. Evrakları imha etmek için nasıl da çaba harcamıştınız. Ergun Saygun laptop bilgisayarını nasıl da alelacele yakmıştı.

Darbeciler ve hırsızlar ittifak kurup bugün ortalıkta “temiz adam” pozlarıyla dolaşınca geçmişin günahlarını unutturacaklarını zannediyorlar.

Sayın Çiçek, milleti, röportaj için karşınıza oturan dindar, başörtülüler gibi zannetmeyin. Milletin dini de demokrasi ve hukuk anlayışı da karakteri de “satılık” değil. Daha mücadele yeni başlıyor. Bazı İslamcı hırsızları Lahika planındaki gibi ele geçirdiniz diye ne bu “planımız tıkır tıkır işliyor” mutluluk pozları. . Her dindar, “İslamcı hırsız” değildir. Fiyatı olmadığı gibi, hele aptal hiç değildir Lahika’nın hesabını vermeyeceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Zaman aşımı 30 yıl, dolmasına daha çok var.

27 Haziran 2014 Cuma

Akşam: Biri kuvvet komutanı 40 general ve amirel paralel yapıdan

Akşam: Orduya sızmış paralelci subayların belirlenmesinin ardından, önümüzdeki ağustos ayında Yüksek Askeri Şurası’nda gerekli işlemler yapılacak

Akşam gazetesinin bugün manşetten duyurduğu haberinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde biri kuvvet komutanı olmak üzere 40 general ve amiralin, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “paralel yapı” dediği Gülen cemaati adına faaliyette bulunduklarını yazdı.
Haberde, “Derin örgüte hizmet eden paşaların, 20’si ‘tuğgeneral’ ve 5’i bölge komutanı. 7’si ‘tuğamiral’, diğerleri ‘tümgeneral’ ve ‘tümamiral’ düzeyinde. Özel ekibin ulaştığı en sarsıcı gerçek, çok önemli bir kuvvet komutanının paralel yapıyla çok yönlü işbirliği içinde olduğu” ifadesine yer verildi.
Akşam gazetesinin bugünkü (27 Haziran 2014) nüshasında yayımlanan, “Karargahta 40 paralel paşa” başlıklı haber şöyle:

‘Karargahta 40 paralel paşa’

Derin yapının yuvalandığı TSK’da ‘paralelci paşa’ avı… Başbakan’ın talimatıyla üç aydır çalışan ekip 40 general ve amiralin örgüte çalıştığını tespit etti. Bir kuvvet komutanı da paralellere hizmet ediyor. Temizlik Yüksek Askeri Şura'dan önce...
Paralel örgütün yoğun şekilde sızdığı kurumların başında gelen Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ‘darbeci avı’ için düğmeye basıldı. Bizzat Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla oluşturulan özel ekip, derin örgütü deşifre etmek için 3 aydır çalışıyor. 

‘Çok yönlü işbirliği’

Şu ana kadar 40 general ve amiralin ‘paralelci’ olduğu belirlendi.  Derin örgüte hizmet eden paşaların, 20’si ‘tuğgeneral’ ve 5’i bölge komutanı. 7’si ‘tuğamiral’, diğerleri ‘tümgeneral’ ve ‘tümamiral’ düzeyinde. Özel ekibin ulaştığı en sarsıcı gerçek, çok önemli bir kuvvet komutanının paralel yapıyla çok yönlü işbirliği içinde olduğu. Belirlenen isimlerin görev yaptığı yerlere bakıldığında; komutanlıkların adli müşavirlikleri, kurmay başkanlıkları, istihbarat, personel gibi kritik birimlerinin başkanlıkları, paralel yapının ele geçirdiği yerler.

‘Kadrolaşma yüzde 50’

Birimlerin yalnız başkanlıkları değil, aşağı doğru hemen hemen bütün personel yapılanması paralelci askerlerden oluşuyor. Askeri yargıda ise biri ‘general’, diğeri ‘amiral’ olmak üzere iki ‘paşa’ belirlendi.  Askeri yargıda, derin örgüte çalışmayan az sayıda rütbeli subay pasif görevlere kaydırıldı. Albay ve altındaki rütbelerde örgütün kadrolaşma oranı yüzde 50 civarında. Yani her iki subaydan biri paralelci. 

‘Ya şantaj ya sicil suikastı’

Paralelci paşaların çoğu, derin yapıya gönüllü olarak çalışan kişiler. Bir kısmı ise çeşitli şantajlarla örgüte hizmet etmek zorunda bırakılmış. Genelkurmay ve kuvvet komutanlıklarının istihbarat birimlerinde örgütlenen paralelci askerler, kurumda çalışan bazı kadın personeli kullanarak üst düzeydeki subayları tuzağa düşürüyor. Şantaj yaparak istediği gibi kullanıyor.

