BİR ORGENERAL GENELKURMAY BAŞKANINDAN DAHA ÇOK ALKIŞ ALIRSA...
İki fişleme olayı ve sonuçları ile 12 Eylül 2010 halk oylamasının sosyopsikolojik öneminden söz etmek istiyorum.
Birinci olay, Yıl 1996, yer Ankara Kara Harp Okulu, olay Kara Harp Okulu öğrencilerinden bazılarına sebepsiz savunmalar gelerek disiplin notlarının düşürülerek okuldan atılması için bölük komutanlarının eylem başlatması. Bu Bölük Komutanlarının Orgeneral Doğu Aktulga’ya bağlı çalışan Batı Çalışma Grubu üyeleri olduğu sonradan anlaşılıyor.
O tarihte Okul Komutanı Tuğgeneral Işık Koşaner ve Öğrenci Alay Komutanı Kurmay Albay Bekir Kalyoncu. Her iki komutanın yaptıkları icraat “Bizden habersiz böyle bir uygulamanın yapılması hukuk dışıdır” diyerek karşı çıkmaları ve işlemleri yapan bölük komutanlarının tayinlerinin çıkarılması olmuştur.
Işık Koşaner bugün Genelkurmay Başkanı ve devre arkadaşım olan Bekir Kalyoncu’da bugün Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı oldu. Her ikisi de “Devletin hukuk içinde kalmasını savunan meşruiyetçi kurmay”lardandır. TSK’daki sağduyunun ve hukukun sesini bugün de temsil edecekler mi bilemiyoruz.
İkinci olay, GATA Ankara’ da 30 Ağustos 2010 Tabip Teğmenlerin diploma töreni. Diplomalar veriliyor GATA personeli koltuklarından en çok alkışı EDOK Komutanı Orgeneral Saldıray Berk alıyor.
Saldıray Berk TSK içinde “Devletin yüksek menfaatleri için hukuk rafa kaldırılabilir” diyen otokratik zihniyetin son temsilcisi. GATA’da nasıl bir kadrolaşma olmuş ki meşruiyetçi olmayan bir Orgeneral Genelkurmay Başkanından çok alkış alıyor. Hayret..hayret.. hayret..
“Fişleme ve Korku Cumhuriyeti”
Genelkurmayın birçok biriminde Batı Çalışma Grubunun sinsi faaliyetleri nedeniyle darbe taraftarı kadrolaşmadan söz edilebilir. Çünkü cuntacılar her darbe planında kendilerine engel olma kapasitesindeki kadroları tasfiye etmişlerdir.
Cuntacıların kullandıkları yöntem Yüksek Askeri Şura yolu ile hukuk denetimine kapalı TSK’dan ihraçların yapılması idi. YAŞ’taki komutanlar yargısız infaza alet oluyorlardı.Tasfiyenin yapılması için fişlenme gerekiyordu. Önce TSK’nın içinde olarak daha sonra toplumun kategorize edilerek fişlenmesi gerekiyordu. Bunun içinde istihbarat ve takibe ihtiyaç vardı.
Orgeneral Aslan Güner’in ne cesaretle insanları fişlemede kullanılacak dinleme cihazını İsrail’den alıp bir arabaya kurup İsrail’e GSM bilgilerini verdiği iddiasının cevabı buradadır. Darbe yapmak için iyi istihbarat ve iyi fişleme gerekir ki bir günde yüz binlerce insan evlerinden alınıp stadlarda toplanılsın.
Bir TV kanalında 28 Şubat mağduru o dönemin İçişleri bakanı Sayın Meral Akşener’in “28 Şubata darbe diyemeyiz” demesini şaşkınlıkla izledim. Bu nasıl milliyetçilik Milli olmak ilkeli olmayı gerektirmez mi? 28 Şubat 1997’de post modern darbe ile hükümet darp edilmedi mi?
Siyaset gömleğinin bazı iyi insanları nasıl çirkinleştirdiğini görmek içimizi çok acıtıyor.
Halk oylaması kültürü
Referandumda oylanan Anayasa değişikliği için, devletin kişinin bilgisi dışında fişlenmesini engelleyecek Anayasaya bir madde ilavesi yapılması ve YAŞ kararlarının yargıya açılması tahmin edilemeyeceğinden daha önemlidir.
İnsanların kendini özgür hissettiği ortamda sosyal hareketlilik olur, sosyal hareketliliğin olduğu ortamda sosyal temas arttıkça hem sosyalleşme ve medenileşme hem de ekonomik hareketlilik olur.
Sosyal hareketliliğin arttığı ortamlarda yetenekler gelişir. Ekonomik hareketliliğin artması refah seviyesini artırır.
Yüksek güvenlikli ve girişimci toplumlar vatandaşların kendini özgür hissettikleri gelişmiş toplumlardır.
Düşük güvenlikli toplumlar ise fişlenmenin, ihbarın, izlemenin yoğun yaşandığı müstebit, despot, otoriter yönetimlerin olduğu geri kalmış toplumlardır.
Hukuksuzluğun, vahşiliğin, şiddetin, kaba kuvvetin, baskının, muhbirliğin, faili meçhullerin devlet politikası olduğu, düşmanlık ve tehdidin yöntem olarak kullanıldığı,”son sözü askerler söyler” diyen, Milletin gücünden çok askerin gücünü yücelten “Önce güçlü ordu sonra güçlü Türkiye” diyen askerci bir Türkiye istiyorsak, gücünü hukuktan değil silahtan alan kurulu “fişleme cumhuriyeti” düzeninin devamını isteyen hayırcılardan olalım.
Hukukun üstünlüğünün, son sözün milli iradenin söylemesinin, medeniliğin, insanlığın, diyalogun, hoşgörünün, saygının, çoğulculuğun, gücünü çeşitlilikten, sosyal ve ekonomik zenginlikten alan alan “Önce güçlü Türkiye sonra güçlü Ordu” diyen anlayışın hakim olmasını istiyorsak halk oylamasında anayasa değişikliğine inanarak evet demeliyiz. Sayın Akşener gibi siyasi egomuzun sesini değil hak pereset bir muhalif olarak memleket egosunun sesini dinleyen olalım.
100 yılda bir gelen fırsat
Böyle bir fırsat 100 yıl önce meşrutiyet döneminde gelmişti ve o tarihte toplum ittihatçı istibdatın yanında yer alarak fırsatı kaçırmış ve Osmanlı parçalanmıştı.
Bugün “Cumhuriyetçi istibdat”ın yanında yer almayarak 100 yıl önce rayından çıkan tarihimizi rayına oturtabilir belki
Halk oylaması kültürümüz henüz gelişmedi. Bu nedenle takım tutar gibi oy vermek tehlikesine dikkat çekmek isterim.
Halk oylaması futbol metaforu ile düşünürsek “Milli maç” gibidir. Takımımızdan olmasa da milli formayı desteklememiz gerekir. Türkiye’nin hukuku partinin hukukundan önce gelir.