’’SAVAŞACAK HALİMİZ YOK AMA ... ’’
AKŞAM'DAN BOMBA RÖPORTAJ;
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel Akşam'ın tepe ismi İsmail Küçükkaya'ya şok açıklamalar yaptı..
’Savaşacak halimiz yok ama yakın takipteyiz’
Akşam
Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, İstanbul’daki
Kalender Orduevi’nde karşılaştığı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet
Özel’le sohbetini yazdı.
İşte o kahvaltı masasında konuşulanlar :
Hafta
sonu sporumu yapmak üzere Tarabya’ya gittim. Aracımı park ettim, sahil
boyunda yürüyüşüme başladım. Sağ tarafım deniz, sol tarafım
Tarabya’daki binalar... Hızlı tempoda yürüyor, derin derin nefes
alıyordum, bir yandan da kahvaltı yapanlara bakıyorum. Her hafta sonu
muhakkak birilerine rastlarım ama tesadüfün böyle güzelini 40 yıl
düşünsem aklıma getiremezdim.
Gözüm kahvaltı yapan üç kişiye
takıldı. Yürüyüş parkuruyla karşı taraf arasında yol olduğu için aslında
hayli mesafe de var. Masadakilerden birisi Genelkurmay Başkanı Necdet
Özel’e benziyordu. Kalender Orduevi’nin bahçesi. Etrafında asker yok,
kalabalık da... ’Genelkurmay Başkanı olsa anlardım’ diye içimden geçti,
yürümeye devam ettim. Ama aklıma takıldı, geriye döndüm ve bu kez
karşıya geçerek tersten yürümeye başladım. Yaklaşınca emin oldum, evet
hemen 20 metre ötemde sivil kıyafetle kahvaltı yapan kişi Genelkurmay
Başkanı Orgeneral Necdet Özel’di. Yanında Kara Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral Hayri Kıvrıklıoğlu vardı. Üçüncü kişi ise 1’inci Ordu Komutanı
Orgeneral Yalçın Ataman...
Yaklaşınca, güvenlik önlemlerini
fark ettim, daha geri plandaydılar. Dikkat çekmemek için... Emir
Subayı’nı gördüm. Selam verdim ve yaklaştım, arada duvar vardı,
karşıdan el sallayıp ’Günaydın komutanım’ dedim. Tabii bir şaşkınlık
hali. Özel’le eskiden tanışırız. Eğirdir Dağ Komando Okulu’ndaki bir
basın turunda uzun sohbet etmişliğimiz vardır. Sonradan bir yazımla
ilgili teşekkür için aramıştı. Bir şekilde emrivaki yapıp yanlarına
gitmek üzere atıldım, ön tarafta kapı yoktu, arkayı dolanmaya
başladım. Adeta koşarak gittim. Davet bile beklememiştim. Eşofmanlıyım,
orduevinin girişinde kimlik sordular, yok. ’Komutan bekliyor’ dedim.
Emir Subayı’nı da gösterdim, içeri girdim. Doğrudan komutanların
masasına... Selam verdim, ellerini sıktım. Son derece nazik bir
insandır Özel Paşa, ’Otursana’ dedi. Çay söyledi, ’Kahvaltı yapar
mısın?’ diye sordu, teşekkür ettim, sadece çay istedim.
’Nasılsınız?’
diye söze girdim, ’Şehidimiz için gelmiştik’ dedi, pilotumuzun cenaze
törenine katılmışlardı. Medyaya konuşmayı seven birisi değildir. Arka
planda kalmayı tercih eder. Ama benim de ayağıma kadar gelen bu kısmeti
tepmeye niyetim yoktu. Acaba ’Nereden başlasam da reddedilmeden bazı
sorularıma yanıt alsam’ diye aklımdan geçiyordu.
HASDAL ZİYARETİ DOĞRU DEĞİLBilinçli olarak hassas bir konudan başladım:
- Hasdal’ı ziyaret ettiğiniz haberlerini yalanladınız...
’Evet
yalanladım. Doğru değildi. Teyit etmeden yazılanları yalanlarım.
İletişim kanalları açık. Gazeteci yazmadan önce sorabilir.’
Evet
olmuştu. Sohbet başlamıştı. Günün gündemi hükümetin üçüncü yargı
paketiydi. Tahliyeler olacağına dair beklentilerdi. Bir şey söyleme
ihtimali hiç yoktu ama sormadan geçilemezdi. Sordum. Komutan sustu.