‘Listeye sabotaj önlemi’

Orduya sızmış paralelci subayların belirlenmesinin ardından, önümüzdeki ağustos ayında Yüksek Askeri Şurası’nda gerekli işlemler yapılacak. TSK kulislerindeki iddiaya göre ise kritik görevlerdeki bazı generallerin, YAŞ toplantısı beklenmeden, idari yetki kullanılarak pasif yerlere çekilmesi de gündemde. Paralelci olduğu tespit edilen albaylar arasında bu yıl generallik bekleyenler de var. Özel ekip, paralelci olmadığı halde tasfiye listesine kimsenin girmemesi ve çalışmayı paralelcilerin sabote etmesini önlemek için çok titiz ve dikkatli bir çalışma yürütüyor.

Denizciler yurda döndü

Donanma Komutanlığı'nın Gölcük'teki Deniz Üssü'nden 17 Mart'ta ayrılarak Afrika turuna çıkan, ayrıca 148 yıl aradan sonra Ümit Burnu'ndan da geçen Türk Donanması'na bağlı Barbaros Türk Deniz Görev Grubu savaş gemileri 102 günlük görevlerini tamamlayarak ana üslerine döndü. Bu seyir sırasında 'Dünya'nın Merkezi' sayılan 0 derece enlem 0 derece boylamın kesiştiği noktadan da geçen, 24 ülkede 25 liman ziyareti yapan, Arap Denizi'nde deniz haydutluğu mücadelelerine de katılan gemilerimiz, Gölcük Deniz Üssü'ndeki Poyraz Rıhtımı'nda ailelerinin de katıldığı törenle karşılandı.
 
Son ziyaretlerini Cibuti ve Somali'ye yapan, Tümamiral Ali Murat Dede komutasındaki Barbaros Türk Deniz Görev Grubu'na bağlı Türk savaş gemileri TCG Gediz (F-495), TCG Oruçreis (F-245) Fırkateynleri ile Türkiye'nin Milli Gemisi TCG Heybeliada (F-511) Korveti ve Lojistik Destek Gemisi TCG Yb. Kudret Güngör Akaryakıt Gemisi’nden oluşan Barbaros Türk Deniz Görev Grubu, 102 günlük Afrika seyrinin son safhasında 19’u Türk Deniz Kuvvetleri tarihinde ilk kez olmak üzere toplam 24 ülkeyi ve 25 limanı ziyaret etti. Gemilerimiz ayrıca 148 yıl aradan sonra Ümit Burnu'nu geçerek Türk Donanması adına bir başka ilki gerçekleştirdi.

Güney Afrika’da atış alanında çok başarılı güdümlü mermi ve top atışları icra eden, yine Türk Deniz Kuvvetleri tarihinde bir ilke imza atarak dünyanın merkezine (0 derece enlemi ve 0 derece boylamının kesiştiği yer) inen Barbaros Türk Deniz Görev Grubu, kendisine verilen tüm görevleri başarılı bir şekilde tamamladı. Gemilerimiz geçtiğimiz günlerde Süveyş Kanalı'nı da geçip bu sabah Gölcük'e döndü.

COŞKULU KARŞILAMA

Poyraz Rıhtımı'nda düzenlenen karşılama törenine, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu, Donanma Komutanı Koramiral Veysel Kösele, Kocaeli Valisi Ercan Topaca, amiraller, yüksek rütbeli subaylar, eski kuvvet komutanları ile gemilerde görev yapan ve sayıları 800 olan personelin eş ve çocukları ile aileleri katıldı.

Barbaros Türk Deniz Görev Grubu'na bağlı Türk savaş gemileri TCG Gediz, TCG Oruçreis Fırkateynleri ile Türkiye'nin Milli Gemisi TCG Heybeliada Korveti ve Lojistik Destek Gemisi TCG Yb. Kudret Güngör Akaryakıt Gemisi saat 10.00'dan itibaren Poyras Rıhmtımına yanaşmaya başlarken, burada Donanma Komutanlığı Tören kıtası davetlilerin önünde birbirinden güzel tüfekli hareketler gerçekleştirdi.

