29 Temmuz 2011 Cuma

Taraf Yazarı Koşaner'in İstifasını Bildi

Kastamonu'da saldırı olacağını, Artvin Emniyet Müdürü ve Jandarma komutanlarının görevden alınacağı önceden bilen, Taraf gazetesinin kahin yazarı Emre Uslu bu istifayı da bildi.
Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, gördüğü lüzum üzerine istifa etme kararı aldığını açıkladı.
Uslu, 12 Haziran genel seçimleri öncesinde, 8 Haziran'daki köşe yazısında "12 Haziran seçimlerinde AKP tek başına iktidara gelirse Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner istifa edecek." açıklamasında bulunmuştu.
İşte Emre Uslu'nun o yazısı:
Taraf Gazetesinin kahin yazarı Emre Uslu'dan yeni bir iddia daha.. Kastamonu'da saldırı olacağını, Artvin Emniyet Müdürü ve Jandarma komutanlarının görevden alınacağı önceden bilen Emre Uslu,"12 Haziran seçimlerinde AKP tek başına iktidara gelirse Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner istifa edecek." dedi.
Emre Uslu'nun köşesinde yer alan bu iddianın ayrıntıları...
KOŞANER'DEN TİTİZ OLUN UYARISI
Geçen hafta içinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner'in, Harp Akademileri Komutanı Org. Bilgin Balanlı ile birlikte sekiz subayın ifadeye çağrılmasına ilişkin Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) görev yapan orgeneral ve oramirallerin görüşlerini aldığı basına yansımıştı. İddiaya göre Koşaner, "Aksi ispat edilene kadar herkes masumdur. Sürecin hassasiyeti ortada. Titiz olun" uyarısında bulunmuş.
KRİTİK BİR DURUM VAR ANKARA'DA
Ankara'da Or'lar toplanınca huylanırım ben. Yine öyle yaptım. Bana 20 Şubat 2010'da (sondan bir önceki hamle) toplanan orgenerallerin çektiği istifa restini haber veren dostum ile konuştum. "Or'lar toplanmış, yine istifa resti mi çekecekler" diye sordum. Haber birkaç gün önce geldi: "Evet, kritik bir durum var Ankara'da."
KOŞANER İSTİFA DÜŞÜNÜYOR
Dostumun anlattığına göre durum şu: "Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner tam bir karartma ve manüplasyon ablukası altında. 'İstifa et' baskısı had safhaya gelmiş durumda ve Koşaner'in istifa etmeyi düşündüğü ciddi ciddi bir ihtimal olarak değerlendiriliyor."
Dostum olayın arka planını da anlattı. Normalde Koşaner yakın çevresine göre dikkatli bir legalist. Ben de aynı görüşteyim. Bu görüşümü 1 Temmuz 2010 tarihli Today's Zaman'daki köşemde Koşaner analizi yazıp ifade etmiştim. Ancak şimdilerde Koşaner için durum biraz farklılaşmış gibi görünüyor.
BAŞBUĞ ETKİSİ
Anlatılana göre İlker Başbuğ dönemindeki son YAŞ toplantısında alınan kararların etkisi şimdilerde görülmeye başlamış. Başbuğ kendisinden sonrasını garantiye almak için, özellikle İrtica İle Mücadele Eylem Planı'nda beraber hareket ettikleri iddia edilen Hasan Iğsız'ı Kara Kuvvetleri Komutanı yapmak istemişti. Ancak hükümet direnince Başbuğ Iğsız'ı atayamamıştı.
ATİLLA IŞIK İSTİFA ETTİRİLDİ
Koşaner'in Genelkurmay Başkanlığı dönemi için Başbuğ'un Aslan Güner ile birlikte hareket edip bir B Planı yaptığı iddia ediliyor. Buna göre Koşaner'in Genelkurmay Başkanlığı kontrol altında tutulmalıydı. Bu nedenle de Koşaner'in en yakın arkadaşı, demokrat kişiliğiyle bilinen Atilla Işık istifa ettirilmeliydi. Işık'ın Karargâh'ta yapılan birtakım siyasi müdahaleler konusunda Başbuğ ve ekibinin tersi bir tutum aldığı biliniyordu. Hatta başlatılacak hukuki sürece yardımcı olabileceğinden çekiniliyordu. Bu nedenlerle o dönem "karargâh medyası" devreye sokuldu ve Atilla Işık hükümet yanlısı birisi olarak lanse edildi. Böylece hem Koşaner hem de Işık baskı altına alınmış oldu. Koşaner en yakın arkadaşına sahip çıkmaktan, kurum içi dengeler nedeniyle vazgeçmek durumunda bırakıldı. Başbuğ'un dümen suyuna girerek, "Atilla Paşa'nın kamuoyunda hükümet yanlısı bir komutan görüntüsü çizdiğini, bundan dolayı da Kara Kuvvetleri Komutanlığı yapmak istemeyeceğini" ilgili makamlara söyledi. Böylece Atilla Işık da istifa ettirildi.
KOŞANER MARKAJA ALINACAK
Planın ikinci aşamasında Necdet Özel Kara Kuvvetleri Komutanı, Aslan Güner ise Jandarma Genel Komutanı yapılarak Aslan Güner'in Genelkurmay Başkanı olmasının önü açılmış olacaktı. Buna da hükümet direndi. Bu durumda planın üçüncü aşması kritikti: Işık Koşaner yakın markaja alınacaktı. İlker Başbuğ, 2. Başkanlığa en güvendiği adamı koyarak Işık Paşa'yı tam markaja almış oldu.
Dostuma göre şimdilerde Ankara'da konuşulan "Işık Koşaner seçimden sonra istifa edecek" senaryosunun arkaplanında böylesine ince dokunmuş bir plan çalışması var. Dostumun değerlendirmesine göre, Işık Koşaner'e yürüyen hukuki süreçleri sahiplenme hususunda hiçbir zaman güvenmeyen İlker Başbuğ, Koşaner'i her yönüyle yakın markaja aldı.
KOŞANER RESEPSİYONA KATILMADI ÇÜNKÜ..
Örneğin Koşaner'e 30 Ağustos Resepsiyonu'nda Cumhurbaşkanı'nın eşli davetine katılmaması hususunda telkinler yapıldı. Telkinleri yapan Başbuğ'un Koşaner'in çevresine yerleştirdiği ekipti. Hatta bu telkinler Hurşit Tolon'un oğlunun düğününde, bir kısım Fenerbahçe Orduevi sakinleri tarafından da yapıldı ve amaca ulaşıldı. Sonuç da Koşaner Fenerbahçe Orduevi sakinleri tarafından ve kendi karargâhı tarafından resepsiyona katılmaması gerektiği telkinleriyle bu resepsiyona katılmadı.
KOŞANER PSİKOLOJİK BASKI ALTINDA
Böylece Koşaner ile hükümet yavaş yavaş karşı karşıya getirilmeye başlandı. TSK personeli ile ilgili yeni yargı süreçleri Koşaner'in üzerindeki baskıyı iyice arttırdı. Kurum içinde İlker Başbuğ'un tutuklamaların önüne geçtiği fakat Işık Koşaner'in bu işi yapamadığı gibi bir algı oluşturularak Koşaner psikolojik baskı altına alınmaya çalışıldı.
AKP TEK BAŞINA İKTİDAR OLURSA İSTİFA EDECEK
Bu süreç sonunda Işık Koşaner'in bir istifa kararı aşamasında olduğu iddia ediliyor. Hatta bazı çevreler Koşaner'in istifa kararını çoktan verdiğini, sadece uygun zamanı kolladığını söylüyor. Uygun zamanın seçim sonrası olduğu, uygun şartların da seçim sonuçlarına göre değişeceği söyleniyor. Eğer AKP tek başına iktidar olursa Koşaner seçim sonrasında istifa edip hem AKP'yi zor duruma düşürmeyi hem de seçim sonrası başlayacak olan Anayasa değişikliği çalışmalarına balta vurmayı düşünüyor değerlendirmesi yapılıyor. Çünkü TSK'nın yeni anayasa içinde şu anki konumunu koruyamayacağı, bunun sorumlusunun da Koşaner'in olacağı Karargâh çevrelerinde fısıldanıyor. Kuşkusuz bu fısıltı da Koşaner'i baskı altında tutma stratejisisin bir parçası. Koşaner ise kendi başkanlığı döneminde TSK'nın konum kaybetmesini istemiyor.
TEPKİ İSTİFASI DA OLABİLİR
Ayrıca Koşaner'in Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı'nın MİT'e devri ile ilgili süreçten de oldukça rahatsız olduğu, buna bir tepki olarak da istifasını vereceği konuşuluyor. Hatta Hakkâri'deki şehit yedi subayın telsiz kayıtlarının "sehven silinmesinin" de GES'in MİT'e devrine tepki olarak yapılmış bir hareket olabileceği konuşuluyor.
EĞER KOALİSYON OLURSA..
Diğer taraftan Koşaner'in seçimden çıkabilecek bir koalisyonu dört gözle beklediği, kurulacak bir koalisyonda ise kesinlikle istifa etmeyi düşünmediği ifade ediliyor. İlginçtir ama Koşaner'in hangi veriye dayanarak böylesi bir beklentiye girdiği de merak konusu. Koşaner'in böylesi bir beklentiye girmesini mümkün kılacak bir son dakika operasyonu beklentisi de oluşmuş durumda. Karargâh çevrelerinin koalisyon umudundaki ana motivasyon, bugüne kadar TSK'nın zayıf koalisyon hükümetlerinde istediği gibi hareket etmiş olması ve süreçleri istediği gibi yönlendirmeyi başarması. Eğer koalisyon hükümeti kurulur ise yargı süreçlerine müdahale edilip personelin hepsi kurtarılmış olacak.
Bu görüşü dile getiren çevreler -ki oldukça önemsenmesi gereken ve Koşaner'e yakın çevreler bunlar- Koşaner'in istifa kararını verdiğini ve şu anda sadece seçim sonuçlarını beklediğini belirtiyor. Seçim sonucunda eğer AKP tek başına gelirse Koşaner istifasını verecek. AKP'ye seçimi kazanma sevinci yaşatmayacak. Eğer koalisyon gelirse Işık Paşa'yı iki yıl daha TSK'nın tepesinde görmeye devam edeceğiz.

Balyoz'da Bir Tutuklama Daha

''Balyoz Planı'' soruşturması kapsamında adliyeye sevk edilen 5 muvazzaf askerden biri tutuklandı.
Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesine Merkez Komutanlığına ait sivil plakalı araçla getirilen 5 muvazzaf asker, ''Balyoz Planı'' soruşturmasını yürüten özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Ayar tarafından sorgulandı.     
Savcı Ayar, bir muvazzaf askeri tutuklanması istemiyle İstanbul Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesine gönderirken, diğer 4 kişi serbest kaldı.     
Mahkemece tekrar sorgulanan muvazzaf asker tutuklandı.

2 Gün Sonra Görevleri Zaten Bitiyordu

Bugün emekliliğini isteyen üç kuvvet komutanının görev süreleri 30 Ağustos'ta sona eriyordu...
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit ile Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay'ın 30 Ağustos 2011 itibarıyla görev süreleri dolarken, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Erdal Ceylanoğlu'nun da yaş haddinden emekli olması bekleniyordu. EDOK Komutanı Orgeneral Saldıray Berk de orgenerallik rütbesindeki bekleme süresini yine aynı tarih itibarıyla tamamlıyor.
KOŞANER'İN 2 YIL GÖREV SÜRESİ VARDIGenelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ise görevini iki yıl daha sürdesi vardı. Atamaların ardından boşalacak orgeneral ve oramiral rütbeleri için korgeneraller ve koramiraller arasından terfiler yapılacak. Yüksek Askeri Şura Ağustos ayı olağan toplantılarında terfi sırasında bulunan albay, general ve amirlerin bir üst rütbeye yükseltilmesi, general ve amirallerin görev sürelerinin uzatılması ve emeklilik işlemleri ile disiplinsizlik ve ahlaki durumları nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nden (TSK) ayrılacak personel ve TSK'yı ilgilendiren öteki konular görüşülüyor.
ÜÇLÜ KARARNAME GEREKİYORGenelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ile diğer general ve amiral atama işlemleri Yüksek Askeri Şura dışında özel kanunlarla belirlenen esas ve usullere göre yapılıyor. TSK Personel Kanunu'na göre kuvvet komutanları ve Genelkurmay İkinci Başkanının atamaları Genelkurmay Başkanının teklifi, Milli Savunma Bakanının inhası, Başbakanın imzalayacağı ve Cumhurbaşkanının onaylayacağı kararname ile yapılıyor. Jandarma Genel Komutanının ataması için de Genelkurmay Başkanının teklifi, İçişleri Bakanının inhası, Başbakanın imzalayacağı ve Cumhurbaşkanının onaylayacağı kararname gerekiyor. YAŞ toplantısı 4 Ağustos Perşembe günü sona erecek. Şura'da alınan kararlar Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e sunulduktan sonra kamuoyuna açıklanacak.

