31 Ağustos 2010 Salı

ERTUĞRUL ŞEHİTLERİ 120. YIL ANMA ETKİNLİKLERİ

Mersin'de düzenlenen ''Ertuğrul şehitleri 120. yıl anma etkinlikleri'' için Japon donanmasından üç geminin 700 askerle yarın Mersin'e geleceği, yaklaşık bin Japon konuğun da törenlere katılacağı bildirildi.

Mersin Türk-Japon Dostluk Derneği Başkanı Süleyman Cengiz, Japonya'nın Kushimoto kenti yakınlarında 120 yıl önce batan Ertuğrul Fırkateyni için düzenlenen ve bugün başlayan etkinliklerin 3 Eylüle kadar süreceğini bildirdi. Atatürk Parkı'ndaki Refah Şehitleri Anıtı'nda 2 Eylülde yapılacak törene, bin civarında Japon konuğun katılmasının beklendiğini ifade eden Cengiz, ''Ülkemizden yaklaşık 10 bin kilometre uzaklıktaki Japonya'nın Kushimoto şehrinden 200 civarında Japon, etkinliklere katılmak üzere kentimize gelecek.  Bunlardan 150'si bugün gelerek otellere yerleştirildi. İki ülkenin ve iki şehrin halkı kaynaşmak için buradalar'' dedi. Bazı konukların Türk ailelerin yanında birer gün kalacağını vurgulayan Cengiz, etkinliğe katılmak üzere yarın Japon donanmasından üç geminin de 700 askerle Mersin'e geleceğini kaydetti.

Cengiz, yarın ayrıca, Mersin Devlet Opera ve Balesi (MDOB) sanatçılarının eşliğinde soprano Satomi Ogawa'nın Kültür Merkezi'nde ''Kıyıdan Sesleniş'' adlı konser vereceğini bildirdi.

HAVA HARP OKULU MEZUNİYET TÖRENİ

Hava Harp Okulu'nda 56. Dönem diploma ve sancak devir-teslim töreni, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve kuvvet komutanlarının
katılımıyla yapıldı.

Yeşilyurt'taki okulda düzenlenen törende, havacı üniformalı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Koşaner, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Erdal Ceylanoğlu, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Necdet Özel ile diğer davetliler, şeref tribününde yerlerini aldı. Hava Harp Okulu Komutanlığı öğrenci alayı da 10. Yıl Marşı eşliğinde tören alanına yerleşti.

Cumhurbaşkanı Gül'ün askeri törenle karşılanmasının ardından diploma ve sancak devir-teslim töreni başladı. Cumhurbaşkanı Gül, Hava Harp Okulu merasim kıtasını denetleyerek ''Hava Harp Okulu merhaba. Mezuniyetiniz hayırlı olsun'' dedi. Öğrenciler de Cumhurbaşkanı Gül'e, hep birlikte ''Sağol'' diye karşılık verdi. Törende daha sonra İstiklal Marşı okundu.

-OKUL KOMUTANI TÜMGENERAL TAŞ'IN KONUŞMASI-
Hava Harp Okulu Komutanı Tümgeneral İsmail Taş, törende yaptığı konuşmada, bugün Hava Harp Okulu'ndan 56. Dönem olarak 8'i bayan toplam 233 pilot adayı genç teğmenin mezun olduğunu söyledi. ''Hava Harp Okulu, kuruluşundan günümüze kadar çok değerli lider ve komutanlar yetiştirmiş, 100. yılını kutlamaya hazırlanan Türk Hava Kuvvetlerinin çağın gereklerine göre şekillenmesinde bir irfan yuvası olmuştur'' diye konuşan Tümgeneral Taş, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Komutanı olmaktan gurur duyduğum bu irfan yuvasında asker kişilerde bulunması gereken niteliklere sahip, askerlik mesleğinin temel değerlerini özümsemiş, silah arkadaşlığının anlamını ve önemini kavramış, sevk ve idare, yöneticilik ve liderlik becerilerini kazanmış, yeterli fiziki kabiliyete sahip, görevini çağdaş ve bilimsel bir yaklaşımla yerine getirme yeteneğine ulaşmış, geleceğin güvenlik ve muhtemel harekat ortamlarına uyumları arttırılmış, hava ve uzay gücünün kullanılmasındaki düşünce alt yapısına sahip, havacılığı bir meslek olarak değil, yaşam tarzı olarak benimsemiş, Atatürkçü düşünce sistemini özümsemiş, ulus ve üniter devlet yapısıyla Cumhuriyetin temel niteliklerine yürekten bağlı, ahlaki değerlere, vatanseverlik duygusuna ve vatandaşlık sorumluluğuna sahip çıkan üstün nitelikli hava subayları yetiştirilmesi esas alınmıştır.''

Tümgeneral Taş, mezun teğmenlere hitaben de özveri, cesaret, gayret ve sabır gerektiren 4 yıllık eğitim ve öğretim sürecini başarıyla tamamladıklarını, hava kuvvetleri saflarına katılmalarını yürekten kutladığını söyledi.
Dünyanın sayılı hava kuvvetlerinden biri olan Türk Hava Kuvvetleri ailesinin genç teğmenlerin katılımıyla bir kat daha güçleneceğini belirten Taş, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Sizler, Atatürkçü düşünce sistemini özümsemiş, Cumhuriyetin temel değerlerine bağlılığı askerliğin şerefi olarak gören genç hava subaylarısınız. Sizler, Hava Harp Okulu'nda aldığınız kapsamlı eğitimle kendine güveni tam, üstün nitelikli birer insan, profesyonel bir asker ve cesur havacılar olarak yetiştirildiniz. Tüm hayatınız boyunca yüksek yaşam ve iş ahlakına sahip olacağınıza, yaşantınızla topluma ve çevrenizdeki insanlara örnek teşkil edeceğinize, şartlar ne olursa olsun, dürüstlükten, vazifeden ve mükemmellikten asla taviz vermeyeceğinize, hava kuvvetlerinin sloganlaşan temel değerleri çerçevesinde yaşamında onurlu, görevinde sorumlu, çevresiyle uyumlu ve inisiyatif sahibi hava subayları olacağınıza inancım tamdır.''

-DÖNEM BİRİNCİSİNİN KONUŞMASI-
Mezunlar adına konuşan dönem birincisi Teğmen Orhan Harman da sahip oldukları ahlak ve fazilet, kazandıkları yüksek sorumluluk ve kurum kültürüyle Atatürk'ün göstermiş olduğu ''İstikbal göklerdedir'' hedefinin, hayatları boyunca kendilerine yol gösterici olacağını söyledi. Harman, çağdaş uygarlık seviyesini aşabilmek için gereken azim ve gayretin bilincinde olduklarını belirterek, ''Bu nedenle hedefimize giden yolda, sahip olmamız gereken bilgi ve becerinin gerisinde kalmayı asla kabul etmeyeceğiz'' dedi. Konuşmasını, her türlü engeli aşacak şekilde yetişmelerinde fedakarca çaba gösteren ailelerine hitaben sürdüren Harman, ''Dünyada en fazla değer verdiğiniz ve canınızdan çok sevdiğiniz ancak söz konusu vatan olduğunda uğruna (feda olsun) deme erdem ve dirayeti gösterdiğiniz biz evlatlarınız, sözümüzü tuttuk, içtiğimiz anda sadık kaldık. Bundan sonra da omuzlarımıza taktığımız yıldızların, taşıdığımız üniformanın ve yaşadığımız cennet vatanın bekası için aynı sadakat, özveri ve bilinçle görevimizi yerine getireceğiz.'' Türkiye Cumhuriyeti ve büyük Türk milletinin, çelikten kanatlarının altında hür ve bağımsız kalacağını söyleyen Harman, ''Şu an huzurunuzda durmakta olan bizler Mustafa Kemal ruhlu Türk subaylarıyız, bu duygu ve düşüncelerin sembolü olarak hep birlikte and içeriz ki laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller karşılarında bizi bulacaktır. Bizler Türk istikbalinin evlatlarıyız, şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacak ve şerefimizle öleceğiz'' diye konuştu.

-DİPLOMA TÖRENİ-
Konuşmaların ardından devre birincisi Teğmen Harman, yaş kütüğüne 2010 yılı mezunları adına 56. Dönem uçak maketini çaktı. Törende daha sonra, derece alan teğmenlere diplomaları ve armağanları verildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dönem birincisi Teğmen Orhan Harman'a diplomasını verdi. Dönem ikincisi Yılmaz Uslu'nun diploması, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner tarafından verildi. Dönem üçüncüsü Emre Öztürk de diplomasını Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün elinden aldı. Törende, daha sonra dönem dördüncüsü Onur Ünlü'ye Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Erdal Ceylanoğlu, beşinci olan Mustafa Durak'a Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit, altıncı olan Süleyman Pazarlıoğlu'na Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay, yedinci olan Gökhan Kaldırım'a Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Necdet Özel, sekizinci olan Eray Kızıltaş'a 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu, dokuzuncu olan İsmail Yazı'ya Donanma Komutanı Oramiral Emin Murat Bilgel, onuncu olan Asım Gökhan Aslan'a Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı diplomalarını verdi.

Bu arada, Hava Harp Okulu'nu bitiren diğer teğmenlere de 1960 yılı mezunu subaylar tarafından diplomaları dağıtıldı. Sancak devir-teslim töreninin ardından Hava Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Taş, sancaktar ve sancak muhafızı teğmenlere kılıç ve diplomalarını verdi.

Hava Harp Okulu Marşı'nın okunmasıyla devam eden mezuniyet töreni, tören geçişi, F-4 ve F-16 uçakları ile Türk yıldızlarının gösterisiyle sona erdi.

