27 Mayıs cuntasının idamla yargıladığı Genelkurmay Başkanı Rüştü
Erdelhun, uğradığı haksızlığı Yassıada'da Osmanlıca ve Türkçe el
notlarında ve son müdafaalarında kaleme almıştı.
Ne
var ki müdafaası kabul edilmeyen Erdelhun, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve
Başbakan Adnan Menderes ile birlikte 15 kişilik idamlıklar listesine
girecekti. Paşanın avukatı aracılığıyla sunduğu Türkçe müdafaasında
önemli satır başları yer alıyordu: "Muhterem hakimler heyeti, tarihte
birçok divanlar kurulmuş, birçok inkılapların icaplarına göre
muhakemeler yapılmış, en süratli kararlarla birçok tarihî ve kesin
hükümler verilmiştir. Bu hükümlere hedef olan kimselerden bazıları suçlu
olarak mahkûm edilmişlerse, bazıları da masum ve suçsuz olarak mahkûm
edilmiş, fani dünyaya bir melek safiyeti ve saffeti ile gözlerini
kapamışlardır. İnsanlık tarihinde adalet tecellisindeki davranışların
hatalı gidişi ile hasıl olan zuhuller veya yanlış hükümler, ancak
mazinin boşluğunda kanlı ve acı bir hatıra olmaktan ve beşeriyetin
maşeri vicdanını sızlatmaktan başka bir işe yaramamışlardır. Birçok
hakimler, krallar, hükümdarlar bu çeşit telafisi gayri mümkün ve adalet
namına yüz karası teşkil eden hataları veya zuhulleri bazen de sırf
zamanın geçici telakkisinin tesiri altında ya süratle karar vermekten ya
da objektif düşünememekten dolayı yapmışlardır. Tarihin derinliklerinde
adalet namına ve istikbale doğru, arz ettiğim tarzdaki adaleti tatbik
edenler için beşeriyetin kulaklarını çınlatan; maşeri vicdanı zehirleyen
ve zehirlemekte olan tek başına bir feryad, acı ve hacalet kalmıştır.
Tarih boyunca Türk ordusu bir itaat numunesi olmuştur. Şeklen devlet
reisi ve hükümet başkanının emirleri ile hadiselere müdahale etmiş
olduğum ve Örfi İdare Kumandanının vazifesine yardım ettiğim ve
astlarıma da o zamanki hava içinde bazı tavsiyelerde bulunduğum
hususları aşikârdır. Fakat bunların hiçbirisinde suç vasfı ve unsuru
mevcut değildir. Bu fiillerin cümlesi o zamanın havası içinde en normal
birer gidişattır. Ve en kısa ve zararsız yoldan asayişi temin etmek ve
Türk milletini kanlı bir badireden korumak maksadı ile gösterilen
gayretlerden ibarettir."
Hiçbir fert ve zümreyi düşünmeksizin vazifemi yaptım
Kırmızı valizinden çıkan 90 sayfalık defterinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin itaat ve vazife şuuru ile yetişmiş askerlerinin darbe yapmayacağını vurgulayan Erdelhun "Şahsî müdafaanamem' başlığını koyduğu Osmanlıca metinlerde sıkıyönetim ihlali ile ilgili iddiaları da cevaplıyordu. "Evvelce arz ettiğim gibi Genelkurmay Başkanlığı elde mevcut kanunlara göre hükümet emrinde bulunan Örfi İdarelerin haricinde olup Örfi İdarelerin icraatından mesul ve muhatap değildir. Genelkurmay Başkanı sıfatıyla beni Örfi İdarelerle mahdut bir zaman içinde temasa getiren başlıca iki hadisedir. (1) 30 Nisan 1960'ta Sayın Reis-i Cumhurun emriyle İstanbul'a gönderilmem ve 2 Mayıs 1960'ta İstanbul'da toplanan NATO Nazırlar Konseyi toplantısıdır.