Emeklilik Kararı İçin Kim Ne Dedi?

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve Kuvvet Komutanları'nın emeklilik kararları için kim ne dedi?
Rasim Ozan Kütahyalı (Sabah - Takvim yazarı)
Ben bugünü bir milad olarak görüyorum. Bugünden sonra sivil hükümetin askeri otorite üzerindeki egemenliği tescil edilmiştir. Bundan böyle bütün Genel Kurmay Başkanları Başbaka'nın karşısında hizaye geçmek zorundadır. Bu artık bu olayla tescillenmiştir. Demokratik hukuk devletinde olması gereken buydu. Tutuklu olarak yargılanan generallerin görevinin sona erdirilmesi hukukun gereğidir. Genel Kurmay Karargahı buna direnmemiliydi. Direndi sonuç böyle oldu. Bir çok generalimiz Başbakan karşısında selam durmayı askerlik onuruna aykırı olarak görüyor. Öyle bir algıyla yetiştirilmişlerki sivil hükümet karşısında hizaya geçmek sanki askerlik onuruna aykırı. Bu saçmasapan patalojik anlayış artık geçmişte kalmıştır. Nasıl bir binbaşı albayı önünde hizaya geçiyorsa selam duruyorsa aynı şekilde Genel Kurmay Başkanı ve tüm TSK mensupları da Başbakan karşısında esas duruşa geçmek zorundadır. Yeni Türkiye'de demokrasiye bağlı hükemete tam itaatkar TSK olmak zorundadır.

Sevilay Yükselir (Sabah Gazetesi Köşe Yazarı):

Bu istifalar Türkiye değişiminin bir başka yansıması . Sanıyorum komutanlar Silvan'daki olaydan sonra meselenin yargıya taşınmasını hazmedemediler. Ama bu aslında kötü kriz gibi algılanabilecek birşey değil benim açımdan. Bence bu çok olumlu Türkiye'nin militarist statükocu yapıdan kurtulduğunun işareti. Bugünlere gelene kadar mehmetçiklerimizi çatışmada nasıl kayıp verdiğimizi sorgulayamıyorduk ama artık sorgulanabiliniyor. Bu sorgulanma noktası da sanıyorum Genelkurmayın üst düzeyini rahatsız etti. Bir takım alışkanlıklardan farklı bir tablo ile karşı karşıya olmaları böyle bir istifa ile tavır alma durumunu getirdi. Ama bence bu tavır kriz yaratacak birşey değil geçmişte koalisyon hükemeti olsaydı bu istifa çok çılgın bir krize dönüşebilirdi. Artık Türkiye bunları aştı komutanlar emekliliğini isteyebilir bunu abartmaya bir neden bulamıyorum. Bu ülkede hükümetler istifa etti bir günde çok önemli pozisyonlardaki insanlar istifa etti. Sonuçta herşey yerli yerine oturdu. Eminim bugünki demokratikleşme komutanların istifasıyla meydana gelen boşluğu doldurucaktır. Başbakanlıkta bunun için bir çaba sarfediliyor. Keşke olmasaydı keşke komutanlarımız buna gerek duymasaydı yani o eski alışkanlıkların bir gün biteceği çok normaldi. Dünya değişiyor Türkiye'de bu değişime ayak uyudurmak zorunda. Bir şeyler sorgulanmaya elbette başlanacak tabi bir de ergenekon sürecinden gelen bir birikimde vardı. Bu dünyanın sonu değil bu ülkede Başbakan ve Bakanlar istifa etseydi krizin işarete olarak algılayabilirdim Kuvvet Komutanlarının istifa etmesi zaten emeklilikleri gelmiş kişiler şunun şurasında YAŞ'a çok kalmadı. Bu bir tavır olabilir o da demokratik haklarını bu haklarını kullandılar. Ama bunu çok abartıp başka yerlere çekip sivil dikta geliyor askeri dikta bitti diye çığırtkanlık yapmamak lazım. Bence Türkiyede işler yoluna giriyor orda 13 şehit olduysa eğer bir hata varsa bu hatanın hesabı sorulmalıdır. Keşke geçmişte de sorulsaydı bence demokratikleşme adına güzel hareketler bunlar.
Mehmet Altan: Bu istifalar hükümetin Ergenekon Davası'ndan yargılanan askerlerin terfi ettirilmemesi konusundaki kararlı tutumuna karşı bir tepkidir. Hükümet tahmin ediyorum bu durumu öngörmüştür. Böyle bir restleşmeye girildiyse hükümet bu duruma karşılık tedbirlerini önceden almıştır.
Hasan Bülent Kahraman: Yüksek Askeri Şura'ya çok az bir zaman kaldığı için "acaba bu tür bir tepki olur mu" diye düşünüyordum. Genelkurmay'a yakın kaynaklar Işık Koşaner'in istifa edebileceğini bir süredir dile getiriyordu. Kabul etmek gerekir ki geçen sene YAŞ'ta alınan kararlar sivil-ordu ilişkilerinde bir dönüm noktası oluşturmuştu. Bu istifaları sivil-ordu ilişkilerinin normalleşmesi döneminde alınmış bir kara olarak olumlu buluyorum. Umarım ki aşağıdaki kademelerde buna dönük bir tepki ortaya çıkmaz.
Doğu Ergil: Bu istifalar bir hoşnutsuzluğun belirtisidir. Hoşnutsuzluğun kaynağı tabi olunan kurumun tutumuna karşı ya da tabi olunan kuruma karşı bazı konularda hesap verilememesi olabilir. Bence burada her iki durum da söz konusu. Artık bundan sonra olması gerekenler olacaktır. Yeter ki, kırmadan-dökmeden, nezaket çerçevesinde bunlar olsun.
Avni Özgürel: İstifa kararını Genelkurmay Başkanının isteyerek almış olduğunu düşünmüyorum. Bu karar alt kademelerden gelen psikolojik baskı sonucu alınmıştır.
Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök:
Hayırlısı olsun…
Abdurrahman Dilipak (Yeni Akit):
4 General değil, diğerleri de istifa etsin.. %50 ye kadar yolu var..Bu eğer orduda yaşanan çarpıklıklar karşısında sorumluluk duygusu ile verilmiş bir kararsa, bravo.. Bu şahsiyetli bir tutum. Bu kadar şey olurken bilmiyorsanız orada ne işiniz var. Biliyor ve hiçbir şey yokmuş gibi orada oturuyorsanız  bu da çok saygın bir durum değil.
Nazlı Ilıcak (Sabah)
Terörle mücadeledeki değişim ve tutuklu bulunan 17 generalin emekliliğe sevkedileceği iddiası da bardağı taşırmış olabilir. Geçen yıl Necdet Özel'in genelkurmay başkanlığına giden yolu açılmış oldu. Necdet Özel'in önce kara kuvvetleri komutanı yapılıp sonra genelkurmay başkanı olacağını düşünüyorum.
Muharrem Sarıkaya (Habertürk)
Teamüller döneminin bittiğini söyleyebiliriz. Bundan sonra siyasi erkin talebi doğrultusunda hareket edilecek sanırım.
İsmet Berkan (Hürriyet Gazetesi)
Gerçek istifa gerekçesi nedir acaba. Ben bu soruların cevaplarını merak ediyorum. Cumhuriyet tarihinde ilk olduğu için önemsiyoruz bu olayı.

Necdet Özel K.K.Komutanlığı'na Atandı


Jandarma Komutanı Orgeneral Necdet Özel Kara Kavvetleri Komutanlığı'na atandı...
Çankaya Köşkü'nden Jandarma Genel Komutanı Org. Necdet Özel'in kara kuvvetleri komutanı olmasına onay çıktı...

Koşaner ve 3 Kuvvet Komutanı Bırakıyor


Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner ile kara, deniz ve hava kuvvetleri komutanları emekliliklerini istedi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve kuvvet komutanları emekliliklerini istedi. Koşaner'in'gördüğü lüzum' üzerine bu kararı aldığı belirtiliyor.
Koşaner, isteğini Başbakan Tayyip Erdoğan'a sundu.
Hükümetin bu karar üzerine nasıl bir tavır sergileyeceği bilinmiyor.
Koşaner'le birlikte Kara Kuvvetleri Komutanı Erdal Ceylanoğlu, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit ve Hava Kuvvetleri Komutanı Hasan Aksay da emekliliklerini istedi.
YAŞ bu durumda pazartesi günü Genelkurmay Başkanı Koşaner olmadan toplanacak.
Genelkurmay Başkanı Org. Koşaner, görevi geçen yıl İlker Başbuğ'dan devralmıştı.


TSK'nın 27'nci Genelkurmay Başkanı'ydı 
Orgeneral Işık Koşaner, 1965 yılında Kara Harp Okulundan, 1966 yılında Piyade Okulundan mezun oldu. 1976 yılına kadar Kara Kuvvetlerine bağlı çeşitli birliklerde, Takım ve Bölük Komutanlığı, Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığında öğretmenlik, Kıbrıs Barış Harekâtı'nda Komando Tugayında Takım Komutanlığı ve Tabur Karargâh Subaylığı, Genelkurmay Özel Harp Daire Başkanlığında Özel Tim Komutanlığı yaptı. 

Orgeneral Koşaner, 1978 yılında Kara Harp Akademisinden mezun oldu. Ardından kurmay subay olarak; Genelkurmay Özel Harp Daire Başkanlığında Karargâh Subaylığı, NATO Savunma Kolejini bitirmeyi müteakip İtalya / Napoli'deki Güney Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanlığında Karargâh Subaylığı, 3'üncü Ordu Lojistik Başkanlığında Plan Koordinasyon Şube Müdürlüğü, İngiltere / Londra'da Savunma İncelemeleri Kraliyet Kolejini bitirmeyi müteakip Genelkurmay Strateji ve Kuvvet Plan Daire Başkanlığında Strateji Şube Müdürlüğü, 8'inci Piyade Tümeni 131'inci Piyade Alay Komutanlığı, Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığında Kurmay Başkanlığı görevlerini yürüttü. 1992 Yılında Tuğgeneralliğe terfi eden Orgeneral Koşaner, bu rütbede; Kara Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Plan Daire Başkanlığı ile 1'inci Komando Tugay Komutanlığı görevlerinde bulundu. 1996 yılında Tümgeneralliğe terfi etti. Tümgeneral rütbesi ile Kara Harp Okulu Komutanlığı görevini yürüttü. 2000 yılında Korgeneralliğe terfi ederek sırasıyla; Millî Savunma Bakanlığı Müsteşarlığı ve Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı görevlerinde bulundu. 

2004 yılında Orgeneralliğe terfi eden Orgeneral Koşaner, 2004-2005 yılları arasında Ege Ordu Komutanlığı, 2005-2006 yılları arasında Genelkurmay II'nci Başkanlığı, 2006-2008 yılları arasında Jandarma Genel Komutanlığı, 2008-2010 yılları arasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevlerinde bulundu. 30 Ağustos 2010 tarihinden geçerli olarak Genelkurmay Başkanlığına atandı. 

Orgeneral Koşaner, Türk Silahlı Kuvvetleri Üstün Hizmet Madalyası, Türk Silahlı Kuvvetleri Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası, Türk Silahlı Kuvvetleri Şeref Madalyası, Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası, Kore Cumhuriyeti Millî Güvenlik Liyakat Madalyası ve Pakistan İmtiyaz Nişanı sahibi. 