-TÖRENDEN NOTLAR-
Hava Harp Okulu'ndan mezun genç teğmenler, törenin ardından alanın ortasına gelerek kılıçlarını birbirlerine çaktı ve mutluluklarını aileleriyle paylaştı. F-4 ve F-16 uçakları ile Türk yıldızlarının gösterisi, Cumhurbaşkanı Gül ve davetliler tarafından sık sık alkışlandı. Türk yıldızları, gösteri sırasında beyaz dumandan gökyüzünde büyük bir kalp çizdi.

Törende, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay, Türk yıldızlarının gösterisiyle ilgili Cumhurbaşkanı Gül ve Milli Savunma Bakanı Gönül'e bilgi verdi. Törenin yapıldığı alandaki Hava Harp Okulu binasına, ''Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye'' yazılı dev bir afiş asıldı.

Töreni, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin de izledi.

TSK'nın zirvesinde GS-FB dostluğu

Ordunun zirvesinde yıllar sonra Galatasaraylı Genelkurmay Başkanı dönemi başladı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner Galatasaraylı. Emekliye ayrılan Orgeneral İlker Başbuğ gibi, ondan önce aynı görevi üstlenen emekli Org. Yaşar Büyükanıt da koyu Fenerbahçe taraftarıydı. Büyükanıt'tan önceki Genelkurmay Başkanlarından Hilmi Özkök 'Beşiktaş'lı, Hüseyin Kıvrıkoğlu da 'Fenerbahçeli' ydi.

Kuvvet komutanlıklarında da Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti dikkat çekiyor. Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Erdal Ceylanoğlu Fenerbahçe taraftarı. Org. Ceylanoğlu gibi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit de 'Sarı-Lacivert' renklere gönül veren komutanlardan biri. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay ise Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Necdet Özel'le birlikte Galatasaray'ı tutuyor.

2003 Yılı Yüksek Askeri Şura Kararları

YÜKSEK ASKERİ ŞURA KARARLARI

2003

4 Ağustos 2003

Yüksek Askeri Şura (YAŞ), 2003 yılı toplantısı 1-4 Ağustos tarihleri arasında yapıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) 32 general ve amiral bir üst rütbeye, 46 albay ise general ve amiralliğe yükseldi. 44 general ve amiralin görev süreleri bir yıl uzatıldı, 54 amiral ve general emekliye ayrıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yeni komuta kademesi de belirlendi.

Yüksek Askeri Şura'nın 2003 yılı olağan toplantısı, 1 - 4 Ağustos tarihleri arasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında yapıldı.

Yüksek Askeri Şura kararlarına göre, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Alpkaya ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cumhur Asparuk 30 Ağustos tarihi itibariyle emekli oldular.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nı Donanma Komutanı Oramiral Özden Örnek, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nı Harp Akademileri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına devraldı.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur, 2. Ordu Komutanı Orgeneral Fevzi Türkeri, Ege Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon ise görevlerini sürdürecekler.

Şura kararlarına göre, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) 32 general ve amiral bir üst rütbeye, 46 albay ise general ve amiralliğe yükseldi. 44 general ve amiralin görev süreleri bir yıl uzatıldı, 54 amiral ve general emekliye ayrıldı.

Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt 1. Ordu Komutanlığı'na, NATO Güneydoğu Avrupa Müşterek Kuvvetler Komutanı Orgeneral Oktar Ataman 3. Ordu Komutanlığı'na, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ Genelkurmay İkinci Başkanlığı'na atandı.

Orgeneralliğe terfi eden MGK Genel Sekreter Başyardımcısı Korgeneral Fethi Remzi Tuncel Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı'na, Brüksel'deki Türk Milli Askeri Temsil Heyeti Başkanı Korgeneral Orhan Yöney NATO Güneydoğu Avrupa Müşterek Komutanlığı'na, 5. Kolordu Komutanı Korgeneral Şükrü Sarıışık ise MGK Genel Sekreterliği'ne getirildi.

1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Tamer Akbaş ile MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, 30 Ağustos 2003 itibariyle emekli oldu.

Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Yener Karahanoğlu, Oramiral rütbesine terfi ettirilerek Donanma Komutanlığı'na atandı.

1. Taktik Hava Kuvveti ve 6. Birleşik Hava Harekat Merkezi Komutanı Korgeneral Faruk Cömert, Orgeneralliğe yükseltilerek Harp Akademileri Komutanlığı'na getirildi.

Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde durumları değerlendirilen personelden 18'inin disiplinsizlikleri nedeniyle TSK'dan uzaklaştırılmalarına karar verildi.

KOMUTA KADEMESİ
30 Ağustos 2003 tarihi itibariyle TSK'nın üst komuta kademesi şöyle:

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi ÖZKÖK
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç YALMAN
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden ÖRNEK
Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim FIRTINA
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener ERUYGUR
1. Ordu Komutanı Orgeneral Yaşar BÜYÜKANIT
2. Ordu Komutanı Orgeneral Fevzi TÜRKERİ
3. Ordu Komutanı Orgeneral Oktar ATAMAN
Ege Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit TOLON
MGK Genel Sekreteri Orgeneral Şükrü SARIIŞIK
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Fethi Remzi TUNCEL
Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Faruk CÖMERT
Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker BAŞBUĞ
NATO Güney Avrupa Müşterek Kuvvetler Komutanı Orgeneral Orhan YÖNEY
Donanma Komutanı Oramiral Yener KARAHANOĞLU

BİR ÜST RÜTBEYE YÜKSELENLER
Yüksek Askeri Şura kararı ile 30 Ağustos 2003 tarihinden geçerli olmak üzere bir üst rütbeye yükselen general ve amiraller ile general ve amiralliğe yükselen albaylar şöyle:

KARA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI
Orgeneralliğe Yükselen Korgeneraller
Korgeneral Fethi Remzi Tuncel
Korgeneral Şükrü Sarıışık
Korgeneral Orhan Yöney

Korgeneralliğe Yükselen Tümgeneraller
Tümgeneral Necdet Özel
Tümgeneral Abdullah Cahit Sarsılmaz
Tümgeneral Metin Yavuz Yalçın
Tümgeneral Hayri Güner
Tümgeneral Saldıray Berk

Tümgeneralliğe Yükselen Tuğgeneraller
Tuğgeneral Muzaffer Cengiz Arslan
Tuğgeneral Zekeriya Öztürk
Tuğgeneral Emin Cihangir Akşit
Tuğgeneral Galip Mendi
Tuğgeneral Sabri Demirezen
Tuğgeneral Alaettin Parmaksız
Tuğgeneral Nuri Ali Karababa
Tuğgeneral Necdet Soyer
Tuğgeneral Naci Beştepe
Tuğgeneral Mustafa Korkut Özarslan
Tuğgeneral Abdullah Yaşar Cihansız

Tuğgeneralliğe Yükselen Albaylar
Kurmay Albay Tahir Bekiroğlu
Kurmay Albay Yüksel Öztekin
Kurmay Albay İhsan Uyar
Kurmay Albay Süha Tanyeli
Kurmay Albay Musa Avsever
Kurmay Albay Levent Ertürk
Kurmay Albay Berkay Turgut
Kurmay Albay Aslan Kılıçarslan
Kurmay Albay Mehmet Çetin
Kurmay Albay Ali Akdoğan
Kurmay Albay Caner Şenkardeş
Kurmay Albay Raşit Atilla Onkök
Kurmay Albay Tuncer Erinmezler
Kurmay Albay Seyhan Ceyhan
Kurmay Albay Ali Er
Kurmay Albay Selahattin Kısacık
Kurmay Albay Yaşar Bal
Kurmay Albay A. Tamer Büyükkantarcıoğlu
Kurmay Albay Veysi Sunal
Kurmay Albay İsmail Ercan
Piyade Albay Naci Özdemir
Ordu Donatım Albay Ahmet Sezer Şengül
Mühendis Albay İsmail Taner Akay
Maliye Albay Mustafa Baki Cura

DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI

Oramiralliğe Yükselen Koramiral
Koramiral Yener Karahanoğlu

Koramiralliğe Yükselen Tümamiral
Tümamiral Alev Gümüşoğlu

Tümamiralliğe Yükselen Tuğamiraller
Tuğamiral Kadir Sağdıç
Tuğamiral Nusret Güner
Tuğamiral Ali Deniz Kutluk

Tuğamiralliğe Yükselen Albaylar
Deniz Kurmay Albay Haydar Mücahit Şişlioğlu
Deniz Kurmay Albay Atilla Kezek
Deniz Kurmay Albay Serdar Dülger
Deniz Kurmay Albay Ergun Mengi
Deniz Kurmay Albay Veysel Kösele
Deniz Kurmay Albay Deniz Dağlılar
Deniz Piyade Kurmay Albay Ufuk Arslan

HAVA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI

Orgeneralliğe Yükselen Korgeneral
Korgeneral Faruk Cömert

Korgeneralliğe Yükselen Tümgeneraller
Tümgeneral Bilgin Balanlı
Tümgeneral Erol Ortaç

Tümgeneralliğe Yükselen Tuğgeneraller
Tuğgeneral Mustafa Çotuksöken
Tuğgeneral Osman Yıldırım
Tuğgeneral Hikmet Çelik
Tuğgeneral Mehmet Erten

Tuğgeneralliğe Yükselen Albaylar
Pilot Kurmay Albay Beyazıt Karataş
Pilot Kurmay Albay Hasan Küçükakyüz
Pilot Kurmay Albay Muzaffer Karaca
Pilot Kurmay Albay Ergin Ersoy
Pilot Kurmay Albay Ali Yılmazer
Pilot Kurmay Albay Baynur Pekar
Pilot Kurmay Albay Hüseyin Belpınar
Pilot Kurmay Albay Orhan Uysal

JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

Tümgeneralliğe Yükselen Tuğgeneral
Tuğgeneral Fikret Demirtaş

Tuğgeneralliğe Yükselen Albaylar
Jandarma Kurmay Albay Tunay Bilgen
Jandarma Kurmay Albay Celal Çıtak
Jandarma Kurmay Albay Mustafa İhsan Batı
Jandarma Albay Recep Onur
Jandarma Albay Osman Baykurt

GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ

Tuğgeneralliğe Yükselen Albaylar
Prof. Tabip Albay Kemal Dağalp
Prof. Tabip Albay Harun Tatar

GÖREV SÜRELERİ UZATILANLAR

Yüksek Askeri Şura kararı ile 30 Ağustos 2003 tarihinden geçerli olmak üzere görev süreleri bir yıl uzatılan general ve amiraller şöyle:

KARA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI
Korgeneraller
Korgeneral Köksal Karabay
Korgeneral Ahmet Özteker

Tümgeneraller
Tümgeneral Beyzat Balta
Tümgeneral Hasan Memişoğlu
Tümgeneral Ünal Önsipahioğlu
Tümgeneral Selahattin Uğurlu
Tümgeneral Osman Doğu Silahçıoğlu

Tuğgeneraller
Tuğgeneral Yılmaz Hızlı
Tuğgeneral Şahap Tuncer
Tuğgeneral Süleyman Canpolat
Tuğgeneral Adem Demir
Tuğgeneral Mahir Kök
Tuğgeneral Haluk Alper
Tuğgeneral Mustafa Çelik
Tuğgeneral Mehmet Akçay
Tuğgeneral Yurdaer Olcan
Tuğgeneral Mehmet İhsan Ongun
Tuğgeneral Adem Huduti
Tuğgeneral Adem Aydın İnağ
Tuğgeneral Ümit Kalender
Tuğgeneral Orhan Özlü
Tuğgeneral Hüseyin Bülent Matsar

DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI

Tümamiraller
Tümamiral Taner Balkış

Tuğamiraller
Tuğamiral Arif Vehbi Alpman
Tuğamiral Kadir Nazif Özdağdeviren
Tuğamiral Mehmet Tayfun Uraz
Tuğamiral Hüseyin Hoşgit

HAVA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI

Korgeneral
Korgeneral Aydoğan Babaoğlu

Tümgeneraller
Tümgeneral Selahattin Şener
Tümgeneral Aktuğ Atay
Tümgeneral Mehmet Yalçınkaya
Tümgeneral Yılmaz Oğuz

Tuğgeneraller
Tuğgeneral Mehmet Pınar
Tuğgeneral Yılmaz Üçer
Tuğgeneral Özkan Anıl
Tuğgeneral Bora Çağlar

JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

Korgeneral
Korgeneral Hakkı Kılınç

Tümgeneral
Tümgeneral Ali Akgöz

Tuğgeneral
Tuğgeneral Mecit Korkut
Tuğgeneral İsmail Evci

GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ

Tuğgeneraller
Tuğgeneral Ömer Yüksel Öztürk
Tuğgeneral Erdal Gökçay
Tuğgeneral Ali Haluk Kaplan

Tuğamiral
Tuğamiral Mehmet Yalçın Özkaptan

İlker Başbuğ / Amberin Zaman

GEÇTİĞİMİZ cuma günü emekliye ayrılan İlker Başbuğ‘un Genelkurmay Başkanlığı görevini Orgeneral Işık Koşaner‘e devir teslim törenini ben de izledim. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin penceresinden bakıldığında bu törene davet edilmem pek de olağan sayılmazdı. Zira meslek hayatım boyunca askerleri başta siyasete müdahalelerinden ve Güneydoğu’da yaşanan hak ihlallerinden dolayı bol bol eleştirdim. Hilmi Özkök dönemi hariç TSK’nın neredeyse hiçbir organizasyonuna dahil edilmedim.

Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru halen muhabirliğini yürüttüğüm The Economist Dergisi için TSK’yı irdeleyen bir makale hazırlıyordum. TSK’ya da sırf formalite icabı, hani “bize söz tanımadınız” dedirtmemek için İlker Başbuğ‘dan randevu talebinde bulundum. Cevap vermeye tenezzül etmeyeceklerinden emindim.

Talebime hemen olumlu cevap geldiğinde şok geçirdim. Çünkü ben aynı zamanda Taraf Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapıyordum. Şaşkınlığımdan o günlerde basınla ilişkileri yürüten Tümgeneral Ferit Güler‘e cevaben yazdığım mail’lerde kendisine defalarca “Ferit İlsever” diye hitap ettim. Adını Ergenekon davası sanıkları arasında bulunan ve halihazırda hapis yatan Ferit İlsever‘le karıştırmış oldum. Nazik Tümgeneral Güler hiç bozuntuya vermedi.

İlker Başbuğ‘la görüştüğümde henüz Türk basınından kimseye “on the record” mülakat vermemişti. Oysa bizimkinin “on the record” olacağını zannederken son dakikada sadece “sohbet” olacağı söylendi bana. Bu yüzden Başbuğ‘un anlattığı hiçbir şeyi onun ağzından kullanamadım. Ne var ki Başbuğ konusunda birçok kişiyle görüşmüştüm. Onların anlattıklarıyla kendi izlenimlerimi harmanlayıp bir Başbuğ portresi çizdim. The Economist’te yer darlığından yazım makaslandığında bu bilgileri Taraf Gazetesi’ndeki köşemde değerlendirdim. Kendisi hakkında olumlu şeyler anlattım. Örneğin entelektüel olduğunu, çok kitap okuduğunu... Hatta törende karşılaştığımızda da Hanefi Avcı‘nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabını okumakta olduğunu söyledi. Onu övmem, bazı meslektaşlarımın tepkisine neden oldu.

İlker Başbuğ artık emekli olduğuna göre görüşmemizi gizlememin bir anlamı yok. Peki, neredeyse dört saat süren “sohbetimiz” boyunca müthiş açıklamalarda bulundu mu? Hayır.

“Off the record” konuşmaların ayrıntılarına girmeyeceğim. Ama modern tarihimizin en zorlu genelkurmay başkanlığını yaşayan İlker Başbuğ ile izlenimlerimi paylaşmakta herhangi bir sakınca görmüyorum.

Peki, Başbuğ benimle neden görüşmek istedi? Aynı soruyu kendisiyle makam odasında geçirdiğim ilk saat boyunca ben de sordum. Bana Taraf köşe yazarı sıfatımla görüşmediğini defalarca hatırlattıktan sonra havadan sudan konulara girdi. Ailem nerede oturuyordu? İsviçre’de ne okumuştum?

Ardından da yazdıklarımın bir bilançosunu çıkarıp orduyla ilgili The Economist’e yazdığım en son yazının “çok kötü” olduğunu söyledi. “Eyvah biz fırça yemeye gelmişiz” demeye kalmadı bu kez Başbuğ‘un “Ama sizi objektif buluyoruz” ifadesiyle ufak bir şok daha geçirdim. Bu kez “gelin öbür odaya geçelim” diyerek köşede bir kapıya doğru yöneldi. “Burası kozmik oda mı yoksa?” diye sorduğumda gülmeye başladı.

Başbuğ‘la ilgili çeşitli görüşler var. Bazı iddialara göre darbe planlarından haberdar olmasına rağmen engellemedi. Destekledi diyenler dahi var. Eğer mahkemelerde bu iddialar ispatlanırsa o halde cezasını çeker. Çekmelidir.

Ancak benim görüştüğüm çoğu kaynak Başbuğ‘un darbe fikrine soğuk baktığını söylüyordu. Hatta biri “AK Parti’yi iktidardan uzaklaştırmak isteyen generaller hep Amerika’dan medet umdu ama Başbuğ aralarında değildi” dedi. Görüşlerine başvurduğum eski ABD büyükelçisi Eric Edelman, Başbuğ için “Türkiye için bir şans” değerlendirmesinde bulunurken eski genelkurmay başkanının darbe planlarına asla itibar etmeyeceğini savunuyordu. Entelektüel özelliklerine dikkat çekiyor. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen‘in sağ kolu olan Danimarka’nın eski Ankara Büyükelçisi Jesper Vahr da benzer tespitlerde bulundu. Devir teslim törenine gelen ABD’nin NATO nezdindeki bir numaralı komutanı Oramiral James Stavridis‘e Başbuğ‘u tek sözcükle tarif edecek olsanız hangisini seçerdiniz diye sorduğumda “onurlu insan” dedi. Şahsi kanaatlerimi sizinle bir sonraki yazımda paylaşacağım.

Güvenlik dediğin böyle olur! / Umur Talu

(Yazıda genelleme yoktur. Grubu değil, yapanları hedef alır. Lakin bu işler sistemli ise, sistemi de şey eder.)

