24 Haziran 2011 Cuma

Ek klasörler açıklandı Harp Okulu'nu fuhuş yuvasına çevirmişler

 
'Askerî casusluk ve şantaj soruşturması' iddianamesinin ek klasörleri avukatlara dağıtıldı.
Aralarında emekli Albay İbrahim Sezer'in de olduğu 16'sı tutuklu 56 şüphelinin yer aldığı iddianamenin ek klasörlerinde, askerî casusluk çetesinin, Deniz Harp Okulu'nu fuhuş yuvası haline getirdiği görülüyor. Çete, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki üst düzey subayların özel hayatı ile ilgili fişleme notları da tutmuş.

Sanık İbrahim Sezer'de ele geçirilen flaş bellek içerisindeki belgelere göre, Deniz Harp Okulu öğrencisi kızlar, komutanlarla ilişkiye zorlanıyor. Yine Sezer'den elde edilen 'sipariş verenler' listesinde, eski Harp Okulu Komutanı Türker E. ile birlikte birçok komutanın ismi yer alıyor. İstifa eden Türker E.'nin isminin karşısına şu not düşülmüş: "Birçok kaçamağı var. Londra'da sevgilisi var. Öğrencileri devamlı gördüğü için mutlaka arzuladığı vardır. Özellikle Aynur ile ilişkiye sıcak bakacaktır. Emre Sezenler aracılığı ile teklif götürülebilir." Belgede Tümamiral Mücahit Ş. ile ilgili notlar da bulunuyor. Mücahit Ş. de Deniz Kuvvetleri'ndeki görevinden istifa ederek ayrılmıştı. İsminin karşısındaki notta şöyle deniliyor: "Potansiyel müşteri. Seks manyağı. Harp okulu kızları ile fantezi yaşamak hoşuna gider."

Listede Tuğamiral Sinan E., Koramiral Deniz C., Tuğamiral Levent G. gibi 54 isim yer alıyor. Listede ayrıca hangi komutana kimin gönderildiği ve ne kadar para alındığına dair notlar da tutulmuş.
Terfi listesi hazırlansın

Askerî casusluk ve fuhuş davasının tutuklu sanığı emekli Albay İbrahim Sezer'in, Yüksek Askerî Şûra'daki terfileri de yakın takibe aldığı ortaya çıktı. Sezer'den ele geçirilen Sandisk marka flaş bellekte 'yapılacaklar.doc' isimli belgede, Yüksek AskerîŞûra'da (YAŞ) terfi edebilecek subayların isimlerinin belirlenerek aile durumlarına ilişkin bilgi toplanılması isteniyor. Belgede şu ifadeler yer alıyor: "2010 YAŞ'ta tüm terfi edebilecek albay, tuğ, tümlerin listesi çıkarılacak. Bu şahıslar hakkında form düzenlenecek. Ailesi problemli olanlar ile yakınlarından emir ast. ve emir subaylarından bilgi alınacak. Seks ve eğlence eğilimleri tespit edilecek. Kubilay bilgi toplayacak formları düzenleyecek."
Belgenin 10 Ocak 2010'da İ. Sezer isimli kullanıcı tarafından son kez kaydedildiği belirlendi.

Hurşit Tolon adliyede

İkinci Ergenekon davası sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Zirve Yayınevi cinayetine ilişkin soruşturma kapsamında ifade vermek üzere Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne geldi.

Darbeyle mutabakat! / Umur Talu


ADAM’ı tanıyor musunuz?
Tanıdığınız adamlar vardır da, bunu biliyor musunuz?
Büyük harfleri şöyle açılıyor: “Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri”.
Bu bir platform.
Ve genellikle sağcıların da kimi solcuların da “solcu” zannettiği komutanlar tarafından ordudan atılan (genellikle) “solcu” askerlerden oluşuyor.
Ve ne tuhaftır ki, “darbe”den darbe yiyen bu eski askerler; “darbelere karşı” bir iktidarın kendilerine karşı, darbecilerle aynı safta olduğunun bir nevi kanıtı.
Çünkü, AKP iktidarı, YAŞ kararlarıyla ordudan atılan askerlere haklarını iade yolu açtı ama; darbelerle atılanları yine lanetli saydı!
Sadece onlar da değil; iki dudak arasında, yargısız, ordudan atılan “solcu, sağcı, ortadan” nice eski subay, astsubay ve askeri öğrencinin çalınmış hakları hak sayılmadı.
12 Mart darbesinde atılanlara Milli Savunma Bakanlığı ret cevabı veriyor; 12 Eylül’de kazınanlara ise cevaba bile tenezzül edilmiyor!
Al sana 12 Eylül ile hesaplaşma!
Al sana helalleşme!
***
Çünkü, sanki bu ülkede öyle bir askeri ve sivil yargı işlemiş gibi, YAŞ dışında atılanların “yargı yoluyla hak arayabileceği” ileri sürülüyor.
“Yargısız infaz”dan haberi olmayan ya da ıslık çalan bir “ileri demokrasi” masalı!
Bu tür infazların nasıl keyfi olduğunu sanki bilmeyen bir “sivillik”!
Bakan Bey’in paşagönlü, bunların hepsinin “yüz kızartıcı suç” olduğunu sanıyor; yüzlerce insan trajedisi karşısında devlet namına yüzü kızarması gerekirken!
***
O zaman tam onlara göre bir hikaye anlatayım da…
“Bunların hepsi ya solcu, ya yüz kızartıcı” diyen ”muhafazakâr demokrat”ım az düşünsün; “hak nedir, haksızlık nedir, eşitlik nereye düşer usta” diye:
“Üniformalı hayata 15 yaşımda başladım. 4 yıl sonra geminin en kıdemsiz astsubayı idim. Kendi çapımda namaz kılıyordum. Binbaşı günde iki kez beni azarlayacak bir şey buluyordu. Babam ve annem sıkıntımı anlıyordu, “Geniş ol, Allah’a sığın, dua et, devlet işi, sabret, köyden astsubay bir sen varsın, seninle gurur duyuyoruz” diyorlardı.
5 yıl daha idare ettim. Gölcük Donanma’da bir gemiye tayin oldum. Evlendim. Bu gemiye de namaz notum ulaşmış olacaktı. Yüzbaşı olduğunun ertesi günü, emrindeki 38 astsubayı toplayıp “artık 7 gün oda hapsi verebilirim” diyen 2. komutan ve yarbay komutanın; saçın uzun, sakalın uzun, pantolonun ütüsüz, amirine saygısızsın gerekçeleriyle defterim dürüldü; atıldım.
Zaten bir yılın 9 ayı görevde geçtiği için yüzümü az gören eşim anında terk etti. Tedavisi olmayan Behçet hastalığına yakalandım. Hastalıkta yalnız kaldım çünkü babam da kırılmıştı. 2 yıl köyüme gidemedim. Toplardamar genişlemesi, ağız içi ve genital bölge aftları, göz ve eklem tutulumlarıyla yıllardır mücadele ediyorum.
Bana Behçet teşhisini koyan Doktor Yüzbaşı, “Dava aç malulen emekli hakkını al” demişti. O gurur ve kırgınlıkla “istemiyorum onların vereceği maaşı” demiştim.
Şu an ölene kadar taşıyacağım Behçet hastalığım ve çok şükür beni seven bir eşim var.
Ne ki, halen neden atıldığımı anlatamıyor, iktidarın çıkardığı yasadan neden faydalanamadığımı anlayamıyorum.
YAŞ’la atılmadığım için bakanlık dilekçemi reddetti.
Söyledikleri yargı yolu Askeri Yüksek İdare Mahkemesi.
O da zaten “İdarenin verdiği kararı bozamam, yerindelik denetimi yapamam” diyor.
Bunun neresi açık yargı yolu!
Bakanlık beni çıkmaza atıyor; TSK ezdi, bir de ben ezeyim diyor!”
***
Belki sizin hayatınızda, yakınınızda böyle olaylar yok.
Ama, bir ülkede, hak verilirken dahi eşitsizlik, adaletsizlik, hakkaniyetsizlik yaygınsa…
Bir gün sizi de bulur; bir gün sizi de vurur!
Belki buluyordur, vuruyordur ama mağdurlar öteki mağdurları bir türlü hissedemiyordur.
Belki adaletsizlik duygusu ve kolaylığı, haneden haneye, sandıktan sandığa, Batı’dan Doğu’ya böyle böyle kazık çakıyordur.
Not: Bu konudaki devlet ve hükümet yorumunu daha sonra yazacağım!

Askerin 'Canlı Manken'le Fişleme Belgeleri

Askeri Savcılık raporunda askeri personelin ailesine yönelik “fişleme formları” ile “hangi cemaatin kadınları nasıl giyinir”i anlatan canlı mankenlerle çekilmiş başörtüsü anlatımları dikkat çekti.
Özel Yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği’nin ‘Askeri casusluk ve şantaj çetesi’ soruşturması kapsamında Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yaptığı aramalarda ele geçirilen video kasetleri, ses bantları ve belgelerle ilgili Askeri Savcılık tarafından hazırlatılan bilirkişi raporu tüm ekleriyle birlikte Balyoz Mahkemesi’ne ulaştı.
Askeri Savcılık raporunda askeri personelin ailesine yönelik “fişleme formları” ile “hangi cemaatin kadınları nasıl giyinir”i anlatan canlı mankenlerle çekilmiş başörtüsü anlatımları dikkat çekti.


Tuğamiral başkanlığında 5 bilirkişi
Gölcük Donanma Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından Tuğamiral Sinan Azmi Tosun başkanlığında 5 personele hazırlatılan 30 sayfalık raporda, Gölcük Donanma’da ele geçirilen 5 harddiskle ilgili detaylı tespitlere yer verdi. Harddisklerin imajını alan bilirkişiler, bu harddisklerdeki incelemeye konu olan belgeleri de bilirkişi raporuna ekledi. Dava dosyasına giren bilirkişi raporunda, ilginç belgelere yer verildi. Bilirkişi raporunda 3 ve 5 nolu harddisklerde yer alan ‘jpeg’ formatındaki fotoğraflara dikkat çekildi.

Hangi cemaat nasıl örtünüyor?
28 Şubat sürecinden kaldığı anlaşılan bu fotoğraflarla askeri istihbarat elemanlarına “türban bağlama şekilleri”nin detaylı bir şekilde anlatıldığı görüldü. Başörtülü kadınların değişik tarikat grupları adı altında fişlendiği anlaşıldı. “Radikal İslamcı gruplara mensup kadın üyelerin türban bağlama şekilleri” başlığıyla hazırlanan fotoğraflarda başörtülü kadınlar, “Acz-i Mendi tarikatı ve Hizbullah”, “Fethullah Gülen Grubu”, “Milli Görüş (Fazilet Partisi)”, “Nakşibendi Tarikatı” olmak üzere 4 grupta gösteriliyor. Kadınların ön ve yan cepheden çekilmiş fotoğraflarının altında başörtüsünü bağlama şekilleri detaylı bir şekilde anlatılıyor.


3 ve 5 nolu harddisklerde yer alan “005_A_Ev Ziyareti Formu” isimli word dosyasında da “Takip ve kontrol altında tutulan personelin birlik dışı faaliyetlerinin takibinde dikkat edilecek hususlar” maddeler halinde anlatılıyor. Birlik dışında takip edilmesi istenen askeri personellele ilgili fişleme sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar şöyle:
Eş veya kız çocuklarından peruk kullandığı izlenimi edinilen var mıdır? Aileye ait fotoğraf albümünün incelenmesi sonucu tespit edilen menfi hususlar var mıdır?
Evde hangi markalar kullanılıyor? Evde alkollü içki bulunmakta mıdır? Kolonya / gülsuyu ikram edilmekte midir? Kütüphanede / evde bulunan yayın ve dokümanların (kitap, dergi, gazete, kaset, CD v.s.) adı, yazarı, konusu nedir? Ev ve gıda amaçlı kullanılan malzemelerin markaları nelerdir? (Deterjan, tuz, bisküvi, beyaz eşyalar v.s.)
TV’de hangi kanal izlenmektedir?
Aile yakınları arasından siyasetle aktif olarak ilgilenen var mıdır? Hangi siyasi görüşe mensuptur?
Akademisyenlere ‘türban’ takibi

Asker eşlerini ve ailelerini garnizonların içinde ve dışında takip etmek için fişleme formları hazırlayan şüphelilerin, başörtüsü özgürlüğüne destek veren akademisyenleri de yakın takibe aldıkları ortaya çıktı. Gölcük Donanma Komutanlığı’ndaki zilada ele geçirilen 5 nolu hardiskte yer alan bir word belgesinde ise 1 Şubat 2008 tarihinde üniversitelerde kılık kıyafetin serbest bırakılmasını destekleyen bildiriyi (Türbana Destek Bildirisi) imzalayan 3 bin 600 akademisyenden 32’sinin Kocaeli Üniversitesi’ne mensup olduğu belirtilerek bu akademisyenlerle ilgili istihbari çalışma yapıldığı görülüyor. Hazırlanan listede Türbana Destek Bildirisi’ni imzalayan akademisyenlerin isimlerine ve görev yerleri tek tek belirtiliyor.