28 Temmuz 2011 Perşembe

Nasıl bir ordu savaş kaybeder? - Arif Altubaş

Savaşı inanç ve imanla yoğrulan askerler kazanır. Kendi halkını iç düşman ve onlarla savaşan askerler değil.

Bir ordu kendi tarih ve medeniyet değerlerinden kopuksa ve bu değerlere karşı olan ayrı bir değerlerle donatılmışsa, bu çizgide inat ve ısrarla direniyorsa,

Eğitimi, öğretimi, lojmanı, alış veriş merkezleri, sosyal tesisleri, eğlence ve dinlenme yerleri de dahil, ordu mensupları halktan ve onun değerlerinden koparılıyorsa ve milletinin değerlerinden kopuk klonlanmış ayrı ve aykırı bir insan tipi oluşturuluyorsa,

Ordu asli görevinin dışında, hiç de ilgisi ve bilgisi olmadığı alanlarda iç ve dış siyasete alet ediliyor, darbe plan ve program ve projeleriyle vakit geçiriyor ve hukuku dışı işlerle uğraşıyorsa,

Devletin içinde ayrı bir devlet gibi hareket ederek halkın seçip başa getirdiği, iktidar ettiği hükümetlere emir vermeye, onları iş işlemez hale getirmeye, baskı ve korku altında tutmak için darbeyle, tehditlerle toplumu susturmaya çalışıyorsa,

Darbe ve baskı dönemlerinde yandaşlarına peşkeh çekiyor, ülkenin ekonomik dengelerini alt üst ediyor, yağmalattırıyor, talan ettiriyor, bankalarını iflasa sürüklettirip borçlarını devlet ödemek zorunda kalıyorsa,

OHAL ilan ettirip illegal silah satışlarına, uyuşturucu kaçakçılığına, kara para aklama operasyonlarına, kaçak petrol satışlarına, kaçak sınır ticaretlerine adı karışıyorsa,

Savaş yapıyoruz diye insanların anasından emdiği sütü burnundan getiriliyorsa, köyler, mezralar, şehirler boşaltılıyor, vatandaş yerinden yurdundan edilerek Orduya, devlete düşman hale getiriliyor, dağa çıkmak zorunda bırakılıyorsa,

Teröristlerle zaman zaman anlaşılıyor, konuşuluyor, birbirinden haberdar olarak hareket ediliyor, savaş baronlarınca, silah tüccarlarınca, uyuşturucu kaçaklarınca bu savaş bitirilmek istenmiyor şayiaları göklere çıkmasına rağmen, üstüne vazife olmadığı halde her konuda söz söylemeyi görev bilen yetkililerden bu konularda gık çıkmıyorsa,

Devlet içinde ayrı bir devlet gibi hareket eden, faili meçhullere adı karışan Jitem gibi kanunsuz yapılanmaları önce ‘’Böyle bir şey yok’’deyip inkar ediliyor, sonra ‘’Jandarmanın içinde varlığı’’ kabul ediliyorsa,

Devleti askeri vesayet altına almak için yapılan her hareketin altından birçok ordu mensubu çıkarsa, suçun failleri ordudan destek ve teşvik görüyorsa, hatta zaman zaman bizzat ordu bu işin aktörü oluyorsa,

Teröristlere karşı savaşan askerlerimizin ha bire pusuya düşürülüyor, bunca silah, mühimmat, araç gereç, hava ve kara, istihbarat üstünlüğüne rağmen 30 yıldır savaş hala kazanılmıyorsa, üçer beşer evlatlarımız teröre kurban veriliyorsa ve sürekli teröristler (gece karanlığından faydalanıp!) kayboluyorsa,

Heronlar yerde gezen kertenkelenin hareketini görüyor, teröristleri göremiyorsa, çatışma sırasında birliğinden yardım isteyen askerlere Helikopter, lojistik destek, ambulans, zamanında yardım ulaştırılamıyorsa, yargının elindeki subaylardan dolayı askerin morali bozuluyorsa, tüm bu iddialar doğruysa bu ordu savaş kazanabilir mi?

Bir orduyu ordu yapan o ülkeyi ülke, o milleti millet yapan değerlerdir. Bu değerler değersiz hale getirilirse ordunun genetik kotları ve kimyası da değiştirlir. Böyle bir ordu hissiz, duygusuz ve ruhsuz bir ceset’e gibidir.

Savaşı inanç ve imanla yoğrulan askerler kazanır. Kendi halkını iç düşman gören ve onlarla savaşan askerler değil.

Genelkurmay: Ameliyat başarılı ama hastayı kaybettik - Bülent Korucu


Silvan saldırısı hakkında Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı açıklamanın sevindirici yönleri bulunmakla birlikte tatmin edicilikten uzak bölümleri de var.

Önce iyi haber: 'Kâğıt parçası ve boru' izahatlarından, gazeteci azarlamalardan 'hata yapılmış olabilir' noktasına gelindi. 'Tereddüt oluşmuş' konularla ilgili yargının görevli olduğunun kayıtlara geçmesi de önemli. Umarız yargı Çukurca mayın şehitleri davasındaki gibi yavaş işleyip şehit ailelerinin sabrını zorlamaz. Kamuoyunu yanıltıcı açıklamaların ömrünün kısalığı ve TSK'yı zor duruma düşürdüğü Karargâh'ta fark edilmiş olmalı.

Gelelim tatmin edici bulmadığımız bölümlere. Açıklamanın özeti başlığa çıkardığımız ve fıkra gibi anlatılan cümlede: Ameliyat başarılı lakin hastayı kaybettik! Genelkurmay, medyada yer alan eleştirilere cevap verirken, sonraki cümlelerle tezat teşkil edecek sözler sarf ediyor. Mesela helikopterlerin bölgeye ulaşma sürelerindeki tereddüde hak verilmiş olmalı ki yargıya havale edilmiş. Ancak aynı zamanda "Talebin alınması ile helikopterlerin çatışma bölgesinde bulunması arasındaki sürenin uygulama standartlarına uygun olduğu tespit edilmiştir." deniliyor.

Helikopterlerle ilgili kısım en zayıf ve eleştiriyi hak eden ifadelerden oluşuyor. Şöyle bir zaman çizelgesi yapalım, daha kolay anlaşılır. Teröristler arasında geçen telsiz konuşmaları alınınca saldırıya uğrayan dâhil bütün birlikler ikaz edilmiş. Konuşmada geçen yer isimleri çözümlenince hedefin 1. Jandarma Komando Taburu olduğu anlaşılmış ve özel olarak yeniden bilgilendirilmiş. 14.18'de çatışma çıkmış ama yoğunluktan bilgi merkeze 21 dakika sonra 14.39'da ulaştırılabilmiş. Bir telsiz anonsu bu kadar zor mu? O şartları yaşamadığımız için bilemiyoruz. Metni okumaya devam edelim. "Helikopter birliği, talebin ulaşması üzerine süratle pilotları çatışma hakkında bilgilendirmiş, helikopterin uçuş öncesi yapılması zorunlu olan son kontrolleri kısa sürede tamamlanarak saat 15.21'de Diyarbakır'dan kalkışları ve saat 15.45'te çatışma bölgesi üzerinde olmaları sağlanmıştır." Çatışma 15.30'da bittiğinden silahlı helikopterlerin intikalinin bir faydası herhalde dokunmamıştır.

13.30'da telsiz deşifresi bitip saldırıya uğrayan birlik bilgilendirilmiş. "Biz bilgilendirdik, günah bizden gitti" diye kenara çekilecek bir olay değil. Şu sorular akla geliyor: Helikopterler neden operasyon bölgesinin yakınlarında değil, Diyarbakır'daydı. Hadi orada dursunlar, saldırı istihbaratı üzerine neden tedbiren bölgeye sevk edilmediler. Gelişleri 24 dakika sürmüş, istihbarat bilgisinin hemen akabinde havalanabilseler, çatışma başlamadan, en kötü ihtimalle bitmeden olay yerine varırlardı. Bütün bunların üstüne bir de 'Helikopterlerin çatışma bölgesine varma süresi standartlara uygun' cümlesi kurulur mu?

İki bölüm daha benim canımı acıttı. İlki, askerlerin eğitimi ve profesyonellik eleştirilerine verilen, 'eğitimleri yeterli ve bu iş için uygun birlik' cevabı. "3 aylık eğitimle bu çatışmalara girilemez" diyorduk. Karargâh aydınlattı, erler '10 haftalık yoğun bir eğitimden' geçiyormuş. 3 ila 10 arasındaki büyük fark bizi mahcup etti! Gerçi 10 hafta 2,5 aya tekabül ediyor ama olsun! Diğer izaha muhtaç bölüm ise çatışma ortamında teröristlerin 5 ölüyü nasıl taşıdığı veya gizlediği? Biz, hava desteği ile nakilde bu kadar zorlanırken, yoğun ateş altında kaçan saldırganların taşıma ya da gizleme işini nasıl başardığını çözemedim. Ölü taşımak normal 60 kiloluk bir paketi taşıma gibi de olmaz.

Açıklamanın özeti şu: askerler yorgun değil, iyi eğitimli doğru birlikler, dönüş yolunda değil arama sırasında çatışma çıktı, helikopterler standartlara uygun zamanda nakledildi... O halde niye 13 şehit ve 7 yaralımız var? Biri izah etse de anlasak.

Ziya Paşa bu habere çok sevinecek - Yıldıray Oğur

13 askerinin yanarak ölmesine neden olan ordunun tüm bu çarpık sistemden esas sorumlu olan rütbelileri ise “2023 yılında kimlerin adamı Genelkurmay Başkanı olacak” hesapları yapmaktan yine hiç oralı olmadılar...

12 Temmuz 2011– Kıbrıs’ın güneyinde iki hafta önce bir askerî üssün mühimmat deposunda patlama meydana geldi. Patlamada aralarında donanma komutanın da olduğu 12 kişi hayatını kaybetti. Bizim hâlâ varlığını kabul etmeyip, “Rum Kesimi” diye ad taktığımız ülke gereğini yaptı. Savunma Bakanı Costas Papacostas ve Genelkurmay Başkanı Petros Tsalikidis istifa etmek zorunda kaldı.

15 Temmuz 2011– Erdoğan muhaliflerinin “sivil faşizme giden Türkiye” analojileri için sık sık kulaklarını çınlattığı Rusya’dayız bu kez. Devlet Başkanı Dimitri Medvedev orduda reform çabalarına karşı çıkan Elektronik Harp Dairesi Komutanı Tümgeneral Oleg İvanov, Seferberlik Komutanlığı Başkanı Tümgeneral Aleksey Nesterov başta olmak üzere altı tümgenerali görevden aldı.

23 Şubat 2011– Aliyevlerin Azeri Prensliği Azerbaycan. Bir askerin cinnet geçirerek askerî birlikteki yedi askeri öldürmesi üzerine Cumhurbaşkanı İlham Aliyev üç gün sonra sorumlu Bölge Komutanı General Cingiz Şefiyev’i görevden almakla yetinmedi, rütbesini de düşürdü.

2 Şubat 2011– Avrupa Birliği üyeliği için sonradan girdiği yarışta Türkiye’yi geride bırakıp 2013’te tam üyeliğe hazırlanan Hırvatistan’da Devlet Başkanı İvo Yosipoviç, Genelkurmay Başkanı Yosip Luciç’i görevden aldı. Sebep 2010 yılının eylül ayında yapılan bir tatbikatta iki askerî uçağın düşme nedeninin bir türlü açıklığa kavuşturulamaması. Genelkurmay Başkanlığı’na bir Kurmay Albay getirildi.

26 Ocak 2011– Türkiye gibi imparatorluk bakiyesi güçlü bir militarist geleneği olan, emperyalist hevesleri en az bizim gibi kadar kursaklarında kalmış, milliyetçi partilerin iktidara oynadığı Avusturya’dayız. Savunma Bakanı Norbert Darabos, hazırladığı gönüllü askerlik ve profesyonel ordu taslağı hakkında mızmızlanan, Genelkurmay Başkanı Edmund Entacher’i görevden aldı.