Karşılama töreninde konuşan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu,

102 gün önce heyecan ve gururla binlerce mil uzaktaki dost maviliklere uğurlanan Barbaros Türk Deniz Görev Grubu'nu bugün aynı gurur ve heyecanla karşıladıklarını belirtti. Oramiral Bostanoğlu, "Barbaros Türk deniz Görev Grubu sadece ziyaret edilen Afrika ülkelerindeki insanların değil, tüm milletimizin gönül limanına demir atmış, Türk denizcilerinin yüzyıllar önce sancak dalgalandırdığı sularda icra edilen Afrika seyrini büyük bir başarıyla tamamlamıştır" dedi

28 BİN KİLOMETRE YOL KAT ETTİ

Oramiral Bostanoğlu, gemilerimizin bu faaliyeti süresince 28 bin kilometreye eşdeğer 15 bin deniz mili yol katettiğini, bu mesafenin de dünyanın çevresinin yaklaşık dörtte üçüne tekabül ettiğini belirtirken, ziyaret edilen ülkelerde devlet başkanı, başbakan, bakan ve genelkirmay başkanı seviyesinde üst düzey askeri ve sivil yetkililer ile görüşmeler gerçekleştirildiğini anlattı.

AİLELERİYLE KUCAKLAŞTILAR

Konuşmanın ardından gemilerden inen ve toplam sayısı 820 kişi olan askeri personel, kendilerini heyecanla bekleyen aileleriyle kucaklaştı. Bu kavuşma sırasında birçok aile gözlaşlarını tutamazken, gemi personeli askerlerden birçoku daha birkaç aylıkkken bıraktıkları bebekleri ile eşlerine sarılarak hasret giderdi.

MİNİK İKİZLER BABALARINI TANIDI

Aynı zamanda Donanma Komutanlığı Basın Protokol görevlisi olan Yüzbaşı Ali Bağcı da, henüz 12 aylıkken bıraktığı, o tarihte yürüyemeyen ve konuşamayan Ege ve Efe adlı ikizleriyle kavuşma anı herkesi duygulandırdı. İkizlerinin şimdi yürüdüğünü, ayrıca cümle kurmaya başladıklarını da heyecanla öğrendiğini söyleyen Yüzbaşı Ali Bağcı, "Çocuk küçük oldukları için geldiğimde beni tanıyıp tanımayacaklarından kuşkuluydum. Her ikisi de beni tanıdı. bu beni daha çok mutlu etti" diye konuştu.

Denizcilerin eşleri ise, denizli eşi olmanın zor ama gurur verici olduğunu belirtirken, eşleri bu uzun süreli görev sırasında en çocuk çocuklar konusunda zOrlandıklarını söylediler.

Tanklar bu merkezde hayat buluyor





























Emekli askeri hâkim Ahmet Zeki Üçok tahliye edildi

Emekli askeri hâkim Ahmet Zeki Üçok tahliye edildi
TSK bünyesinde 'Cemaat' soruşturması yürütürken, 'Sahte Çürük Çetesi', 'hipnozla ifade alma' ve son olarak 'Balyoz' davalarından tutuklanan emekli askeri hâkim Ahmet Zeki Üçok tahliye edildi.
Balyoz davası sanıklarından emekli askeri hâkim Ahmet Zeki Üçok tahliye edildi.
Emekli askeri hâkim Üçok, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde ‘Cemaat’ soruşturması yürütürken, önce ‘Sahte Çürük Çetesi’ davasından tutuklandı. Ardından Cemaat adına itiraflarda bulunan askerin hipnozla ifadesini aldığı iddiasıyla tutuklandı. Son olarak Balyoz davası kapsamında tutuklanan Üçok, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararının ardından bu dava kapsamında tahliye edilmiş ancak ‘Hipnoz’ davasında verilen hüküm nedeniyle tutuklu kalmıştı.

Ahmet Zeki Üçok, Balyoz davası kapsamındaki tutukluluğunun, Hipnoz davasında aldığı cezanın hükmüne sayılmasıyla tahliye edildi.

'Yargıtay, AYM'nin Balyoz kararını verseydi, yargı ayaklar altında olmazdı'

HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, Gülen cemaatine yönelik soruşturma için, 'İnsanlara cemaatçi olmadığını kanıtla diyemeyiz' dedi

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” gerekçesiyle Balyoz Davası hükümlülerine tahliye kararı vermesi hakkında, “AYM’nin yaptığını keşke Yargıtay yapsaydı da yargı ayaklar altına düşmeseydi” dedi.

Okur, Gülen cemaati ve 17 Aralık soruşturmaları hakkında da, “Paralel diye tanımlanan cemaat mensubiyeti ölçülebilir bir durum değil. Kimin hangi cemaate veya gruba mensup olduğunu, kendisi ikrar etmedikçe veya somut delillerle ortaya çıkarmadan bilemezsiniz. Bunun bir cihazı yok” ifadelerini kullandı

Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’e konuşan İbrahim Okur, dünkü röportajında, Balyoz ve Ergenekon hâkimlerini “maça çıkan takip psikolojisi içinde” olduğunu söyleyerek, “Gerçekten bu davalarda adaletsizlik yapıldığına inanıyorum. Haksızlık ve zulüm kimden gelirse gelsin haksızlıktır, zulümdür” demişti.

