1 Haziran 2012 Cuma

Büyükelçilerin gözünden 27 Mayıs / CİHAT GÖZTEPE

1955 sonrasında ordu içerisinde İnönü'nün, partisinden ziyade kendi şahsına olan sempati bir hayli yüksekti, çünkü o Milli Mücadele'nin ve Cumhuriyet'in ikinci adamı ve Gazi'nin de yakın arkadaşıydı.
 
Ayrıca DP'nin askerî, politik amaçlar için kullanıldığı kanaati de asker içerisinde DP'ye karşı bir tepkiye neden oluyordu. Askerin huzursuzluğu ile ilgili örnekler artırılabilir. 1955'ten itibaren çözüm seçeneklerinden olan hükümet darbesi yapmak amacıyla orduda gizli komitelerin kuruldukları bilinmektedir. Nitekim bu komiteler adım adım ihtilale yaklaşmışlar ve 27 Mayıs'ta da Menderes hükümetini devirerek yerine askerî yönetim kurmuşlardır. İhtilalin olacağının içeride ve dışarıda pek çok kişi ya da kişiler tarafından tahmin edildiği bilinmektedir. İhtilale ortam hazırlayan ya da hızlandıran olaylara kısaca bakılacak olursa, esas itibarıyla 1957 seçimlerinden sonra politik ortam bir hayli gerginleşmişti. 17 Şubat 1959'da Kıbrıs anlaşmaları için Londra'ya gitmekte olan Menderes'in uçağı Gatwick havaalanı yakınlarında pilot hatası ve sis yüzünden düşmüş, Menderes yaralı olarak kurtulmuştu. Bu hadiseyi müteakip Menderes yurda dönüşte büyük tezahüratlarla karşılaştı ve İnönü de kendisini Ankara Garı'nda karşılamış ve el sıkışmışlardı, yani bu hadise bir yumuşamaya vesile olabilirdi. Ancak bu görüşme iki lider arasındaki bir tür son görüşme olmuştur.

Demokrat Parti'nin sonunu hazırlayan olaylar dizisinde 19 Nisan 1959'da 75 yaşındaki CHP lideri İnönü'nün beraberinde diğer parti yöneticileri ve gazeteciler olduğu halde parti treniyle "Büyük Taarruz" adı verilen geziye çıkması etkili bir yere sahiptir. Trenin ilk durağı Uşak'tı ve burada hükümet tarafından organize edildiği sanılan bir grup göstericiden on altı yaşındaki birinin attığı taş İnönü'nün kafasına isabet ederek onu yaralamıştır. Bu durum CHP tarafından devamlı gündemde tutulmuş ve bu yüzden ülke çapında ortam gerginleşmiştir. Bu hadise askerler arasında da İnönü'ye duydukları saygıdan dolayı huzursuzluğa neden olmuştur. Daha sonra İnönü İzmir'e, oradan da İstanbul'a gitmiş orada havaalanından şehre gelirken arabası bir grubun saldırısına uğramıştır. Anadolu'nun çeşitli yerlerindeki muhalefetin etkisini kırmaya yönelik teşebbüsler etkili olamamış, aksine CHP'nin trendini yükseltmiştir. Son olarak Kayseri'de Yeşilhisar yakınlarında İnönü ve taraftarları için verilen emre askerler itaat etmemişlerdir. Bu durum da göstermiştir ki DP artık ordudan destek alamaz hale gelmiş ve CHP asker yakınlaşması artmıştır. 18 Nisan'da Meclis'te üyelerinin tümü DP'lilerden oluşan Araştırma Komisyonu'nun kuruluşu CHP saflarında protesto edilmiştir. İnönü bu protestosunu şu cümlelerle dile getirmiştir: "Bu yolda gitmeye devam ederseniz sizi ben bile kurtaramam, şartlar zorunlu olursa ihtilal millet için meşru bir haktır."