POLİSLER güvenlik görevlisi dövmüş.
Güvenlik görevlileri de vatandaş dövmüştü.
Güvenlik için emanet vatandaşı döven, öldürebilen polis de var tabii.
Güvenlik maksatlı polis merkezine, jandarma karakoluna alınıp ölüsü çıkan, yıllardır ölüsü dahi bulunamayan olmadı değil.
Geçen, güvenlik görevlileri itfaiyeci hırpalamış, güvenlikten sorumlu polisler de mağduru değil, döveni kollamıştı.
Güvenlik karışık mesele. Kim kime güvenecek, kim kimin güvenliğinden mesul, neresi Kerkük neresi Musul, sınır ve ötesi belirsiz olabiliyor.
Milli Güvenlik Konseyi darbe yapan, işkence askısı ve idam sehpası kuranların adıydı. Milli Güvenlik Kurulları’nın bir esası güvenlik sorunlarıysa, sorunlarının bir kısmı da vatandaşa derin güvensizlik.
Milli Güvenlik Kurulu’nun asker ve sivil üyeleri da zaten birbirlerine pek güvenmez.
*
Zati, güvenlikteki güven de enteresan.
Kadim komutun son emri olduğu için, en zayıf kalan o:
“Türk, övün...” ilk madde ve üç komuttan en yaygın kabul görüp en sık uyulanı. “... çalış” daha zahmetli olduğu için, “çalışan, çalıştıran, çalışamayan, çalışmayan” şeklinde kategorilere ayrılır.
Yine de epeyce uyanı olur.
Lakin “...güven” en netamelisi.
Baba kızın oynadığı reklamı, “Babana bile güvenme” telkiniyle taçlandıran bir memlekette... Güvenmek kolay değil.
Tabii güvenlik görevlisi olmak da.
İnsan gibi güvencesi az, esir gibi çalıştırılan polis; birer köle gibi kiralanan, hayatı üstünden rant biriktirilen özel güvenlik görevlisi; ve çoğu ölmeye, öldürmeye adanmışken hayatının temel güvenceleri eritilmiş on binlerce asker.
*
Güvenlik zaten birbirine güvenmiyor.
Güvenlik görevlisi polislerin güvenlik mensubu askerleri; askerlerin polisleri; polislerin başka polisleri; askerlerin başka askerleri; hepsinin vatandaşı dinlediği, fişlediği, mimlediği, yerine göre mıhladığı ülke burası.
Memlekette bırakın güvenliği, hukuktan sorumlu hâkimler birbirinin dinlenmesi için sözde hukuk ve usul yaratıyor.
Aha işte... Hele şu habere bakın.
Yarın gerçek çıkmasa dahi, formülasyondaki güven dolu ses uyumuna bakın:
“Genelkurmay Başkanlığı yasadışı dinleme iddialarıyla ilgili olarak Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Aslan Güner hakkında soruşturma başlattı.”
İddiaya göre, “PKK dinlemesi” için alınan cihazlarla, başka maksatla “2 bin kişi dinlenmiş”. Gençlerin ve hep genç kalanların deyişiyle, Oha yani!
Yılların istihbaratçı Emniyetçisi Avcı da benzer şeyi Emniyet için ileri sürmedi mi?
Güvenemeyeceğin bir güvenlik; kendini emniyette hissetmeyeceğin bir Emniyet!
O yüzden de zaten adı demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyet!
*
Belki şimdi durum değişmiştir:
Yıllar yıllar önce Milliyet Gazetesi için en önemli mesele “güven”di. Hakikaten tüm anketlerde “En güvenilir gazete” çıkardı. O kadar ki, Milliyet okuru olmayan, Milliyet satın almayanlar bile en çok ona güvenirdi...
Lakin ana fikir cümlenin içinde zaten:
En çok ona güvenir ama güvenmedikleri ya da daha az güvendikleri gazeteleri tercih ederlerdi.
Genelkurmay, Genelkurmay 2. Başkanı ile ilgili yasadışı dinleme iddiaları için soruşturma açmış ha!

Herkes demek istiyor ki: Babanı sevsen bile, çok güvenme yavrum!

Org. Koşaner Şahin'i ziyaret etti

Genelkurmay Başkanlığı görevini devralan Orgeneral Işık Koşaner, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'i ziyaret etti.

Şahin'in, Orgeneral Koşaner'i kabulü 40 dakika sürdü. Görüşmede, basının görüntü almasına izin verildi.

TBMM Başkanı Şahin, görüşmenin ardından TBMM Genel Sekreteri Sadettin Kalkan ile Orgeneral Koşaner'i arabasına kadar uğurladı.

Başbuğ: Teğmen gibi hissediyorum / Fikret Bila

27.08.2010
2 yıllık görev süresinin başından sonuna kadar bir yandan terörle, bir yandan da TSK’ya karşı yürütülen psikolojik harekâtla mücadele etti. Hem hukukun işlemesine hem personelinin hukukunun korunmasına hem de TSK’nın kurumsal kimliğinin yara almamasına büyük özen gösterdi. TSK’nın itibarının kırılmaya çalışıldığı, bu amaçla çok yönlü saldırılara uğradığı bu dönemde, bir yandan asli işlevini görmek, dağda teröristle çarpışan askerinin moralini yüksek tutmak, bir yandan kurumsal bütünlüğü korumak, bir yandan kamuoyunda mücadele vermek olağanüstü bir çaba gerektiriyordu. Bu zorlu dönemde TSK’dan tek bir çatlak ses çıkmaması İlker Paşa’nın hâkimiyetini ve başarısını gösteriyor.

Zorlu dönemlerde Genelkurmay başkanlarının nasıl ağır koşullarda çalıştıkları pek bilinmez. En çarpıcı örneklerden biri, zorlu bir 4 yıl geçiren Hilmi Özkök Paşa’nın, emekli olduğunda, “Bu bana bir mideye mal oldu” diyerek, durumun zorluğunu özetlemesidir.

“Teğmen ne demek biliyor musunuz?”

Kara Kuvvetleri Komutanlığı devir teslim töreni sonrasında, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un duygularını öğrenmek istedim. Çok zorlu geçen 2 yıldan sonra neler hissettiğini sorduğumda, “Kendimi teğmen gibi hissediyorum. Biz görevimizi yaptık” yanıtını verdi.

Yorgunluk hissedip hissetmediğini sorunca da “Hayır” dedi, “Hissetmiyorum; genç bir teğmenden farklı hissetmiyorum.”

Bu yanıt bana yabancı gelmedi. Çünkü Başbuğ Paşa, bir süre önce Ankara’daki Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu sonrasındaki resepsiyonda da gazetecilerin sorusu üzerine, “Ben hâlâ kendimi teğmen gibi hissediyorum” dedikten sonra devam etmişti:

“Teğmen ne demek biliyor musunuz? Hücum eden demektir.”
Çok şey öğrendik

Başbuğ, yarım asırlık hizmet sonrasında önceki akşam duygularını böyle yansıttı. Bu duygusunu sohbetimize katılan yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Erdal Ceylanoğlu’yla da paylaştı.

Orgeneral Ceylanoğlu da, “Bilmez miyim komutanım” dedi ve devam etti:

“Biz sizin enerjinize yetişemeyiz. Siz hep öyleydiniz. Sizden çok şey öğrendim.”

Sonra bana dönerek devam etti :

“Komutanım Harp Akademileri’nde hocamızdı. Genç bir kurmay yüzbaşı olarak öğretim üyeliği yapıyordu. Ben de üsteğmen rütbesinde Harp Akademileri’nde öğrenciydim. Kendisinden çok şey öğrendik.”

Sohbet sırasında Başbuğ Paşa’nın sadece Ceylanoğlu Paşa’nın değil resepsiyondaki üst rütbeli komutanların hepsinin eğitimine katkısı olduğunu öğrendim.

Kıbrıs hatırası
Üst düzey komutanlık görevlerine gelinceye kadar askerlerin çok değişik zaman ve mekânlarda birlikte görev yaptıklarını, çok tarihi anlar yaşadıklarını onları dinleyince anlıyorsunuz. Örneğin İlker Başbuğ Paşa’yla Işık Koşaner Paşa’nın Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Kıbrıs’ta tanıştıklarını dinlemiştim.

İlker Paşa, kurmay yüzbaşı olarak görev yaptığı Harp Akademileri’nden Genelkurmay karargâhına tayin olduktan kısa bir süre sonra Kıbrıs Barış Harekâtı gerçekleşmiş. Kurmay Yüzbaşı İlker Başbuğ, Genelkurmay’da harekâtın muhaberesinin yürütüldüğü odada sorumlu subay olarak görevliymiş. Harekât emrini ilgili birliklere Başbuğ Paşa iletmiş.

Harekâta Bolu Komando Tugayı’ndan katılan subaylardan biri de Komando Üsteğmen Işık Koşaner’miş. Üsteğmen Koşaner’in Kıbrıs’a timinin başında helikopterle inen ilk subaylardan biri olduğu biliniyor.

Kurmay Yüzbaşı Başbuğ, harekât sonrasında Kıbrıs’taki birliklerimizin durumunu gözlemek için Kıbrıs’a görevli gitmiş. İki harekâta da katılan ve Kıbrıs’ta bir yıl aralıksız görev yapan Komando Üsteğmen Koşaner’le de orada tanışmış.
Başbuğ Paşa, Genelkurmay Başkanlığı’nı bugün o üsteğmene devredecek.

Aslan Güner Paşa
Resepsiyonda sohbet ettiğim komutanlardan biri de Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Aslan Güner Paşa’ydı. Her zamanki güler yüzü ve samimiyetiyle gazetecilerle sohbet etti.

Aslan Güner Paşa, sorun çözücü kişiliği, diplomatik zarafetiyle, devlet adamlığı özellikleriyle genelkurmay başkanlarının karargâhta tutmaya çalıştıkları komutanların başında gelir. Genelkurmay Başkanlığı’nı bugün üstlenecek olan Koşaner Paşa’nın tercihi de aynı yönde oldu. Güner Paşa, hiçbir zaman herhangi bir göreve kendiliğinden talip olmamıştır. Üstlendiği görevi en iyi şekilde yerine getirebilmek dışında bir düşünce taşımamıştır. Şimdi Koşaner Paşa’nın İkinci Başkanlığı’nı da yapacak. Esasen bu görevini Koşaner Paşa döneminde de bir yıl sürdüreceği çok önceden yansımış bir bilgiydi. Ancak, son komutan atamaları sırasında, Atila Işık Paşa’nın emekliliğini istemesi nedeniyle atama zinciri etkilendiğinde basına yansıyan haberlerin Aslan Güner Paşa’yı üzdüğünü hissettim.

Ankara’da uzun görev yapmasının -komutanlarının tercihi olmasına karşın- aleyhinde bir unsur gibi değerlendirildiğine ilişkin haberlerin hak etmediği spekülasyonlara yol açtığı anlaşılıyor. Buna rağmen hoşgörüsünden, anlayışından milim sapma olmadığını gözledim.