’Siyasete giren hiçbir konuda konuşmam. Doğru değil’ cümlesiyle tavrını
koydu.
Baktım, biraz yumuşatmam gerekiyor. Garantili bir konuya
girmeyi düşündüm. ’Medyadan uzak duruyorsunuz’ diyerek top attım.
Değerlendirmesi
şöyle oldu:
’Basına kapalıyım. Kimseyi kabul de
etmiyorum. Ziyaret talepleri oldu reddettim. Bir ara yazılı yanıt
veriyordum. O da suiistimal edildi. Yanlış yerlere çekildi. Karargah
basına kapalı. Ben askerim, işimi yapıyorum. Siz de gazetecisiniz,
kendi işinizi yapıyorsunuz. Herkes birbirine saygı duymalı, birbirinin
işine saygı duymalı.’
ULUDERE’Yİ SORUNCA... Geldik en hassas konulara...
Önce Uludere meselesi.
Tam
terörle mücadeleyi konuşurken ’Bana kalırsa her şey yolunda gidiyordu.
Ancak Uludere sıkıntı yarattı. Yeterli bilgilendirme yapılmadı gibi bir
algı oluştu. Ama Başbakan size sahip çıktı’ dedim ve Özel’e bakmaya
başladım. Komutanın Uludere’yle ilgili sözleri şunlar:
’Askeri
mücadelenin içinde maalesef bunlar da var. Herkesin başına gelebiliyor.
Herkes şartları da düşünsün. İster miydik? Hızla tetkik edilir, raporu
yazılır, ilgili makamlara bilgi verilir. Bunlar yapıldı.’
Komutan
daha fazla konuşmak istemedi. Zaten sohbetimiz boyunca en fazla
tekrarladığı cümleler, ’Siyasi konularda konuşmayız’ ve ’Sivil
otoriteye gerekli bilgileri veririz’ oldu.
VE SURİYE’YE AÇIK UYARI... En
önemli konuyu en sona bırakmıştım. Soracaktım, tek bir kelime bile
yeterli olabilirdi. Şehitlerimizle başladım. ’Uçağımızın uluslararası
sularda düşürüldüğü kesin mi?’ diye sordum. ’Kesin’ dedi. ’Elimizde
radar görüntüleri var, fotoğraflar net olarak doğruluyor. Uçağımız
uluslararası sularda düşürüldü.’
Sonraki tarihi diyalog şöyle cereyan etti:
- Bir uçağımız düşürüldü ve iki pilotumuz şehit edildi. Mütekabiliyet (karşılıklılık) nasıl sağlanacak?
Savaş çıkaracak halimiz yok.
(Burası çok önemliydi. Detaya ihtiyaç vardı.)
- İyi ama sessiz mi kalacağız?
Çok yakından takip ediyoruz. Her türlü imkan ve kabiliyetimiz mevcut.
- Ne yapacağız?
Büyük devletler ne yaparsa onu... Biz yapınca bütün dünyayla birlikte siz de görürsünüz. (Burada tebessüm etti.)
- Esad, askerle iletişim konularının kapalı olduğunu söylüyor.
Siyasi konulara girmem.
- Bu siyasi mi?
Siyasi konudur.
’EVET ZOR BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ’Bir-iki
deneme daha yaptım. Ama komutan tepkisiz kaldı. ’Siyasetin alanına
girmeyelim’ diyerek kahvaltısını yapmaya başladı. Gitme vakti gelmişti.
Teşekkür ettim, izin istedim. Ayağa kalktım. Koluyla tuttu, son bir
söz söylemek istiyordu. Aynen şunları söyledi:
’Siz söylediniz, evet
zor bir dönemden geçiyoruz. Hassas bir dönem. Bak biz üçümüz 45 yıllık
dostuz. Sınıf arkadaşıyız. Askeriz. Ömrümüz askerlikle geçti. İşimizi
yapıyoruz. Herkes kendi işini yaparsa iyiye ulaşırız. Herhalde askerliği
en iyi biz biliriz. Askerler bilir. Herkes de bizi anlasın. Milli
menfaatler her şeyin üzerindedir. Suriye konusunda da böyle. Aykırı
sesler görüyoruz, üzülüyoruz. Silahlı Kuvvetler’in açıklamalarına
itibar edilmelidir. Biz siyasileri an be an bilgilendirdik. Bak bu ülke
hepimizin. Önce ülkemiz gelir.’