23 Temmuz 2010– Afganistan’daki ABD Üs Askerî Komutanı General Stanley McChrystal Rolling Stones dergisine hükümeti eleştiren açıklamalar yapınca Washington’a çağrıldı ve Başkan Obama tarafından derhal görevden alındı.

8 Kasım 2010– Uruguay Savunma Bakanı Azucena Berrutti, hükümetten habersiz siyasi parti liderleriyle toplantı yapan Genelkurmay Başkanı Carlos Diaz’ı görevden aldı.

26 Kasım 2009– Afganistan’ın Kunduz bölgesinde Taliban tarafından kaçırılan petrol tankerlerine düzenlenen hava saldırısında onlarca sivil hayatını kaybetti. İlk günlerde basından saklanan sivil ölümler gazetelere operasyonlar görüntüleri düşünce ortaya çıktı. Almanya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Wolfgang Schneiderhan, bu birkaç haftalık süre içinde sivil ölümleri bilmesine rağmen hükümete yeterli bilgi vermemekle suçlanarak görevinden alındı.

Temmuz 2008– Fransa’da bir tatbikat sırasında kazara gerçek kurşun kullanılması sonucu 17 asker yaralandı. Fransa Genelkurmay Başkanı Bruno Cuche suçu üstüne alarak görevinden istifa etti.
***
Uzatmamak için 2008’de en az Türkiye kadar darbeler yaşayan İspanya’nın ilk kadın –üstelik hamile– Savunma Bakanı Carme Chacon’un arkasından söylenen Genelkurmay Başkanı ve üç Kuvvet Komutanının, 2009’da darbenin söylentisi çıkınca Paraguay’da tüm Kuvvet Komutanları ve Genelkurmay Başkanı’nın, 2009’da Nepal’de, 2002’de Ukrayna’da Genelkurmay Başkanlarının nasıl görevden el çektirildiği bahsine hiç girmeyeceğim.

Dünyanın her kıtasında, her türlü demokrasisinde genelkurmay başkanları, üst düzey askerler bu kadar rahat görevden alınırken Türkiye’de, Genelkurmay Başkanları basın toplantılarında “ihanet odakları, asimetrik psikolojik savaş” diye bağırmakla, hükümetler ise “kamuoyu önünde orduyla tartışmamak”, “uyum içinde çalışmak” gibi mesajlar vermekle meşguldü.

Pazarlıklar hiç bitmedi, kararlar hep YAŞ’ta masaya gelecek dosyalara ertelendi. Türkiye tanımadığı Güney Kıbrıs’ın bile gerisine düştü derken...

27 Temmuz 2011– Fikret Bila ve Murat Yetkin’in üstün hizmet madalyası hak eden gayretkeşliklerine rağmen sonunda TSK da kendi raporunda Silvan baskını için “Planlama, taktik, tedbir, yardımda ihmal var, soruşturulacak” dedi ve hükümet en üst rütbesi binbaşı olan birkaç komutanı görevden aldı.

Üç aylık eğitimle komando olmuş lise talebelerini asker kurtarma operasyonuna götürüp gündüz vakti pusuya düşürten ve 13 askerinin yanarak ölmesine neden olan ordunun tüm bu çarpık sistemden esas sorumlu olan rütbelileri ise “2023 yılında kimlerin adamı Genelkurmay Başkanı olacak” hesapları yapmaktan yine hiç oralı olmadılar...

Peki, tüm bu olanlarla Ziya Paşa’nın ne ilgisi var? Bundan 150 yıl önce Ali Paşa’nın fiyaskoyla sonuçlanan Girit Seferi’yle “Zafernâme” şiiriyle dalga geçen Ziya Paşa herhalde 150 yıl sonra olsa da askerlerin yaptıkları yanlış işler için hesap verdiğini görse mutlu olurdu...

Elinde barut izi var ama silahında parmak izi yok

Yarbay Tatar'ın ölümüyle ilgili 'takipsizlik' kararı veren Askeri Savcılığın dosyasına giren kriminal raporları, Tatar'ın sağ elinde barut izi olduğunu, ancak silah ve şarjörde parmak izinin olmadığını ortaya çıkardı.

Amirallere Suikast Soruşturması kapsamında hakkında ikinci kez yakalama çıkmasının ardından askeri lojmanlardaki evinde intihar ettiği açıklanan Yarbay Ali Tatar'ın elinde barut izi bulunduğu ancak ölümünde kullanılan silahta parmak izi bulunamadığı ortaya çıktı. Ali Tatar'ın, Askeri Savcılıkça 'olay intihardır, ayrıca bir soruşturmaya yer yok' kararı verdiği dosyada yer alan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kriminal Laboratuarı raporunda, çarpıcı bilgilere yer verildi.

Askeri Savcılık 'takipsizlik' verdi

Yarbay Ali Tatar'ın intiharını soruşturan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı, "olayın intihar olduğu, ayrıca bir soruşturmaya gerek olmadığına" karar vererek dosyayı kapatmıştı. Askeri Savcılığın takipsizlik kararı vererek bitirdiği soruşturmayla ilgili dosyaya Emniyet Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğü tarafından hazırlanan ekspertiz raporları da girdi.

Emniyet Kriminal raporunda, Ali Tatar'ın ölümüne neden olan silahın Tatar'ın beylik tabancası olduğu, Tatar'ın sağ elinin dış kısmında barut izine rastlandığı, ancak tabanca ve şarjörü üzerinde herhangi bir parmak ve vücut izi bulunamadığı vurgulandı. Tatar'ın beylik silahı üzerinde Tatar'a ait el ve vucut izinin çıkmaması kafa karıştırdı. Tatar'ın yıllardır kullandığı silahında parmak ve vücut izi bırakmaması, intihar ederken bile silaha hiç dokunmamasının mümkün olmadığı belirtildi.

İstanbul Kriminal Polis Laboratuarı'nın 25 Aralık 2009 tarihli ekspertiz raporunda, intiharda Ali Tatar üzerine kayıtlı 8890505 seri numaralı tabancanın kullanıldığı belirtiliyor. Raporda, "olay yerinde bulunarak muhafaza altına alınan boş kovan ile mermi çekirdeğinin 8890505 seri numaralı tabancadan atıldığının tespit edildiği" belirtiliyor. Vücut İzi Geliştirme Laboratuarı'nca düzenlenen başka bir ekspertiz raporunda ise Yarbay Tatar'ın silahı ve şarjörü üzerinde parmak ve vücut izine rastlanamadığı belirtildi.

Tabanca ve şarjörde iz bulunamadı

Emniyet Kriminal Laboratuarı Vücut İzi Geliştirme Laboratuarı Büro Amirliğince düzenlenen 23 Aralık 2009 tarihli ekspertiz raporunda şu tespit yapıldı: "8890505 seri numaralı tabanca ve tabancaya ait bir adet şarjör üzerinde gün ışığı ve görünür banttaki ışıklar kullanılarak görsel inceleme yapıldığı, görünür vücut izi tespit edilemediği, kimyasal yöntem olan Super Glue ve normal boyama yöntemi olan tozlama uygulanarak vücut izi araştırması yapıldığı, yapılan bu uygulamalar sonucunda vücut izi tespit edilemediği..."

Tatar'ın sağ elinde barut izi var

İstanbul Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğünce düzenlenen 30 Aralık 2009 tarihli ekspertiz raporunda ise "Müteveffanın her iki elinin iç ve dış kısımlarından flaster bant ile alınan el svap numuneleri ile mukayese flaster bant numunesi üzerinde AAS cihazı ile yapılan analizler neticesinde, müteveffanın sağ el dış svap numunesi üzerinden atış artıklarının tespit edildiği, sağ el iç, sol el dış ve sol el iç svap numuneleri üzerinden atış artıklarının tespit edilmediği" ifadeleri yer alıyor. Elin sadece dış kısmında artıkların tespit edilmesi mukavemet olduğu yönünde şüpheleri de uyandırıyor.

Yarbay Ali Tatar, Amirallere Suikast iddiasıyla sürdürülen soruşturma kapsamında gözaltına alındıktan sonra 7 Aralık 2009 günü tutuklandı. Avukatının itirazı üzerine 16 Aralık'ta tahliye edilen Tatar hakkında, 18 Aralık'ta yeniden tutuklama kararı çıkarıldı. Aynı gün Tatar'ın Üsküdar Beylerbeyi'ndeki lojmanında intihar ettiği açıklandı. Ancak intiharın hemen ardından, Tatar'ın konuşabileceği için susturulmuş olabileceği iddiaları da gündeme getirilmişti.

'Başıma bir iş gelirse açıklarsın'

Askeri Casusluk iddianamesinin ek klasörlerinden Yarbay Tatar'la ilgili şok bir belge çıkmıştı. Casusluk çetesinin lideri olarak gösterilen emekli Albay İbrahim Sezer'den ele geçirilen "Albay E.E'dan gelen istihbarat notları" yazılı dökümanda, Yarbay'ın intiharından iki gün sonra askeri makamlara gelen esrarengiz bir ihbar yer alıyordu. Yarbay Tatar'ın 21 Aralık 2009'da intihar etmesinden iki gün sonra 23 Aralık'ta Hollanda'dan Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığını arayan M.İ., "Hollanda'da yaşayan bir komiser olduğunu, kendisinde Dz. Öğ. Yarbay Ali Tatar'a ait belgelerin bulunduğunu, Tatar'ın kendisine bir şey olması durumunda belgeleri Türkiye'ye göndermesini istediğini, bu nedenle aradığını ve belgeleri gönderecek adres istediğini, bunun mümkün olmaması durumunda belgeleri kendisinin Türkiye'ye getireceğini" söylemiş. Çete de bu ihbarı alıp kendi dosyasına koymuş.

YAŞ, toplanacak!

YAŞ toplantısı 1-4 Ağustos'ta Genelkurmay Başkanlığı Karargahında yapılacak

YAŞ, toplanacak!
Yüksek Askeri Şura'nın (YAŞ) olağan toplantısı 1-4 Ağustos'ta Genelkurmay Başkanlığı Karargahında yapılacak.

Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliğinden yapılan yazılı açıklamada, YAŞ'ın çalışmalarına pazartesi günü başlayacağı bildirildi.

Şura çalışmaları öncesi gazetecilerin kısa süre görüntü ve fotoğraf almalarına izin verileceği belirtilen açıklamada, YAŞ üyelerinin pazartesi günü saat 11.55'te Anıtkabir'i ziyaret edeceği kaydedildi.

Emekli Org. Edip Başer: "42 dakika gecikmedir"

Silvan’daki saldırıya helikopterlerin 42 dakikada müdahalesi tartışılıyor

Genelkurmay’ın “tereddüt”lü konular arasında yargıya havale ettiği helikopterlerin hazırlanma süresine ilişkin Emekli Orgeneral Başer de talep ile kalkış arasında geçen 42 dakikanın “gecikme” olarak değerlendirilebileceğini söyledi
GENELKURMAY Başkanlığı’nın tereddütlü 4 konuda yargıya intikal ettirdiği Silvan saldırısına ilişkin raporunda, helikopterlerin talep edildikten 42 dakika sonra hareket etmesine ilişkin uzman görüşleri şöyle:

"42 DAKİKA GECİKMEDİR"
Eski Terörle Mücadele Özel Temsilcisi emekli Orgeneral Edip Başer:
Taarruz helikopterleri birkaç dakika içinde havalanacak kapasitede helikopterlerdir. Pilotlar ise her zaman uçacakmış gibi hazırlıklılardır. Yani pilotu çağır, helikopteri hazırla gibi bir durum söz konusu değil. Arada geçen 40 dakikalık süre bir gecikme olarak değerlendirilebilir ancak eminim bu gecikmenin ilgili kişilerce izah edilebilecek mantıklı açıklamaları vardır. Olay hakkında pilotlara bir brifing verilmesi, araziyle ilgili bilgilendirilmelerinin de zaman alacağı muhakkak. Ama bu zaman 40 dakika olur mu, olmaz mı bunu ilgili makamlar açıklarlar. İhmal varsa onu da Genelkurmay zaten yargıya intikal ettirmiştir. Bireysel ve kurumsal hatalar varsa elbette hesap sorulması gerekir. Ancak gerçeğe dayanmayan bilgilerle spekülasyon yapmaya gerek yok.