'MENDERES DAR BİR ÇEMBERİN İÇİNE ALINMIŞTI'

Siyasî atmosfer gerginleşmekte iken ülke genelinde üniversite öğrencileri hükümeti protesto eden eylemlere başladılar. Polis ve askerin İstanbul'daki gösterileri bastırması sırasında iki öğrenci hayatını kaybetti. Basına uygulanan sansür nedeniyle insanlar bu hadiseyi olduğu gibi öğrenemediği için daha çok öğrencinin öldüğü dedikodusu yayılmıştır. Bu yüzden protestolar artmıştır. Hükümet de çare olarak sıkıyönetim ve Ankara ile İstanbul'da 28 Nisan'da sokağa çıkma yasağı ilan etmiştir. Buna rağmen kalabalık bir grup siyasal bilgiler fakültesi öğrencisi 'Menderes istifa' şeklinde slogan atmışlardır. Buna benzer olaylar 2 Mayıs 1960'a kadar devam etmiş ve DP iktidarının sonunu hazırlamıştır. Menderes Tahkikat Komisyonu'nun kaldırıldığını Eskişehir'de söylemesine rağmen ses kabloları kesildiği için pek kimse bunu duyamamıştır. Nitekim Menderes, 27 Mayıs sabahı ihtilali Eskişehir'de öğrenecektir. Peki, Menderes seçime gitse sonuç nasıl olurdu sorusuna ve Menderes'in anlayışıyla ilgili olarak dört yıl Ankara'da İngiliz büyükelçisi olarak görev yapmış olan Burrows'un yazdıklarına değinelim: "Bu kombinasyonu not etmek gerekir, zira başka ülkelerde öğrenciler, akademisyenler ve subaylar arasında, geçmişten gelen askeriye ve mülkiye üstünlüğü geleneği, pek beklenmez. Eğer 1960 ilkbaharında bir seçim yapılsaydı DP'ye ülke çapında ekonomik programından dolayı büyük destek vardı. Fakat onlar sonunda risk almamak için seçime gitmek istemediler. Bunun sebeplerinden biri de Menderes'in gelişme ile ilgili anlayışıdır. Onun politikaları aşağı yukarı geleneksel politikayı takip etmek şeklindedir. Maksadı Türkiye'de Batı standartlarını ve refahını hızlandırmaktı. Bu amaç doğrultusunda oldukça fazla yol yapımına önem vermiş, hidroelektrik santrali inşası ve güneydoğu bölgesine rafineri yaptırma gayretiyle tarımda ürün artışını sağlamak istemiştir. Menderes, Türkiye'nin gelecekte kalkınması için kendini özel bir görevde sayıyor ve elinden bu fırsatı kaçırıp başkasının elde etmesini istemiyordu."

Peki, Menderes olabileceklerden tamamen habersiz miydi? "Görünüm oydu ki Menderes dar bir çemberin içine alınmıştı. Kendi çıkarları uğruna bu dar çemberi teşkil edenler onu her an biraz daha uçuruma doğru itmekteydiler. Uzak çevrenin ikazları da ulaşamıyordu. Menderes bir bakıma bahtsız bir devlet adamıydı." Menderes'in, etrafında sadık ve samimi dostlar bulamadığı oğluna yazdığı vasiyetten de kolayca tespit edilebilir. Menderes, vasiyetinde oğlu Yüksel'e şöyle seslenecekti: "Suret-i katiyetle etrafına inanmayacaksın, beşeri zaafların dışında benim suçlu olduğuma katiyen inanmayınız. Bütün bu olaylardan sonra da benim mefkurem olan millete ve vatana varlığınla hizmet etmekten fariğ olma."