( 2) Ankara'da 21.5.1960'ta bir kısım Harp Okulu talebesinin yaptıkları nümayiştir. Sırası ile özet olarak arz ettiğim ve ayrıca müdafaa vekilim tarafından savunulan 4 konuda da ne bir ölüm ve ne de bir yaralı yoktur. Bu konudaki bütün harekâtım, memlekette asayişin temini, devlet ve ordu prestijinin korunmasından ibaret idi. Hiçbir fert ve zümre düşünülmeksizin, tamamen vazifesine bağlı bir asker sıfatıyla yapmış olduğum hareketler çok insafsızca beni ölüm ve yaralamaya azmettirmek suçlarına iştirak ile itham etmektedir. 46 senelik pürüzsüz askerî hizmetlerime büyük harp (I. Dünya Savaşı) İstiklal harplerindeki sicillerimdeki mukayyet fedakârlıklarıma ve 12 yıldan beri silahlı kuvvetlerimizin techiz, temsik ve talimi mesaime ve 15 NATO kurmay başkanlarından mürekkep askeri komite başkanlığında son mart ayında kazandığım takdire rağmen bugün burada maznun (zanlı) mevkiinde bulunmak bahtsızlığına düştüm. Hakikatlerin meydana çıkarılarak masumiyetimin teslimi hususunda Milli Birlik idaresinin ve Yüksek Adalet Divanı'nın adalet, mantık ve vicdanlarına iltica eylediğimi arz ederim."
Erdelhun: Hakkımızdaki kararı tarih verecek
Erdelhun'un hikâyesi eşi Vasfiye Hanım'ın emekli asker yeğeninin desteğiyle ortaya çıktı. İsminin bilinmesini istemeyen yeğen, "Eniştem ile ilgili gerçekler konuşulsun yeter' diyor ve şu hatırları naklediyor. "Darbe zamanı Konya'da teğmendim. Eniştemin resmî makamı nedeniyle çok fazla görüştüğümü söyleyemem. Ancak darbenin ülkeye fayda getirecek bir eylem olmadığını düşünüyordu. Dürüsttü. Asılsız şeylerle zan altında bırakıldı. Sözde öğrenciler kıyma makinelerinden geçirilmişti.. Bu yalan haberlerle insanlar kandırıldı. Halk Partililerin çok suçu var. Harp Okulu öğrencileri yürüyüş yaptıkları için bombalanacakmış denildi. O dönem sadece 3 kişi öldü. Hâlbuki eniştem vazife insanıydı. Çalışmalarından dolayı Adnan Menderes ve Celal Bayar'ın itibarını kazanmış biriydi. Kayseri Hapishanesi'nde yatarken bir kere ziyaretine gittim. Celal Bayar'ı da gördüm, beraber yan yana oturuyorlardı. Kayserililer enişteme ve Bayar'a ciddi yakınlık gösterdi. Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın idamı çok yanlıştı. Eniştemi cezaevinde ziyaret ettiğimde; 'Ne yapalım kaderimiz böyleymiş' diyordu. Bize en çok "Ben sadece görevimi yaptım ve bundan dolayı cezalandırıldım. Çok şükür ki görev yaptığım süre içerisinde orduyu siyasete karıştırmadım." derdi. Bu konular açıldığında her zaman söylediği şu sözünü unutmam: Bizim hakkımızda nihai kararı tarih verecek."
Cebeci Asrî Mezarlığı'nda sessiz veda...
