27 Mayıs, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ihtilaliydi. Geçen hafta 51. yılını geride bıraktık. 51 yıl, toplumların hayatında uzun bir süre oluşturmaz.Nitekim hemen her günü, 50 yıl önce başbakanı ve bakanlarını asmış bir ülkede soluduğumuzu hissederek yaşamıyor muyuz?
27 Mayıs’a hâlâ alkış tutan bir zihniyet tarafından her gün zihnî ve siyasi tecavüze uğramıyor muyuz?
Daha geçen haftaki 32. Gün’de Cüneyt Arcayürek, Ali Sirmen gibi yazarlar 27 Mayıs’ı koruma çabası göstermiyorlar mıydı?
50 yıla pek çok ‘benzer gelişme’yi sığdırmış bir ülkedir burası...
Bir darbe, bir darbe gücünde muhtıra, bir post-modern darbe, bir post-modern muhtıra, onlarca yıl sıkıyönetimler, olağanüstü hâller altında geçmiş siyasal yaşam, onları ikame eden EMASYA ile hemhâl olmuş bir ülke...
Gücünü yasalardan alan ama yasaları delerek bir devlet nizamı kuran gizli yönetmelikler, protokollerle yönetilen bir ülke...
Askerin ve devletin diğer güçlerinin siyasete yaptığı her müdahaleyi normalleştiren, sıradanlaştıran bir siyasal kültür...
27 Mayıs’ın 51. yılında, bu ihtilali her unsuruyla geride kalmış bir eski devir karabasanı olarak anmak isterdik... Ama olmuyor... O iklimin yeni şartları, yeni görünümleri yakamızdan düşmüyor...
2008’den bugüne, son 4 yıla bakın… AK Parti’ye yönelik kapatılma davasıyla, askeri ikame eden Yargıtay ve Danıştay gibi kurumların siyasi meydan okumalarıyla, muhtıralarıyla yeni bir “darbe girişimi süreci”ni, en azından yeni bir vesayetçi müdahale dönemini daha yeni atlattık.
Nitekim pek çok gazetede pek çok yazar 27 Mayıs’ı yazdı, yazıyor, hatırlattı, hatırlatıyor...
Darbeler, muhtıralar, onları müteakip otoriterleşme süreçleri, sadece bedene yönelik işkence, tahkir ve baskıyı ifade etmez. Aynı zamanda ülkenin siyasi belleğinde, geleneklerinde, mevzuatında kalıcı etki ve tahribatta bulunurlar...
Askerî malların denetim dışı kalması, 12 Mart’ın; Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, 12 Eylül’ün; EMASYA, 28 Şubat’ın hediyesidir, örneğin...
Bu ve benzerlerinin tümü üst üste oturarak kalın bir tabaka oluşturur. Işığı bile geçirmeyen bir askerî vesayet düzeni-mevzuatı tabakası... 27 Mayıs’ın bu tabakaya hatırı sayılır katkıları vardır...
Hukuk devleti, yetki sorumluluk bütünlüğü istikametinde elde edilmiş kazanımları sıfırlamak, Genelkurmay Başkanlığı’nı Milli Savunma Bakanlığı’ndan alıp tekrar başbakanlığa bağlamak, fiilen bakanlık üstü bir kuruluş hâline getirmek, bir 27 Mayıs marifetidir. Milli Güvenlik Kurulu’nun oluşturulması ve bir anayasal organ hâline gelmesi de öyle...
Milli Güvenlik Kurulu’nun siyasi “önemi ve işlevi” ortada... Devlet iktidarı ile siyasi iktidarı, devlet alanı ile siyaset alanını net olarak ayıran merkez ve mercilerden, askerî vesayet düzeninin ana manivelalarından biri bu kurumdur... Böyle tasarlanmıştır...
27 Mayıs ihtilalcilerinden Milli Birlik Komitesi üyesi Haydar Tunçkanat, 1966’da yazdığı bir makalede şöyle der:
“Milli Birlik Komitesi, oy çoğunluğu ile iktidara gelecek olan siyasî partilerin yeni anayasamızda kurulacak ikinci cumhuriyeti de dejenere edip yeni bir ihtilale sebep olmalarını önlemek için, yeni anayasayla Milli Güvenlik Kurulu’nu bir tedbir olarak getirmiş ve vazifelerini de açık seçik belirterek Cumhurbaşkanı ve Kurulun asker üyelerini de milli güvenliğimizi ilgilendiren her türlü problemde temel görüşlerini bu kurula bildirmekle, hem görevli hem sorumlu kılmıştır...”
Dönemin Başbakan Yardımcısı Turhan Feyzioğlu da kurulla ilgili Meclis görüşmeleri sırasında bu geçişin altını ilginç bir şekilde çizmiştir:
“Bugün milli güvenlik politikası dendiği zaman, yalnız bizde değil, bütün memleketlerde askerî politikadan, dış politikadan meseleler gelmeyecek, sağlık, ticaret politikası ile ilgili meseleler, sanayi, ziraat, ulaştırma, bayındırlık politikası ile ilgili meseleler bu kurulda görüşülecektir.”
27 Mayıs’tan bugüne, bugünden 27 Mayıs’a kimi konularda elbet yol aldık, alıyoruz; ama kimi konularda da olduğumuz yerde sayıyoruz...
Askerî harcamaların denetlenmesi, yönetmelik eksikliği yaşıyor, Yüksek Askerî İdare Mahkemesi varlığını sürdürüyor, Genelkurmay hâlâ bağımsız statüye sahip…
Önümüzde çok yol var...