Tekrar teşekkür ettim, ayrıldım.
Arkamdan bir asker ’Kimlik verin, ziyaretinizi kaydedelim’ dedi. Spora
çıktığım için yanıma kimlik almadığımı söyledim. Ve yarım kalmış
yürüyüşümü tamamlamak için sahil boyunca turumu sürdürdüm. Bir yandan da
orduevine bakıyordum. Saat tam 10.00’da komutanlar konvoy halinde
Kalender’den ayrıldı. Ben de ’Ne tesadüftü ama’ diyerek içimden gelen
coşkuya kendimi bıraktım.
EMNİYET ÖZEL HAREKAT, TERÖRLE MÜCADELE İÇİN KURULDUBir
adım daha attım ve sözü, hiçbir komutanın kayıtsız kalmayacağı
’terörle mücadele’ sahasına getirdim. Aramızda şöyle bir diyalog geçti:
-
Terörle mücadelede askerle polisin işbirliği yaptığı, ortak
operasyonlar gerçekleştirdiği bir dönemdeyiz. Buna ilişkin size yazılı
soru göndermiştim. Yanıt vermediniz.
Siyasi konularda konuşmuyorum.
- Bu siyasi bir konu mu?
Evet bir yönüyle siyasi konudur.
- Ben silahlı mücadele boyutunu soruyorum.
Onu
şöyle değerlendiriyoruz; terörle mücadele herkesin sorumluluğu. Emniyet
Özel Harekat tam da bunun için kurulmuştu. Eskiden yine güzel işbirliği
vardı. Bölücü örgüt liderinin ele geçirildiği günden 2004’e kadar bir
boşluk oluştu. Maalesef. Biz şimdi yeniden ortak operasyon yapıyoruz.
İyi sonuç alıyoruz.
(Burada Orgeneral Kıvrıkoğlu’na dönerek ’Öyle değil mi Hayri Paşa?’ diye sordu, o da ’Evet paşam’ yanıtını verdi.)
BIRAKALIM BÖLSÜNLER Mİ?Sohbetin
bu kısmında 1’inci Ordu Komutanı Orgeneral Ataman bana ’Siz bu konuda
ne düşünüyorsunuz?’ sorusunu yöneltti. Özel’e ’Müsaadenizle’ deyip şöyle
konuştum:
’Olumlu buluyorum. Devletin bütün imkanlarının seferber
edilmesi, kurumlar arasında işbirliği ve sinerjinin yaratılması gayet
tabii ki terörle mücadeleye katkı yapacaktır.’
Kısa kestim, Özel’e sorularımı sürdürdüm. Bu bölümde Özel Paşa, yanıtı belli birtakım sorularla sohbeti şöyle domine etti:
’Terör
nedir, terörle mücadele nedir? Terörün amacı nedir? Bölmektir.
Bırakalım bölsünler mi? Buna izin verebilir miyiz? Terör bir sorundur,
karar mercii sivil iktidardır. Talimatı onlar verir biz uygularız. Biz
askeri mücadeleyi yürütürüz. Konunun bir boyutu budur. Burada, silahlı
gruplar var olduğu sürece biz de mücadeleyi bırakamayız. Bırakabilir
miyiz?’
TERÖR NASIL BİTECEK?Ataman Paşa,
terörle mücadele hakkında bir soru daha yöneltince, Orgeneral Özel ’Biz
sizi tanıyoruz, okuyoruz. Acaba kamuoyu nasıl algılıyor?’ diye araya
girdi. Yine kısaca Kuzey Irak bağlamındaki politikayla birlikte,
ABD’nin de desteği alınarak PKK’yı izole etme stratejisi uygulandığını
söyledim. Sonra parantez açıp ’Tabii siz daha iyi bilirsiniz, bunlar
benim gazeteci olarak yorumlarım’ diye rezerv koydum. Baktım, hiç
itiraz gelmedi. Onay da gelmedi. Bir adım ileri gittim, bölge dengeleri
ve küresel akışın işimizi kolaylaştırıp, kolaylaştırmadığını sordum.
Paşa ’Biz onlara bakmayız. Bizi etkilemez. Mücadelemizi sürdürürüz. Her
şeyden önce kendiniz kararlı olacaksınız’ karşılığını verdi.