Pamukoğlu şimdilik pes etti!

Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) Genel Başkanı Osman Pamukoğlu, 2008’de kurulan partinin 10 Temmuz’da yapılacak kurultayın ardından kapanacağını bildirdi.

Pamukoğlu, yaptığı yazılı açıklamada, HEPAR’ın 2007 genel seçimlerinden bir yıl sonra, ülkenin hal ve gidişatı parlak görülmediğinden yaptığı bir çağrı
üzerine 36 günde kurularak siyaset alanına girdiğini belirtti. Pamukoğlu, üyelerinin büyük çoğunluğu daha önce siyaset yapmamış gençlerden oluşan partinin
finansının da üye aidat ve bağışlarıyla karşılandığını, 60 il ve 500 ilçede örgütlenildiğini anlattı.

12 Haziran milletvekili genel seçimlerinde HEPAR’ın genel oy değerlendirmesinde dokuzuncu sırada kaldığını ifade eden Pamukoğlu, geçmişi daha
eski bazı partilerden daha çok oy aldığını kaydetti.

Pamukoğlu, partinin doğruyu ve gerçeği anlatarak, toplumun bir kesimine öncülük yaptığını ve bilinç yarattığı görüşüne yer verdiği açıklamasında, "Büyük
fedakarlıklarla yaşamını sürdüren, bağımsız bir halk örgütlenmesi olan partiyi şu kör zamanda ve ağır şartlarda, siyaset alanında tutmak gücü yıpratmaktan öte bir
işe yaramayacaktır. Aslanı kediye boğdurtmam" değerlendirmesinde bulundu.

Boşalttıkları alanı izlemeye devam edeceklerini belirten Pamukoğlu, "Partiyi açmak kadar, kapatmak da bir stratejik karardır. Partiyi kapatıyorum.
10 Temmuz 2011 tarihinde yapılacak olan olağanüstü kurultayla da yasal işlem sonuçlandırılacaktır" ifadesini kullandı.

23 Haziran 2011 Perşembe

8 ASKERİN YARGILANMASI

         -TERÖR ÖRGÜTÜ PKK ÜYELERİNİN HAKKARİ'NİN YÜKSEKOVA İLÇESİNİN DAĞLICA
         BÖLGESİNDEKİ ASKERİ BİRLİĞE SALDIRISI SIRASINDA İRTİBAT KESİLEN
         VE BİRLİKLERİNE DAHİL OLDUKTAN SONRA VAN ASKERİ MAHKEMESİNCE
         YARGILANAN 8 ASKERDEN 2'SİNİN VAN 3. AĞIR CEZA MAHKEMESİNDE
         YARGILANDIĞI DAVANIN GÖRÜLMESİNE BAŞLANDI
        
         23.06.2011 - Terör örgütü PKK üyelerinin Hakkari'nin 
 Yüksekova ilçesi Dağlıca bölgesindeki askeri birliğe saldırısı sırasında irtibat 
 kesilen ve birliklerine dahil olduktan sonra Van Askeri Mahkemesince yargılanan 8 
 askerden 2'sinin görevsizlik kararı verilerek Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince 
 yargılandığı davanın görülmesine başlandı.
         Hakkari'nin Yüksekova ilçesinin Dağlıca bölgesindeki tabur komutanlığına 
 21 Ekim 2007'de terör örgütü PKK üyelerince düzenlenen, 12 askerin şehit olduğu, 
 17 askerin yaralandığı saldırıda irtibat kesilen ve 5 Kasım 2007'de Türk Silahlı 
 Kuvvetleri bünyesine katılan 8 askerden er Ramazan Yüce ile uzman çavuş Halis 
 Çağan'ın Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinde ''suçu ve suçluyu övmek ile basın yoluyla 
 terör örgütü propagandası yapma'' iddiasıyla yargılandığı davanın ilk duruşması 
 yapıldı.
         Sanıklardan uzman çavuş Halis Çağan'ın katılmadığı duruşmada hazır 
 bulunan Ramazan Yüce, 9 sayfalık savunmasını okuyarak, hakkındaki suçlamayı kabul 
 etmediğini söyledi.
         Dağlıca baskınından önce arkadaş çevresinde söylediği bazı sözlerin bazı 
 arkadaşları tarafından çarpıtıldığını iddia eden Yüce, şöyle konuştu:
         ''Dağlıca baskınından sonra tabur komutanı yarbay Onur Dirik, 
 arkadaşlarımın aleyhinde kullandığı gerçek dışı ifadeleri kullanarak, sadece Kürt 
 olduğum için beni hedef almıştır. Baskından 3 ay önce Ahmet Kaya'nın bir 
 şarkısını dinlediğim için Gaziantepli bir askerle kavga etmiştim. Bu kavga 
 sırasında 'Eğer Ahmet Kaya'yı sevmek ve onu dinlemek terör ise en büyük terörist 
 benim' demiştim. Benim sözlerimle ilgili hiçbir işlem yapılmadı ama yaşanan 
 baskından sonra tabur komutanı Onur Dirik, benim sözlerimi çarpıtarak meydana 
 gelen baskınla ilgili bütün zafiyetleri üzerime yıkmıştır.''
         Baskından hemen sonra terör örgütü üyelerinin kendisinin de aralarında 
 bulunduğu 8 askeri kaçırdığını hatırlatan Yüce, terör örgütü kamplarına 
 götürülüşünü ve burada kaldıkları 14 günlük süreci anlattı.
         Suça konu olan terör örgütünün yayın kanalındaki konuşmasını, kaldıkları 
 kamptaki terör örgütü sorumlusunun tehdidi ve baskısıyla yaptığını ifade eden 
 Yüce, 14 günde diğer asker arkadaşlarıyla birlikte kötü muamele görmediklerini 
 ancak ölüm korkusu yaşadıklarını belirtti.
         Mahkeme başkanının ''Tehdit olmasaydı nasıl konuşurdun?'' sorusuna Yüce, 
 ''Durumumun çok iyi olduğunu belirterek aileme selam söylerdim. Terör örgütü ve 
 devletle ilgili bir şey söylemezdim'' yanıtını verdi.
         Yüce, mahkeme başkanının sorusu üzerine, söz konusu yayın kanalına 
 yansıyan konuşmalar için örgüt üyelerinin kendilerine metin vermediğini ancak 
 nasıl konuşmaları gerektiği konusunda üstü kapalı tehditte bulunulduğunu 
 kaydetti.
         Sanık uzman çavuş Halis Çağan'ın avukatı Ali Fahir Kayacan da, sanığın 
 üzerindeki atılı suçun terör örgütü propagandası olduğunu hatırlatarak, şunları 
 söyledi:
         ''Terör örgütünün nihai amacı ayrı bir Kürt devleti kurmaktır. Müvekkilim 
 Halis Çağan ise, özgür olmadığı bir ortamda, 'Bu savaş bitsin artık analar 
 ağlamasın' demiştir. Günümüz siyasi konjonktüründe bundan daha ağır sözler 
 söylenmektedir. Bu sözleri devlet bürokrasisi içinde Cumhurbaşkanı ve Başbakan 
 bile dile getirilmektedir. Müvekkilime işkence ve kötü muamele yapılmamış olsa 
 da, terör örgütünün daha önce askerler, kamu görevlilerine ve hatta sivillere 
 yönelik yaptığı vahşi katliamlar bile bir tehdittir.''
         Mahkeme, duruşmaya katılmayan uzman çavuş Halis Çağan'ın, ikamet ettiği 
 Kahramanmaraş'ta ağır ceza mahkemesince ifadesinin alınması için duruşmayı 22 
 Eylül'e erteledi.
         Hakkari'nin Yüksekova ilçesi Dağlıca bölgesindeki tabur komutanlığına, 21 
 Ekim 2007'de terör örgütü PKK üyelerince düzenlenen ve 12 askerin şehit olduğu, 
 17 askerin yaralandığı saldırıdan sonra irtibat kesilen ve 5 Kasım 2007'de Türk 
 Silahlı Kuvvetleri bünyesine katılan uzman çavuş Halis Çağan, çavuş Mehmet 
 Şenkul, erler Ramazan Yüce, İlhami Demir, İrfan Beyaz, Özhan Şabanoğlu, Fatih 
 Atakul ve Fuat Başoda, 10 Kasım 2007'de Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Van 
 Askeri Mahkemesince tutuklanmıştı.
         Van Askeri Mahkemesinde, 18 Aralık 2009'daki son duruşmada, sanıklardan 
 er Ramazan Yüce'nin ''alenen askerleri itaatsizliğe teşvik'' suçundan 2 yıl 6 ay 
 hapis cezasına, uzman çavuş Halis Çağan'ın ''görevi ihmal'' suçundan 1 yıl 8 ay, 
 erler Fuat Başoda, İlhami Demir, İrfan Beyaz, Mehmet Şenkul, Fatih Atakul ve 
 Özhan Şabanoğlu'nun da aynı suçtan 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmasına ve 
 hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmişti.
         Mahkeme, sanıklar Yüce ve Çağan hakkında ''suçu ve suçluyu övme ile basın 
 yoluyla terör örgütü propagandası yapma'' suçlarından ''görevsizlik'' kararı 
 vererek, dosyayı Van Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesine göndermişti.

Ejder yine kendini göstermeye başladı / Avni Özgürel


Darbecilerin arkasında gölgede duran biri var. Kod adı: Ejder.Olayları izahta iki farklı yaklaşım var... Bunlardan biri, görünene bakıp hükme varmak. İsabet oranı fazla yüksek olmayan, ancak pratik, çabuk, zahmetsiz bir yol bu. Hemen örnekleyeyim: 1972’de Sofya’ya kaçırılan THY yolcuları uçakta rehin tutulurken, hosteslerden biri silahlı eylemciyi başına metal tepsi vurmak suretiyle etkisiz hale getirmiş ve olayın sonlanmasını sağlamıştı. O an fotoğraflanıp olayı bilmeyenlere gösterilse ve “Burada saldırgan kim” diye sorulsa alınacak cevap, görünüşe bakarak hükme varmak dediğim durumdur... Abdi İpekçi’yi öldüren kişinin ülkücü camiaya mensup olduğunu öğrenince bunu yeterli sayan, kanaate varmak için daha ötesini araştırmaya gerek görmeyen tavırdan söz ediyorum.

Kestirme yolları seviyoruz
Türkiye’nin gerçeği, bu anlayıştan kaynaklanan hüküm listemizin hayli kabarık olmasıdır.
Turgut Özal’a suikast düzenleyen kişinin ruh hastası olduğunu belgeleyen rapora itibar etmek, Hrant Dink suikastı, Rahip Santoro cinayeti, Zirve Kitabevi katliamı ve benzeri hadiselerde faillerin tamamının 18 yaş eşiğinde yani çocuk mahkemesinde yargılanması gereken kişiler olmasını tesadüf saymak türünden hükümlerdir sözünü ettiklerim... Ya da ‘laik rejimin elden gittiği, şeriat tehlikesinin tırmandığı, Atatürk’ün emaneti cumhuriyet, devrimler ve çağdaş yaşam tarzının tehdit altında olduğu’ gerekçesine dayandırılarak sunulan askeri darbe seçeneğini ‘Madem durum bu denli vahim...’ diyerek makul görmek gibi.
Netice: Yanılgı!..
 