‘YİNE ASKER KARAR VERECEK’
Emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu:
Haberin karargâha ulaştığı an pilotlara ‘Kalkın’ emrinin verildiği an değil. Haber geldikten sonra karargâhta hangi birlik nerede, ne durumda, olay nasıl oldu muhakeme edilir ve ardından değerlendirme ve programlama yapılır. Bunun ardından da emir verilir. Bu ne kadar sürer bilemiyoruz ama tüm bunların 10 dakika içinde bitirilmesi lazım. Pilotlar kim çatışıyor, son durum ne diye sorarak kendisini organize edecek. Mühimmatını hazırlayacak, helikopterini kontrol edecek. Genelkurmay standartlara uygun zamanda olay yerine ulaşıldığını bildirdi, “Acaba 40 dakika fazla değil mi” şüpheleri için de yargıya başvurdu. Bununla herkesi tatmin etmeyi amaçlamış olabilirler. Arada geçen süre, bazı görevlerde 20 dakika, bazısında 40 dakika olur. Az veya çoktu demek bence yanlış. Bu konuların hepsi askeri taktik ve teknik konulardır. Yargı da bu sürenin az mı çok mu olduğuna karar veremez. Karar vermesi için bilirkişiden istifade etmesi lazımdır. Bilirkişiler de orada görev yapan subaylar olacaktır.
DEMEK Kİ BEKLENMİYORDU
Eski MHP Milletvekili Emekli Tuğgeneral Kürşat Atılgan:
Eğer helikopterler hazır beklemiyorlarsa bu bir tehdit beklenmiyor anlamına gelir. Tehdit beklenmiyorsa, haberin gelme süresi, değerlendirme yapılması ve yapılan hazırlıklar da göz önünde bulundurulursa geçen süre normal.

TSK'yı eleştiren AK Partili vekil istifa etti

Genelkurmay Başkanlığı'nın adalet önünde hesap vermesi gerektiğini savundu; sonra da...

AK Parti Kütahya Milletvekili Soner Aksoy, Silvan saldırısı sebebiyle TSK'ya sert eleştirilerde bulunarak,GenelkurmayBaşkanlığı'nın adalet önünde hesap vermesi gerektiğini savundu.

Aksoy, bu açıklamanın hemen ardından üyesi olduğu Milli Savunma Komisyonu'ndan istifa etti. Aksoy, dün yaptığı yazılı açıklamada "Defalarca bu hatayı yapanlar hâlâ neden görevlerinde?" diye sordu. Ardından şöyle devam etti: "Dünyanın en kalabalık ordusu Çin'de, general sayısı 191. 340'tan fazla generalin olduğu ülkemizde bir de muhalefet şikayet ediyor. 'Tutuklu generaller varken terörle mücadele nasıl olur?' diyor. En az 170 general lüks yaşam koşulları içinde Ankara'da ikamet etmektedir."

Aksoy, bu açıklamadan sonra Milli Savunma Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğini duyurdu. Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi veTeknoloji Komisyonu üyeliğinin devam edeceğini belirten Aksoy, istifasının arkasında başka bir maksat aranmamasını isteyerek, "Çünkü milletvekilleri sadece bir komisyonda çalışır" dedi.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Komutanların Görev Yeri Değiştirildi

Silvan'da 13 askerin şehit olmasıyla ilgili yürütülen soruşturma kapsamında operasyonu yöneten tabur ve bölük komutanlarının görev yerleri değiştirildi.
Silvan'ın Bayrambaşı beldesinin Dolapdere kırsal kesiminde, 14 Temmuz'da terör örgütü PKK'nın hain saldırısı sonucu 13 askerin şehit düşmesiyle ilgili başlatılan soruşturma kapsamında Silvan 4. Taktik Jandarma Komando Alayı Komutanlığı emrindeki taburun başında bulunan ve operasyonu yönettiği belirtilen Binbaşı Milbay Şahin ve aynı taburun emrinde olan ancak ismi açıklanmayan bölük komutanı teğmenin Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanlığında görevlendirildiği öğrenildi

26 Temmuz 2011 Salı

'Öldürdüğümüz kişi başına para alıyorduk'

Şile Davası'nda sanıklardan itiraflar geldi...


'Öldürdüğümüz kişi başına para alıyorduk'


Ergenekon soruşturmaları kapsamında Şile’de yapılan kazılarda ortaya çıkarılan mühimmatla ilgili olarak 1’i tutuklu 4 sanık hakkında açılan davanın ilk duruşması dün yapıldı. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada, savunmasını yapan tutuklu sanık eski TİKKO itirafçısı Ulaş Özel, Ergenekon terör örgütünü bilmediğini ve üyesi olmadığını söyledi. Özel, 1999’da teslim olduktan sonra JİTEM Elazığ Bölge Komutanlığı’nda görev verildiğini ifade etti.

Ergenekon davası sanığı emekli Albay Arif Doğan’ın JİTEM ile ilgili anlattıklarının ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın JİTEM ile ilgili tespitlerinin dikkate alınmasınıisteyen Özel şunları söyledi:
CEZAEVİNDEN OPERASYONA
“Devlet adına birçok operasyona katıldım. Cezaevinden alınıp 3-4 ay boyunca katıldığım operasyonlarda her öldürdüğümüz kişi başına zarflar içinde bize para ödülü verilirdi. İstanbul’da görevliyken de kaçırdığımız adamı Tunceli’ye götürüp ‘operasyonda yakaladık’ diyorduk. Yaptığım bütün işleri devlet adına yaptım. Ben öyle biliyordum. Terör örgütünden ayrılıp devlete teslim oldum. Menfaat için değil vicdanen pişman olduğumu söyledim. Ancak keşke pişman olmasaydım. Pişman olduğuma pişman oldum. Keşke örgütte ölseydim” dedi.
Sanıklardan 1999 yılında Metris isyanı öncesinde İBDA-C mensuplarıyla 18 ay boyunca cezaevinde kaldığını söyleyen Okan İşgör ise istihbaratçıların özellikle kendisinin bu tecrübelerinden faydalanmak için yanına geldiklerini söyledi. İşgör, Veli Küçük’ü iddia edildiği gibi 9 kez arama dığını sadece kandil mesajları attığını söyledi.
PKK itirafçısı Hüseyin Yanç da Ergenekon üyesi olduğu iddialarını reddetti. Üst düzey generallerle görüştüğünü ifade eden Yanç, bunun askeri kurallara uygun olup olmadığını soran mahkeme başkanına, “Bize güveniyorlardı. Biz çok hizmet ettik. Biz hiçbir suça bulaşmadık. Osman Eker paşa beni babam gibidir” diye konuştu.
‘KISKANDI, İFTİRA ATTI’
Tutuksuz sanık polis memuru Yusuf Ethem Akbulut ise Ulaş Özel’in sevgilisiyle ilişki yaşadığı için kendisine iftira attığını ileri sürdü. Ergenekon savcısı Cihan Kansız tarafından hazırlanan iddianamede sanıklar hakkında “Ergenekon terör örgütü üyesi olmak, patlayıcı madde bulundurmak, ateşli silahlar kanununa muhalefet ve resmi evrakta sahtecilik” suçlarından 74 yıla kadar hapis cezaları istendi.

Mardin'deki Pusuda Derin Sessizlik !

Mardin’de üç askerin ölümüyle sonuçlanan pusunun ardından yaşanan sessizlik şüphelere yol açtı. Tamamı korucu olan köyde saldırganların nasıl kaçtığı sorusu yanıt bekliyor.
Mardin’de korucubaşının evinden çıktıktan sonra pusuya düşürülerek öldürülen iki astsubay ve bir uzman çavuş toprağa verildi. Kanlı pusunun kurulduğu köyün neredeyse tamamının korucu olması, olayın meydana geldiği yerin hemen 200 metre ilerisinde karakol bulunmasına karşın saldırganların kaçabilmesi ise kafaları karıştırıyor. Mardin Valisi Turhan Ayvaz’ın konuya ilişkin daha sonra açıklama yapacağı belirtilirken, öldürülen üç askere veda yemeği veren korucubaşı Ahmet Demircan ise “Bilgim de yok, söyleyeceğim bir şey de” demekle yetindi.

Cenazeler toprağa verildi
Mardin’in Ömerli İlçesi’ne bağlı İkipinar Köyü’nde önceki gün pusu kurularak öldürülen Jandarma Astsubay Başçavuş Erhan Gül’ün cenazesi, memleketi Gaziantep’te toprağa verildi. Cenazeyi Gül’ün yakınlarının yanısıra komutanlar, siyasetçiler ve çok sayıda vatandaş katıldı. Cenazede PKK aleyhinde sloganlar atıldı. Aynı saldırıda yaşamını yitiren Astsubay Kıdemli Başçavuş Sadık Güllü’nün cenazesi de memleketi Kırıkkale’de göz yaşları arasında toprağa verildi. Evli ve iki çocuk babası olan Güllü’nün cenazesinde çocukları, eşi, kardeşi ve babası feryat edip göz yaşı döktü.


Bu sorular hâlâ yanıtsız
Üç askerin yaşamını yitirdiği Mardin’deki pusuya ilişkin sorular ise hâlâ yanıt bekliyor. İşte o sorulardan bazıları:


» Üç askerin öldürüldüğü nokta içinde yaklaşık 40 askerin bulunduğu İkipınar Jandarma Karakolu’na en fazla 200 metre uzaklıkta. 50 haneli İkipınar Köyü’nün ise neredeyse tamamı korucu. Hatta üç askere evinde veda yemeği veren korucubaşı Ahmet Demircan’ın karısı bile korucu. Böylesine silahlı güçlerin olduğu bir yerde saldırganlar nasıl kaçabildi? Askerler ve korucuların silah seslerinin ardından olay yerine koşarak ulaşmaları çevre sakinlerine göre en çok iki dakika. Asker ve korucular olay yerine ne zaman geldi? Bir gecikme sözkonusu mu?

» Köyün dışında ağırlıklı olarak askerler, içeride ise gece bile korucular düzenli nöbet tutuyor. Saldırganlar pusu noktasına gelirken, orada üç askerin çıkmasını beklerken nasıl görünmediler? Saldırganların saklandığı belirtilen üzüm bağları yolun viraj kesiminde. Yoldan geçen araç sürücüleri de eli silahlı bu kişileri fark etmedi mi?
» Üç askerin vedalaşmak amacıyla korucubaşının evine gideceğini saldırganlar nasıl öğrendi? Bir bilgi sızması mı yaşandı?
» Genelkurmay sitesinde saldırıyı PKK’nın yaptığı belirtilirken Yüksekova’da iki uzman çavuşun öldürülmesini hemen üstlenen PKK, olayın üzerinden 48 saat geçmesine rağmen eylemi hala neden üstlenmedi?
Vali ve korucu başı konuşmuyor
Bu soruların yanıtlarına ilişkin görüşmek üzere aradağımız Mardin Valisi Turhan Ayvaz’ın makamından konuya ilişkin açıklamanın daha sonra yapılacağı bildirildi. Olayın belki de en önemli görgü tanığı olan, üç askeri ölümlerinden sadece bir kaç dakika önce evinde ağırlayan korucubaşı Ahmet Demircan da ısrarlı sorularımıza rağmen “Hiç birşey bilmiyorum. Bilgim yok, konuşmak falan da istemiyorum” dedi.

Şamil Tayyar'dan ÇARPICI İDDİA?

