TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyelerinden oluşan heyet Uludere’de 34 sivilin yaşamını yitirdiği hava saldırısını incelemek üzere Güzelce Köyü’ne gittiler.
Ayhan Sefer Üstün başkanlığındaki heyette tüm partiler temsil edilmekte.
Kaçakçılık yapan genç insanların ‘PKK’lı diye’ bombalanmasına yol açan heron görüntülerinin de komisyon tarafından inceleneceği açıklandı. Köylüler heyete geniş bir rapor sunmuşlar. Haklı olarak tazminattan önce sorumluların hesap vermesini istiyorlar.
34 kişinin yaşamını yitirdiği olayın bir ‘istihbarat’ zaafının ötesinde Kürt sorununu yeniden ‘terörle mücadele’ zeminine çekecek ‘imha’ stratejisinin sonucu gerçekleştiği konusundaki kuşkulara TBMM heyeti mutlaka açıklık getirmelidir.
Komisyon Başkanı Üstün, ‘Amacımız bu olayın aydınlanması, gerçek neyse ortaya çıkmasıdır’ diye konuşmuş.
Oysa gerçeği ilk günden bu yana köylüler, sınıra giden gazetecilere anlatmışlardı:
“Bir gece önce 200 katırlık bir konvoy Kuzey Irak’a gidip mazot getirmişti. Aleni bir şekilde köyün içinden katırlarla geçen köylüler daha yarım saat olmamıştı ki, havada heron sesi duydular. Heronları, küçük bir jeneratörün sesi gibi ‘vınnnn...’ diye başlarının üzerinde duyarak, Kuzey Irak’taki buluşma yerine (sınırdan 3 kilometre uzaklıkta) vardıklarında saat 18.30’a yaklaşıyordu.
Aynı saatlerde Ortasu Köyü’nde alışılmadık bir hareketlilik oldu. İki askeri, ‘akrep’ diye tabir edilen araç, köyün içinden geçip sınıra doğru gitti. Başka bir yerden de askerlerin sınıra gittiği haberi geldi. Aslında garipti bu durum. Askerler kaçakçıları yakalamak istediklerinde gizlice sınıra pusu kurarlardı. Yine de akıllarına getirmediler böyle bir şeyin olabileceğini. Yüklerini katırlara yükleyip iki grup halinde yola koyuldular. Ön grupta 24, arka grupta 14 kişi vardı. İki grubun arasında ise 20 dakikalık bir yürüyüş mesafesi bulunuyordu.
Dönüş yolunda yine ‘vınnnn’ diye ses çıkaran heronun sesini duyup sınıra vardılar.
Telefonlar sadece sıfır noktasında çekiyordu.
Saat 21.00 civarında kaçakçıların telefonları çalmaya başladı. Arayan köylülerdi, ‘Sınırı geçmeyin, askerler yolu kesti. Bir süre bekleyin, nasıl olsa birkaç saat sonra giderler.’
Genelde hep böyle oluyordu.
Bu arada sınırda bekleyen kaçakçıların üzerine havan mermisi atıldı.
Yaklaşık on dakika sonra büyük bir patlama ve parçalanıp havaya uçan bedenler.” (9 Ocak, Taraf)
Saldırıdan sağ kurtulan Servet Öncü, telefon edip akrabalarına ‘bizi bitirdiler, yetişin’ diye telefon açıyor. Köylüler panikle sınıra doğru giderken Gülyazı karakolunu arıyorlar. Çıkan asker ‘Merak etmeyin, sizinkilerle ilgili değil, başka bir şey’ diyor. Ancak ölenlerin tamamı Ortasu ve Gülyazılı gençler çıkıyor.
Bu gençlerin ailelerinden hâlâ bir özür bile dilenmemiş olması ayıptır!
Ayhan Sefer Üstün başkanlığındaki heyette tüm partiler temsil edilmekte.
Kaçakçılık yapan genç insanların ‘PKK’lı diye’ bombalanmasına yol açan heron görüntülerinin de komisyon tarafından inceleneceği açıklandı. Köylüler heyete geniş bir rapor sunmuşlar. Haklı olarak tazminattan önce sorumluların hesap vermesini istiyorlar.
34 kişinin yaşamını yitirdiği olayın bir ‘istihbarat’ zaafının ötesinde Kürt sorununu yeniden ‘terörle mücadele’ zeminine çekecek ‘imha’ stratejisinin sonucu gerçekleştiği konusundaki kuşkulara TBMM heyeti mutlaka açıklık getirmelidir.
Komisyon Başkanı Üstün, ‘Amacımız bu olayın aydınlanması, gerçek neyse ortaya çıkmasıdır’ diye konuşmuş.
Oysa gerçeği ilk günden bu yana köylüler, sınıra giden gazetecilere anlatmışlardı:
“Bir gece önce 200 katırlık bir konvoy Kuzey Irak’a gidip mazot getirmişti. Aleni bir şekilde köyün içinden katırlarla geçen köylüler daha yarım saat olmamıştı ki, havada heron sesi duydular. Heronları, küçük bir jeneratörün sesi gibi ‘vınnnn...’ diye başlarının üzerinde duyarak, Kuzey Irak’taki buluşma yerine (sınırdan 3 kilometre uzaklıkta) vardıklarında saat 18.30’a yaklaşıyordu.
Aynı saatlerde Ortasu Köyü’nde alışılmadık bir hareketlilik oldu. İki askeri, ‘akrep’ diye tabir edilen araç, köyün içinden geçip sınıra doğru gitti. Başka bir yerden de askerlerin sınıra gittiği haberi geldi. Aslında garipti bu durum. Askerler kaçakçıları yakalamak istediklerinde gizlice sınıra pusu kurarlardı. Yine de akıllarına getirmediler böyle bir şeyin olabileceğini. Yüklerini katırlara yükleyip iki grup halinde yola koyuldular. Ön grupta 24, arka grupta 14 kişi vardı. İki grubun arasında ise 20 dakikalık bir yürüyüş mesafesi bulunuyordu.
Dönüş yolunda yine ‘vınnnn’ diye ses çıkaran heronun sesini duyup sınıra vardılar.
Telefonlar sadece sıfır noktasında çekiyordu.
Saat 21.00 civarında kaçakçıların telefonları çalmaya başladı. Arayan köylülerdi, ‘Sınırı geçmeyin, askerler yolu kesti. Bir süre bekleyin, nasıl olsa birkaç saat sonra giderler.’
Genelde hep böyle oluyordu.
Bu arada sınırda bekleyen kaçakçıların üzerine havan mermisi atıldı.
Yaklaşık on dakika sonra büyük bir patlama ve parçalanıp havaya uçan bedenler.” (9 Ocak, Taraf)
Saldırıdan sağ kurtulan Servet Öncü, telefon edip akrabalarına ‘bizi bitirdiler, yetişin’ diye telefon açıyor. Köylüler panikle sınıra doğru giderken Gülyazı karakolunu arıyorlar. Çıkan asker ‘Merak etmeyin, sizinkilerle ilgili değil, başka bir şey’ diyor. Ancak ölenlerin tamamı Ortasu ve Gülyazılı gençler çıkıyor.
Bu gençlerin ailelerinden hâlâ bir özür bile dilenmemiş olması ayıptır!