Darbeleri sahnede duran üç-beş generalin arzusu/ eseri/ marifeti zannetmek de –şayet gerisinde gerçeği perdeleme kastı yok ise- işte böylesi bir kestirmecilik! Tıpkı, fırsat ele geçtiğinde söz konusu kişileri yargı önüne çıkarmak için yapılan gösterilerin, boş vakitleri eylem yaparak değerlendirme arzusunun siyaset kalıbına dökülmesinden farkı olmadığı gibi.        
Senaryosunu yazdığım ‘Zincirbozan’ sinema filmi bu sığlığa itirazdı..
Peki, gerçek sorumlu kim? Yani darbecilerin arkasında gölgede duranlar kim?
Bu sorunun cevabını ararken işaretparmağımızın gösterdiği iki hedeften biri Washington... Yani uluslararası sisteme hükmeden; ekonomik/siyasi/askeri güç dünyasının isimli isimsiz patronları ve onlar adına sahnenin önünde fotoğraf veren Beyaz Saray/Pentagon/CIA üçlüsü...
Bunlar hakkında doğru/yanlış/komplo teorisi vs. ama hayli şey yazıldı.
 
Darbelerin yerli ayağı konusuna gelince, bilinen sadece üniformalı takımın kendi arasındaki ilişki... İktidar Oyunu’nda bir oranda yazdım ama ötesi hâlâ sır... Ergenekon soruşturması dolayısıyla ortaya çıkan delil ve işaretler sebebiyle tutuklanmış kimi üst düzey muvazzaf/emekli subayın, akıl hocası mevkiinde görünen birkaç siyasetçi, gazeteci, akademisyen ya da hukukçuyu çarkı kuran/kontrol eden kişiler zannetmek akla ziyan...
Gazetelerde okudunuz... Kenan Evren, Tahsin Şahinkaya 12 Eylül 1980 darbesi konusunda ifadeye çağrıldılar. Önemsiz mi bu? Önemli. Eski 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan’ın, eski Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına’nın, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in ve çok sayıda emekli/muvazzaf subayın tutuklanması da önemli... Ama unutulmaması gereken bir husus var: Bunlar geçmişte hangi mevkii işgal etmiş olurlarsa olsunlar, kendi başlarına ne karar verme ne darbe yapma ehliyetine/kabiliyetine sahip kişiler...
Esas karar verici
Peki, karar verici bunlar değilse kim, dediğinizi duyar gibiyim. Hepsine hükmeden, sözünü dinleten kim gerçekten?
Kod adı Ejder!.. Aslında siyasetle fazla ilgili olduğunu düşünmediğimiz, farklı konumda, farklı ilgileriyle tanıdığımız biri o. Siyaset sahnesinde siluetini yakın zamanda görmeye başladık... Görünmek istediğinden, bilinmekte sakınca görmediğinden değil. Siyasi haber ve yazılarda adının anılması, en son isteyeceği şeydi onun. Ama hem arkasına saklandığı güç katmanları yırtıldıkça yüzü seçilir oldu hem de varlığını göstermesi, kendisine inananların beklediği moral destek açısından kaçınılmaz hale geldi...
Yeni CHP’nin inşası ve anayasa referandumu sürecinde yüzünü örten şapkayı, simasını perdeleyen gözlüğünü çıkarmasıyla varlığı hissedilmeye başladı. Yarışı kazanamayacağını biliyordu Kılıçdaroğlu’nun ama apar topar sokulduğu yarışta yeteneklerini sınamak istedi onun. Medya desteğinde stabil/steril bir ortam oluşturdu onun için... Kamuoyunda düşüncesine, sözüne itibar edilen kim varsa elini/dilini tuttu.  Ahalinin evet’le hayır arasında kıl payı denge olduğuna inandırılmasının, sonucu nasıl etkileyeceğini görmek istiyordu. TOBB, TÜSİAD, Türk-İş, DİSK... Sustular!.. Tayyip Erdoğan’ın ‘Bitaraf olan bertaraf olur’ zorlamasına rağmen hiçbiri hizayı bozmadı. Hepsine sözünü geçirmişti Ejder!.. Ve seçmenin yüzde 42’si ‘Hayır’ dedi. Ona göre bu iyi neticeydi. Başa güreşecek kıvama geldiğini düşündüğü CHP’ye inancı giderek artıyordu... Genel seçimde Kılıçdaroğlu’nun yanında yer alacaktı!..

Seçim umudu tutmadı
Kim bu, diyorsunuz. Söyledim, tanıdığınız, iyi bildiğiniz biri o... Bilmediğiniz, siyasetle bu denli ilgili olduğu... Hani, 2001’de birileri hükümetteki varlığına ihtiyaç kalmadığını düşündükleri MHP’yi koalisyondan atıp DSP ve ANAP’ın yanına Tansu Çiller’i yerleştirerek hükümet etme planı yaparlarken cürmü meşhut halinde yakalanmışlardı. Kurguyu yapan kişi o... Yurtbank patronu Ali Balkaner’in mahkeme ifadesinde “Bizler 18 büyük aileyiz. Hepimizin bağlı olduğu bir başkanımız var. 18 büyük aile bir havuz oluşturduk. Tüm ekonomi bunların elinde toplanıyor. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nı manipüle eden kişi, bizim bağlı olduğumuz başkanımızdır. Tokyo Borsası’nda 800 milyon dolar kaybetti, bana mısın demedi” diye tarif ettiği kişi...
Seçim neticesi beklediği gibi olmadı Ejder’in... CHP yüzde 26’da kaldı. Oysa Kılıçdaroğlu’nun yüzde 30’u aşacağını ummuştu o. Tablo beklediği gibi çıksa asker bürokrasinin sesini yükseltmek için cesaret kazanacağını, Silivri’de rahatlama olacağını, AK Parti, özellikle Tayyip Erdoğan için tehlike çanları çalmaya başlayacağını hesaplamıştı. Olmadı!..
Bu durumda yıldı, gözü korktu, pes etti mi derseniz, elbette hayır!.. Çılgın proje yapmak sadece siyasetçilere mahsus ayrıcalık değil. Ayının kırk hikâyesi var, kırkı da armut üstüne!..

''BALYOZ PLANI'' DAVASI

         -TUTUKLU SANIK EMEKLİ ORGENERAL ÇETİN DOĞAN:
         -''BU KADAR MASUM İNSANA ÇİLE ÇEKTİRMEYİN, ATACAĞINIZ
         ADIMDA VATANA İHANETİN OLDUĞUNU HİÇBİR ZAMAN UNUTMAYIN''
        
         23.06.2011 - ''Balyoz Planı'' davasının tutuklu sanığı 
 emekli orgeneral Çetin Doğan, ''Bu kadar masum insana çile çektirmeyin, 
 atacağınız adımda vatana ihanetin olduğunu hiçbir zaman unutmayın'' dedi.
         İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada söz alan Çetin Doğan, 
 davanın bir an önce sonuçlanması için kesintisiz olarak devamını istediklerine 
 ilişkin 3 Mayıs 2011'de 190'ı aşkın sanık adına mahkemeye dilekçe verdiklerini 
 söyledi.
         Doğan, 100'e yakın sanığın ifadelerinin alındığını belirterek, ''Bunlarda 
 ortaya çıkan, iddianamede atılı suçların işlendiğine dair hiçbir somut delil 
 yoktur. Çapraz sorguda davayı doğrudan ilgilendiren bir soru yöneltilmemiştir. 
 Bütün çıplaklığıyla gerçek ortadadır. Balyoz davası çete tarafından 
 oluşturulmuştur. Çetenin içinde Beşiktaş'ta adı olan unsurlar var. TEM Şube 
 Müdürlüğü de çetenin içindedir. Yandaş basın da çetenin içindedir. Bunların 
 parmak izlerini söyleyeceğim'' diye konuştu.
         Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün hazırladığı tespit tutanaklarında 
 gerçeklerin tamamen çarpıtıldığını, şube müdürünün imzasını taşıyan belgelerde 
 sahteciliğin kanıtlandığını ileri süren Doğan, bu konuda suç duyurusunda 
 bulunduklarını hatırlattı.
         Buradaki insanların mağduriyetinin yanı sıra ülkeye ihanet suçunun 
 işlendiğini savunan Doğan, ''Ülkenin güvenliğine ciddi darbe indirilmiştir. Ülke 
 güvenliği için gizli ve önemli olan belgeler sahte belgelerle harmanlanarak 
 kamuoyuna sunulmuştur, bütün dünyaya yayılmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin 
 mümtaz evlatları parmaklıklar ardına konulmuştur. Suçsuz yere burada 
 tutulmaktadır. Aileleri de ceza çekmektedir'' dedi.
         Bu davanın savcılar boyutu da olduğunu söyleyen Doğan, iddianamede 
 dijital belgelere bile dayanmayan, hiçbir delili olmayan keyfi yorumlar, yanlış 
 ifadeler olduğunu, resmi kurumlardan gelen yanıtların sanıklar lehine olduğu 
 halde örtbas edildiğini öne sürdü.
         Doğan, ''Demek ki bizim hakkımızda bazı çevreler tertip içine girmiştir. 
 Lütfen bunlardan şüphe duyun. Bu kadar insanı burada tutmak cinayettir. Bu kadar 
 masum insana çile çektirmeyin, atacağınız adımda vatana ihanetin olduğunu hiçbir 
 zaman unutmayın'' diye  konuştu.
         Tutuklu sanıklardan emekli Oramiral Özden Örnek de üye hakim Murat 
 Üründü'nün bir sanığın çapraz sorgusu sırasında ''Silahlı Kuvvetler içinde çete'' 
 ifadesini kullandığını belirterek, ''Hepimiz bu çete kelimesini kullandık. Ben de 
 burada yargılanan birçok kişinin dile getirdiği çeteden bahsettim. Ancak bizim 
 söylediğimiz TSK dışındaki bir çetedir'' dedi.
         Tutuklu sanık emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri de dijital belgelerin 
 sahteliğinin kanıtlandığını belirterek, ''Bu kadar delil sizde hiç mi şüphe 
 oluşturmuyor? Ben ah etmem ama çok ah alıyorsunuz. Allah korusun sonra 
 üzülürsünüz bugün yarın yakınlarınızın, ailenizin başına bir şey gelirse'' diye 
 konuştu.
         Mahkeme Heyeti Başkanı Ömer Diken'in ''Anlayamadım nasıl bir şey gelecek? 
 Ne anlamda söylüyorsunuz?'' sözleri üzerine Tanyeri, ''İlahi adalet. Ola ki 
 hastalık olur. Üzülürsünüz. İnsani düşüncelerimi söylüyorum'' dedi.
         Kendisiyle ilgili 57 numaralı klasörü havaya kaldıran tutuklu sanık 
 Mustafa Önsel ise klasörde 160'tan fazla tutarsızlık olduğunu belirterek, ''Şu 
 klasörü kim hazırladıysa Allah'ın gazabı üzerinde olsun'' diye konuştu.
         Tutuklu sanık Ahmet Küçükşahin de kendisiyle ilgili iddialara değinerek, 
 ''Bunları üretenlerin Allah belalarını versin. Allah'ın laneti üzerlerinde 
 olsun'' dedi.
         Başkan Diken, sanıkların sözleri üzerine ''Savunma sınırlarını 
 zorluyorsunuz. Fazla zorlamayın yoksa mahkeme gereğini yapacaktır'' diye uyarıda 
 bulundu.
         Duruşma, taleplerin alınmasıyla devam ediyor.