Şamil Tayyar, bir şehit cenaze töreninde iki subay arasında geçen diyalogları yazdı. Şok olacaksınız
“Şehidin arkasından okunan Kur’an’dan rahatsızlık duyan subay var!”
Şamil Tayyar bir belediye başkanının kendisine anlattığı, Nurdağı’nda merasim töreni esnasında iki subay arasında geçen konuşma üzerine çok üzüldüğünü belirtti ve ekledi:

“Subaylar Belediye Başkanı’nın kendilerini duyduğunu fark etmeden konuşuyorlarmış ve bu konuşmaya ben çok üzüldüm. Kur’an okunurken bir subay diğerine dönüp, ‘Şu hale bak Türkiye Suudi Arabistan’a döndü’ diyor. Yani orada, şehit cenazesinde Kur’an okunmasından rahatsız olan bir subay zihniyeti var. İnsanlar orada canını, kanını, bedenini vermişler, şehit olmuşlar. Kur’an okumayacaksınız da ne okuyacaksınız? Bu kafayla mı terörle mücadele edeceksiniz? ”
Tv8’de Erkan Tan’ın konuğu AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar idi. Tayyar, gündemi değerlendirirken ülkemizde son günlerde çok artan terörle ilgili de önemli açıklamalarda bulundu.
Şehit annesinin o acıyla düşündüğü hassasiyeti medya düşünmüyor!”
Bazı medya organlarının gazetecilik diye terör örgütünün propagandasını yaptığını belirten Tayyar:
“Şehit annelerinin ağlayan görüntüleri ekranlarda saatlerce verilirken İmralı’da birileri göbek atıyor. ‘Bizi bu halimizle çekmeyin, teröristler bizi böyle ağlarken görüp gülmesin’ diye şehit ailesi düşünüyor, medya düşünemiyor.” dedi.
“Türkiye’de güvenlik gerçek anlamda sağlansa BDP %1’i geçmez!”
Tayyar: “PKK eylemlerinin çılgınlık düzeyine varması bu kadar yoğun bir alanda taban tutamamasından da kaynaklanıyor. Kan aktıkça, şiddet arttıkça tepkiler de artıyor. Bu tehlikeli gidişin durması adına da terörün sonlandırılması gerekiyor. Ben şuna eminim ki Türkiye’de güvenliğin gerçek manada sağlandığı bir ortam olsa BDP %1’i geçmez. Hakkari’de, Şırnak’ta hangi vatandaş özgür iradesi ile oy kullanabiliyor?” diye konuştu.
“Generale ihtiyaç varsa Ankara dolu!”
Tayyar, tutuklu generaller sebebiyle askerin moralinin bozuk olduğunu ve bu şekilde terörle mücadele edilemeyeceğini belirten bir izleyiciye şu açıklamalarda bulundu:
“Bugün TSK’da 342 general var. Bunun 171’i Ankara’da görev yapıyor. Arzu edilirse bir gramlık bile general sorunu olmaz. Bütün generaller Silivri’de, terörle mücadele edecek general kalmadı diyorlar. Generale ihtiyacınız varsa Ankara dolu. Biz başından beri Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki çürük elmaların mutlaka ayıklanması gerekir diyoruz. Darbeci, cuntacıların temizlenmesi ve bu ülkenin değerlerine inanmayanların tasfiye edilmesi gerekiyor.”
“Komisyon görevimden istifam, bana haber verilmemesine bir itirazdır!”
Kendisine görev verilen komisyondan haberdar olmadığını belirten Şamil Tayyar:
“Genel Kurul’da ismim okunurken öğreniyorum bunu. Bana görev veriyorsanız en azından 3-5 dakika önce bana söyleyin diyorum. Kaldı ki bunları konuşabilecek Grup Toplantısı gibi bir ortamımız var. Benim komisyon görevimden istifam buna bir itirazdır. Yoksa, İnsan Hakları Komisyonu benim en çok çalışmayı istediğim alanlardan biridir.” diye konuştu.
“Türkiye’de parlamenter rejim iflas etmiştir!”
“Biz millet adına yetki kullanan insanlarız. Biz bu parlamentoda eğer inisiyatif kullanamıyorsak niye milletvekili seçildik? Benim çok kısa süreli parlamento tecrübem bana şunu gösterdi ki milletvekilinin zerre kadar ağırlığı yok. Türkiye’de parlamenter rejim iflas etmiştir. Sistem içinde milletvekillerinin ağırlığı yok. Bu iflas eden sistemin rehabilitasyonu bana göre çok mümkün gözükmüyor. O yüzden başkanlık sistemine geçmek lazım. Başkan seçilenin yetkileri artacak diye düşünüyorlar ama ben tam tersini düşünüyorum. Milletvekillerinin saygın bir şekilde görevini icra edeceği bir mekanizmanın kurulmasını diliyorum.”

2. Kolorduda İlginç Bir Memur Ataması

Üniversite mezunları iş bulmak için sınavdan sınava koşarken, KPSS'siz, memurluk şartları es geçilerek bir atama yapılabilir mi?
Yüzbinlerce üniversite mezunu memur olabilmek için sınav sınav ter dökerken, Gelibolu 2. Kolordu’daki bir memur “ataması” kafaları karıştırdı.

İddialara göre 50 küsür yaşındaki Gürsel Akıngüç adlı kişi, Kolordu Komutanı Raif Akbaş’ın himayesiyle sınavsız bir şekilde 2. Kolordu Komutanlığı’nda sivil memur olarak görev yapıyor.

Gürsel Akıngüç 1960 İstanbul doğumlu. Memur olabilme şartları es geçilerek yaşına bakılmadan sivil memur olarak atanmış. Kendisi aslen Metalürji Mühendisi. Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park Müdürlüğü Tarih Danışma Kurulu Üyesi de olan Gürsel Akıngüç ek iş olarak da 2. Kolordu Komutanlığında sivil memur olarak çalışıyor ya da tam tersi. 2. Kolordu Komutanlığının tarih müzesinde görev yapan Akıngüç, Kolorduyu ziyarete gelen üst düzey komutanlara ve yılda 1-2 defa gezi maksatlı gelen öğrenci heyetlerine müzeyi gezdiriyor ve müzedeki tarihi eserler hakkında bilgi veriyor.
Akıngüç, çalışma odası ve makam telefonu ile müze görevlisi olarak çalışıyor. Gürsel Akıngüç’ü herkes sivil memur olarak biliyor. 08:00-17:00 mesai yapan, kendisine ait bir bilgisayarı olan Akıngüç işe gelip giderken kurumun servisini kullanıyor. Askeri kantinden alışverişini yapıyor. Askeri gazinoda eğlenebiliyor.
2 yıldan bu yana Kolordu’da çalışan Akıngüç’ü herkes tanıyor. Sınavsız olarak “atandığı” iddia edilen Akıngüç, 1700 TL maaş alıyor ancak bu maaşını diğer sivil memurlar gibi bankadan değil elden aldığı iddia ediliyor.

İddialara göre Akıngüç maaşını sivil memur Ümit Doğan’ın elinden her ayın 15’inde alıyor.
Burada dikkat çeken bir diğer ayrıntı da şu: Maaşı elden veriliyor ama 2. Kolordu Karargahı telefon rehberinde sivil memur olarak gözüküyor. Peki o zaman neden maaşı diğer sivil memurlar gibi bankaya yatmıyor?
Herkesin memur olabilmek için sınavlarla uğraştığı bir durumda memurluk şartları es geçilerek sınavsız bir şekilde bir memur alımı yapılabilir mi?
Gerekli güvenlik taramaları yapılmış olsa bile sivil bir şahsın böyle elini kolunu sallayarak 2. Kolordu binasına girip çıkması, KARANET ortamına açık bilgisayarlara erişim yapabilmesi, Askeri güvenlik prosedürünün bu şahıs için delinmesinin bilgi güvenliğinin bu şahıs için esnetilmesinden kim ya da kimler sorumlu?
akinguc1.jpg
akinguc2.jpg
akinguc3.20110726154411.jpg

İşte Genelkurmay'ın Silvan Raporu

Diyarbakır Silvan'daki saldırıyla ilgili TSK'nın hazırladığı raporun tamamlandığı açıklandı...
Genelkurmay Başkanlığı Silvan'daki çatışmada uçak kullanılmadığını belirterek, birliğin dönüş hazırlığı yaparken pusuya düşürülmesinin de söz konusu olmadığını vurguladı.
Genelkurmay’ın internet sitesinde yer alan yazılı açıklama şöyle:

Yapılan soruşturma sonucunda;
a. 1’inci Jandarma Komando Tabur personelinin görevlerini, verilen emirler çerçevesinde üstün bir cesaret, gayret ve fedakarlıkla yerine getirdikleri tespit edilmiştir.
b. Bununla beraber;
(1) Geçici Üs Bölgesi olarak tertiplenilen arazi kesiminin coğrafi yapısı ve bitki örtüsü bakımından askeri taktik prensiplerine uygun olup olmadığı,
(2) Bölgedeki tertiplenmenin, mevzilenmenin ve dağılmanın taktik prensiplere göre yapılıp yapılmadığı, yeterli yakın emniyet, gözetleme ve ikaz tedbirlerinin alınıp alınmadığı,
(3) Terörist ikazının alınmasından sonra, alınan ilave tedbirlerin yeterli olup olmadığı,
(4) Helikopterlerin zamanında hazır olup olmadığı, insansız hava araçlarının zamanında bölgeye ulaşıp ulaşmadığı gibi konularda tereddütler oluşmuş, bu konuların açıklığa kavuşturulması amacıyla konu yargıya intikal ettirilmiştir.
c. Medyada yer alan iddialarla ilgili olarak;
(1) Çatışma sırasında uçak kullanılmamıştır.
(2) Birliğin dönüş hazırlığı yaparken pusuya düşürülmesi söz konusu değildir.
(3) 1’inci Jandarma Komando Taburu “Geri emniyet birliği” değildir. Tam aksine, teröristi aramak, bulmak ve etkisiz hale getirmek üzere eğitilmiş ve teçhiz edilmiştir. Verilen görev doğrudur. Komando erleri, özel eğitim merkezlerinde 10 hafta süreyle yoğun bir eğitim almakta, bu eğitim tertip edildikleri birliklerinde de devam etmektedir.
(4) 10-13 Temmuz günlerini kapsayan devrede, Jandarma Komando Taburunun 1’inci Bölüğü 32 saat görev, 59 saat dinlenme; 2’nci Bölüğü ise 27 saat görev, 64 saat dinlenme yapmıştır. Bu şartlarda, bir komando birliğinin çok yorgun olduğunu iddia etmek mümkün değildir.
(5) Asker, gerektiği takdirde 40 Kg. yükle de yürüyebilir. Bu bir eziyet değil, yapacağı görevin gereğidir. Bu olayda, mevsim yaz olduğundan barınma malzemesi azdır ve sırt çantaları 23-25 Kg. arasındadır.
(6) Profesyonelleşme kapsamında, sadece komado tugaylarının hedef alındığı ve bunun tamamlandığı müteaddit defalar kamuoyuna açıklanmıştır. Bazı gazetelerde “Hiçbir şey yapılmadı” şeklindeki köşe yazıları hayretle karşılanmaktadır. Ancak, komando tugayları dışında, hem Kara Kuvvetleri Komutanlığında hem de Jandarma Genel Komutanlığında bazı komando birlikleri vardır. Bu birliklerde, komando eğitimi almış erbaş ve erler görev yapmaya devam etmektedirler. 1’inci Jandarma Komando Taburu da bunlardan birisidir.
(7) Çatışma sırasında etkisiz hale getirildiği görülen 5 terörist, arazide bulunamamıştır. Yoğun duman perdesi gerisinde çekilen teröristlerin, bu cesetleri de götürdükleri veya bir yere gizledikleri değerlendirilmektedir.
(8) Çatışma bölgesinin kontrole alınmayarak, basının girmesine fırsat verilmesi bir hata olmuştur.
(9) Bu tip olaylar hakkında yorum yapan kişilerin askeri taktik ve teknikler hakkında fikir beyan ederken, çatışma ortamı gerçeklerini dikkate alarak hassasiyet göstermeleri gerekir.

22 Temmuz 2011 Cuma

Asker başına 1,5 yıl!

Pimi çekilmiş bomba davasında karar verildi

Asker başına 1,5 yıl!