Utku Çakırözer’in “Bu davadan ‘darbe’ çıkmaz” başlığıyla yayımlanan (27 Haziran 2014) İbrahim Okur röportajı şöyle:

Bu Davadan ‘Darbe’ Çıkmaz

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 1. Daire Başkanı İbrahim Okur ile yaptığımız söyleşinin ilk bölümünde Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Balyoz davasında çıkan ihlal kararını ve bunun olası sonuçlarını konuştuk. Bugünkü ikinci bölümde ise yargıda cemaat iddialarını ve 17 Aralık sonrasında yaşananlara ilişkin değerlendirmelerini aktarıyoruz.

‘AYM Yargıtay’ı yerle bir etti’

AYM’nin bu kararıyla hem ilk derece mahkemesi hem de Yargıtay yerle bir oldu. “Siz bu işi beceremediniz yanlış yaptınız” demiş oldu mahkeme. Yargıtay Başsavcısı 5 No’lu harddisk ile ilgili son TÜBİTAK raporu sonrasında davayı genel kurula götürebilseydi iyi olurdu. Bizim gördüklerimizi Yargıtay’daki meslektaşlarımız, başsavcılık görmedi mi? AYM’nin yaptığını keşke Yargıtay yapsaydı da yargı ayaklar altına düşmeseydi.

Belli daireler belli görüşte

Yargıtay’da belli dairelerde belli görüşün egemen olduğu kanısı var. Bu kanıyı dağıtmadılar. Oysa Yargıtay kendisi bunu yapabilmeliydi. Şimdi yasayla dağıtılıyor. Son kanunda Yargıtay’daki dairelerin yapısının değişmesi söz konusu. Yargının içine düştüğü bu durumdan çıkması gerekiyor.

Dava gelmeden üye değiştirildi

Balyoz davasına bakan Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kıdemli bir üyesi, dava gelmeden 6 ay önce başka bir daireye başkan olmak üzere dilekçe verdi. Ben buna tepki göstermiştim. Onun 9. Ceza’dan ayrılmasına itiraz ediyordum. İyi bir hukukçuydu. Bir kişi ne yapabilirdi? En azından muhalif kalıp dikkat çekebilirdi. Bu yer değiştirme de Yargıtay sürecinin de çok sağlıklı işlemediğini gösteriyor.

Balyoz ile ilgili “darbeye teşebbüs suçu” olmaz kanısındayım. Ses kayıtları doğruysa çok sınırlı bir kısmı için “görevi kötüye kullanma”, bir kısmı için fişleme iddialarına ilişkin belki “kişisel verilerin korunması kanununa muhalefet” denebilir. Geriye kalanlar için ise suç unsuru olmaz diye düşünüyorum. Nasıl bir teşebbüs bu? İcrai hareket nerede? Bunlar konuşma ve planlamadan öteye geçmiş mi? Bu konudaki kuşkularımı en baştan beri medyada ve mesleki toplantılarda söylüyorum.

Bir çuvalda tasfiye operasyonu

Bir potanın içine, çuvalın içine hepsi dolduruldu. Kurtulmak istenen, tasfiye edilmek istenen vatansever subayların tasfiyesine dönük büyük operasyonun parçası haline getirilmeye çalışıldı bu dava. Bu amaçla birilerini de kullanmış olabilirler. Taşeronluk yapanlar olabilir. Emniyet’in içinde, TSK’nin içinde ve yargının içinde eğer varsa onların da bulunması lazım.

Başsavcı Emniyet’e gider mi hiç

Nedim Şener’in bu konudaki açıklamalarına dikkatle bakmak gerekir. Kendi ismini Başbakan’a “Oğlunuza suikast düzenleyecekler” listesinde vermişler. Emniyet İstihbarat müdürünün (Ali Fuat Yılmazer’i kastediyor) açıklamaları dehşet verici. Güya Başbakan, İlker Başbuğ’un alınması için başsavcı vekiline talimat vermiş. İstihbarat müdürü “Başsavcı vekili bana geldi, Başbakan’ın böyle bir talimatı var dedi. Ben de hukuk ne gerektiriyorsa o yapılsın dedim” diyor. Türk hukuk sisteminde emniyet müdürü savcıya bağlı çalışır. Başsavcı gidip “ne yapalım” diye müdüre sormaz. Sorduysa vahim. Böyle bir şey olmadıysa ve istihbarat müdürü öyle söylüyorsa o daha da vahim.