-27 Mayıs cuntasının tutuklayıp idamla yargıladığı Genelkurmay Başkanı Mustafa Rüştü Erdelhun'un Yassıada'daki yargılanma sürecinde rütbeleri sökülmüş, er statüsüne indirilmişti. Hayatının son günlerinde GATA'da tedavi gören paşa, 89 yaşında vefat ettiğinde son yolculuğuna sessiz bir şekilde uğurlandı. Naaşı kendi isteği üzerine Ankara'da Genelkurmay başkanlarının gömüldüğü Devlet Mezarlığı'na değil, Cebeci Asri Mezarlığı'na defnedildi. Genelkurmay'dan da ailesine Erdelhun'un Devlet Mezarlığı'na defni ile ilgili hiçbir teklif gelmemişti. Paşa'nın medfun bulunduğu kabrindeki mezarı oldukça sade. Mezar taşında, 'Orgeneral Rüştü Erdelhun, Genelkurmay Başkanı' ibareleri yazıyor. Doğum tarihi 1 Eylül 1894, ölüm tarihi ise defin tarihi olan 10 Kasım 1983. Çileli bir ömrü paylaştıkları eşi Vasfiye Hanım, kendisinden 5 yıl sonra 31 Ağustos 1988'de hayata veda etti. Şimdi kabirleri yan yana. Yakınlarının kırmızı güller diktiği mezarlıkta ayrıca annesi Fatma Erdelhun, kayınpederi Edhem Onganer, kayınbiraderi Reşat Onganer'in kabirleri de bulunuyor. 19 Ekim 1954 tarihinde vefat eden Edhem Bey, aynı zamanda Varna Müftüsü İ.Hakkı Sayarer'in de kayınpederi. Cebeci Asri Mezarlığı'ndaki en ilginç noktalardan biri de 27 Mayıs'ta cuntacı ekibin içinde olan ve darbe sonrası tabii senatörlük yapan Kurmay Albay Sami Küçük'ün mezarının, Rüştü Paşa'nın kabrinden 50 metre ileride olması. Mezarlık görevlilerinin verdiği bilgiye göre Zaman'ın ortaya çıkardığı anılarından sonra Rüştü Erdelhun'un mezarına ziyaretçi sayısında artış başladı. Günlük ortalama 15-20 kişi Paşa'nın kabrini ziyaret ederek dua ediyor.
DARBECİLERDEN SÜRPRİZ TAZİYE TELGRAFI
Erdelhun'un ölümü, dönemin gazetelerine ve ajanslardan geçen birkaç küçük habere konu oldu. Haberlerde Ankara Maltepe Camii'nde kılınan namazdan sonra Erdelhun'un naaşının Cebeci Asri Mezarlığı'nda toprağa verildiği yazıldı. Haberlerin içinde en dikkat çekici ayrıntı ise dönemin Genelkurmay Başkanı, 12 Eylül darbesinin Milli Birlik Konseyi üyesi Orgeneral Nurettin Ersin'in Vasfiye Hanım'a çektiği telgraf mesajıydı. Ersin telgrafında "Türk Silahlı Kuvvetleri'nde değerli hizmetleriyle temayüz eden Genelkurmay eski başkanlarımızdan eşiniz Orgeneral Sayın Rüştü Erdelhun'un vefatını öğrenmek beni ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ni müteessir etmiştir." yazıyordu.
Askeri töreni kim başlattı?
Erdelhun'un Cebeci Asri Mezarlığı'nda bulunan kabrinde son 6 yıldır askerî törenle anma düzenleniyor. Paşa'nın vefat ettiği tarih olan 9 Kasım'da Ankara Garnizon Komutanı'nın katılımı ile 50 kişilik subay grubu sade bir törenle Erdelhun'u anıyor. Törenden birkaç gün önce bir grup asker Paşa'nın kabrine gelerek temizlik yapıyor. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunması ile başlayan anma, bir din görevlisinin duasıyla sona eriyor. Genelkurmay Başkanlığı ise törenlere çelenk gönderiyor. Anmayı kimin başlattığı ise tam olarak bilinmiyor. Anma programlarının başladığı tarih eski Genelkurmay başkanı Orgeneral Hilmi Özkök dönemine denk geliyor.