27 Mayıs 1960 darbesi ile Menderes hükümeti devrildi ve Türkiye'de savaş sonrası dönemin ilk askerî yönetimi işbaşına geldi. 27 Mayıs günü Amerikan Dışişleri Bakanlığı adına basına yapılan açıklamada Menderes hükümetinin devrilmesinin Washington için tam bir sürpriz olduğu belirtildi. Anlaşıldığı kadarıyla ABD Dışişleri Bakanlığı Ankara büyükelçisi tarafından bilgilendirilmemişti. Büyükelçi Fletcher Warren, bakanlık ile yaptığı yazışmalarda Menderes'in çok güçlü olduğundan ve ordunun onu desteklediğinden ve bilhassa Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'un Başbakan'ın emirlerine itaatkar olduğundan ve TSK'yı kontrol ettiğinden bahsetmekteydi. Dönemin ünlü gazetecilerinden ve İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker'e göre, Ankara'daki entelektüel kesim Amerikan büyükelçisine "uzun ahmak" lakabını takmıştı. Warren'ın boyu yaklaşık iki metreydi ve hükümetine geçtiği yanlış bilgiler nedeniyle böyle tanımlanmıştı. Büyükelçinin bu tarz farklı bilgi aktarmasına karşılık CIA'nin olabilecek durumla ilgili Washington'u bilgilendirdiği bilinmektedir. Nitekim ihtilalden kısa sayılabilecek bir süre sonra Warren merkeze çekilmiştir.

Diğer taraftan İngiliz Dışişleri Bakanlığı için Türkiye'deki darbe bir sürpriz değildi. Ankara'da İngiliz büyükelçiliği Türkiye'nin iç durumu hakkında bütün bilgileri düzenli olarak geçmekteydi. 19 Nisan 1960 ve 22 Nisan 1960 tarihli telgraflarda Ankara büyükelçisi Burrows, "Potansiyel olarak bir darbe ortamı vardır." şeklinde değerlendirmede bulunmuştur. Kendisi ile Ağustos 1998'de yaptığımız mülakatta bu değerlendirmeyi nasıl yaptığını sorduğumuzda kendi kaynaklarına göre gidişatı değerlendirerek böyle bir kanaate vardığını, bunu da merkeze ilettiğini belirtmiştir. Büyükelçi Burrows, darbenin dışişleri bakanı olarak atadığı büyükelçi Selim Sarper'le ilk görüşmesini 31 Mayıs'ta yaptı. Sarper, Burrows'a yeni Türk hükümetinin programı ile dış politika yönelimini ve askerî yetkililerin -özellikle de General Gürsel'in- genel amaçlarını açıkladı. Son olarak Sarper, büyükelçiye söylediklerinin bir kısmının yeni hükümetin sırları arasında yer aldığını ifade etti. Büyükelçi de bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı'na yapacağı önerilerin hiçbirinde -o konu Türkiye'de kamuoyuna açıklanana kadar- ipucu vermemesini önerdi.

İNGLİZLER'İ RAHATLATAN AÇIKLAMA

Bu raporun, büyükelçi ile Türk Dışişleri Bakanlığı arasındaki ilişkiyi ortaya koyduğu belirtilmelidir. Rapor, Ankara Büyükelçiliği'nin Türkiye'nin iç ve dış politikası hakkında İngiliz Dışişleri Bakanlığı'nı önceden bilgilendirdiğini de göstermektedir. Askerî yönetim adına ilk kamuoyu açıklaması Albay Alparslan Türkeş tarafından darbe gecesinin sabahında Türk radyosundan yapıldı. Açıklamada askerî yönetimin dış politika amaçları da belirtildi. Türkeş, yeni yönetimin Türkiye'nin NATO ve CENTO ittifaklarına karşı yükümlülüklerini ve Kıbrıs anlaşmazlığına ilişkin olanlar da dahil diğer uluslararası yükümlülüklerini yerine getireceğini özetle ifade etti. Bu açıklama sonrasında İngiliz hükümeti yeni yönetimle ilişkileri sürdürmeye istekliydi.