Şık’ın ibretlik gazeteciliği / Lale Kemal

Hükümeti yıpratma amaçlı ısmarlama kitap hazırladığı iddiasıyla Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Ahmet Şık’ın, yazarlık becerileri üzerine bir yorum yapmam için eserlerini görmem gerekiyor. Böyle bir eserine de henüz rastlamış değilim. Ama gazeteciliği üzerine belki de yorum yapabilecek en yetkin kişilerden biri olduğumu söyleyebilirim. Niye mi, derseniz, sorumsuz ve ilkesiz gazeteciliği yüzünden 301’den yaklaşık iki yıl yargılandım. Sonunda beraat ettim ama kendisini gazeteci diye tanımlayan bu şahsın, sorumsuz haberciliği yüzünden maddi ve manevi kayıplar yaşadım. Anlatayım...
TESEV, Mayıs 2006’da, Türkiye’deki TSK, Jandarma, Polis ve MİT gibi güvenlik ve istihbarat sektöründe faaliyet gösteren kurumları mercek altına alan, bu kurumların, seçilmişlerin, sivil demokratik denetiminden önemli ölçüde yoksun olduğunu gözler önüne seren ve ilk olma özelliğini taşıyan bir Almanak yayımladı.
“Almanak Türkiye: Güvenlik Sektörü ve Demokratik Denetim” adlı rapor 22 konu başlığından oluşup, çok değerli bir el kitabı niteliğinde. Keza, Almanak 2006-2008 de aynı nitelikte.
Raporun; TSK, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bölümlerini kaleme almıştım. Tahmin edileceği gibi, TSK ve Jandarma’nın, anti-demokratik ve özerk yapısını detaylarıyla gözler önüne seriyordum. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın, genelinde rapora ve özelinde benim yazdığım bölümlere tepkisi sert olmuştu. Gerçekler acıtır tabii...

Büyükanıt, Ekim 2006’da, Harp Akademileri Komutanlığı’nda yaptığı ve tüm televizyon kanallarından canlı verilen konuşmasında, hiçbir demokratik ülkede görülmeyecek biçimde Almanak yazarlarına sert ve tehditkâr ifadeler kullandı. Ben dâhil tüm Almanak yazarlarını fişlemişti artık. Nasıl olsa hesap soran bir makam yoktu, hepimizi hırpaladı, tehdit etti.

Şimdi olduğu gibi o tarihlerde de basın mensuplarına, fikirleri ne olursa olsun sahip çıkan bir medya örgütlenmesi de yoktu... Yalnız bırakıldım.
Bu olay üzerinden birkaç ay geçmişti ki, Ermeni asıllı Gazeteci Hrant Dink Ocak 2007 tarihinde sokak ortasında katledilmişti. Dink’in katil zanlısı Ogün Samast’ın, arkasında zafer işareti yapan polis ve jandarma görevlileri olduğu halde gazetelerde ibretlik fotoğrafları yayımlanmıştı.
Dink suikastının akabinde, bir profesör arkadaşım, Nokta dergisinden Ahmet Şık’ın, güvenlik güçleriyle ilgili benimle bir röportaj yapmak üzere Ankara’ya geleceğini ve bu röportajı kabul edip etmeyeceğimi, sordu. Profesör arkadaşa güvendiğim için aracı olduğu Şık ile görüşme talebini kabul ettim. Şık ile görüşmemiz sırasında, tanıdık aracılığıyla geldiği için kendisi ile sansürsüz görüşeceğimi ancak bu röportaj Nokta dergisinde yayımlanmadan önce mutlaka metni görmem gerektiğini söyledim. Röportajda, yukarıda değindiğim ibretlik fotoğrafta yer alan güvenlik görevlilerini de sert biçimde eleştiriyordum.

Şık, yazı dilinde asla kullanmayacağım kelimelerin zaman zaman yer aldığı röportaj metnini bana göstereceğine dair söz verdi. Ama sözünü tutmadı.
Röportajım, Nokta’nın, Şubat 2007 tarihli sayısında, “Polis-Jandarma Çekişmesi Neyi Gösteriyor?”, “Asker İç Güvenlikten Elini Çekmeli,” başlıkları ile yayımlanmıştı. Şık, röportajı hiçbir süzgeçten geçirmemiş, kendisinden rica ettiğim halde, benim onca yıl netameli askerî konularda yazdığım halde özen gösterdiğim dilime hiç uymayan ifadelerle söylediklerimi yayımlamıştı.
Ahmet Şık, evrensel gazeteciliğin en temel ilkelerinden biri olan, talebi halinde haber kaynağına atfen yazılmaması gereken, metni önceden gösterme gibi kuralları hunharca çiğnemiş, adeta bir kapkaççı gibi söylediklerimi alıp, aynen yayımlamıştı. Kendisine verdiğim demecin arkasındaydım ama yazı dilinde kullanılmaması gereken ifadelere yer vermiş olması ne denli özensiz, kural tanımaz olduğunu da gözler önüne seriyordu.

Bu röportajda özellikle, yazı dilinde asla kullanmayacağım ama Şık’ın belli ki hiç umursamadığı için aynen kullandığı o kelime yüzünden “Devletin (Jandarma) askerî kuvvetlerini alenen aşağılamak,” suçlamasıyla 301’den yargılandım.
Diğer yandan, kötü şöhretli 301. Madde, Türkiye’de fikirlerini beyan edenleri sindirerek toplum nezdinde fikir özgürlüğünü kısıtlamak amacıyla kullanılıyor. Bu maddeden hiç kimsenin yargılanmaması gerekiyor. Bu gerçek, Ahmet Şık gibi kişilere, haber kaynaklarının kendilerine güvenerek verdikleri bilgileri, hoyratça, sorumsuz bir biçimde yayımlama hakkını vermez.

Medya örgütleri, Türkiye’nin son on yılına damgasını vuran demokratikleşme hareketleri karşısında anti-demokratik duruşlarıyla çok kötü bir sınav veriyorlar. Ne TSK’nın andıçladığı gazetecilere, ne de Ergenekon soruşturmasını haberleştirdikleri için haklarında dava açılan gazetecilere sahip çıkıyorlar. 301 davasında bana Avrupalı ve Amerikalı basın meslek örgütleri sahip çıkmıştı.

Diyeceğim o ki, şimdilerde Şık ve Şener için sergilediğiniz duruş, evrensel basın ilkelerine sahip çıkmadığınız için anlamsızlaşıyor. Gerçek anlamda Batılı bir gazeteci duruşu sergileseydiniz, basın özgürlüğü alanında çok mesafe kat edilebilirdi.

Ne oldum dememeli... / Taha Kıvanç


Helâlleşen helâlleşene... Başka ne yapabilirim ki? Uzaktan seyredip gülüyorum...
En son haber şu: Seçim öncesinde "Sandıktan birinci parti olarak CHP çıkacak, istediğiniz bahse varım" diyen ünlü işadamı İnan Kıraç helâlleşmiş Başbakan Tayyip Erdoğan'la...
Ortağı Jan Nahum'un verdiği bilgiye göre, Tayyip Bey'in patronlara karşı dillendirdiği "Sizlerden her şeyiyle yerli bir otomobil istiyorum" hedefini yerine getirmek üzere çalışıyorlarmış... "Temmuz sonuna prototipi yetiştiriyoruz" demiş Jan Bey...
İşte ben buna 'helâlleşme' derim.... İnan ve Jan Beylerin Karsan firması New York'ta girdikleri taksi ihalesinde başarılı olamadı. Neyse ki İstanbul'da da 'tek-tip taksi' uygulamasına geçilecekmiş; şanslarını bir de burada denerler...
Bilmeyenler bilsin: Vehbi Koç'un da damadı olan İnan Kıraç ülkemizin en eli açık işadamlarındandır. "Bütün çağdaş işlerin içindedir" diyeyim de anlayın... Yalnızca son yıllarda Pera Müzesi ile başlayan sanata ilgisine, Tepebaşı'ndaki TRT binasını İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden alıp kültür merkezine dönüştürme niyetine bakarak söylemiyorum bunu...
Cumhuriyet gazetesini yaşatsın diye kurulmuş bir vakıf var; o vakfın en büyük destekçisi İnan Bey yönetim kurulunun başkanı... TEMA Vakfı'nın kurucusu... Galatasaray Kulübü'nü perde gerisinden yönlendirdiği, başkanları seçtiği söyleniyor... Galatasaray Üniversitesi'nin kuruluşunda çok çalıştığı biliniyor; Bedrettin Dalan'ın kurduğu Yeditepe Üniversitesi'nin mütevelli heyeti üyesidir de...
Zaten "Sandıktan CHP birinci parti çıkacak" iddiasına girdiğini Cumhuriyet Vakfı toplantısında birlikte yer aldıkları Cüneyt Arcayürek yazmıştı. Cüneyt Bey önce adını vermeden söz etti bahisten, sonra da bahse kiminle girdiğini ifşa ediverdi.
Epey tartışıldı iddiası; Başbakan Tayyip Erdoğan kızgınlığını belli etti. "Taraf olmak bir işadamı için risktir" bile dedi.
Neyse, Hürriyet'in dünkü manşetine göre, İnan Kıraç helâlleşmiş Tayyip Bey'le... Ziyaret sırasında sadece 'yerli oto' konusunu mu konuşmuşlardır acaba? Merakı galip gelip "Böyle bir iddiaya girmek nereden çıktı İnan Bey?" sorusunu da yöneltmiş olabilir mi Başbakan Erdoğan?
Ya da, Vatan'dan Sanem Altan'ın gündeme taşıdığı, suikasta kurban girmiş basın mensuplarından Çetin Emeç'in eşinin, "Katili yakalandı, ama mahkum edilenin gerçek katil olduğunu sanmıyorum" dediğini öğrenince, "Bitmiş, kapanmış bir konuyu niçin açıyorsun?" diye azarlamak için telefon etmesinin sebebini sorgulamış mıdır?
ostlardan bazıları "Helâlleşmek için önce özür dilenmeli" görüşündeler; ben farklı düşünüyorum... Ama merakların karşılıklı tatmini için vesiledir önemli bir işadamının seçimden güçlenerek çıkmış iktidar partisinin lideriyle görüşmesi...

Sırf merakımı tatmin için, "Aslanlı Kapı'ya bu defa da uğradınız mı?" diye de sorabilirdi Başbakan Erdoğan...
Vaktiyle en tepe yöneticisi olduğu Koç Holding, herhalde savunma sanayiine olan ilgisinden, askerle de yakındır. Vehbi Koç'un kendi eliyle tuttuğu günlükte bu ilginin somut örnekleri var. Rahmi Koç da Ankara'ya nadir gelişlerinde mutlaka Genelkurmay'ı ziyaret eder...
Can Dündar'ın kitaplaştırdığı (Yapı Kredi Yayınları) günlüğe göz gezdirirken ilginç bir anekdotla karşılaştım. 12 Mart (1971) darbesini yapan kadronun başı Org. Memduh Tağmaç'la ilgili bir anekdot...
Okuyunca siz de "Nereden nereye?" diyeceksiniz...
Emekli olunca Org. Tağmaç, "Geçmişte memlekete hizmeti dokundu, kendisine bir otomobil hediye edeyim" diye düşünmüş Vehbi Bey. Konuyu genel sekreteri aracılığıyla önce Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a açmış... Tağmaç ailesiyle Fenerbahçe'de kalıyormuş; Gayrettepe Akademililer Sitesi'ndeki kendi evinin inşaat işi bitinceye kadar...

Kendi dairesine taşınınca Vehbi Bey'i kahve içmeye çağırmış Memduh Paşa... Vehbi Koç otomobil hediye etme konusunu açınca, teklifi şu sözlerle reddetmiş: "Bu teklifi yapmakla beni son derece memnun ettiniz. Kendim, karım otomobil kullanmayı bilmiyoruz. Şoför tutacak halimiz yok. Arabayı alınca, iki oğlum var, bunlar kullanacaktır, bana bir faydası olmayacak. Onun için hediyeniz arabayı alamayacağım..."
Ne kadar nazikçe, değil mi? 1970'lerin darbe de yapmış Genelkurmay Başkanı Orgeneral'in şu anlattıklarını da hafızanıza kaydetmenizi isterim: "Otobüse, dolmuşa biniyorum, tanıyan oluyor, yerini bana veriyor; veya hiç tanıyan olmuyor, itilip kakılıyorum, bundan da çok sıkılıyorum." (2. Cilt, s. 139).
Görüşmeden kendine "Hayat baştan aşağı bir sinema, bir tiyatro" düşüncesinin akla düşürdüğü dersler çıkarmış Vehbi Koç...
Dün Radikal gazetesinde Avni Özgürel 'Ejder' adını verdiği birinden söz ediyordu. İlk karşılaştığımızda "Ejder de kim?" diye sormayı düşünüyorum.