Hiçbir fert ve zümreyi düşünmeksizin vazifemi yaptım
Kırmızı valizinden çıkan 90 sayfalık defterinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin itaat ve vazife şuuru ile yetişmiş askerlerinin darbe yapmayacağını vurgulayan Erdelhun "Şahsî müdafaanamem' başlığını koyduğu Osmanlıca metinlerde sıkıyönetim ihlali ile ilgili iddiaları da cevaplıyordu. "Evvelce arz ettiğim gibi Genelkurmay Başkanlığı elde mevcut kanunlara göre hükümet emrinde bulunan Örfi İdarelerin haricinde olup Örfi İdarelerin icraatından mesul ve muhatap değildir. Genelkurmay Başkanı sıfatıyla beni Örfi İdarelerle mahdut bir zaman içinde temasa getiren başlıca iki hadisedir. (1) 30 Nisan 1960'ta Sayın Reis-i Cumhurun emriyle İstanbul'a gönderilmem ve 2 Mayıs 1960'ta İstanbul'da toplanan NATO Nazırlar Konseyi toplantısıdır.( 2) Ankara'da 21.5.1960'ta bir kısım Harp Okulu talebesinin yaptıkları nümayiştir. Sırası ile özet olarak arz ettiğim ve ayrıca müdafaa vekilim tarafından savunulan 4 konuda da ne bir ölüm ve ne de bir yaralı yoktur. Bu konudaki bütün harekâtım, memlekette asayişin temini, devlet ve ordu prestijinin korunmasından ibaret idi. Hiçbir fert ve zümre düşünülmeksizin, tamamen vazifesine bağlı bir asker sıfatıyla yapmış olduğum hareketler çok insafsızca beni ölüm ve yaralamaya azmettirmek suçlarına iştirak ile itham etmektedir. 46 senelik pürüzsüz askerî hizmetlerime büyük harp (I. Dünya Savaşı) İstiklal harplerindeki sicillerimdeki mukayyet fedakârlıklarıma ve 12 yıldan beri silahlı kuvvetlerimizin techiz, temsik ve talimi mesaime ve 15 NATO kurmay başkanlarından mürekkep askeri komite başkanlığında son mart ayında kazandığım takdire rağmen bugün burada maznun (zanlı) mevkiinde bulunmak bahtsızlığına düştüm. Hakikatlerin meydana çıkarılarak masumiyetimin teslimi hususunda Milli Birlik idaresinin ve Yüksek Adalet Divanı'nın adalet, mantık ve vicdanlarına iltica eylediğimi arz ederim."
Erdelhun: Hakkımızdaki kararı tarih verecek
Erdelhun'un hikâyesi eşi Vasfiye Hanım'ın emekli asker yeğeninin desteğiyle ortaya çıktı. İsminin bilinmesini istemeyen yeğen, "Eniştem ile ilgili gerçekler konuşulsun yeter' diyor ve şu hatırları naklediyor. "Darbe zamanı Konya'da teğmendim. Eniştemin resmî makamı nedeniyle çok fazla görüştüğümü söyleyemem. Ancak darbenin ülkeye fayda getirecek bir eylem olmadığını düşünüyordu. Dürüsttü. Asılsız şeylerle zan altında bırakıldı. Sözde öğrenciler kıyma makinelerinden geçirilmişti.. Bu yalan haberlerle insanlar kandırıldı. Halk Partililerin çok suçu var. Harp Okulu öğrencileri yürüyüş yaptıkları için bombalanacakmış denildi. O dönem sadece 3 kişi öldü. Hâlbuki eniştem vazife insanıydı. Çalışmalarından dolayı Adnan Menderes ve Celal Bayar'ın itibarını kazanmış biriydi. Kayseri Hapishanesi'nde yatarken bir kere ziyaretine gittim. Celal Bayar'ı da gördüm, beraber yan yana oturuyorlardı. Kayserililer enişteme ve Bayar'a ciddi yakınlık gösterdi. Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın idamı çok yanlıştı. Eniştemi cezaevinde ziyaret ettiğimde; 'Ne yapalım kaderimiz böyleymiş' diyordu. Bize en çok "Ben sadece görevimi yaptım ve bundan dolayı cezalandırıldım. Çok şükür ki görev yaptığım süre içerisinde orduyu siyasete karıştırmadım." derdi. Bu konular açıldığında her zaman söylediği şu sözünü unutmam: Bizim hakkımızda nihai kararı tarih verecek."
Cebeci Asrî Mezarlığı'nda sessiz veda...