İrem Çiçek: Büyükanıt da yargılanmalı

İrtica Eylem Planı ile ilgili halen tutuklu bulunan Albay Dursun Çiçek'in stajer avukat olan kızı İrem Çiçek, "Asker siyasete girmemeli. Eğer girerse ki Büyükanıt girdi, o da yargılanmalıdır. Muhtırada bulunan bir askerin yargılanması gerekir" dedi.

Cüneyt Özdemir'in 5N 1K adlı programındaki konuğu İrtica Eylem Planı ile ilgili halen tutuklu bulunan Albay Dursun Çiçek'in stajer avukat olan kızı İrem Çiçek'ti.
Özdemir'in sorularıyla sıkıştırmaya çalıştığı 24 yaşınaki genç avukat usta spiker karşısında son derece iyi bir performans gösterdi.

Babasının suçsuzluğuna olan inancını vurgulayan genç avukattan istediği cevapları alamayan Cüneyt Özdemir bir ara, önündeki laptopa bakıp, Nazlı Ilıcak'ın twitter'dan yazdığı sözlerle kopya çekse de, genç kız duruşunu bozmadı.
İrem Çiçek'in Büyükanıt ile ilgili söylediği sözler ise hakkikaten ilginç bir çıkıştı.
Cnntürk canlı yayınına konuk olan İrem Çiçek, Yaşar Büyükanıt'ın yargılanması gerektiğini söyledi...
30 Ağustos'ta babasını ziyaret ettikten sonra canlı yayına çıkan İrem Çiçek ilginç bir çıkışta bulundu.

Hastal Cezaevi'nde bulunan babasının son durumunu anlatan İrem Çiçek, eski Genelkurmay Başkanlarından Yaşar Büyükanıt'a çıkıştı. Çiçek, 'Asker siyasete girmemeli. Eğer girerse ki Büyükanıt girdi, o da yargılanmalıdır. Muhtırada bulunan bir askerin yargılanması gerekir' diye konuştu.

Bir Askerin Savaş İtirafları!

Trabzonlu er, savaşta insani değerlerini nasıl yitirdiğini anlattı: Kürtler’i zaten sevmiyordum Köylerini yaktık, yıktık. Öldürdükçe arkası geldi. 16 yıldır yaşadıklarımı üzerimden atamadım

Ali Altay “Ne varsa geçmişinde öyledir insanlar” diyor. Ali’nin albümünde anne babasının siyah beyaz resimleri, gülümseyen çocukluk fotoğrafları, haşarı liseli fotoğrafları var. Bir de ölü insan resimleri... Güneydoğu’da askerlik yaparken öldürdükleri ve sonra şiddet uyguladıkları PKK’lıların resimleri.

Ali Altay “Her katil cinayet mahalline dönmek ister” de diyor; “Bu bir hesaplaşmadır. Ben de Güneydoğu’ya gitmeyi çok düşünüyorum”. Nitekim benimle yaptığı konuşmada Güneydoğu günlerine epey zorlu bir yolculuk yaptı Ali. Hayatında ilk kez gördüğü bir kişiye ‘kulak’lı, bebekli, mayınlı hikayeler anlattı. Geçmişine şimdi sizin elinizde tuttuğunuz bu sayfayı da ekledi.

» Ne zaman askere gittin?
Kasım 94’te. 94-95 en hareketli dönemdi, ben de o dönem Bitlis’te komandoydum.

» Gitmeden önce neredeydin, ne yapıyordun?
Ben Trabzon doğumluyum. Ortaokulu bıraktım, 17-18 yaşında İstanbul’a geldim. İstanbul metrokent, orada bir fırsatın varsa, burada bin fırsatın var, ben de özgürlüğüne düşkün bir insanım. İstanbul’a gelirken burada hiç tanıdığım da yoktu. Kendi şartlarımı oluşturdum, geldim. Askere gitmeden önce gündüz kafede gece aynı gruba ait barda çalışıyordum.

» Nasıl bir aileden geliyorsun?
Babam işçi emeklisi, biz 6 kardeşiz. Kendimi bildim bileli, Trabzonluyuz, milliyetçi insanlarız. Dedem Kurtuluş Savaşı’nı yaşamış bir insan.

» Askere gidişin nasıl oldu?
Askere severek gittik. İstesem gitmezdim zaten, o dönem İstanbul’da ikametgâhım yoktu. Kurada Isparta Dağ Komando Eğitim çıktı. Yüzde 99 doğuya gitmeye hazırlıklıydım, istiyordum, içimde vardı.

» İlk görev yerin neresiydi? Oraya gidene kadar ruh halin nasıldı?
İlk görev yerim Bitlis Hizan’dı. Trenle İstanbul’dan çıktık, gidiyoruz. Bir tren düşün, ucu bucağı görünmüyor. Üstünde toplar, tanklar var, askeri mühimmat var. Güvenlik nedeniyle gündüz gidiyoruz, gece duruyoruz. Bingöl Genç’e gelene kadar biz hâlâ olayın dalgasındayız. Orada yaşamamışsın ya bilmiyorsun, hamsın. Askeri anlamda da olmamışsın. Teoride birşeyler öğrenmişsin, kendi kendine olduğun yerde bir şeyler yapmışsın. Macera yaşıyorsun, bir çeşit safariye gitmişsin o âna kadar... Ama ne zaman ki Bingöl Genç’e vardık... Vadinin bir tarafında terörist, diğer tarafından asker var, çatışmanın ortasından geçiyor tren, camlar kırılıyor. Bize çelik başlık vermişler, herkes savurup atmış, ben de benimkini koltuğun altına sokmuşum. Çıkartıp takacağım. Ama takılmış, çekiyorum çekiyorum gelmiyor. Olay koptu artık, sınırdasın. Baktım çıkmıyor. Yemin ederim, yattım kafamı orada içine soktum.

» İlk çatışmanı böylece görmüş oldun..
Asıl vadiyi geçtikten sonra, yola bomba koymuşlar, bizden bir önceki tren dere yatağına devrilmiş. O anda anladık ki, hiçbir şey sürpriz değil artık.

» Nerede kaldınız Hizan’da?
Bize Sakıp Sabancı Öğrenci Yurdu tahsis edilmiş. orda kalan az öğrenci varmış, bizim için boşaltılmış. Güzel, konforlu bir yer. Ama binaya girdik, psikolojimiz bozuldu. Orada öğrenciler her yere yazmışlar “Biji Apo” “PKK Büyük” “Yaşasın Gerilla”. Tuvalete gidiyorsun, oturuyorsun, kapıyı çeviriyorsun, arkasında Kürt bayrakları.

» “Biji PKK”yi görünce, orada yaşayan Kürtler için ne hissediyorsun?
Bizde eskiden beri vardır. Karadeniz insanı Kürtleri sevmez, ciddi anlamda sevmez, ne yalan söyleyeyim. Tabii onları görünce psikolojin bozuluyor. Buradan baktığın zaman; “Orada birkaç tane terörist var, halk ayrı”. Ama dışarıdan gördüğün gibi değil. Aslında hepsi bir. Tarladaki de bir dağdaki de bir. Halk onlara terörist falan demiyor, “Oğlumu askere gönderdim” diyor. Oradaki insanların PKK’ya müthiş desteği var. Eskiden bu çok anlaşılmıyordu da şimdi panellerde, mitinglerde, sanal alemde çok rahat görebiliyorsun. 11 milyon Kürt varsa bunun on milyonu rahat PKK’yı destekliyor. Diğer bir milyon da kişisel çıkarları için ayrı düşmüştür.

» Sen de Kürtleri düşman olarak görüp ona göre davranıyorsun o zaman?
18-19 yaşında birisin, çok sağlıklı düşünmeyebilirsin. O dönem öyle düşünüyorsun ama aslında öyle değil. O zaman “Herkesten her şeyi beklemen lazım” diye düşünüyorsun. Bekliyorsun da. Sürpriz de olmadı zaten. Ondan sonra olaylar gelişti.

» Nasıl gelişti?
Dediler ki; âdettendir, buraya gelen her birliğe bir “Hoşgeldin” yaparlar. Biz de “He yaparlar” falan, hâlâ olayın tam ciddiyetinde değiliz. Sonra bir gece “Hoşgeldin” yaptılar. Milli maç var. Herkes gazinoda maç seyrediyor. Biz de bir arkadaşla nöbetteyiz. Yağmur yağıyor, gök gürlüyor. Puslu bir hava. Roket geliyor. Kavak ağaçlarından birine vuruyor, ağaç yarılıyor. Biz yıldırım düştü sanıyoruz.

» Sonra?
Sonra silahlı tacizler başladı. Telsizden anons geçiyorlar: “Sizin tarafa doğru geliyorlar”. Biz iki kişiyiz orada, 20 yaşına daha yeni girmişiz. Oradan şallı şalvarlı geliyorlar. İki kişi 20 kişiye kahramanlık yapacak durumun yok. Can tatlı. Siperde kim duracak? Siper hedef. O kadar kafamız çalışıyor. Siperi terk ettik, bulunduğumuz yerin yan tarafı bataklıktı, yattık suya boynumuza kadar. Geçtiler, kalktık. Taciz ateşiydi zaten baskın değildi.

» Ciddi çatışmalara girdiniz bunun dışında herhalde...
Kimsenin yapamadığını yaptık, istikrar sağladık bölgede. Mesela Kolludere diye bir yer var. Orada, PKK 300-400 kişilik Jandarma Karakolunu tahliye etmiş, Örgüt, bayrağı çekmiş. Kurtarılmış bölge ilan etmiş orayı. Biz duyduk, şok olduk. O derece gelişmiş olaylar. İlk o bölge kurtarıldı bizim dönemimizde. Yüklü bir çıkarma yapıldı oraya.