Devlet iradesi dışında bir yapı

Ben gerçekten Türkiye’de devletin iradesi dışında bir oluşumun varlığına inanıyorum. Özellikle yargıda son 7-8 yıldır birilerinin devlet aklının, devlet iradesinin dışında bir şeyler yapmaya çalıştığını düşünüyorum. Bazı davalar kurgulandığına, gizli tanıklık adı altında yalan tanıklıklar yapıldığına, birilerinin ceza kanunu anlamında suç sayılamayacak eylemlerinin zorlama yorumlarla suç yapılmaya ve gerçekten suç işleyenlerin yanına suçsuz insanların monte edilmeye çalışıldığına tanık oluyoruz.

17 Aralık Sonrası...

İbrahim Okur ile hükümetin, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrasında yargıdaki Gülen cemaati üyelerine yönelik operasyonlarını da konuştuk. Onlara bakışı şöyle:
İnsanların farklı düşünceleri, aidiyetleri olabilir. Önemli olan bunun işine yansıtıp yansıtmadığıdır. Bu dönem “paralel” diye tanımlanan cemaat mensubiyeti ölçülebilir bir durum değil. Kimin hangi cemaate veya gruba mensup olduğunu, kendisi ikrar etmedikçe veya somut delillerle ortaya çıkarmadan bilemezsiniz. Bunun bir cihazı yok.

Cemaatçi olmadığını kanıtla diyemeyiz

O nedenle dün belli davalarda insanlara “suçsuzluğunuzu ispatlayın” denildiği gibi, bugün de başka insanlara “cemaatçi olmadığını ispatla” dememeliyiz. Dün yapılan ne kadar yanlışsa bugün yapılan da o kadar yanlıştır. Biz hukukçular konuya hukukçu duyarlılığı içerisinde yaklaşmak zorundayız. Konjonktüre göre “bugün güç buradan yana, aman buraya yönelelim” diyemeyiz.
Bugün de aynı toptancı yöntemlerle “hadi sen bunu yaptın, ben de sana bunu yapıyorum” denilmesini doğru bulmuyorum. Hukukçunun yapması gereken şu. Somutlaştıracağız ve delillendireceğiz. Ve diyeceğiz ki: “Sen şunu şunu yaptın. Aklınla, vicdanınla, kanunla değil. Aldığın talimatla hareket ettin. Bunun belgesi delili de budur. Gereği de budur.” Bunu demediğimiz sürece çok ezbere hareket etmiş oluruz.

Onlar için de masumiyet karinesi

Medya kendilerince suçluları belirlemiş ve cezalarını da vermiş. “Şu kararları veren, şu soruşturmaları yapan hâkim ve savcılar niye hâlâ görevdeler, HSYK neden hâlâ atmadı?” deniyor. Anayasal teminatı var hâkim ve savcının. İhracın şartları belli. Suç işlediklerini, örgütsel bağlar içerisinde dışarıdan talimat alarak hareket ettiklerini ispatlıyorsak atalım. Ama bunu gazeteci sabit kılamaz. Buna yargının karar vermesi lazım. Son dönemdeki iddialarla ilgili müfettişler görevlendirildi, soruşturmalar yürüyor. Yapılan soruşturmalarda bu yönde deliller elde edilirse, ilgili daire bu konuyu değerlendirip gereğini yapacaktır. Ama sanıklar için savunageldiğimiz masumiyet karinesini, lekelenmeme hakkını meslektaşlarımız için de savunmak zorundayız. Hiç kimse kesin bir hükümle suçluluğu ispat edilene kadar peşinen suçlu ilan edilmemeli.

Hâkim ve savcı suçlu üretmemeli

Hâkim, savcı, hukukçu hangi dünya görüşünde olursa olsun, suç varsa gereğini korkmadan yapar. Ama suçlu üretmek için çaba sarf etmez. Bizler önümüzdeki evraka bakarız. Suç varsa ceza veririz, yoksa beraat veririz. Bunu bir kenara itersek, dün eleştirdiğimiz işi, itiraz ettiğimiz noktaların hepsini şimdi bir başka cenahta yapmaya çalışırsak bu doğru olmaz. O zaman yarın da bir başkası gelir, bugün hukuk dışına çıkanlara aynı şeyi yapar. Hukuk ve adalet herkes için ekmek kadar, su kadar gerekli ve vazgeçilmezdir. Tüm bunların olmaması için yargının her türlü dış etki ve baskıdan uzak, gerçekten bağımsız davranması gerekir.

Tedirgin hâkimler var

Nasıl olacak bu? Bir kültür meselesi. Hâkim önce kendi duygu ve düşüncelerinden, sonra da her türlü dış etkiden bağımsız hareket etmeyi yaşam tarzı haline getirmelidir. Hâkimler, savcılardan hâlâ tedirgin olanlar var. “Acaba kimin ayağına basarım, HSYK’den başımıza bir şey gelir mi?” diyenler var. Bu kaygıların dağıtılması lazım. HSYK olarak bizim de tutarlı ve istikrarlı davranmamız ve bu endişeleri gidermemiz gerekir. İşini her türlü yandaşlık ve aidiyetten uzak, anayasa, kanun ve vicdani kanaatine göre yapan hâkim ve savcıların hiçbir şekilde zarar görmeyeceğini göstermek zorundayız.