MGK Üyelerine Şok Sorgu

Ankara Özel Yetkili Başsavcı Vekilliği tarafından yürütülen “faili meçhul cinayetler” soruşturması kapsamında dönemin MGK üyeleri ifadeye çağrılacak.
Soruşturma kapsamında üyelere faili meçhul cinayetler ve kontrgerilla sorulacak. Faili meçhul cinayetlerle ilgili önemli itiraflarda bulunan Özel Harekat eski polisi Ayhan Çarkın’ın ifadeleri doğrultusunda döneminMGKüyeleri mercek altına alınıyor.
Soruşturmayı yürüten Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel, Çarkın’ın, “Avukat Yusuf Ekinci’nin öldürülmesindeMGKkararları etkili olmuştur. Dört önemli cinayet Korkut Eken ve Özel Harekat Daire Başkan vekili İbrahim Şahin’in bilgisi dâhilinde işlenmiştir” ifadesi doğrultusunda harekete geçti.
 
NELER SORULACAK?
Bu kapsamda dönemin MGKüyeleri olan Başbakan Tansu Çiller ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel dışında kalan üyelerin ifadesine başvurulacak.Dönemin cumhurbaşkanı ve başbakanların Meclis kararıyla yargılanabildiği gerekçesiyle ancak dönemin diğer MGKüyelerine, failimeçhul cinayetler konusunda talimatlarının olup olmadığı sorulacak. MGKüyelerine, “Faili meçhullerle ilgili devlet olarak hangi adımların atıldığı ve başta Mehmet Ağar olmak üzere failimeçhullerle ilgili adı geçenlerin görevi ihmal edip etmediği” sorulacak. “Susurluk’’ davası hükümlüsü Çarkın’ın medyada gündeme gelen açıklamalarıyla ilgili, aralarında eski Cumhurbaşkanı SüleymanDemirel, eski başbakanlar Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller, CHPMilletvekili Deniz Baykal ve iki eski Genelkurmay başkanının da olduğu, dönemin Milli Güvenlik Kurulu (MGK) başkanı ve üyesi 35 kişi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştu.
 
BAYKAL DA İFADE VERECEK
Dilekçede, ismi belirtilen 35 kişi ve tespit edilecek başka kişilere ilişkin suç duyurusunun Çarkın’ın açıklamalarıyla ilgili savcılıkça yürütülen soruşturma kapsamına alınması ve MGKGenel Sekreterliği’ne yazı yazılarak toplantı tutanakları ile o tarihte yürürlükte olan milli güvenlik siyaset belgelerinin istenmesine karar verilmesi talep edilmişti. Savcılık bu adımla suç duyurusundaki talepleri de karşılamış olacak. Baykal gibi dikkat çeken isimlerin bilgisine başvurularak ifadeleri tek tek alıncak.
 
İşte o isimler
Süleyman Demirel, Ahmet Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Mustafa Kalemli, Sebahattin Çakmakoğlu, İsmet Sezgin, Beydullah Mehmet Gazioğlu, Nahit Menteşe, Teoman Ünüsan, Ülkü Gökalp Güney, Mehmet Ağar, Meral Akşener, İ. Sefa Giray, Hikmet Çetin, Mümtaz Soysal, Murat Karayalçın, A. coşkun Kırca, Deniz Baykal, Emre Gönensay, Turhan Tayan, M. Oltan Sungurlu, Vefa Tanır, Mehmet Gölhan, Nevzat Ayaz, Doğan Güreş, İ.Hakkı Karadayı, Muhittin Fisunoğlu, Hikmet Bayar, Hikmet Köksal, İrfan Tınaz, Vural Beyazıt, Ahmet Çörekçi, Halis Burhan, Aydın İlter, Teoman Koman.
 
Suç duyurusundaki ifadeler
Ayhan Çarkın’ın ifadelerinin ardından avukat Taylan Tanay’ın failimeçhul yakınları için yaptığı suç duyurusunda dikkat çeken isimler yer almıştı. Tanay metninde şu satırlara yer vermişti: “Ayhan Çarkın bu soruşturma kapsamında verdiği beyanlarda işledikleri cinayetlerin MGK tarafından bilindiğini duyduğunu belirtmiştir. Yine bu soruşturma kapsamında hakkında suç duyurusunda bulunduğumuz şüpheli Mehmet Ağar da bugün savcılığınız tarafından sürdürülen ve suç olarak belirtilen olayları bin operasyon olarak değerlendirmiş ve bunların kararının MGK’da alındığını kamuoyuna açıklamıştır. Anayasa’nın 118. maddesi uyarınca MGK’ya ilgili bakan ve kişilerin de çağrılıp dinlenebileceğine ilişkin düzenleme karşısında, suça konu tarihte MGK’ya katılan diğer şüphelilerin de isimlerinin tespit edilerek haklarında soruşturma sürdürülmesi gerekmektedir.” Tanay, MGK eski Bakanı Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile MGK üyeleri eski başbakanlar Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller ile CHP Milletvekili Deniz Baykal’ın da aralarında bulunduğu 35 kişinin “şüpheli’’ olarak yer aldığı dilekçeyi İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı’na vererek suç duyurusunda bulunmuştu.

Gölcük iddianamesi sanığı Albay Hançer tutuklandı

Gölcük'te ele geçirilen Poyrazköy cephaneliğine ilişkin belgelerle ilgili iddianamenin sanıklarından Albay Hüseyin Hançer tutuklandı. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yakalama kararı çıkarılan Hançer hakkında, "Meclis'e ve hükümete yönelik darbe teşebbüsü" suçlarından ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talep ediliyor.

Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde yapılan aramalarda ele geçirilen Poyrazköy cephaneliğine ilişkin belgelerle ilgili iddianamenin sanıklarından Albay Hüseyin Hançer tutuklandı. İddianamenin kabulüyle birlikte İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkında yakalama kararı çıkarılan Albay Hançer, 25 gün sonra İstanbul Merkez Komutanlığı ekibi tarafından Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne getirildi. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklama kararı yüzüne okunan Hançer, Hasdal Cezaevi'ne götürüldü. Hançer, ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılanıyor.

Askerî casusluk ve şantaj soruşturması kapsamında 6 Aralık 2010'da Gölcük Donanma Komutanlığı'nda yapılan aramada ele geçirilen belgelerle ilgili açılan dava kapsamında tutuklu sayısı 5'e yükseldi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Poyrazköy cephaneliği davasıyla birleştirilmesi talebiyle İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen iddianamede 4'ü tutuklu 10 sanık yer alıyordu. Mahkeme, iddianamede tutuksuz olarak yer alan Albay Hüseyin Hançer hakkında bulunduğu konum ve görev itibarıyla elde edilen deliller ve bunlara dayanak teşkil edebilecek işlemlerin araştırılması açısından delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme durumunda olup bu tehlikenin halen devam ettiği gerekçesiyle yakalama emri çıkarmıştı. Binbaşı Kemalettin Yakar, Binbaşı Behçet Altıntaş, Binbaşı Mehmet Cem Cağlar ve Astsubay Erdinç Yıldız'ın tutuklu olarak yer aldığı iddianamedeki tutuklu sanıkların sayısı Hüseyin Hançer'in de tutuklanmasıyla 5'e yükseldi. Öte yandan tutuksuz sanıklar ise Poyrazköy davasının tutuksuz, Balyoz davasının tutuklu sanıkları Koramiral Kadir Sağdıç, Albay Ali Türkşen, Astsubay Halil Cura, Başçavuş İsmail Bak, işçi Tanju Veli Aydın'dı. Koramiral Kadir Sağdıç, Albay Ali Türkşen ve Albay Hüseyin Hançer'in aralarında bulunduğu bazı sanıklar hakkında TCK'nın 311 ve 312'nci maddelerine göre "Meclis'e ve hükümete yönelik darbe teşebbüsü" suçlarından ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep ediliyor. Hazırlanan iddianame, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç'ın da sanıkları arasında olduğu davanın Poyrazköy davası ile birleştirilmesi talebi ise duruşmada değerlendirilecek. Davanın ilk duruşması 23 ve 26 Ağustos'ta yapılacak.

Suriyeli askerler Türk bayrağını indirdi

Türkiye Suriye sınırında gergin saatler yaşanıyor.
Hatay'ın Yayladağı ilçesine bağlı Güveçci köyü sınırına gelen Suriyeli askerler, kendi sınırları içindeki bir evde asılı bulunan Türk bayrağını indirdi.
Harabcoj köyünde evlere baskın düzenleyen Suriyeli askerler her yeri didik didik arıyor.
Sınırın karşı tarafında Suriye askerlerinin yoğunlaşması üzerine Türk askerleri de güvenlik tedbirlerini artırdı.

22 Haziran 2011 Çarşamba

Güneydoğu’da asker sandıklarından AKP çıktı / Yalçın Doğan

DİYARBAKIR’da İkinci Taktik Hava Üssü var. Orada görevli subay ve astsubayların oturdukları lojmanlarda on tane seçim sandığı bulunuyor. 1199’dan 1208 sayılı sandığa kadar.

Bu sandıklarda toplam 2814 oy var. Seçimde kullanılan geçerli oy sayısı 2321. Oyların dağılımı şöyle:
1158 AKP, 662 CHP, 501 MHP.
Bu çok net bir ölçü. Sadece Diyarbakır’da değil, Güneydoğu’da askerlerin oy kullandıkları sandıklarda AKP hep birinci parti.
Diyarbakır’dan dün konuştuğum bir yetkili, askerlerin oy kullandığı sandıklarda yerel seçimlerde AKP oylarının daha da yükseldiğini, CHP oylarının daha da azaldığını belirtiyor.
CHP Diyarbakır İl Başkanı Muzaffer Değer ekliyor:
“1999 seçiminden bu yana CHP’nin oyu askeri sandıklarda sürekli azaldı.”
ÇÖKEN FORMÜL
Güneydoğu’da askerlerin oy kullandıkları sandıklardan AKP’nin birinci parti çıkması, aynı sandıklarda CHP oylarının düşmesi müthiş bir dönüşüm.
O kadar  ki, tarihsel formülün çöküşü.
Nedir o formül? Altmış yıldır dillerden düşmeyen, “CHP artı ordu eşittir iktidar” formülü çökmüş bulunuyor.
CHP muhaliflerinin artık başka formüller peşinde koşması gerekecek. CHP açısından ise, bu durum CHP’nin elini güçlendiriyor. Orduyla, darbelerle arasında var olduğu öne sürülen manevi ilişki sona eriyor.
YENİ DEVLET PARTİSİ
Güneydoğu’daki askerlerin oy kullandığı sandıklardan bir başka gerçek daha çıkıyor:
Yeni devlet partisi artık AKP.
Sadece askerlerin değil, örneğin 15 bin korucunun oy kullandığı çeşitli sandıklarda AKP yine birinci parti. Devlet adına bölgede ne varsa, o sandıklarda AKP hep birinci parti.
Son aylarda çeşitli darbe iddiaları yargıya yansıyor. Emekli ve halen görevde bulunan pek çok general ve yüksek rütbeli subay bu nedenle tutuklu. Cumhuriyet tarihi boyunca görülmedik bir olayı yaşıyoruz, AKP’nin orduyla imtihanı.
Buna rağmen, asker sandıklarından Güneydoğu’da AKP birinci parti çıkıyorsa, bunun bir başka nedeni var:
BDP’nin bağımsız Kürt milletvekili sayısını frenlemek.
Asker CHP’den çok, AKP’ye güveniyor. Çünkü, AKP artık devlet partisi.

Hava Kuvvetleri'nde Ortalık Karışık!

Ağustos’ta Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nı devralacak olan Harp Akademileri Komutanı Org. Bilgin Balanlı’nın tutuklanması Hava Kuvvetleri’ndeki komutanlık hesaplarını karıştırmıştı.
Balanlı’nın tutuklanması nedeniyle Aksay’ın görev süresinin 1 yıl daha uzatılması ve YAŞ’ta orgeneralliğe yükseltilecek olan 1. Hava Kuvvet Komutanı Korgeneral Korcan Pulatsü’nün komutan olacağı konuşuluyordu. Ancak adı Gölcük’te ele geçirilen Balyoz belgelerinde geçen Pulatsü de geçtiğimiz hafta tutuklanınca, Hava Kuvvetleri’nde komutanlık hesapları allak bullak oldu.
Kıdem sıralamasına göre Pulatsü’den sonra orgeneralliğe yükseltilmesi beklenen 2 isimden biri 1952 doğumlu Hava Eğitim Komutanı Korg. Ziya Güler, diğeri ise 1948 doğumlu olan Korg. Mehmet Erten. Pulatsü’nun ardından 2006’da 2’nci sırada korgeneralliğe terfi eden Güler’in ismi de Gölcük belgelerinde geçtiği için terfisine sıcak bakılmayacağı öne sürülüyordu. Orgeneralliğe yükseltilecek ve ardından kuvvet komutanı olacak isim olarak ise Korgeneral Mehmet Erten’in adı ön plana çıkıyordu.