» Peki bu süreçte psikolojinin yavaş yavaş değiştiğini hissetin mi?
Bölgeye gittiğinde insani değerleri olan bir insansın. Gayet nizami davranıyorsun, prosedürü uyguluyorsun. Ama sonra... İlk JİTEM olayını orda gördüm ben. Biz adamları teslim alıyoruz, helikopterle Jandarma İstihbarat binasına getiriyoruz. Helikopter pisti tepede. Nerden baksan 100- 150 basamak var aşağıya doğru jandarma binasının kapısına. Önce adamları kolunda indiriyorsun. Bunu bir kere yapıyorsun, iki kere yapıyorsun. Ama sonra o kadar insanlıktan uzaklaşıyorsun, yozlaşıyorsun ki...

» Ne yapıyorsun?
Pistin başındasın, adamın kolları bağlı, oradan aşağı yuvarlıyorsun; “Yolluyorum, geliyor, aşağıdan al.” Artık insani değerlerini kaybediyorsun, kontrolden çıkıyorsun. Gerek öldürülme korkusu, gerek onların sana yaptıkları... İlk ben orada anladım bir şeyler kaybettiğimi.

» Aşağıya yuvarladığınız adamlar yaralanıyor tabii...
Kolu bacağı kırılanlar olur ama ölmez, en fazla kırık çıkık olur. O da çok önemli değil zaten.

» Başka neler gördün askerde?
Bana “Senin hemşerin var Trabzonlu, terhis oluyormuş, JİTEM binasında. Onun yerine yerleşirsen operasyona çıkmazsın, rahat olursun” dediler. Benim de bir beklentim yok, ama “Gideyim tanışayım” dedim. Gidiyorsun, yerin altında tutuklular var. İçerisi bir pislik kokuyor, rögar yanından geçersin ya, öyle. Yemişler yapmışlar, yedikleri hücrelere yapıyorlar dışkılarını. JİTEMciler orada. Bir şiddet var içerde, bir şiddet var, böyle bir şey yok yani.

» Senin arkadaş ne yapıyor?
Koridorun sonunda. Çalışıyor, girmiş birine çalışıyor. Kan ter içinde kalmış adam, kalbi duracak nerdeyse. Prosedür gereği, sorgulananın gözü bantlı. Çocuk uyarmış ‘gözbantını açma’ diye. Bu da omzuyla açmaya çalışmış... Bizim Trabzonlu kırmış kafayı zaten. Dolayısıyla fena şiddet var. Ki o dönem herkese... Herkesten şüphelenmek zorundasın, şüpheleniyorsun da zaten. Bizim dönem olağanüstü haldi, belli bir saatten sonra dışarı çıkmak yasak... Vurabilirsin, yolda kimi görürsen gör. Vur emri var çünkü.

» Öyle vurduğunuz birileri oldu mu?
Bir asker vardı mesela... Çocuk askerliğini batıda yapmış, terhis olmuş. Köyüne gelmiş, akşam yan köye kız arkadaşını görmeye gidiyor. Orada herkesin evinde keleş (kalaşnikof silah) var. Yanına kendini korumak için silahını alıyor. Yan köye giderken bizim görüntüye giriyor, silahlı da görünce hiç sorgusuz sualsiz vurursun, vurduk.

» Sen mi vurdun?
O anda herkes ateş ediyor. Bunu “sen vurdun” diye kimse diyemez. Sen oradan ateş ediyorsun o oradan ateş ediyor. Bölgeyi komple tarıyorsun. Biz ilk başta ateş etmedik, bayağı yol verdik ona, bu öncü grup diye, arkadakileri bekliyoruz. Arkadan kimse çıkmayınca bari öncüyü kaçırmayalım, dedik. Vurduk. Ondan sonra soruşturma açılıyor, kimliği ortaya çıkarılıyor. Biz terörist vurduk, diye seviniyoruz tabii. Sonra masum çıktı ama olabilir. İş kazası.

» Başka ‘iş kazası’ oldu mu?
Mesela birini aldık, kamyoncu, kuru gıda getiriyor. Direkt örgüte yardım yataklıktan aldık. Soruşturma bitti, evrakları geldi, bırakıldı adam. Ama bir hafta da arabada yattı, gidemedi. Çünkü o evrakları gelene kadar boş durmuyorsun, adama çalışıyorsun. Bilgi bilgidir diyorsun, taze bilgi istiyorsun, çalışıyorsun.

» Askerlikte seni en çok etkileyen olay neydi?
Köylerin yakılmasına karşıydık. Yakıyorduk yıkıyorduk ama... 80’e yakın köy boşalttık. İnsanlar çaresiz, diyor ki “Nereye gideceğim?” “Ya nereye gidersen git, umurumda değil kardeşim, boşaltacaksın” diyorsun. Yağmalıyorsun, koyunu keçisi var, onu telef ediyorsun, şiddet uyguluyorsun. İlk yaptığında “Aaa yapamam” diyorsun, ikincide “Yapamam” diyorsun, üçüncüde herkesten güzel yapıyorsun. Ama bunları çaresizlikten yapıyorsun. Devlet o bölgede otoriteyi sağlayamıyor, onun için boşaltıyor, sen olsan sen de yaparsın.

» Köy yakmaları sırasında inanılması zor hikayeler anlatıyorlar. Ateşe atılan bebeklerden bahsediliyor. Sen gördün mü böyle şeyler, yaptın mı?
Ben yapmadım ama şiddet var tabii. İnsan psikolojisi bozuluyor orda. Bu tür şeyleri çok fazla yadırgamamak lazım. Dışarıdaki insan yadırgayabilir ama orada psikolojisi bozulmuş insan için çok anormal birşey değil o. Arkadaşını vuran bile var orda.

» Bir de anahtarlığında PKK’lılardan kestiği kulakları taşıyanlar var...
Doktor geliyordu, “Arkadaşlar lütfen ben gittikten sonra kesin kulakları” diyordu. Kestik biz de ama “Anahtarlık yapayım, saklayayım” demedik. Onlar da bizim askerlerin pipisini kesmişlerdi ama öyle deme. Bak mesela buna öldürdükten sonra şiddet uyguladık. (Ölmüş bir PKK’lının fotoğrafını gösteriyor albümünde) Ayaklarından bağlamıştık, sarkıttık yukardan aşağı.

» Hiç kopma noktasına geldiğin zamanlar oldu mu?
Oluyor tabii. Aylardır oradasın, görev yapıyorsun. Bir tarafta milliyetçi duygularla çatışıyorsun bir tarafta ölen insanlar var.Haberlerde bakıyorsun ki, Hülya Avşar’ın gözlerinin haberi yarım saat, ‘Hakkari’de şehit’ altyazı geçiyor, haber bile olmuyor. O kadar değerin var. Bunun ötesi yok yani. Saçma birşey.

» Yanında ölen arkadaşların oldu mu?
Biz en az zayiat veren bölüktük. Bir tane şehit verdik.

» Nasıl oldu?
Telefon hattını kesmişler, tamir etmeye gidiyor, mayın koymuşlar, basıyor o da. Çok kötüydü... Antipersonel mayın... Bastığın zaman kuruluyor, ayağını kaldırdığın zaman da mekanizma çalışıyor, yerden fırlıyor, bel hizana kadar geliyor, orada patlıyor. Dolayısıyla tahrip gücü çok yüksek. Kol bacak... Onu gördük zaten ya... Buradan bakınca film gibi ama orada olunca öyle olmuyor. Kolu kopmuş, bacağı kopmuş, çok hoş bir şey değil.

» Şimdi geriye baktığında bu Güneydoğu’da yaşananlar için ne düşünüyorsun?
Bizim dönemizde Çevik Bir, biz bölgeye gittiğimizde “Hayırlı olsun”a geldi. Bize dediği şuydu: Orada iki tane g... boklu Kürt var, siz dört buçuk ay eğitim aldınız, göz bebeğimizsiniz, çok iyi eğitildiniz. Gerillaya “iki tane g... boklu Kürt” dedi adam. Şimdi de aynı şeyi söylüyorlar. “Vatan sana canım feda”. Üstünde yaşamadıktan sonra, vatan nereye kadar, neye yarar. Tamam vatan uğruna öl ama bu saçmalık. Diyorlar ki 30 yılda 50 bin insan kaybettik. Komik! Ortada hiçbir şey yokken. Ortada harbiden hiçbir şey yok. Abdullah Öcalan bizim toprak talebimiz yok diyor, Türkiye sınırlarını değiştirmek gibi bir talebimiz yok, diyor.

» Askerden sonra devletin sana sahip çıktığını düşünüyor musun?
Burada öncelikle Güneydoğu gazisi arkadaşımla benden iki yıldır tek kuruş kira almayan ev sahibime selam ederim. Ondan gördüğümüz duyarlılığı TSK’mızdan göremedik. Senin yaptığın bir iş vardır, hakkıyla yapıyorsundur, dolayısıyla karşılığını beklersin. Devlet sana bir misyon vermiş, keyfine gitmemişsin ki oraya, safariye de gitmemişsin. Hayatını ortaya koymuşsun. Şu anda Vietnam gazilerine davranışa bak, aldıkları paraya bak, yaşama standartlarına bak, buradaki insanlara bak. Adam karısını asıyor, hızını alamıyor, aileyi komple katlediyor, kayınpeder. baldız, kayınço. Kontrolünü kaybediyor. Çocuk hepsini pusuya düşürüp öldürmüş, asker taktiğini uygulamış. Onu yaşamış orada, öğrenmiş biliyor.

