Balyoz
darbe planı ilk ortaya çıktığı zaman ''bu belgelerin diğerlerine
benzemediğini, ortaya çıkan 5000 sayfalık belgenin tamamen tertemiz bir
darbe planı olduğunu ve bu davanın diğerleri gibi sekteye
uğratılamayacağını'' ifade etmiş, 2002-2003 döneminden hazırlanan bu
planın ilk düşünüldüğü dönem 1999 yılındaki Gölcük toplantıları ile
başladığını ve bu planların arkasında tamamen MOSSAD- CIA'nın'' olduğunu
yazmıştık.
Bunları yazarken de şunu belirtmekte fayda var.
Bu yazdıklarımız herhangi bir komplo teorisi falan değil. Tamamen birebir ve gerçektir.
Devletin arşivlerinde bu raporların hala bulunduğunu da göz ardı etmemiştik.
Balyoz'un detaylarının biraz daha açılması gerektiği düşüncesindeyim.
Malum,
28 Şubat döneminde Mason Sebataycıların lideri Çevik Bir'di. Çetin
Doğan ise tam bir din düşmanı ve Mason Bektaşi grubunun lideriydi.
Mezhepsel olarak ikisi de aynı düşünce de olsa da Doğan ABD'nin kozmik
elemanı olarak çalışıyordu.
1999'daki
MGK'ya kadar geçen süreçte Çetin Doğan'ın hazırlamış olduğu kararları
Çevik Bir vasıtası ile Doğan ve ekibi DSP-MHP-ANAP hükümetine baskı
yaparak imzalatmaya çalışmış ama bunu başaramamıştı.
O
dönemde yaklaşık 1,5 milyon insanı fişleyen Çetin Doğan cuntası,
Ecevit'in H. Kıvrıkoğlu ile anlaşmasını öğrenmesi sonucu Ç. Bir'i
kullanarak Kıvrıkoğluna suikast düzenlemiş, başaramamıştı.
Hazırlanan 5000 sayfalık raporların bir benzeri de 1999'daki darbe planında da mevcuttu.
25 bin memur tek tek fişlemiş, milyonlarca CD hazırlamışlardı. (Bu CD'ler sonradan bir ''BAŞ'' tarafından el altından dağıtılmıştı.)
Ecevit'e o dönemde hazırlanan SUİKAST planı bir yönüyle HABERAL-Ç.BİR- DOĞAN üçlemesi ile de ilişkiliydi.
Fişlenen
ve ordu'dan atılması düşünülen subaylar için hazırlanan kararnameyi
imzalamayan Ecevit, Doğan-CIA-MOSSAD cuntası için büyük tehlike arz
ediyordu.
Yani Ecevit'in gözden çıkarılmasının sebeplerinden biri de buydu.
99'daki Gölcük darbe toplantısında yaşananları azda olsa daha önce yazmıştık.
Ancak o gün o toplantıya katılan önemli birkaç isimden bahsetmemiştik.
Balyoz'u
araştıran savcılar bence o toplantıya katılan Türkiye'de o dönemde
bulunmuş ABD ve İsrailli yetkilileri de sorgulamalıdır.
Çünkü 17 Ağustos 1999'un ertesinde gerçekleştirilmesi düşünülen darbeyi planlayan ve o gece toplantıya katılan ekipteki Türk ve CIA- MOSSAD yetkilileri 2002 sonrası içinde çok şey biliyorlar.
Size çok basit iki örnek vereyim.
Mesela 17 Ağustos gecesinde o toplantıya katılan isimlerden biri hepimizin tanıdığı, bildiği karanlık SÜLO... İkinci isim ise size pek yabancı gelmeyecek. 28 Şubat'ın baş patronlarından ve Türkiye'de baron olmasına müsaade edilen AD.
Toplantıya katılan ve size ilginç gelecek bir üçüncü isim daha var. Yalnız bu şahsın ismini şimdilik yazamayacağım. Çünkü kendisi çok zengin bir iş adamı olmasının yanı sıra şuan da büyük bir futbol kulübünün de başkanlığını yapıyor. İsmini vermemiz halinde yaptığı görevde bizim yüzümüzden bazı problemler yaşayabilir. Bunu istemeyiz.
Ancak, başkanlığının hemen ardından yazacağımızdan şüpheniz olmasın.
Son bir isim daha paylaşalım. H.K.Ne acıdır ki, düşmanları ile birlikte darbe toplantısına katılacak kadar da son dönem de çizgisini değiştirmişti.
Evet
bu dört isimle birlikte birkaç yetkili, Ç.D ve CIA-MOSSAD ekibi
Gölcük'teki karargahta Balyoz toplantısının 99 versiyonunu yapıyor.