Askeri Yargıtay, Elazığ’da 2 yıl önce uyuyan nöbetçiyi cezalandırmak için eline pimi çekilmiş bomba veren ve askerin bombayı elinden düşürmesiyle 4 erin şehit olmasına neden olan Teğmen Mehmet Tümer’in 9 yıl 2 aylık hapis cezasını onadı. Karakoçan’daki Koçyiğitler Piyade Taburu’nda görevli Teğmen Tümer toplam 6 yıl 14 gün hapis yatacak.
Karardan memnun olmayan ve teğmenin suçu taksirle değil, kasıtla işlediğini savunan şehit yakınları davayı AİHM’ye taşımaya hazırlanıyor. Cezayı az buldukları için Askeri Yargıtay’a başvurduklarını belirten Avukat Özgür Murat Büyük, “Askeri Yargıtay’ın mahkemenin kararını bozacağını düşünüyorduk. Beklentimiz boşa çıktı. Verilen karara saygılı olmak durumundayız” açıklaması yaptı.
Şehit Onbaşı İbrahim Öztürk’ün babası Hacı Öztürk ise kararın kendileri için hayal kırıklığı olduğunu söyledi, “Bize göre çocuklarımız göz göre göre şehit edildi. Bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağız. Her asker için 1.5 yıl hapis yatacak” diye tepki gösterdi.

Asker Komutanını ve Arkadaşını Vurdu

Bir birliğe ait askeri araç Eskişehir yolunda devriye görevi sırasında iken ismi öğrenilemeyen bir asker, bir komutanını ve asker arkadaşını vurdu.
Ankara Etimesgut'ta bir birliğe ait askeri araç Eskişehir yolunda devriye görevi sırasında iken ismi öğrenilemeyen bir asker, bir komutanını ve asker arkadaşını silahla yaraladı. Olayda bir asker ise kaçarak canını kurtardı. Saldırgan asker devriye aracı ile olay yerinden kaçtı.
Yaralı komutan ve asker çevreden geçen vatandaşlarca Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı. Saldırıdan kaçarak canını kurtaran asker ise şok içerisinde yaşadıklarını olay yerine gelen Jandarma ekiplerine anlattı. Olay yerine çağrılan bir ambulans ile şok içerisindeki asker hastaneye kaldırıldı.

TSK'da TERSİNE YAPILANMA

"Dünya orduları küçülüp yatay yapılanırken, TSK hâlâ soğuk savaş mantığıyla dikey yapılanmada ısrar ediyor." 
 
730 bin kişilik bir ordumuz var ama yanlış modelde ısrar edildiği için bırakın küçülmeyi 200 bin ilave askere ihtiyaç duyuyoruz.

Önümüz YAŞ. Tutuklu generallerin durumu nedeniyle gözler Genelkurmay’a çevrildi. Bir yandan da artan terör saldırıları var. Silvan’da 13 şehit 7 yaralı verilmesi terörle mücadele biçimi ve ordunun yapılanmasını yeniden tartışmaya açtı.
TSK’nın mevcut yapısı ve tarihsel gelişim sürecini incelediğimizde sorunun çok daha derinlerde olduğu açıkça görülüyor. Çünkü dünya orduları küçülüp yatay yapılanırken TSK hâlâ soğuk savaş mantığıyla büyüyüp dikey yapılanmada ısrar ediyor. 730 bin kişilik devasa bir ordumuz var ama yanlış modelde ısrar edildiği için bırakın küçülmeyi 200 bin ilave askere ihtiyaç duyuyoruz.

İŞTE TSK’NIN RÖNTGENİ
Bugüne kadar üzerinde spekülasyon yapılan birçok veri Genelkurmay tarafından hazırlanan bir raporda net olarak ortaya kondu. Buna göre TSK’nın sivil memur dahil personel sayısı 730 bin. Bu rakamın açılımı şöyle;
470 bin er ve erbaş.
Yedek subaylar dahil 46 bin subay var.
100 bin astsubay,
70 bin uzman
ve 50 bin sivil memur var.
363 adet general ve amiral de TSK’da görev yapıyor.
Maaş ödenen personel sayısı 275 bin kişi.
 
470 bin er ve erbaşın dağılımı ise şöyle.
470 bin kişilik kuvvetin 170 bini Jandarma’dan. Jandarma’da maaş ödenen personel sayısı Sahil Güvenlik dahil 70 bin kişi. Kara Kuvvetleri’nde maaş ödenen personel sayısı 120 bin. 470 bin kişilik er ve erbaşın da 240 bini Kara Kuvvetleri’nde. Deniz ve Hava Kuvvetleri’nde ise 30’ar bin er ve erbaş var.


Generallerde ise dağılım şöyle:
110’u Hava ve Deniz, 220’si Kara Kuvvetleri. 30’u da Jandarma’da. Bu önemli bir gösterge çünkü Türk ordusunun Kara Kuvvetleri ağırlıklı yapılandırıldığı görülüyor. Oysaki gerek etrafımızdaki deniz yoğunluğu gerekse de bulunduğumuz bölgenin hassasiyeti nedeniyle Deniz ve Hava Kuvvetleri’nin güçlendirilmesi öngörülüyordu. Org. Hilmi Özkök döneminde yapılan stratejik planda ağırlığın Deniz ve Hava Kuvvetleri’ne kaydırılması öngörülüyordu. Koşaner ve ekibi tarafından yapılan planlamada dikkat çeken noktalardan birisi de şu: Ordunun stratejik vizyonunda Kara Kuvvetleri ağırlığını sürdürecek.

TSK, NATO’daki benzerleri ile karşılaştırıldığında hem asker sayısı hem de general ve amiral miktarındaki fazlılıkları dikkat çekiyor. İlginç olan şu, TSK’da ki general sayısı hiç azalmamış aksine sürekli artış göstermiş. 1980’lerde 275 olan general sayısı 1990’larda 325’e, 2000’lerde 360’a ve 2010’da 370’e çıktı.
SOĞUK SAVAŞ BİTTİ AMA...
1980’li yıllar, Soğuk Savaş nedeniyle tüm dünyada orduların şekillenmesinde önemli faktördü. Türkiye’nin komşularından sadece Yunanistan NATO ülkesiydi ve tabiri caizse üç tarafı deniz 4 tarafı düşmanla çevriliydi. O yüzden sayıca kalabalık ve sınırlara yakın bir konuşlanma tercih edildi. Yalnız teknoloji olarak eski ve Amerika’nın kullanımdan kaldırdığı cihazlarla donatılmış olduğu için açık personel özellikle de generallerle kapatıldı. 
1990’lar ise Sovyet tehdidinin ortadan kalkmasıyla dünya orduları da küçülmeye gitti. Bu aşamada alay tümen sistemin kaldırılarak tugay-kolordu sistemine geçildi. Bu değişikliğin amacı TSK’yı statik savunma anlayışına dayanan hantal yapısından kurtarıp daha elastiki ve yönetilebilir bir sisteme dönüştürülmesiydi. Ancak bu dönüşüm sadece kağıt üzerinde kaldı. Çünkü eskiden albayların idare ettiği alayların ismi tugay oldu ve başına bir tuğgeneral kondu. Lağvedilen tümenlerin ise ismi kolordu oldu ve başına da korgeneral atandı. Yani küçülme general sayısının artırılması gibi bir sonuç doğurdu.

Alaylar lağvedildiği için albayların komuta edeceği birlik kalmadı. Kara Kuvvetleri’nde tugg. kadrosu 96. Fakat 4 binin üzerinde albay var. Fakat albayların atanabileceği alay sayısı 10’un altında. Böyle olunca albaylar Tugay Komutan Yardımcısı, Karargah’ta Şube Müdürü, Denetleme heyeti üyesi ve liselerde milli güvenlik derslerinde öğretmen oldular.

Oysa NATO sisteminde alaylar önemlidir ve albaylar da general kadar itibarlıdır. Yeniden yapılanma çalışmaları sırasında tümenlerin kaldırılması ile birlikte bu kez tümgenerallerin komuta edeceği birlik kalmadı. Teşkilat değişikliği neticesinde tümgeneraller kontenjanının azaltılması veya başka ülkelerde olduğu gibi tümgeneral rütbesinin kaldırılması düşünülebilirdi. Mesela Danimarka’da tugay olmadığı için tugg. kadrosu da yok. Böyle olunca tümgeneraller için kadro arayışına gidildi. Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları’nda bulunan daire başkanları da tümgeneral seviyesine çıkarıldı.

Sınıf okulları da tümgeneral seviyesine çıkarıldı. Tümgenerallere kadro bulundu fakat trajikomik durumlar ortaya çıktı. Şöyle ki; Kara Harp Okulu’nda 700 harbiyelinin başında bir yarbay var. Herbiri 200 öğrenciyi geçmeyen Deniz, Kara, Hava Harp Akademisi ile Silahlı Kuvvetler Akademisi ile Milli Güvenlik Akademisi’nin başında birer tümgeneral görev yapıyor. 6 tümgeneralin başında ise bir Harp Akademileri Komutanı olarak bir orgeneral var. Üstelik bir korgeneral de komutan yardımcısı olarak atanıyor. 1990’lı yıllarda olayın personel boyutu düşünülmeden yapılan bu teşkilat değişikliği maalesef aradan geçen 20 yılı aşkın süredir de düzeltilmedi. Çarpıklık aynen sürdüğü için general ve amiral sayısı sürekli artan hantal bir yapı oluştu. İşin acı tarafı ise bu yapının düzeltilmesi için hiçbir çalışma yapılmadı.

Dünya yatay yapılanırken biz tersini yapıyoruz
NATO ülkelerinde ordular yatay yapılanıyor. Bu yapılanmanın temel özelliği ise şu: Kararlar daha çok alt kademelerde alınır ancak çok önemli konular komutana arz edilir. Böylece general sayısı düşük tutulur. Mesela NATO’nun en önemli harekatı olan Afganistan’daki İSAF karargahında 80 proje subayına karşın bir general bulunuyor. NATO’ya en yakın modelleme ise Türkiye’de Jandarma’da. Jandarma’da şube müdürleri binbaşı ve yarbay seviyesinde.

Daire başkanları ise albay. Korg. rütbesindeki Kurmay Başkanı’na bağlı olarak sadece 5 general görev yapıyor. Oysa komutanlık bünyesinde 300 bin personel var ve Türkiye’nin her yerinde teşkilatı mevcut. Genelkurmay Karargahı’nda ise 36, Hava Kuvvetleri’nde 16 general, Deniz Kuvvetleri’nde 10 amiral, MSB’de 13 general ‘karargah’ görevinde. Bu durumda ortalama her 10-20 proje subayına bir general düşüyor. Ayrıca ordudaki toplam general amiral sayısının tam yarısı; yani 170 general Ankara’da çalışıyor. Bu tip teşkilat yapılanmalarında ise tüm kararlar generaller tarafından alınmakta.

Proje subayları ise alınan kararları sunum haline getirmekten öteye geçememekte. Hal böyle olunca NATO’da bir binbaşının verdiği kararları TSK’da tümgeneral ya da korgeneral veriyor. Adı son dönemde ‘Gatakulli’ tartışmaları ile gündemden düşmeyen GATA’da ise durum biraz daha karışık. TSK personel kanunu general sayısını sınırlandırıyor. Bunun tek istisnası GATA. Şu anda GATA’da 7 general sadece anabilim dalı veya bilim dalı başkanı olarak görev yapıyor. Ancak altında 5 ya da 10 personelin görev yaptığı bilim dallarının başına bir general atanması manidar.

Bir gün Yunan gelirse!
TSK’nın teşkilat yapısındaki çarpıklıkların detaylarına biraz daha inince düşündürücü tablolar ortaya çıkıyor. 1980’li yıllarda soğuk savaşın etkisiyle statik savunma politikası gereği kritik bölgelere birlikler yerleştiriliyordu. Bu dönemlerde birliklerin bir bölgeden başka bir bölgeye nakli kolay olmadığı için bu o dönem için makul karşılanabilir.