Erten de Balyoz dosyasında
Nitekim Balyoz savcısının dün ifadeye çağırdığı Korg. Güler de dün tutuklandı. Böylece gözler adı soruşturmalarda geçmediği için terfi şansı en fazla olan Erten’e çevrilirken, VATAN Balyoz dosyasında Erten’in de adı bulunan şok bir belgeye ulaştı. Balyoz davasına bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin talebi üzerine Hava Kuvvetleri Komutanlığı bir bilirkişi raporu hazırlamıştı. Oraj Hava Harekat Planı’nın eklerine ilişkin incelemelerin de yer aldığı bilirkişi raporunun eklerinden biri de EK-B LAHİKA-3 başlığı ile hazırlanan “Sıkıyönetim görevlerinde kullanılacak personel” konulu 3 sayfalık bir listeydi. İşte 90 ismin yer aldığı o listenin 4’üncü sırasında “9467” no ile o dönem Tuğgeneral olan Mehmet Erten de var. Listede “1968-14” sicil No’su ile yer alan Erten’in görev yeri olarak 12. Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığı ve Ankara ibaresi yer alıyordu. Ancak Hava Kuvvetleri’nin bilirkişi raporunda Erten’in görev yerinin yanlış yazıldığı ve o dönem Kayseri’de görev yaptığı bilgisi yer alıyor. Böylece adı Balyoz belgelerine giren Korg. Mehmet Erten ile ilgili soruşturmayı yürüten savcının adım atıp atmayacağı belli değil.

Meclis'e giren teröristler... / Erhan Başyurt

Osmanlı'daki Ermeni azınlıklara dikkat çekmek için ses getiren eylem planlayan Taşnak örgütü, 1896'da Karaköy'deki Osmanlı Bankası'na Papken Siuni başkanlığında 26 kişiyle bombalı baskın düzenledi.
Siuni dâhil 9 eylemci çıkan çatışmada hayatını kaybedince, Zeytun isyanı liderlerinden Armen Garo ya da bilinen adıyla Karekin Pastırmacıyan liderliği üstlendi.
Rusya ve Fransa araya girerek, Yıldız Sarayı ile bir anlaşma sağladılar.
Bankayı basan 17 terörist özel bir yatla Marsilya'ya götürüldü.
Pastırmacıyan, 1908'de Meşrutiyet'in ilanının ardından Erzurum Ermenileri tarafından Meclis-i Mebusan'a bölge vekili olarak gönderildi.
Banka bombacısı, bir dönem vekillik yaptı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya'nın yanında Osmanlı'ya karşı Ermeni Gönüllü Tugayları'nı örgütledi.
1915 yazında Van Ermeni İsyanı'na katıldı...
***
Cumhuriyet'in ilk yıllarında Ağrı ayaklanmasını başlatan isimlerden birisi olan Halis (Öztürk) Ağa, yakalanıp Erzurum'dan Trabzon'a kaçırılırken firar etti.
Ağrı İsyanı'nın bastırılması üzerine İran'a kaçtı.
Genel affın ardından 1950'de yurda döndü.
Ve Demokrat Parti'den Ağrı milletvekili seçildi.
3 dönem art arda bu görevi yürüttü.
1960 darbesinde tutuklanıp, Yassıada'da yargılananlar arasında yer aldı...
***
Bu iki çarpıcı hadiseyi önceki akşam BUGÜN haber televizyonunda Perde Arkası programıma konuk olan emekli Askeri Hâkim Faik Tarımcıoğlu hatırlattı.
Kendisi de Özal döneminde vekillik yapan Tarımcıoğlu, KCK tutuklularının serbest bırakılması için yargıya yapılan baskılar üzerine bu acı örnekleri anlattı.
Tarımcıoğlu, Halis Ağa'nın Meclis'te bir dönem kendisini yakalamak için de görev yapan emekli subay Cevdet Kerim İncedayı'yı görünce yüksek sesle "espri" yaptığını ifade etti:
"Ula Kerim ula Kerim, gel beni yakala..."
***
Atalarımız boşuna "Ders alınmazsa, tarih tekerrürden ibarettir" dememişler.
Bugün KCK terör örgütü tutuklu sanıklarıyla, Ergenekon terör örgütü tutuklu sanıkları ve Balyoz Darbe Planı tutuklu sanığı 9 isim, hapisteyken "vekil" seçildiler.
Meclis'e girişleri de büyük oranda birbirlerine bağlı.
Başka bir deyişle emekli General Engin Alan'ın tahliyesi, KCK sanıklarının da tahliyesine emsal olacak.
Ya da Kürt sorununun derinleşmesinde, faili meçhuller ve asit kuyuları gibi uygulamalarla mesul tutulan Ergenekon sanıklarının tahliyesini, yargıya baskı ve şantajla KCK sağlayacak.
Anlayan varsa beri gelsin...

KONSEY'İN RAHATI BOZULMUŞ.... / Rauf Atilla Polat

* Sayın Başkan yüzde 40'ın altı bekleniyordu, her şey tersine gidiyor.....
-Evet ne yazık ki kötü durumdayız. Sadece yüzde 50 değil, kaset operasyonunun tutmaması da bize büyük bir darbe vurdu.

* Kaset meselesinin üzerine gidilerek en azından bu işte başarılı olmamız gerekmiyor mu?
-Aldığımız bilgiye göre liderlikten inmemek için direnecek...Operasyonun yeniden başlaması için fırsat kolluyoruz. Duruma göre bazı isimlerin kasetleri servis edilecek...

*Efendim neden liderin kasetini bekletiyorsunuz?
-Onun kaseti sanıldığı gibi değil...Bazı dosya ve siyasi ilişkilerle ilgili belgeler mevcut...O kadar tesirli olmayabilir ve elimizde patlama durumuda var...Yine de ortaya çıktığında negatif bir pozisyonda inşa edebilir...Zaman önemli....
! Peki 2013 hazırlığı şuan için ne aşamada? Ne yapılması gerekiyor?
- Tabii ki bu kez küresel bir organizyon var. ABD,İsrail, İngiltere ve Rusya'dakilerde dahil olmak üzere tüm ülkelerdeki birimlerin operatif birimleri hareket halinde...Operasyonları Suriye'ye kadar -kör,topal- getirmeyi başardık. Sıradaki ülke malum.
* Efendim buradaki oyun büyük, bu işin altında kalabiliriz.
- Farkındayız.
! Ayrıca PKK'nın etkin olarak kullanılması o kadarda kolay olmayabilir..
-Belki öyle gözüküyor ama PKK'nın siyasi kanadındaki adamımıza emrimizi verdik...Etrafındakileri de ikna ederek ya meclise girmeyecekler ya da girmeleri halinde yemin metnini değiştirerek okuyacakalar ya da hiç okumayacaklar.
- Efendim devletin akil adamları süreçten haberdar oldukları için devreye girdiler. Bir şekilde meclise sokacaklar. Bu dediğinizde başarılı olmamız zor gibi gözüküyor.
- Arkadaşımıza güveniyoruz. Grubu ikna edeceğini düşünüyorum.
! Ya başaramazsa...
- Başarmak zorunda. Meclise girilmemesi gerekiyor. Aksi halde strateji değişikliğine gitmek zorunda kalacağız ve bu kez olayın boyutu değişmek zorunda kalacak.
! Nasıl?
- İktidar yüzde 50 alarak büyük güç elde etti...Başındaki şahsın ihtirasları tek kurtuluş çaremiz..Eğer ihtiraslarına yenilirse o zaman kazanabiliriz. Aksi halde nefsine hakim olarak hareket ederse sadece Ortadoğu'da değil Türki cumhuriyetler ve Balkanlarda da çok etkin bir konuma gelebilir.
! Yalnız Balkanlar da...
- Balkanlar demeden önce, Türkiye şu aşamada Suriye ve İran konusunda çok yavaş....Hızlanmak isteyecekler ama biraz geç kaldılar....Arap coğrafyasındaki liderlerin birçoğu zaten partinin başındaki şahsı sevmiyor. Halkların sevmesinin de o kadar bir ehemmiyeti yok.
* Sayın Başkan benim asıl korkum İran'ın Suriye ilişkisi ile İsrail'in İran bağının deşifre olması..
- Bizde o endişeyi taşımıyor değiliz ama şu aşamada başka çaremiz yok. Sanki bazı olaylar kendiliğinde olmaya başladı. Hiç ummadığımız adamlar devrildi ve yerlerine kendi adamlarımızı getiremedik. Bu hatalarımızda dolayı Tapınaktan her gün fırça yiyiyoruz. Birde TR planımız tutmazsa bu kez kellemizi kurtarmamız çok zor.
! Efendim tapınak bizden imkansızı istiyor. İkinci bir 27 Mayıs'ın olması için hiç değilse muhalefetin tamamen elimizde olması lazım ve askerin tamamına hükmetmemiz gerekiyor. Oysa şuan her üçünde de bir hakimiyetimiz söz konusu değil. Dengeler çok bozuldu. Sadece ana muhalefeti kullanabiliyoruz. Bir de karargahtaki sabetayist direnç gösteriyor.
- O konuda çalışıyoruz. Karargaha yeniden şekil ve düzenmek vermemiz gerekiyor. Ama generallerimizden bir çoğu içeri alındı. Özellikle kozmikten gelen bazı yetiştirmiş olduğumuz elemanları tamamen kaybetmiş durumdayız, bir çoğu deşifre oldu...
* Efendim acil önlem alınmalı. Eğer bazıları dışarıda olsaydı hem Suriye hem de İran mevzuunda ilişkiye girer TR'yi zor durumda bırakabiliridik. Artık eskisi gibi askerleri gönderip şehitte gönderemiyoruz.
- O konuda rahat olun. Hala içeride bu işi yapacak elemanlarımız mevcut. Yani, bir kaç şehit gönderin dedik mi problem olmayacak kadar adamımız hala konumunu koruyor.
! Yalnız erenler - şahinler kavgası henüz bitmiş değil. Aydınlıkçılarda söz dinlemiyor.
- Onlar dinlemezler, başlarındaki adam tutturmuş beni içeriden çıkarın...
! Efendim sadece o değil hepsi öyle diyor...Özellikle tapınağımızın TR temsilcisi vekil olduktan sonra bir an dahi durmak istemediğini söylemiş, sürekli haber gönderiyor...
- Bu meseleyle ilgili devlette meşgul oluyor. Eğer biraz daha ağırlımızı koyabilirsek devletin başındaki şahsı ikna edebiliriz. Bu konuda onun da hassasiyeti malum.
! Sadece ona kalsa affedeceğini biliyoruz ama akil adamlar devreye girerek aklını bulandırıyor...Bence asıl oraya bir çözüm üretilmeli.
- Baştaki şahsa bu konuda tekrar haber yollayacağız. İkna edeceğimizi ve temsilcimizi içeriden çıkaracağımızı düşünüyorum. Eğer müdahale olmazsa sorun olacağı düşüncesinde değilim....
Ayrıca farklı birliktelikleri TR'de de devreye sokmamız gerekiyor. Biliyorsunuz şuan da Los Angeles'ta ADD ekibi ile Süleymancılar akil adamlara karşı birlikte hareket ediyor. Bu tarz bir birleşimi burada da yapmamız gerekiyor.
* Sayın başkan İran'da şiiliği din olmaktan çıkarıp ideolojiye dönüştürdük ama TR'de bu tarz birleşimleri sağlamak eskisi kadar kolay değil. ''BAŞ''lar gibiler korkusundan eskisi gibi aktif görev almaktan kaçıyor. Yerlerine yenilerini bulmak da eskisi kadar kolay değil.
! Aslında bu kez o kadar da zorlamaya gitmeyelim diyorum. En güzeli kısa bir yol tercih edilmeli. 2013 için karargahtaki CIA ve NATO'cu kadroları harekete geçirerek dışarıdan müdahale ile amacımıza ulaşabiliriz.
- Bu konuda PKK'yı kullanacağımız ortada. İmralıda'yı da devreye sokacağız. Meclistekilerde bizimle hareket edecek. Gerçi İsrail'deki kadrolar 2. mavi marmara da istediğimizi yapacaklardı ama gitmekten vazgeçtiler... O konu üzerinde de yine çalışılmaya devam ediliyor.
* Sayın Başkan ana muhalefete üzerinde yeni bir operasyona gidecekmiyiz?
- Düşünüyoruz. Bugün-yarın netleştireceğiz. Bunların detayına şaun için giremeyeceğim. Bir sonraki toplantıda yeni anayasa sürecinde izleyeceğimizz yolu -kukla planını- tartışmak üzere şimdilik toplantıyı bitiriyor sizi ayin salonumuza davet ediyorum...BUYURUN....