» Senin için tanıdık bir hikaye mi bu?
Tanıdık. Sürpriz de olmadı. Oradan gelen insan ciddi anlamda yaşamışsa, iyi bir askerlik eğitimi almışsa, bir sorun yaşadığında bu sorunu mutlaka şiddetle çözer. Orada görev yapan askerlerin televizyonda konuşmalarına bak, konuşma tarzları çok farklıdır, sert konuşurlar, şiddet vardır onların içinde. Orada görev yapan herkes, subayından erine kadar herkeste vardır bu.
Bir insan uykusuz ne kadar durabilir ki. Maksimum 24 saat durabilirsin. Bizde gece uyuyamazsın. Gündüz uyuyorsun, ama uyuyamıyorsun. Dala kuş konuyor hemen fırlıyorsun. Sonra yatıyorsun, çıt, tekrar kalkıyorsun. Müthiş bir şey, acayip bir psikoloji, 16 sene oluyor. Atamıyorsun hala. Ben hâlâ, yemin ederim, uyurken odama gir, seni nefesinden hissederim, yataktan bir kalkışım vardır ışık hızıyla...

» Demin anlattığın, Zonguldak’taki tüm ailesini öldüren çocuğun ruh haline senin de girdiğin zamanlar oldu mu hiç?
Düşün, kendine bile yapabiliyorsun. Bak (göğsünde karın bölgesinden kalbine uzanan dikiş izlerini gösteriyor).

» Nasıl yaptın?
Bir gece alkol aldım, yaptım. O sırada evdeyim, , bazı özel problemler de var. Dokunsan ağlayacak moddaydım, haberleri izliyorum, “Adam cinnet geçirdi, çocuğunu vurdu kendisini vurdu, karısını vurdu” diyor. Ben de kendimi moda sokmuşum; sıkayım bir tane gideyim. Kalbime sıktım. Büyük de bir silahtı. Sıkınca sekti, buradan girdi, arkadan çıktı. Dolayısıyla kendine bile yapabiliyorsun, o anda gözün görmüyor. Gönül’ü vurmuşsun, Ahmet’i vurmuşsun, çocuğu var, ailesi var. Hiçbir şey umurumda olmuyor.

» Bu intihar girişimin özel sorunlarınla ilgili görünüşte...
Ama orada yaşadıkların var, psikolojin var. Bu şuna benzer: Sen çok iyi resim yapmayı biliyorsundur ama eline fırça almazsan onu hissetmezsin ya, sonuçta sana resim yapmayı öğretmişler orada. Bize resim yapmayı öğrettiler. İçinde yoksa da resim yapmayı öğreniyorsun.

» Resim yapmak dediğin?
Şiddet... Şiddeti öğreniyorsun orada. Normalde içinde yoktur, kursa gider öğrenirsin. Biz sonuçta orada resim yapmanın kursuna gittik. Sivildeyken şiddet yapan bir insan değildik. Silahı alıp kafana sıkmak çok zor bir şey gibi gelmiyor artık. Çünkü yapmışsın, sıkmışsın.

» Asker dönüşünde kabus görüyor muydun?
O zaman görüyordum ama uzun zamandır görmüyorum. Mayına basan arkadaşımız vardı ya, onu çok gördüm. Kolu bacağı kopmuş, gözünün önünden gitmiyor, bunlar kalıyor hafızanda. Ne yaparsan yap geçmişinden kurtulmazsın. Ne varsa geçmişinde artık öyledir insanlar. Hani derler ya “Her katil mutlaka cinayet yerine gelir”, insanın kendiyle hesaplaşmasıdır o. Ben Güneydoğu’ya gitmeyi de çok düşünüyorum.

» Askerliğin bittiğinde ne hissettin?
Bittikten sonra da enteresan bir şey var; boşlukta kalıyorsun. Havaalanına gelmişsin, sivilsin. Artık arınmışsın, silahını falan herşeyini bırakmışsın. Spor ayakkabılarını, kot pantolonunu giyiyorsun, o anda bir şey hissediyorsun, bir boşluk hissediyorsun. Sanki üzerinden bir yük kalkmış, çok hafifsin ama bir acayip... Ayakların gelmiyor. Oradaki yaşam tarzını benimsemişsin artık bir şekilde.

» İstanbul’a geldikten sonra nerede çalıştın?
O sırada doğuda komando görevi yapan askerlere çok güzel para veriyordu güvenlik şirketleri. Ben de güvenlik şirketinde çalışmaya başladım.

» Bir şekilde silahla bağın kopmadı yani...
Kopmadı. Birgün şöyle bir şey oldu. Beşiktaş’ta yemeğe çıkmışız, iş arkadaşları falan. Birkaç tane abla var yanımızda, evli. İki tane maganda laf attı. Ben “Nasıl laf atarsın ha” diye bir girdim. Bir dayak yedim kırolardan, bir dayak yedim. Beşiktaş’ta güzel bir kafedeyiz, şemsiyelikler falan var. Artık gözüm dönmüş, şemsiyenin borusu vardır, metal ve ağır bir boru, vurdun mu düşüyor. Bir tanesine bir vurdum, dağıldı, yıkıldı. Ötekine bir tane, olayı iki dakikada çözdüm.

» İşyerinden ne dediler bu duruma?
Oradan değil de ikincisinden benzer bir olay yüzünden atıldım. Beni simit almaya gönderen doktoru vuracaktım. Mesele çıkmasın diye simidi aldık, demesen mi ‘Bu sabah simidi, git öğle simidi al.’ Psikolojin bozulmuş bir kere, her şeyi şiddetle çözmeye çalışıyorsun. İhtilafa düşmüş olabiliriz, medeni insanlar ne yapıyorlar, ya mahkemeye gider ya da konuşur hakkını arar. Ben “mahkeme, konuşayım, falan, filan, amaaan...”

» Kadınlarla ilişkilerin değişti mi?
Askere gitmeden önce çok duygusaldım, mektuplar yazıyordum, şiirler yazıyordum. Ben şiir yazıyordum kızlara.

» Şimdi?
Şimdi nerdeeee. Pat pat. Askerden sonra bitiyor artık.

» Evlendin mi?
İki kere evlendim, iki kere boşandım, bir tane oğlum var.

» Niye bitti evliliklerin?
Hep antisosyalliğimden. “Bugün dışarı çıkalım.” Ay niye çıkalım, ben istemiyorum.

» Şiddet var mıydı ilişkilerinde?
Vardı. Bir kız arkadaşımla olan olayı anlatayım: Sinemaya gitmiştik. Onu harbiden çok seviyordum ama. Kavga çıktı kıskançlık yüzünden. Otoparkta kavga ediyoruz. İki tane vurdum zaten, yüzü gözü dağıldı. Öyle çok uzun bir şiddet değildi ama dozu yüksekti.

» Askerden önce de öyle kavgalara karışan bir tip miydin?
Kavgaya karışmak falan hiç yoktu, askerden önce çok sakin bir insandım ben. Şiddete meyilli değildim ama şimdi şiddete meyilliyim yani. O yüzden pek fazla dışarı çıkmamakta yarar var.

» Şimdi nedir ruh halin?
Üç aydır depresyondayım, içime kapanıyorum, evden dışarı çıkmıyorum. Evliliklerimi bitirdikten sonra da kapatmıştım kendimi. Askerden önceki halimle kıyaslıyorum, hiç kopmazdım böyle. Şimdi o kadar bağlı değilim hayata. Bedavadan yaşıyoruz.

» Niye bedavadan?
Depresyona girdiğin zaman hiçbir şey umurunda olmuyor ya. Yakıyorsun her şeyi. Bir boşluktasın artık. Hiçbir şeyden zevk almıyorsun.

Masa değil tabut çakıyoruz
» İlk çatışma gördüğünde koltuğun altında kafana başlığı geçirdiğini anlattın. Sonra kulak kestiğinden bahsediyorsun. Bu iki resim arasındaki karelerde neler var?
Sürekli bombalıyorsun abi, sürekli sıkıyorsun, attığın silahın haddi hesabi yok. Namlu bitiyor silahta, namlu değişiyorsun. Takılıyorsun. 100 bin mermide namlu bitiyor, o derece asılıyorsun, takır takır. Gece çatışmalarını izliyorsun ya televizyonda ışıklı ışıklı. Önde giden ışıklı mermiyle arkada giden ışıklı mermi arasında 5 tane de gözükmeyen var. O derece çalışıyorsun.

» Süreç içinde olanları sorguluyor musun?
İlk gittiğinde batıda gördüklerin var: “Vatan Millet Sakarya”. “Allah Allah” saldırıyorsun. Ama bir süre sonra “Biz burada ne yapıyoruz abi ya?” diyorsun. Saçma sapan bir şey: İki kişi onlar vuruyor, üç kişi sen vuruyorsun. Eskiden Trabzon’da vardı, tavuğun bizim bahçeye girdi, küt. Seninki bizim bahçeye girdi, küt. Doğuda savaş hala öyle devam ediyor. Benim şu andaki düşüncelerimle o zamanki düşüncelerim arasında dağlar kadar fark var. Savaşarak bitecek birşey değil bu...

» Orada yaşadığın, sana “Abi biz burada ne yapıyoruz” dedirten somut bir olay oldu mu?
Hergün bir olay yaşıyorsun. Sürekli cenazeler geliyor. Sürekli... Düşün, meslek soruluyor; “Marangoz var mı?”. Marangoza ne yaptıracaksın, masa sandalye yapacak değil ya tabut çakıyor insanlar sürekli. Bunu anlayacak kadar zekisin, o bile senin psikolojini bozuyor. Sivildeyken hiçbir zaman ölümle yaşam arasındaki sınırda değilsin, orada kaldığın gece ya da gündüz sürekli o sınırdasın. Dolayısıyla bir gün, iki gün, üç gün... Üzerinde sürekli o baskıyla yaşamaya başlıyorsun.

Kimse yaşadığı herşeyi anlatmaz...
Şimdi 19 yaşında olsan, askere aynı heyecanla gider misin?
Gitmem valla, gidersem namerdim.

» Oğluna askerlikte Güneydoğu çıkarsa ne yaparsın?
Güneydoğu’ya askere gitmesini tabii ki istemem, belki de askere hiç yollamam.

» Kime oy veriyorsun?
Ben BDP’ye vereceğim vallahi. Türkiye’nin partisi olsunlar artık.