-27 Mayıs cuntasının tutuklayıp idamla yargıladığı Genelkurmay Başkanı Mustafa Rüştü Erdelhun'un Yassıada'daki yargılanma sürecinde rütbeleri sökülmüş, er statüsüne indirilmişti. Hayatının son günlerinde GATA'da tedavi gören paşa, 89 yaşında vefat ettiğinde son yolculuğuna sessiz bir şekilde uğurlandı. Naaşı kendi isteği üzerine Ankara'da Genelkurmay başkanlarının gömüldüğü Devlet Mezarlığı'na değil, Cebeci Asri Mezarlığı'na defnedildi. Genelkurmay'dan da ailesine Erdelhun'un Devlet Mezarlığı'na defni ile ilgili hiçbir teklif gelmemişti. Paşa'nın medfun bulunduğu kabrindeki mezarı oldukça sade. Mezar taşında, 'Orgeneral Rüştü Erdelhun, Genelkurmay Başkanı' ibareleri yazıyor. Doğum tarihi 1 Eylül 1894, ölüm tarihi ise defin tarihi olan 10 Kasım 1983. Çileli bir ömrü paylaştıkları eşi Vasfiye Hanım, kendisinden 5 yıl sonra 31 Ağustos 1988'de hayata veda etti. Şimdi kabirleri yan yana. Yakınlarının kırmızı güller diktiği mezarlıkta ayrıca annesi Fatma Erdelhun, kayınpederi Edhem Onganer, kayınbiraderi Reşat Onganer'in kabirleri de bulunuyor. 19 Ekim 1954 tarihinde vefat eden Edhem Bey, aynı zamanda Varna Müftüsü İ.Hakkı Sayarer'in de kayınpederi. Cebeci Asri Mezarlığı'ndaki en ilginç noktalardan biri de 27 Mayıs'ta cuntacı ekibin içinde olan ve darbe sonrası tabii senatörlük yapan Kurmay Albay Sami Küçük'ün mezarının, Rüştü Paşa'nın kabrinden 50 metre ileride olması. Mezarlık görevlilerinin verdiği bilgiye göre Zaman'ın ortaya çıkardığı anılarından sonra Rüştü Erdelhun'un mezarına ziyaretçi sayısında artış başladı. Günlük ortalama 15-20 kişi Paşa'nın kabrini ziyaret ederek dua ediyor.
DARBECİLERDEN SÜRPRİZ TAZİYE TELGRAFI
Erdelhun'un ölümü, dönemin gazetelerine ve ajanslardan geçen birkaç küçük habere konu oldu. Haberlerde Ankara Maltepe Camii'nde kılınan namazdan sonra Erdelhun'un naaşının Cebeci Asri Mezarlığı'nda toprağa verildiği yazıldı. Haberlerin içinde en dikkat çekici ayrıntı ise dönemin Genelkurmay Başkanı, 12 Eylül darbesinin Milli Birlik Konseyi üyesi Orgeneral Nurettin Ersin'in Vasfiye Hanım'a çektiği telgraf mesajıydı. Ersin telgrafında "Türk Silahlı Kuvvetleri'nde değerli hizmetleriyle temayüz eden Genelkurmay eski başkanlarımızdan eşiniz Orgeneral Sayın Rüştü Erdelhun'un vefatını öğrenmek beni ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ni müteessir etmiştir." yazıyordu.
Askeri töreni kim başlattı?
Erdelhun'un Cebeci Asri Mezarlığı'nda bulunan kabrinde son 6 yıldır askerî törenle anma düzenleniyor. Paşa'nın vefat ettiği tarih olan 9 Kasım'da Ankara Garnizon Komutanı'nın katılımı ile 50 kişilik subay grubu sade bir törenle Erdelhun'u anıyor. Törenden birkaç gün önce bir grup asker Paşa'nın kabrine gelerek temizlik yapıyor. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunması ile başlayan anma, bir din görevlisinin duasıyla sona eriyor. Genelkurmay Başkanlığı ise törenlere çelenk gönderiyor. Anmayı kimin başlattığı ise tam olarak bilinmiyor. Anma programlarının başladığı tarih eski Genelkurmay başkanı Orgeneral Hilmi Özkök dönemine denk geliyor.