Haziran 1960'ta Dışişleri Bakanlığı, Burrows'a, Türkiye'nin iç politikası ve dış ilişkilerine ilişkin görüşlerini açıklayan önemli bir mesaj gönderdi. Bu mesaj, İngiliz Dışişleri Bakanlığı'nın kanaatini temsilen büyükelçinin Sarper ile görüşmekten kaçınmayacağını; Türk iç politikasındaki muhtemel bir gelişmeye İngiliz tarafının da doğal olarak çok önem vermesi nedeniyle bu görüşmelerin İngilizler için büyük bir değer taşıdığını gösterir. Diğer taraftan İngiliz Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı A.D.M. Ross şunları yazmıştı: "(İngiliz tarafı) Gerçekte (Türk yetkililerden) her şeyi seçim sandığı hevesine bırakmalarını bekleyemez; bu Türklerle Türkiye'nin diğer müttefikleri için kötü bir şey olmayabilir." Ross, son zamanlarda devlet harcamalarına ilişkin durumun giderek kötüleşmesini durdurmaya, yönetimin üst kademelerinde yolsuzluğun denetim altına alınmasına ve genel olarak Atatürk döneminin ruhuna dönülmesine kararlı sıkı bir otoritenin (ordu) Türkiye'yi yönetmesi gerektiğini de ekledi. İngiliz yöneticilerin, Türkiye'nin demokratik gelişimine özel bir alaka göstermedikleri kolaylıkla anlaşılabilir. Onlar gerçekte siyasal, ekonomik ve askerî alanlardaki İngiliz çıkarları üzerinde yoğunlaşmışlardı. Askerî müdahalenin Türkiye'nin dış ilişkileri üzerindeki etkisi şaşılacak ölçüde küçüktü. Darbe yapıldığında İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Türk dış politikasında köklü değişiklikler yapılmamasından çok memnun olmuştu. Albay Türkeş tarafından yeni askerî hükümet adına yapılan ilk kamuoyu açıklamasını okudukları zaman, yeni hükümetin politikasının, özellikle Kıbrıs politikasının, İngiltere için olumsuz hiçbir durum ortaya çıkarmadığını anlamışlardı. Askerî hükümet, önceki hükümetin yüklendiği bütün uluslararası yükümlülüklere bağlı olduğunu ve onlara uyacağını belirtti. İngiliz hükümeti daha çok Kıbrıs üzerine kaygıları nedeniyle Türkiye'nin iç gelişmelerine ilgi gösterdi. Her şeyden önce İngiltere, Kıbrıs meselesinde inisiyatifi kaybetmek istemedi.

Anayasaya göre ölüm cezaları Milli Birlik Komitesi (MBK) tarafından onaylanmalıydı. Yargılama sürecine otoritelerin müdahalede bulunmadığı söylenemez. Hâkimler ve savcılar doğrudan MBK'nın oluşturduğu hükümet tarafından atanmıştı. Ankara'daki İngiliz büyükelçisi mahkemelerin kurulmasının değişik sebepleri olduğuna dikkat çekti. En önemli neden muhtemelen müdahaleyi haklı kılma arzusuydu. Büyükelçi, "Türkler meşruiyete önem veren bir halk" şeklinde değerlendirme yapmıştır. Bu isabetli bir tahlildi, çünkü İstanbul Üniversitesi'nden hukuk dalındaki öğretim üyeleri -Rektör Profesör Sıddık Sami Onar dahil- MBK'ya darbeyi hukuki bir zemine oturtmaları tavsiyesinde bulundular. Darbe yapıldığında, darbeci subaylar arasındaki genel kanaat üç ay içinde yeni seçimleri yapmak ve arkasından da iktidarı sivil hükümete devretmekti. Akademisyenler, eski hükümetin bakanlarının ve Demokrat Parti üyelerinin yeni seçimler yapılmadan önce yargılanmaları konusunda darbe liderlerini teşvik ettiler. Onlara göre, şayet bu kişiler seçimlerden önce yargılanıp suçlu bulunmazlarsa yeniden seçilmeye hak kazanırlar ve daha sonra tekrar iktidara gelebilirlerdi. Hükümeti kurmaları ile yargılanmalarının sona ermesi arasındaki dönemde darbeye katılan askerî görevlileri tutuklayabilirlerdi. Akademisyenlerin hukuki sürecin gereği gibi takip edilmesi yönündeki tavsiyesi mahkemenin 11 ay geç sonuçlanmasına yol açtı. MBK üyelerinin, kısa süren bir mahkeme sonucunda eski hükümet üyelerinin daha çabuk bertaraf edilebileceklerini düşündükleri anlaşılmaktadır. Yargılamanın uzayıp kararın çıkmaması seçimlerin ertelenmesine ve sivil rejime dönüşün daha sonraya bırakılmasına neden oldu.