Yargı vesayet makamı değil

Sonuçta hâkim ve savcı olarak ben suç varsa devreye girerim. Gerçekten suç işlemişse bunun karşılığı budur derim. Ben devreye girip ülkeyi ve hükümeti dizayna kalkarsam o zaman hükümetin bu kadar feveran etmekte haklı olduğunu düşünürüm. Askeri vesayetten kaçtık, yargı vesayetine yakalandık. Yargı demokrasilerde bir vesayet makamı değil, yasama ve yürütmenin hukuk içerisinde hareket etmesini sağlayan bir kuvvet konumundadır. Siz bunu bir vesayet makamına dönüştürmeye kalkarsanız yasama ve yürütme de gereken tedbirleri alır. Geçmişte yaşananlardan ders çıkarıp hukukun herkese lazım olduğu gerçeğini unutmadan, bugün sana yarın bana kısır çekişmelerinden uzaklaşıp kurumsal yapıları kurmak ve güçlendirmek zorundayız.

‘Dış güçler’ açıklaması

İbrahim Okur, söyleşinin dün gazetemizde çıkan bölümüyle ilgili bir açıklama yapmak istedi. Okur, “Cemaat yalnız yapmış olamaz” sözlerinin yanlış anlaşılmaması ve yeni bir polemiğe neden olmaması gerektiğini, bu sözleriyle “Hükümet ve cemaat birlikte yaptı” şeklinde bir algı oluştuğunu, oysa kendisinin “dış güçleri” kastettiğini belirtti. 

Askeri günde özel nişan


Askeri günde özel nişan
1

Japonya Öz Savunma Kuvvetleri Günü, resepsiyonla kutlandı. Resepsiyonda iki ülke arasındaki ilişkilere yaptığı katkıdan dolayı Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Eski Dekanı Prof. Dr. Nejat Bora Sayan’a “Altın Işıklar, Yükselen Güneş” nişanı takdim edildi.

Japonya’nın Ankara Büyükelçisi Yutaka Yokoi’nin ev sahipliğinde düzenlenen resepsiyona aralarında milletvekilleri, siyasi parti temsilcileri ve diplomatik misyon şeflerinin de bulunduğu çok sayıda davetli katıldı. Büyükelçi Yokoi, 1954 yılında oluşturulan Japonya Öz Savunma Kuvvetleri’nin 60. kuruluş yıl dönümünü kutlamaktan büyük mutluluk duyduklarını belirtti. Büyükelçi Yokoi, resepsiyon alanında stant açarak ürün ve hizmetlerini tanıtan 13 Japon firmasının da Türkiye ile Japonya arasındaki hızla gelişen ticari ilişkilerin dinazmini gösterdiğini kaydetti.

SABANCI DA ALDI
Resepsiyonda Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Esri Dekanı Prof. Dr. Nejat Bora Sayan’a “Altın Işıklar, Yükselen Güneş” nişanı takdim edildi. Daha önce Sakıp Sabancı, Kemal Derviş gibi isimlere takdim edilen nişan, Japonya dışında Japonya ile ilgili çalışmalar yapan kişilere veriliyor.

TIR davasında hâkime ‘tutukla’ baskısı var

27 Haziran 2014, Cuma
Adana’da 19 Ocak tarihinde MİT’e ait TIR’ların durdurulmasıyla ilgili 13 asker hakkında Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın ilk duruşması dün yapıldı.









Davayı izlemek için adliyeye gelen CHP Hatay milletvekilleri Mevlüt Dudu ile Refik Eryılmaz ‘gizlilik’ kararı sebebiyle salona alınmadı. Adana Adliyesi önünde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Mevlüt Dudu, ‘İçeride hukuk adına bir tiyatronun oynandığını’ ileri sürdü. Mahkemenin ilk celseyi beklemeksizin duruşmanın kapalı yapılmasına karar verdiğini belirten Dudu, sanık avukatlarının ‘gizlilik’ kararının kaldırılması yönündeki taleplerinin mahkeme heyeti tarafından reddedildiğini kaydetti.

