6 Haziran 2011 Pazartesi

Hiçbir şey gizli kalamaz / Ekrem Dumanlı

Cuma günkü manşetimiz büyük yankı uyandırdı.

Haber Ergenekon sanığı emekli Albay Levent Göktaş'ın ofisinde ele geçirilen bir belgeye dayanıyordu. "Gizli" ibareli bilgi notuna göre dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ, danışmanı olduğu iddia edilen Nuran Yıldız ile ANAP liderine şöyle bir mesaj göndermişti: "Anayasa Mahkemesi ile konuştuk. AKP'yi kapatacaklar. Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ya da Bülent Arınç'tan biri seçilirse TSK müdahale edecek." Belgeye bir de not düşülmüş: "Yukarıdaki husus akredite olmayan basın kuruluşları tarafından ele geçirilirse TSK'nın güvenilirliği ciddi zedelenir." İlginç! Belgeyi hazırlayanlar yaptıklarının suç teşkil ettiğini; en azından güven sarsıcı ayıp bir iş yaptıklarının farkında...

Haber yayınlanır yayınlanmaz telefonlarımız hiç susmadı. Haberde ismi geçen kişiler aradı önce. Haklarını savundular, manşette yer alan bilgilerin doğru olmadığını söylediler. Nuran Yıldız'a da, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'na da aynı şeyi söyledim: Manşette yer alan bilgiler el altından sızdırılmış bir konu değil; sanık avukatlarına dağıtılan dosyada bu belge yer alıyor. Şayet o dosyadaki bilgiye itiraz edilecekse bunun asıl muhatapları resmi evraktan haber yapanlar değil, bu belgenin var oluş süreci içerisinde rolü olan kişi ve kurumlardır. Bahsi geçen belge aramalarda ortaya çıkmış, savcılık bu belge üzerinde araştırma yapmış, ilgili kurumlarla yazışmalar yapılmış, sonra iddianameye konulmuş ve nihai olarak mahkeme bunu kabul etmiş.

Haberde ismi geçenlerle biz bunları konuşurken, Genelkurmay Başkanlığı manşetimize cevap sadedinde kısa bir açıklama yaptı. İşin doğrusu, yapılan açıklamayı olumlu buldum. Bir zamanlar sıkça yapıldığı gibi 'TSK'yı yıpratma' suçlamasına dayandırılan öfkeli bir izah yoktu karşımızda. Genelkurmay'daki değişime yordum bunu ve pozitif karşıladım. Açıklamada, 'İddia edilen bilgi notuna ilişkin herhangi bir bilgi, belge veya kayda rastlanmamıştır.' deniyordu. Anlaşılan o ki haberden sonra Genelkurmay Başkanlığı, ilgili birimlere talimat vermiş, onlar da habere konu edilen belgeye 'rastlayama'mıştı.

Genelkurmay'ın açıklamasını esas alan yeni bir haber yapmayı, o haberde Nuran Yıldız, Erkan Mumcu ve Rifat Hisarcıklıoğlu'nun açıklamalarına yer vermeyi planlamıştık. Ne var ki küçük bir arşiv taraması, karşımıza bambaşka bir durum çıkardı. Meğer 2 yıl önce savcılık 51 No'lu DVD ile ilgili Genelkurmay'a yazı yazıp bilgi istemiş ve oradan 8 sayfalık bir cevap gelmiş. Ergenekon davasının 3. İddianamesinde (49. Ek klasörde) yer alan evraka göre Genelkurmay bu belgeleri kabul ediyor ama bunların 'Gizlilik özelliği' taşıdığını söylüyor.

Aslında 367 krizinde bazı askerlerin siyaset mühendisliği yaptığına dair çok şeyler yazılmış, söylenmişti; ancak bu kuşku ilk defa resmi belgede geçiyordu. Vaktiyle Muharrem Sarıkaya, Sabah'ta ANAP lideri Mumcu'ya neden Meclis'teki oylamaya katılmadığını sorduğunu, "Eğer Meclis'e girsek ve Çankaya'ya seçilse, askerin zorunlu ikamet için götüreceği yer de, isimler de belliydi." dediğini söylemişti. İnternete düşen bir ses kaydında ise eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ile dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ'un Erkan Mumcu'ya Meclis'teki cumhurbaşkanlığı seçimi için oylamaya katılmaması için baskı yaptığı ifade ediliyordu. Onca baskıya rağmen Meclis'e girip oy kullanan DYP milletvekili Ümmet Kandoğan ise şimdi ortaya çıkan belgeleri değerlendirirken 'Bunları 4 yıl önce anlattım' diyerek siyaset mühendisliğini deşifre ediyor...

Sözün özü şu: Hiçbir şey gizli kalmıyor. Kapalı kapılar arkasında yapılan gizli planlar bir gün bir şekilde ortaya çıkıyor. Siyaset ve toplum mühendisliğine soyunan herkesin bu gerçeği görerek anti-demokratik operasyonlardan vazgeçmesi ve demokrasiyi içine sindirmesi gerekiyor. Başka yolu yok çünkü...