Fakat Soğuk Savaş’ın çoktan bittiği, dünya ordularının kıtalararası operasyonlara giriştiği günümüzde Türk Ordusu hâlâ statik savunma hattında. 2011 yılının modern dünyasında Trakya’da neredeyse her ilçede bir tugay bulunuyor. Edirne, Kırklareli, Keşan, Tekirdağ, Gelibolu, Malkara, Lüleburgaz, Babaeski ve Çerkezköy’de tugaylar var. Bütün bu tugaylar bir gün ‘Yunan gelirse’ diye bekliyor.

Doğu sınırlarımızda da var. Kars, Sarıkamış, Ardahan, Artvin, Ağrı, Doğubeyazıt, Patnos ve diğerleri. ‘Bir gün Ruslar gelebilir’ diye tüm sınıra tugayları yığdık. Benzeri çarpıklıklar teşkilat yapısında da var. Başında bir orgeneralin bulunduğu Ege Ordusu’ndaki yıllardır kaldırılacağı söylendiği halde yapılamaz, sadece 4 tugay var. Başında bir korgeneralin bulunduğu 6. Kolordu’da ise 2 tugay var. Her generale bir kadro bulma düşüncesiyle hareket edince ortaya kafası gövdesinden büyük bir yapı çıkıyor.

Peki dönüşüm nasıl olacak?
TSK’nın hantal bir yapıda olduğu tartışma götürmez. Peki dönüşüm nasıl yapılacak? Orduların dönüşümü çok zordur. Çünkü bir nehirde akıntıya kapılıp gidiyorsanız değişim ihtiyacını göremezsiniz. Bu yüzden NATO ülkelerinde silahlı kuvvetlerin dönüşümü için ayrı komutanlıklar kurulur. Mesela Almanya böyle yaptı. Ayrı karargahlar kurarak değişimi dışarıdan yaptılar. Böylece orduları günün şartlarına uygun hale geldi. NATO ülkelerinde silahlı kuvvetlerdeki küçülmeler hep sivil irade ve bütçe doğrultusunda yapıldı. Sivil irade silahlı kuvvetlerde belli bir yüzde oranında azalma istiyor. Silahlı kuvvetler de kendisinden istenenoranda teşkilatını değiştiriyor.

ÖZKÖK GÖRMÜŞTÜ
Bizde ise durum biraz farklı. TSK, askerlikten çok siyaset yaptığı için sivil iradeyle uyumlu çalışmaktan çok çatışmayı tercih etti. Ayrıca devre arkadaşlığı, personel mağdur olmasın vs. gerekçelerle küçülmeye gidilemedi. Generallerin sayısını da terfi bekleyenlerin beklentilerini kırmamak için azaltmadılar.
Bu nedenle ‘küçülme’ adına yapılan çalışmaların hiçbirinde hedefe ulaşılamadı. Bu durumun yönetilemez olduğunu Org. Hilmi Özkök görmüş ve ‘Kral çıplak, bu hantallıkla yürümez, küçülüp etkinleşmemiz lazım’ demişti. O da Balyoz ve Sarıkız gibi planlarla boğuşmaktan projelerini hayata geçiremedi. Bu şartlar altında TSK’daki dönüşüm için sivil irade tarafından belirli bir hedef konmalı, personel miktarını azaltacak tedbirleri almalı. Yoksa biz her terör saldırısından sonra her şeye yeniden başlamış gibi tartışmaya devam ederiz.

'İnternet Andıcı'nda 13 Generale Müebbet

‘İnternet Andıcı’ iddianamesi tamamlandı. İddianame, Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ‘birleştirme’ talebi gönderildi. İlker Başbuğ ile Albay Çiçek sanıklar arasında yer almadı.
Genelkurmay Karargahı içerisinde illegal olarak “kara propaganda yapmak ve hükümeti yıpratmak” amacıyla internet siteleri kurulduğu, internet siteleri hakkında fişlemeler yapıldığı iddiasıyla başlatılan ‘internet andıcı’ soruşturması tamamlandı. Örgüt yöneticiliği ile suçlanan 13 general hakkında müebbet istendi.


‘Islak imza’ ile birleştirilsin
Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Cihan Kansız, aralarında emekli Orgeneral Hasan Iğsız, Korgeneral Mehmet Eröz, Tümgeneral Mustafa Bakıcı, Tümgeneral Hıfzı Çubuklu’nun da bulunduğu 22 şüpheli hakkında iddianame düzenledi. İddianame, ‘irtica ile mücadele eylem planı’ davası ile birleştirme talepli olarak Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza’ya gönderildi.

Başbuğ ile Çiçek sanık değil!
Ancak iddiaları araştıran ilk Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün soruşturma dosyasında, bir numaralı şüpheli görülen eski Genelkurmay Başkanı emekli Org. İlker Başbuğ ve ana davada da yargılandığı için Albay Dursun Çiçek’in sanıklar arasında yer almaması dikkat çekti. Başbuğ hakkında savcılığın elinde somut delil bulunmadığı belirtiliyor. Albay Çiçek ise ana davada sanık durumunda olduğu için iddianamede ismine yer verilmedi. Dursun Çiçek hakkındaki deliller devam eden İrticayla Mücadele Eylem Planı ana davasına gönderildi. Çiçek bu suçtan yargılandığı için aynı dava kapsamında görülen İnternet Andıcı Davası iddianamesine tekrar alınmadı.

Generaller de tutuklanabilir
İddianamenin kabulü halinde suç vasfı ve ceza istemi fazla olduğu için generaller hakkında yakalama kararı çıkarılacağı ve tutuklanabilecekleri belirtildi. Soruşturma kapsamında ifadesi alınan emekli ve muvazzaf generallerin de şüpheli sıfatıyla iddianamede yer aldığı ve şüphelilerin ‘hükümeti yıkmaya teşebbüs ‘ile suçlandığı öğrenildi.

İDDİANAMEDEKİ İSİMLER
Şüphelilerin andıç sırasında görevleri
ORG. Hasan Iğsız (Andıçta Genelkurmay İkinci Başkanı), Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu (Andıçta MEBS Başkanı), Korgeneral İsmail Hakkı Pekin (Andıçta Genelkurmay İstihbarat Başkanı), Korgeneral Mehmet Eröz (Andıçta Genelkurmay Harekat Başkanı), Tümgeneral Hıfzı Çubuklu (Andıçta Genelkurmay Adli Müşavir), Tümgeneral Mustafa Bakıcı (Andıçta Bilgi Destek Daire başkanı), Albay Orhan Güçlü (Genelkurmay Bilgi Destek Daire başkanlığı Grup Kısım Amiri), Albay Sedat Özüer (1.Biligi Destek Şube müdürü), Albay Ziya İlker Göktaş (2.bilgi destek Şube Müdürü), Albay Hulusi Gülbahar (4.Bilgi Destek Şube Müdürü), Albay Cemal Gökçeoğlu(Bilgi Destek Şube Müdürü), Yüzbaşı Murat Uslukılıç (Bilgi Destek Dairesi İnternet Destek Kısım Amiri), Deniz Yarbay Altunay Şahin, Deniz Binbaşı Fatih Koca, Deniz Binbaşı Cem Şimşek, Sivil Memur Mehmet Bülent Sarıkahya, Emekli Yarbay Recai Altan, Emekli Deniz Yüzbaşı Hasan Ataman Yıldırım, Emekli Hava Albay Fuat Selvi.

"Soruşturma 1 hafta içinde sonuçlanır"

İçişleri bakanı İdris Naim Şahin'den terörle mücadele konusunda önemli açıklamalar

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, terörle mücadele ve Silvan saldırısı konusunda önemli açıklamalarda bulundu.
Bakan Şahin, Silvan saldırısı soruşturmasının 1 hafta içinde sonuçlanmasını beklediğini söyledi.
Şahin, terörle mücadele konusunda da yapısal değişimler olacağını söyledi ve yapılan çalışmaların sonuçlanmak üzere olduğunu belirtti. Şahin, değişen şartlara göre yeni vaziyet alma gereği olduğunun altını çizerek terörle mücadele konusunda polisin artık daha aktif rol alacağını da söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da dün KKTC dönüşü uçakta basın mensuplarına yaptığı açıklamalarda, "Terörle mücadele konusunda iç güvenlikte polisin kullanılmasıyla ilgili bir çalışma yapıyoruz" demişti.

Başbakan: "Generalleri azaltmak için yapılmış bir çalışma yok"

Başbakan Erdoğan KKTC dönüşü, uçakta, Habertürk Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut'un da aralarında bulunduğu basın mensuplarının sorularını yanıtladı

KKTC ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilerle konuşan Başbakan Erdoğan, Yüksek Askeri Şûra’da (YAŞ) general sayısını azaltmaya yönelik bir çalışma olmadığını söyledi. Avrupa Birliği’ni (AB) de eleştiren Erdoğan, şu mesajları verdi:
"KOFİ ANNAN’IN YAZDIĞI RAPOR HALA SÜMEN ALTINDA"
"AB, Kıbrıslı Türklere haksızlık yaptı; Türkiye’yi ise açıkça aldattı, bize dürüst davranmadılar. Annan Planı referandumunda Türkler yüzde 65 evet, Rumlar yüzde 75 hayır demesine rağmen Türk tarafını cezalandırdılar. Bu referandum süreciyle ilgili Annan’ın yazdığı raporun, BM Güvenlik Konseyi’nde hâlâ sümen altında bekletiliyor olması düşündürücü. Hristofyas, yeniden Annan Planı’nın peşinde mi, yoksa başka bir plan mı istiyor? Genel Sekreter Ban Ki Moon’un yeni bir planı yok. Kıbrıslı Türklerden ve Türkiye’den başka bir öneri sunan da yok. Garantör ülke Yunanistan ortada görünmüyor. İngiltere ise biz bir şey gündeme getirirsek, pozisyonunu açıklıyor.
Bu şartlarda, BM gözetiminde yapılması planlanan 19 toplantı yapılabilecek mi merak ediyorum. Güney Kıbrıs’taki siyasi kördüğüm nasıl çözülecek bilmiyorum. Biz, Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’na çözüm yolundaki görüşmeler için her türlü desteği vereceğiz. Olursa olur, olmazsa olmaz."

"RUMLARIN ÇÖPE ATTIĞI PLANI NİYE MASAYA GETİRELİM"
"Rumlar, “Annan Planı’nı çöpe attık” diyor. Çöpe attıkları planı niye bir daha masaya koyalım. Bakan arkadaşlarımla helikopterle Güzelyurt’u havadan gördük. Gerçekten güzel yurtmuş."
"YAŞ ÖNCESİ ÇALIŞMALARI GENELKURMAY YAPIYOR"
"Bu yılki Yüksek Askeri Şûra’da general sayısını azaltmaya yönelik yapılmış bir çalışma yok. YAŞ öncesi çalışmaları Genelkurmay yapıyor. Üst düzey terfi ve tayinleri biz yaptıktan sonra kısa süre içinde komutanlar da diğer atamaları yapıyor. Üzerinde en çok durduğumuz konu, hudut birlikleri konusu. İlk etapta 5 bin kişilik bir yapı oluşturulacak. Bunun ilanı da çıktı."
"İÇ GÜVENLİKTE POLİSİ KULLANMAYI DÜŞÜNÜYORUZ"
"Terör mücadele çerçevesinde iç güvenlikte polisin kullanılmasıyla ilgili bir çalışma yapıyoruz. Bölgelerin hassasiyetine göre bu konuda adım atılacak."
"MİLLİ BİRLİK PROJESİ HER ŞEYE RAĞMEN DEVAM EDECEK"
"Farklı düşünmek zorundayız. Kötü niyetlilere karşı iyi niyet taşıyamayız. Bağımsızlar geldi, arkadaşlarımız da görüştü. Ama sakız çiğner gibi sürekli dışlandıklarını söylüyorlar. CHP’yi nasıl Meclis’e katılmaya çağırdıksa, onları da çağırdık. Neden dışlayalım. Tabii, CHP’ye de onlara da ‘Gelmeseniz de Meclis çalışmalarına devam eder’ dedik. Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’ni her şeye rağmen devam ettireceğiz. Dolmabahçe’de yaptığımıza benzer, belki daha dar kapsamlı toplantılar yapabiliriz. Maalesef o toplantılarımıza katılmış bazı isimlerin, daha sonra süreci dinamitleme rolüne soyunması da üzücü."