İki klasör delilin ‘devlet sırrı’ saikiyle sanık avukatlarından bile saklandığını ileri süren Mevlüt Dudu, sözlerine şöyle devam etti: “Bir sanık vekilinin TIR’lardaki ‘silah ve mühimmatın’ fotoğraflandığına ilişkin ifadesi üzerine, bu ifade mahkeme başkanınca duruşma tutanağına ‘TIR’larda bulunan malzeme’ olarak geçirilmeye çalışılmıştır. Avukat arkadaşımızın ‘ben malzeme demiyorum, silah ve mühimmat diyorum’ ısrarları sonucunda zoraki olarak ifade düzeltilmiştir. Sanık vekilinin ifadesi ‘silah ve mühimmat’ olarak tutanaklara geçirilmiştir. Mahkeme başkanının durumu malumdur. Kendisi sorgu hâkimine -ki sorgu hâkiminin beyanına göre konuşuyorum, bugün basında herkes gördü bunu- mahkeme başkanının sanıkları tutuklaması yönünde çok ciddi baskı uyguladığını kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu kişi şu anda bu mahkemeye başkanlık etmektedir. Asla kabul edilebilir bir durum değildir. Sanık vekilleri sanıyorum hakimin reddi yönünde talepte bulunacaklar.”
MİT’e ait TIR’ları durdurdukları iddiasıyla Adana ve Ankara İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde görevli 13 askerî personeller hakkında ‘devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme’ suçundan 15 yıldan 20 yıla kadar; ‘devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla açıklama’ iddiasıyla müebbet hapis cezası istemiyle dava açılmıştı.

Bir Balyoz polemiği / Hadi Uluengin / Taraf

  MALÛM, Balyoz hükümlüleri tahliye edildi.

Karar son derece isabetlidir. Hukuki ilkesellik açısından tamamen doğru buluyorum.

Ve birisi mail atarak şunu haber verdiği içindir ki bugün polemik bir yazı yazacağım:

***

MEĞER belediye seçimlerinde aday olan ve binde sıfır virgül küsuratla ağzının payını alan bir neo-Nazi Maocu bu tahliyelerden yola çıkarak Karanlık adlı malûm varakparede, sözkonusu dava zanlılarını “jurnallediğini” (!) varsaydığı isimler arasına benimkini de katmış.

Artı, “suçluyorum” yaftasını kullanarak ve Nâzım Hikmet’in Peyami Safa’yla olan polemiğine atıfta bulunarak aklınca bizleri “teşhir ettiğini” (!) sanmış.

***

HAYIR neo-Nazi Maocu, bütün siyasi familyan gibi yine kuyruklu yalan söylüyorsun!

Bütün ulusalcı şarlatanlar gibi yine çamur at izi kalsın taktiğinden medet umuyorsun!

Halep oradaysa arşiv buradadır ve ispatlayamazsan da şerefsizsin ki, hodri meydan!

***

EVET, arşiv buradadır ve isteyen bir tıklamayla onlara ânında ulaşabilir:

Bu satırlar yazarı 23 Ocak 2010 tarihinde ve kasten “İhtiyat” başlığıyla kaleme aldığı ilk makaleden, Yargıtay kararı ertesinde“hasımlarımızın uğradığı adaletsizliğe de karşı çıkmakta tereddüde düşemeyiz” diye bitirdiği 11 Ekim 2013 tarihli son makaleye dek, üç buçuk yıl boyunca Balyoz konusunu işlediği her yazıda mahkemenin adil olmadığını belirtti.

Üstelik tıpkı Ergenekon’daki gibi, hem keyfî ve uzun tutuklamalardan, hem de delil ve iddia tutarsızlıklarından dolayı özünde haklı bir davanın fiyaskoya dönüştüğünü tekrarladı.

Aksini ispat et ulusalcı bezirgân, yoksa seni ve siyasi fasileni işte ben teşhir ediyorum.

***

AMA tabii ki bunları yazarken somut militarist zihniyetten ve daha da somut karargâh tatbikatından yola çıkarak ortada kesin bir suç olduğunu da bilhassa ve bilhassa vurguladım.

Zaten Balyoz davasının o “özünde haklılık”gerekçesi de tam buraya odaklanıyordu.

Ve son tahliyelere rağmen dün olduğu gibi bugün de sözkonusu gerekçe değişmedi.

Nitekim zanlılardan büyük bir bölümünün gerek duruşmalar sırasında, gerekse salıverilme ertesinde küstahça meydan okumayı ve eski tas, eski hamam diskurdan zerre kadar taviz vermemeyi sürdürmesi, sözkonusu suçun sabitliğini tekrar gözler önüne serdi.

Fakat böyle bariz bir suçun varlığı bile ne kurunun yanında yaş da yanar gibi bir hukuksuzluğu, ne de sahte delil üretmek gibi bir rezilliği meşru kılabilirdi ve kılıyor.