Eşref Bitlis'in düşen uçağının enkazı hurdacıya satılmış

Orgeneral Eşref Bitlis'in 17 Şubat 1993'te uçağının Ankara'da düşmesi sonucu ölümüyle ilgili özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği'nin soruşturmasında savcının delil bulma çabası sonuçsuz kaldı.

Soruşturmayı yürüten Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Savcısı Mehmet Özgür, Bitlis'in düşen uçağını incelemek istedi. Ancak askeri yetkililerden, Bitlis'in uçak enkazının hurdacıya satıldığı bilgisiyle karşılaştı. Bitlis'in suikast sonucu öldürüldüğü iddialarını araştıran savcı, uçak enkazının hurdacıya satılması sonrası 18 yıl sonra yeniden yapmayı planladığı bilirkişi incelemesini yapamayacak. Savcı Özgür'ün bu gelişme üzerine Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı nezdinde girişimlerde bulunarak Bitlis'in helikopterini inceleyen dönemin bilirkişi tanıklarının bilgisine başvurması bekleniyor. Konuyla ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığı da Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı aracılığıyla inceleme başlatmıştı.

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'i Diyarbakır'a götürmek üzere 17 Şubat 1993'te saat 12.30'da Güvercinlik Askeri Havaalanı'ndan kalkan uçak, kısa bir süre sonra düşmüş, Eşref Paşa'nın yanı sıra pilotlar Binbaşı Yaşar Erian ve Yüzbaşı Tuğrul Sezginler de şehit olmuştu. Olayın Uğur Mumcu suikastından yaklaşık 1 ay sonra meydana gelmesi şüphe uyandırırken, dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, olayın uçak motorundaki buzlanmadan dolayı meydana geldiğini söyledi. Ancak daha sonra İTÜ öğretim üyeleri tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda, uçağın 'buzlanma' sonucu düşmüş olamayacağı vurgulandı. İTÜ raporu 'sabotaj' ihtimaline dikkat çekiyordu. Ayrıca dönemin Meteoroloji Genel Müdürü Mehmet Önerci, kazadan 2,5 saat önce '037' numaralı gizli hava raporunu Genelkurmay'a ulaştırdıklarını bildirmişti. Ömerci, dönemin Genelkurmay Başkanı Güreş'in 'helikopter buzlanmadan düştü' sözlerine karşılık, "Eğer öyleyse paşayı bile bile ölüme götürmüşlerdir. Çünkü biz raporumuzu sunmuştuk." demişti.

Öğütçü'nün iddiasını Otuzbiroğlu çürüttü

Balyoz davasının tutuklu sanığı emekli Korgeneral Ahmet Feyyaz Öğütçü, hakkındaki delillerin TSK içerisindeki bir çete tarafından üretildiğini savundu.
 
Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu ise Öğütçü'yü yalanladı: "TSK mensupları birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Öyle bir şeyin olduğunu zannetmiyorum." Balyoz darbe planı davasının 35. duruşması İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri'de görüldü. Duruşmada tutuklu sanıkların savunmalarının alınmasına devam edildi. Ahmet Feyyaz Öğütçü, bütün belgelerin sahte olduğunu, 'üretildiğini' savundu. Öğütçü'ye göre gerçek isimlerle yapılan görevlendirmeler de hayali. Çapraz sorgusu sırasında Öğütçü'ye üye hakim Murat Üründü, "Belgelerin sahte olduğunu söylüyorsunuz. Ancak bilgilerin çok ayrıntılı olduğu görülüyor." diyerek, bu konuda söyleyeceği olup olmadığını sordu. Öğütçü, "Bizim içimizde de bunlara bilgi sızdıran yardımcı olanlar var. Bunların üzerine çok gittim, isimlerini buldum. Ama delil bulamadığım için bunları sunamadım." şeklinde cevap verdi. Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu ise "Bir kısım karanlık güçlerin işbirliğiyle esir alındığım düşüncesindeyim." diyerek savunmasına başladı. Bunun üzerine üye hakim Ali Efendi Peksak, "Diğer sanıklar ve siz, savunmalarınızda dijital belgelerin bir çete veya bir oluşum tarafından oluşturulduğunu söylüyorsunuz. Bununla ilgili istihbarat gelmedi mi?'' sorusunu yöneltti. Otuzbiroğlu, verdiği cevapla Öğütçü'nün iddiasını da çürüttü: "TSK mensupları birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Öyle bir şeyin olduğunu zannetmiyorum. Çete veya buna benzer bir oluşum bulunursa da o kişiler hakkında gerekli işlem yapılır.''

Korgeneral Güler, 'darbeye teşebbüs'ten tutuklandı

Balyoz darbe planı soruşturması kapsamında Ege Deniz Bölge Komutanı Tuğamiral Alaattin Sevim ve Hava Eğitim Komutanı Korgeneral Ziya Güler'in de aralarında bulunduğu bir grup muvazzaf asker İstanbul Adliyesi'nde sorgulandı. Alaattin Sevim, savcılık sorgusunun ardından serbest bırakılırken, Ziya Güler ve Astsubay Bülent Akalın tutuklandı.

Gölcük ve Eskişehir'de ele geçirilen Balyoz belgeleriyle ilgili süren soruşturmada dün yeni gelişmeler yaşandı. Ege Deniz Bölge Komutanı Tuğamiral Alaattin Sevim'in aralarında bulunduğu bir grup asker dün sabah saatlerinde Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne geldi. Sevim, 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' ile ilgili Gölcük'te ele geçirilen belgelerle ilgili soruşturmayı yürüten Savcı Cihan Kansız'a ifade verdi. Masum insanlara suç isnat ederek askeri mahkemelerde yargılamayı öngören 'Kaos Planı'nın hazırlanması emrini vermekle suçlanan Sevim, savcılık sorgusunun ardından serbest bırakıldı. Hava Eğitim Komutanı Korgeneral Ziya Güler'in de aralarında bulunduğu diğer muvazzaf subaylar ise Balyoz soruşturmasını yürüten savcı Hüseyin Ayar tarafından sorgulandı. 'Balyoz' darbe planının yapıldığı iddia edilen 2003 yılında Hava Kuvvetleri İstihbarat Daire Başkanı olan Güler, 6 Aralık 2010'da Gölcük Donanma Komutanlığı'nda ele geçirilen belgelerde ismi geçtiği gerekçesiyle ifadeye çağrılmıştı. Sabah 10.00 sularında başlayan sorgusu yaklaşık 6 saat sürdü. Şahıslar sorgularının tamamlanmasının ardından 'darbeye teşebbüs' suçundan tutuklanmaları talebiyle Nöbetçi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk edildi. Mahkeme, Korgeneral Güler ile Astsubay Bülent Akalın'ın tutuklanmasına karar verirken, Binbaşı Gürkan Koldaş ise serbest bırakıldı. Aynı soruşturma kapsamında Korgeneral Korcan Pulatsü de tutuklanmıştı. 6 Aralık 2010'da Gölcük Donanma Komutanlığı'nda yapılan aramada ele geçirilen ve Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek'in 'elinin ürünü' olduğu belirlenen 'Kaos Planı'nın hazırlanması talimatı ele geçirilmişti. Planın hazırlanması emrini Ege Deniz Bölge Komutanı Tuğamiral Alaattin Sevim'in verdiği iddia edilmişti. Talimat içeren belgede Tuğamiral Sevim'in ıslak imzası olduğu da öne sürülmüştü.

Deşifre olunca görev yeri değişti
Donanmadaki İstihbarata Karşı Koyma şubesinin zemininde gizli bölmede ele geçirilen belgeye göre, planın hazırlanması emrini veren talimatname için Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda, aralarında Ergenekon davası sanıklarından Çiçek'in de bulunduğu 3-4 kişilik bir komisyon kurulmuş. Bu komisyon, AK Parti ve Fethullah Gülen cemaatine yönelik planları, uygulanması düşünülen senaryoları tartışmış. Ancak plan basında yer alınca Tuğamiral Sevim'in görev yeri değiştirildiği de iddialar arasında. Deniz Kuvvetleri bünyesinde daire başkanı olarak görev yapan Sevim, önce Çanakkale Boğazı ve Garnizon Komutanlığı'na, son kararname ile ise Ege Deniz Bölge Komutanlığı'na getirildi. Öte yandan, Ocak 2001'de Genelkurmay'a çağrılan Tuğamiral Sevim'e burada Gölcük belgeleri sorulmuştu.

Sevim'in adı heron iddialarında geçmişti
Tuğamiral Alaattin Sevim'in adı, 'heron' skandalında da geçmişti. İddiaya göre, MİT, 10 Ekim 2007'de PKK'lıları 'kendi adamları' olarak niteleyen bir subayın, bir yarbayı arayarak çok PKK'lı vurulduğu için 'heronların ya koordinatlarının değiştirilmesini ya da düşürülmesini' istediğini kayda geçirdi. MİT, skandal konuşmayı dönemin Kara Kuvvetleri komutanı olan eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'a gönderdi. O da askeri savcılara soruşturma talimatı verdi. Açılan soruşturma kapmasında, telefon numaraları üzerinden şüphelilerin ses kayıt analizleri yapıldı. Konuşmanın Hava Pilot Üsteğmen Fırat Ç. ile Hava Pilot Yarbay Selami Selçuk Ç. arasında geçtiği tespit edildi. Üsteğmen Fırat Ç.'nin, yarbayı aramadan hemen önce Tuğamiral Alaettin Sevim tarafından arandığı iddia edilmişti.

21 Haziran 2011 Salı

ANADOLU KARTALI 2011/2 EĞİTİMİ BASIN GÜNÜ

Anadolu Kartalı-2011/2 Eğitimi'nin seçkin gözlemci ve basın günü yapıldı.
Konya 3. Ana Jet Üs Komutanlığı'ndaki Anadolu Kartalı Eğitimi'ne Türkiye'nin yanı sıra ABD, İspanya, Ürdün, Suudi Arabistan ve NATO hava unsurları katılıyor. Eğitim, Hava Kuvvetleri Komutanlığı sorumluluğunda ulusal veya uluslararası olarak gerçek harekat şartlarına benzetilmiş bir ortamda gerçekleştiriliyor. Tatbikatta, gece uçuşu yapılmadan gündüz uçuşlarıyla milli ve yabancı unsurların birleşik harekat yapma imkan ve kabiliyetleri sergilendi. İcra edilen görevlerin anında veya çok kısa sürede değerlendirilmesi maksadıyla kullanılan Hava Muhaberesi Gösterim Sistemi (ACMI) ve Görev Sonu Değerlendirme Sistemi gibi eğitim yardımcıları da dikkate alındığında, Anadolu Kartalı Eğitimleri eksiklerin görülüp giderilebileceği bir müşterek eğitim laboratuarı niteliği de taşıyor. 
 