Planın bütün safhalarını bitiriyor ve 5 isim toplantıyı bitirerek
depremden önce karargahtan ayrılıyorlardı.
O
gece gerçekleştirecekleri darbenin eğlencesini kutlamaya devam eden
bizim darbecilerle birlikte, CIA ve MOSSAD ekibi de eğlenmeye devam
ediyordu.
*
Bu kısımda burjuva için mistik olacak ama bizim için hakikat olan bir konuya daha değinelim.
Depremin gerçekleşeceği saatlere yakın eğlencenin dozajı artıyor, içlerinden biri de şöyle bir cümle kullanıyor;
''Artık onların Allah'ı da gelse kurtaramaz''...
Şimdi birileri diyecektir ki, ''ne yani bu yüzden mi deprem oldu?''
Yok canım burjuvam yok. O yüzden değil.
Gerçi
şimdi sana desem ki ''o söz son merhaleydi'' o kelimeler
''Gayretullah'a'' dokunduracak olan son noktaydı, o küfrü de kullanarak
adımını atmış ''Gayrettulah'a'' dokundurmuş ve acı gerçekle yüzleşmek
zorunda kalmışlardı.
''Ne yazık ki, bu ifadelerimi ser-levha yapacak olsam, bu kez de kalkıp diyeceksin ki ''Gayrettullah nedir? Ser-levha nedir?''
Neyse sen bunları boş ver. Gel yine senin anladığın maddeci dilden devam edelim.
Yalnız burada hakikat olan küçük bir noktaya temas edelim. Çünkü bunlar delilleriyle mevcut.
Bu darbeci ekip Gölcük'teki darbe kutlamasını yaparken, yani küfrün son safhasında geziyorken, gece Türkiye'yi perişan edecek ve merkez üssü GÖLCÜK
olan 17 Ağustos depremi gerçekleşiyordu. Ve bütün kozmik bilgiler derin
sulara gömülüyor, Balyoz'cular yeniden 200 bin kişilik liste hazırlamak
zorunda kalıyorlardı.
İşin garip tarafı şu.
O gece Gölcük'teki karargahta ölen CIA ve MOSSAD ekibi de vardı.
Türk-İslam düşmanı bu ekip Gölcük'ün karanlık sularında kaybolmuştu.
Bu
kişilerin açığa çıkmasını istemeyen İSRAİL-ABD ikilisi hemen kendi
ülkelerinden dalgıçlarını göndermiş arama-kurtarma ekibine
katılmışlardı. Ve ilk işleri de karargahın çöktüğü ve kaybolan
CIA-MOSSAD darbeci yetkililerini bulmaktı.
Günlerce aramış ve o ekibi bulmuşlardı.
Bulduklarında ise ''burjuva ekibin pek hoşuna gitmeyecek olan yüzlerle karşılaşmışlardı''.
Yüzlerine
bakılamayacak kadar çirkin bir görüntüye sahip olan bu kişileri
dalgıçlar, yani ABD ve İsrail'li yetkililer incelenmesi için ilk önce
Bakırköy'e getiriyor, ardından GATA'ya götürüyorlar.
(Bu bilgiler raporlarla mevcuttur.)
Çok
ilginçtir bu kişilerle ilgilenen dalgıçlarda gördükleri karşısında
ruhsal bir bunalım yaşıyor ve yaptıkları vazifeleri bırakarak psikolojik
tedavi görmek için yurt dışında hastaneye yatmak zorunda kalıyorlar.
İsterseniz daha fazla uzatmayalım.
Şimdi
sizlere dalgıçların kekeme olduklarından, darbe toplantısına katılan
AD, SÜLO ve H.K'nın nasıl bir buhran yaşamaya başladıklarından
bahsetmeye de kalkarsam bu işin sonu gelmez.
En iyisi kısa keselim, bizim bu gerçeklerimiz karşısında darbeci ekibin susmaya devam etmesini seyredelim.
***
YAZICIOĞLU SUİKASTI...
Soruşturma istediğimiz noktaya gelmeye başladı.
Geçen hafta yazmış olduğumuz yazı ve bu haftaki komutanın verdiği ifade gerçekleri bir bir ortaya çıkarıyor.
Şundan emin olun;
Soruşturmayı
devam ettirsinler, helikopteri bulmak için gönderilecek olan ekibin
gitmemesi yönünde emir veren komutanında kim olduğunu bulacaklardır.
Ve
o kişinin kim olduğunu öğrendiklerinde ise büyük bir ihtimal
Ergenekon'un nasıl bir derin kuyu olduğunu bir kez daha anlayacaklardır.