Dolayısıyla, işte yukarıdaki nedenlerden ötürü bu satırlar yazarı da aslında ulusalcıdüzenbazın zikrettiği diğer pek çok isim gibi Balyoz soruşturmasının başladığı andan itibaren aynı ilkeli tutumu takındı ve “özünde haklılık” gerekçesine rağmen adaletsizlikle uzlaşmadı.

Hadi Karanlıkçı Maocuaksini ispat et, yoksa tekrarlıyorum, sen şerefsiz bir iftiracısın.

***

İMDİİ, yukarıda örneklediğim yalan gibi, Ergenekon ve Balyoz tahliyeleri ertesinde her boy ve soydan eski statüko zaptiyesinin zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışması ve jurnalci bir intikamcılığa soyunması hiçbir şekilde sözkonusu davaların o özünü yanlış kılmıyor.

Şüphesiz, başta sahte delil üretenler olmak üzere komploya bulaşmış ve kamuoyunu manipüle etmiş olanlar cezalandırılmalıdır. Hukuk ve vicdan böyle bir yükümlülük dayatıyor.

Ama bunu söylemek ve savunmak da asla ve asla ulusalcıların aynı manipülasyonu bu defa aksi yönde yaptığı gibi, şu an cezayı savmış olan zanlılardan bazılarının sütten çıkmış ak kaşık “masumlar” (!) olduğu anlamına gelmiyor ve gelmeyecektir.

Adalet ancak her iki tür suçun da tespit ve teşhir edilmesiyle yerini bulacaktır ki, ben kendi hesabıma o teşhiri dün olduğu gibi bugün de iftiracı şerefsizlerden esirgemeyeceğim.

Emekli Orgeneral Doğan HSYK'ya şikayette bulundu

Emekli Orgeneral Doğan, Balyoz davasına ilişkin yargılamayı yapan ve kapatılan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti hakkında HSYK'ya şikayette bulundu

23 Haziran 2014 Pazartesi
Emekli Orgeneral Doğan HSYK'ya şikayette bulundu
Balyoz planı davası kapsamında 20 yıl hapis cezasına çarptırılan ve Anayasa Mahkemesinin (AYM) "ihlal" kararının ardından Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesince tahliye edilen emekli Orgeneral Çetin Doğan, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna (HSYK) davaya ilişkin yargılamayı yapan ve kapatılan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti hakkında şikayette bulundu.

Çetin Doğan, avukatı aracılığıyla HSYK'ya gönderdiği dilekçede, kapatılan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin başkanı ve üye hakimlerinin Ömer Diken, Ali Efendi Peksak, Murat Üründü ve Aytekin Özanlı olduğu anımsatıldı.

Dilekçede, "dijital dokümanlarda manipülasyon yapıldığı tespitini" içeren 6 askeri bilirkişi raporu ile 12 bilimsel mütalaanın tamamının kapatılan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyasında bulunduğu belirtilerek, bu raporlarda yazan tespitler çerçevesinde bilirkişi incelemesi yaptırılması talep edildiği ancak taleplerinin hukuka aykırı olarak söz konusu mahkeme heyeti tarafından reddedildiği ileri sürüldü.

Yargılama sırasında, iddia konusu askeri müdahaleyi önlediği ileri sürülen dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman ve dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün dinlenilmesi taleplerinin de aynı heyetçe reddedildiği ifade edilen dilekçede, ret kararları üzerine birçok kez reddi hakim talebinde ve HSYK şikayetlerinde bulunulduğu ancak bu başvurulardan bir sonuç elde edilemediği kaydedildi.

Dilekçede, AYM'nin "ihlal" kararına değinilerek, ''Bu kararla, yargılama sırasında ileri sürülen dijital dokümanlarla ilgili tespit edilen sahteciliklerin bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle tespit edilmesi ile esasa etkili tanıkların dinlenilmesi taleplerinin kapatılan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından reddinin Adil Yargılanma Hakkı'na aykırılık taşıdığına hükmedilmiştir'' ifadelerine yer verildi.

AYM kararı ve BM Keyfi Tutuklamaları Önleme Çalışma Grubu'nun kararında yer alan ''Adil Yargılanma Hakkı''nın ihlal edilmiş olduğuna dair tespitlerin vurgulandığı dilekçede, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi eski heyeti Ömer Diken, Ali Efendi Peksak, Murat Üründü ve Aytekin Özanlı hakkında soruşturma başlatılması talep edildi.

Engin Alan Meclis'te yemin etti

19 Haziran'da Sincan Cezaevi'nden tahliye edilmişti

Engin Alan, Meclis'te yemin 
Anayasa Mahkemesi'nin Balyoz davası kararının ardından tahliye olan MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan, TBMM Genel Kurulu'nda yemin ederek yasama görevine başladı.