Eğitim uçuşları öncesinde basın mensuplarına verilen brifingde konuşan Hava Pilot Kurmay Yarbay Fikret Çelik, bu yıl Anadolu Kartalı Tatbikatı'nın 29'ncusunu gerçekleştirdiklerini belirterek, 2011 yılında 2 tatbikat gerçekleştirileceğini belirtti. Anadolu Kartalı Tatbikatı'nın pilotların gerçek ortamda eğitim görmelerine ve hava taktikler geliştirmelerinde önemli rol oynadığını dile getiren Çelik, dünyada Anadolu Kartalı Eğitim merkezi gibi sadece 2 merkez olduğunu dile getirdi.
Verilen brifingin ardından Konya 3. Ana Jet Üssü'nde konuşlanan Türk Yıldızları Akrobasi Timi, Türkiye ve yabancı ülkelerden gelen üst düzey komutan ve gözlemciler için küçük bir gösteri icra etti. Türk Yıldızları'nın gösterisinin ardından basın mensupları tatbikata katılan uçakların kalkışlarını kaydedebilmek için piste çıkarıldı.

EĞİTİME TOPLAM 61 UÇAK KATILIYOR
Anadolu Kartalı-2011/2 Eğitimi 400 kilometre eninde ve 300 kilometre boyunda geniş bir alanda yapılıyor. Bu dönemki eğitime, 35'i milli, 26'sı yabancı olmak üzere toplam 61 uçak ile 3. Ana Jet Üs Komutanlığı personeli haricinde 600'ü yabancı bin 300 personel katılıyor. Bu kapsamda eğitime, Türkiye'den 31 muharip jet, ABD'den 8 adet F-16, İspanya'dan 6 adet F-18, Suud, Arabistan'dan 8 adet F-15, Ürdün'den 3 adet F-16 ve NATO'dan 1 adet Awacs Erken Uyarı Uçağı katıldı. Gerçek harekat şartlarına benzetilmiş
bir ortamda Karma Kuvvet Hava Harekatını çok uluslu olarak planlamak ve icra etmek, alınan derslerle eğitim seviyesini yükseltmek ve eğitim seviyesi ile imkan ve kabiliyetlerin çok uluslu ortamda sergilenmesi, eğitimin maksatları arasında yer alıyor.
 
Anadolu Kartalı-2011/2 eğitimi, Mavi ülke ile Kahverengi ülke arasındaki jenerik bir çatışma senaryosu dahilinde hava harekatı ağırlıklı olarak icra edildi. Basın mensuplarına, eğitime katılan uçakların hazırlıkları ve uçuşları izlettirildi. Suudi Arabistan, bu yıl Anadolu Kartalı'na ilk kez katılıyor.
Yapılan tatbikatı komuta edecek 1. Taktik Hava Kuvvetleri komutanı Korgeneral Korcan Polatsü'nün Balyoz Soruşturması kapsamında tutuklanarak cezaevine gönderilmesi nedeniyle tatbikatı Polatsü'nün yardımcısı Tümgeneral Ayhan Gümüş komuta etti.

ORGENERAL CEYLANOĞLU, KKTC CUMHURBAŞKANI EROĞLU İLE GÖRÜŞTÜ

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bulunan Türkiye Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Erdal Ceylanoğlu'nu kabul ederek bir süre görüştü. Basına sadece görüntü alma imkanı sağlanan görüşmede, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ceylanoğlu, Cumhurbaşkanı Eroğlu'na, Cumhurbaşkanı Eroğlu da Kara Kuvvetleri Komutanı Ceylanoğlu'na ziyaretin anısına bir plaket takdim etti.

Korgeneral Güler ifade veriyor

Balyoz soruşturmasında Korgeneral Ziya Güler ifade vermek üzere adliyeye geldi..

Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Şube’de yapılan aramalarda ele geçtiği belirtilen Balyoz planı iddialarına ilişkin Korgeneral Ziya Güler’in de aralarında bulunduğu bir grup asker adliyeye geldi.
Sabah saatlerinde Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne Merkez Komutanlığı’na ait sivil bir araçla adliyeye gelen askerler 'şüpheli’ sıfatıyla savcı Hüseyin Ayar’a ifade vermeye başladı.

GENELKURMAY BAŞKANLARI CENAZEDE BULUŞTU

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök, Kocaeli Garnizon Komutanı Korgeneral Ömer Necati Özbahadır'ın annesi Hikmet Necla Özbahadır'ın cenaze töreninde biraraya geldi.

Kocaeli Garnizon Komutanı Korgeneral Özbahadır'ın 82 yaşında vefat eden annesi Hikmet Necla Özbahadır için bugün Kocatepe Camii'nde cenaze töreni düzenlendi. Öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazına, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Koşaner, eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Hilmi Özkök, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Uğur Yiğt ve Korgeneral Özbahadır'ın mesai arkadaşları katıldı. Orgeneral Koşaner ve emekli Orgeneral Özkök'ün cenaze töreni sırasında bir süre sohbet ettikleri de gözlendi.

Cenaze namazında, Orgeneral Koşaner ve Oramiral Yiğit de, Korgeneral Özhabadır ve yakınlarıyla birlikte saf tuttu. Cenaze namazı sonrasında Orgeneral Koşaner ile Oramiral Yiğit ve emekli Orgeneral Özkök, Korgeneral Özbahadır'a taziyelerini ileterek Kocatepe Camii'nden ayrıldı.

Arnavut Öğrencinin Şiiri Valiyi Ağlattı

Türkçe Olimpiyatlarına katılan dünya çocukları, Kayseri Valisi Mevlüt Bilici'yi ziyaret etti.
Türkçe Olimpiyatları Kayseri etkinliğine katılmak üzere şehre gelen Türkçe konuşan dünya çocukları, Kayseri Valisi Mevlüt Bilici'yi ziyaret etti. Ziyarette, Arnavutluk'taki Turgut Özel Türk Okulu'nda öğrenim gören Xhorda Kaligi 'Mustafa Kemal'in Kağnısı' adlı şiiri okudu. Azerbaycanlı öğrenci Sebuhi Abdullazade 'Dağlar Dağlar' şarkısını söyledi. Çocukların söylediği şarkı ve okuduğu şiir karşısında duygulanan Vali Mevlüt Bilici, gözyaşlarını tutamadı. Çocukları coşkuyla alkışlayan vali, gözyaşlarını peçeteye sildi.

Kayseri Valisi Mevlüt Bilici, 5 farklı ülkeden gelen ve Türk okullarında eğitim gören çocukları makamında ağırladı. Çocuklarla Türkçe konuşan Vali Bilici, bugünler için emeği geçen herkese teşekkür etti. Bilici, eğitim alan bu çocukların geleceğimiz olduğunu ifade ederek, "Bu güzel insanlarla birlikte daha güzel bir dünya oluşturacağız. Bunu şimdiden görebiliyoruz. Onun için bu çocuklarımız hem bizim için hem dünya için önemlidir. Bu çocuklarımızın iyi eğitim aldıklarını düşünüyorum. Bu bakımdan hem kendi adıma nem ülkem adına mutlu olduğumu söyleyebilirim. Öğretmenlerine teşekkür ediyorum. Önemli bir görev. İnsanlık adına önemli bir çalışma olduğunu düşünüyorum. " dedi.

Daha sonra Arnavutluk Turgut Özal Türk Okulu öğrencisi Xhorda Kaligi 'Mustafa Kemal'in Kağnısı' adlı şiiri okudu. Azerbaycanlı öğrenci Sebuhi Abdullazade, Barış Manço'nun 'Dağlar Dağlar' isimli şarkısını seslendirdi. Vali Bilici, şiir sonrasında gözyaşlarını tutamadı. Peçete ile gözyaşlarını silen Vali Bilici, çocukları alkışladı. Daha sonra da çocuklara günün anısına ödül vererek hatıra fotoğrafı çektirdi.

Bu sırada Vali Bilici'yi ziyaret gelen Kayseri Garnizon Komutanı Tümgeneral Ali Demiral, çocuklarla kapıda karşılaştı. Çocukların ellerini sıkarak 'merhaba' diyen Demiral, kısa bir süre sohbet etti. Vali Bilici, Arnavut öğrencinin Mustafa Kemal'in Kağnısı adlı şiiri okuduğunu hatırlatarak, "Komutanımızın da dinlenmesini isterdim. Kaçırdınız. " dedi. Demiral'da Vali Bilici'ye "Neyse daha zamanımız var olimpiyatlarda dinleriz" diye cevap verdi.

Pınarcık katliamı unutulmadı

Mardin'in Ömerli ilçesine bağlı Pınarcık Köyü'nde 20 Haziran 1987 tarihinde gerçekleştirilen ve terör örgütü PKK'nın katlettiği 16'sı çocuk 30 sivil vatandaş, mezarları başında anıldı

Mardin'in Ömerli ilçesine bağlı Pınarcık Köyü'nde 20 Haziran 1987 tarihinde gerçekleştirilen ve terör örgütü PKK'nın katlettiği 16'sı çocuk 30 sivil vatandaş, mezarları başında anıldı. PKK terör örgütünün yaptığı ilk katliam olarak tarihe geçen Pınarcık katliamı aradan geçen 23 yıla rağmen unutulmadı.
 
Ömerli ilçesine 20 kilometre mesafede bulunan Pınarcık Köyü meydanında gerçekleşen törene Mardin Tugay Komutanı Tuğgeneral Selim Mert, Ömerli Kaymakam vekili Vehbi Bakır, İl Jandarma Komutanı, İlçe Müftüsü Abdurrahim Dilek ile birlikte çevre köylerden gelen yaklaşık 500 kişi katıldı. Katliamdan yaralı olarak kurtulan Pınarcık Köyü Muhtarı Bedirhan Öztep, o gün yaşananları anlatarak teröristlerin kendilerine önce dağdan ateş açtıklarını, daha sonra 2 farklı yönden saldırdıklarını belirterek, mermileri tükenene kadar teröristlerle mücadele ettiklerini söyledi. 23 yıl önce yaşanan Pınarcık katliamında ailesinden 29 kişiyi teröre kurban verdiğini ifade eden Muhtar Öztep, "Terör örgütlerinin yardakçılarına sesleniyorum; artık bu örgüte destek vermeyi bırakın. Eğer onlar bu ülkede yaşamayı kabullenmiyorsa canları cehenneme. Bu yardakçılar unutmasınlar ki, teröre yardım edenler unutmasınlar ki şimdi dağlarda terörle yapılan operasyonlar bir gün kendilerine dönebilir. O zaman pişmanlık da onlara fayda etmez." şeklinde konuştu.

"TAZMİNAT İÇİN AHİM’E BAŞVURAN KÖYLÜLER DAVAYI KAZANDI"
Öztep, katliamı unutmadıklarını ve hiçbir zaman unutmayacaklarını, olayın acısını ilk gün gibi taşıdıklarını ifade etti. Öztep terör tazminatı almak için devlete başvurduklarını ancak terör mağdurları için çıkarılan yasa Pınarcık köyüne yapılan baskından 29 gün sonra çıkarılması nedeniyle köylüleri kapsam dışı bırakması onları mağdur duruma düştüklerini söyledi. Öztep, uğradıkları zararların devlet tarafından karşılanmaması üzerine AİHM’e başvurduklarını ve karara bağlandığını sözlerine ekledi.
Törende bir konuşma yapan Ömerli Kaymakam vekili Vehbi Bakır ise terör örgütüne herkesin her yerde tepki göstermesi gerektiğini kaydetti. Yılmaz, "Devlet ve millet düşmanları artık gizlenmeye gerek duymayarak fikirlerini, kin, nefret ve zehirlerini demokrasi ve hukuk düzeni altında apaçık ortaya döküyor. Mazlumların hakkının olmadığı yerde zalimler mazlum görünür. Bölücü terör örgütü yıllarca bu topraklarda kin ve nefret tohumları ekti. Ancak görüyorsunuz gelinen noktada sanki onlar haklıymış, masum insanlar haksızmış gibi muameleye tabi tutulmaktalar. İnsan hakları sadece terör örgütü söz konusu olduğunda gündeme gelmemeli. Şehitlerimizin, masum insanların, çocukların hele hele bebeklerin de yaşama hakkının olduğu unutulmamalıdır." dedi.
Daha sonra alanda toplanan vatandaşlar ellerinde Türk Bayrakları ile PKK terör örgütü tarafından katledilen 30 vatandaşın mezarına karanfil bırakarak terör örgütüne lanet yağdırdı. Katledilen 30 kişinin mezarı başında toplanan halk, Ömerli Müftüsü Abdurrahim Dilek'in okuduğu dualara eşlik etti.