» Ciddi mi söylüyorsun?
Ciddi söylüyorum. Kürtleri sevmezdim, nefret ediyordum. Kürtleri de seviyorum artık.

» Güneydoğu’da askerken yaşadığın herşeyi birilerine anlattın mı, yoksa hiç anlatamadığın şeyler var mı?
Kimse yaşadığı herşeyi anlatmaz ki. Kadın kocasından şiddet görür, mahkemeye gider bir kısmını anlatır, bir kısmını anlatmaz. Anlatamıyorsun... Sonuçta yaşıyorsun, sonra hesaplaşıyorsun. Amerikan filmlerini izlersen Vietnam filmlerinde adam geliyor, kendisiyle hesaplaşıyor. “Ben yaptıklarımdan hiçbir zaman gurur duymadım” diyor. “Benim hatam düşünmeden gitmek oldu” diyor, “Şu anda olsa gitmem” diyor, “Siz de gitmeyin” diyor. Bugüne kadar Güneydoğu’dan gelen kimse çıkıp da “Gitmeyin” demedi.

» Sen diyorsun şimdi...
Ben diyorum.

O çevreyle Facebook’ta yazışıyorum
» Askerdeyken yaptıkların için kendini suçluyor musun?
Öyle bir suçluluk duygusu yok içimde. Orada bir görev verildi, sen kendi başına yapmadın bunu. Zaman zaman şiddet de gördüm, şiddetin dozunu da artırdım, işin kuralı o. Ama sonuçta devlet oraya götürüyor seni, ‘Haydi haydi haydi’ diyor, ondan sonra salıyor topluma. Rehabilitasyon merkezleri olması lazım, devletin bu insanları rehabilite etmesi lazım.

» Tedavi görmek için devlet kurumlarına başvurdun mu?
Niye ben başvurayım ki? Bu devletin yapması gereken bir şey. Ben kendi inisiyatifimle gitmedim ki Güneydoğu’ya. Ben bunu kendimle ilgili söylenmiyorum, bu toplumsal bir sorun, kendimle ilgili birşey istediğim yok. Oraya gidip gelen binlerce insan var.

» Kendin psikologa gittin mi?
İhtiyar bir psikologum vardı. Ucuz diye gidiyorum, adamın kulakları duymuyor, bağıra bağıra anlatıyorsun. Bir seans parasına üç seans gidiyorsun. En son kız arkadaşımla ilgili mevzuda gitmiştim. Geçen bir gittim, Beyoğlu’nda ofis mofis kalmamış.

» Öcalan’ın geçmişinden, PKK’nın kuruluşundan falan bahsediyorsun. Bu konularda çok okudun mu?
Tabii. Orada birşeyler yaşadın, o birşeyler senden birşeyler aldı. Ben niye kaybettim bunları diyorsun ve araştırma içine giriyorsun. Okuyorsun. O çevreden yazıştıklarım var nette artık, öyle düşün.

» Nasıl buldun onları?
Face’den (Facebook) dostluk kuruyorsun, birini ekleyince diğerleri “ A bunun arkadaşıymış” diyor, onlar da seni ekliyor. Tabii ben orada görev yaptığımı falan söylemedim, “Tarafsızım” dedim. Onların ideoloji tarzı ne, düşünceleri ne, kafalarındaki ne, onu anlamaya çalışıyorum. “Aptalca bir şey sizin davanız” diyorum, “Yok öyle değil” diyorlar.

HAVA TEKNİK OKULLAR KOMUTANLIĞI'NDA MEZUNİYET HEYECANI

Hava Teknik Okullar Komutanlığı'nda eğitimlerini tamamlayan astsubaydan subay, sözleşmeli subay ve hava astsubay meslek yüksek okulu öğrencileri diplomalarını aldı. Okulda düzenlenen törene Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay, Ege Ordusu ve Garnizon Komutanı Orgeneral Nusret Taşdeler ve Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Nusret Güner, katıldı.

Hava Teknik Okullar Komutanı Tümgeneral Mehmet Çetin, mezuniyet törenindeki konuşmasında 2009-2010 eğitim öğretim yılı içerisinde astsubaylıktan subaylığa geçen 12 subay, 60 sözleşmeli subay ve iki yıllık hava astsubay meslek yüksek okulunu tamamlayan, 3'ü Afganistan'dan misafir olarak gelen 804 astsubaya görevlerinde başarı diledi. Mezunların, yurdun dört bir köşesinde, ulusa, devlete ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne hizmet etme yarışında olacağını belirten Tümgeneral Çetin, mezunlardan kendilerinden sonra geleceklere daha güçlü Hava Kuvvetleri bırakmak için daha çok çalışmalarını, kitap okumalarını ve teknolojiden geri kalmamalarını istedi.

Mezunlar adına konuşan sözleşmeli subay öğrencisi İbrahim Ceylan da Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığına, bölünmez bütünlüğüne, Türk ulusunun namus ve şerefine, bir karış toprağına uzanacak ellerin karşısında kendilerini bulacağını ifade etti.

Konuşmaların ardından eğitimi birincilikle bitirenler yaş kütüğüne plaket çaktı. Okul birincileri diplomalarını Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aksay'dan aldı. Tören, sancak devir teslimin ardından tören geçişi ile sona erdi.

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KOSOVA'DA GÖRKEMLİ KUTLANDI

Zafer Bayramı'nın 88. yıldönümü Kosova'da görkemli bir şekilde kutlandı. Kosova Türk Taburu'nun konuşlandığı Prizren'de "Vila Park" Oteli'nde yaklaşık 600 kişiye verilen iftar yemeğiyle birlikte düzenlenen kutlama töreninde, konukları Kosova Türk Temsil Heyet (KTTH) Başkanı Pilot Tuğgeneral Cevat Saygılı karşıladı.

Tuğgeneral Saygılı, törende yaptığı konuşmada "Türk ordusu, 'Yurtta Barış Dünyada Barış' ilkesi ışığında, şu an Kosova'da olduğu gibi, dünyanın her yerinde barışa katkı sağlamaya devam edecektir. Yüce Türk milletinin kahraman ordusu, Atatürk ilkelerine bağlı kalarak, laik, demokratik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin yılmaz bekçisi olacaktır" dedi. Kosova Barış Gücü (KFOR) bünyesinde görev yapan Türk birliklerinin, bundan sonra da barış ve huzuru sağlamak için kararlı olduğunu belirten KTTH Başkanı Tuğgeneral Yazgılı, "Bu önemli günde, kutsal vatan toprakları ve dünya barışı için canlarını feda eden aziz şehitlerimizi ve ulu önder Atatürk'ü saygı ve minnetle anıyoruz" diye konuştu.

-KOSOVA TÜRK TABURUNDA GÖREV DEĞİŞİKLİĞİ-
30 Ağustos Zafer Bayramı töreninde aynı zamanda, Kosova Türk Taburu Görev Kuvvet Komutanlığı'nda devir teslim töreni de yapıldı. TTHB Tabur Komutanı Yarbay Özgür Özkurt, Tabur komutanlığını Yarbay Mustafa Dönmez'e devretti. Tuğgeneral Yazgılı, görevini tamamlayan Yarbay Özkurt'a hizmetleri için teşekkür ederek, yeni görevinde başarılar diledi ve yeni komutan Yarbay Dönmezi, bu göreve seçilmesinden dolayı tebrik etti. Türk taburunun konuşlandığı Prizren'de bu güne kadar "Sultan Birinci Murat" Kışlası'nda yapılan 30 Ağustos törenlerinin, bu yıl ilk defa kışla dışında gerçekleştirilmesi dikkat çekti.

Klasik müzik ve Türkiye'yi tanıtıcı video gösterimiyle başlayan tören, iftar yemeğiyle devam etti. Türk, Arnavut ve Boşnak kültür sanat derneklerinin, halk oyunları sunduğu törene, Kosova'nın dört bir yanından yaklaşık 600 konuk katıldı. Törende, Türkiye'nin Priştine Büyükelçisi Metin Hüsrev Ünler, BM Polis Gücü (UNMİK Polisi) Komutan Yardımcısı Emniyet Müdürü Mustafa Reşat Tekinbaş, KFOR Çok Uluslu Güney Muharebe Grup Komutanı Tuğgeneral Manfred Hofmeyer, Kosova Güvenlik Gücü Bakanı Fehmi Muyota, Çevre Bakanı Mahir Yağcılar, Prizren Belediye Başkanı Ramadan Muya, çok sayıda milletvekili ve sivil toplum örgütleri temsilcileri de hazır bulundu.

Org. Koşaner: "Halkın güveni korunacak" / Taha Kıvanç

Yeni Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner'in ilk işlerinden biri, Zafer Bayramı vesilesiyle bir kutlama mesajı yayımlamak oldu. Önemli bir mesaj. Bir yandan Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) mensuplarının varolan özelliklerini vurgularken, bir yandan da bundan böyle dikkate alınması gereken hususlara vurgu yapılıyor o mesajda.

Benim için önemli olan 'ulusun güveni' vurgusuydu. Şöyle diyor Org. Koşaner: "Sarsılmaz bir birlik ve vatana adanmışlık ruhuyla kenetlenmiş TSK mensupları, askerlik mesleğinin omuzlarına yüklediği görevin bilinci ve yasal sorumluluklarının gereğiyle hareket ederken, daima yanında hissettiği yüce ulusumuzun kendisine olan güveninden güç almıştır. TSK'nın bu güvene gölge düşürecek hiçbir çabaya bugüne kadar destek vermediğini ve bundan sonra da vermeyeceğini yüce ulusumuz çok iyi bilmektedir."

Okurken, heyecanla "İşte bu" tepkisini verdim.

Tepkimin sebebi, yakın dostlarla yaptığımız geleneksel iftarımızda dinlediğim taze bir anekdottu. Önemli bir işadamı bir gün önce ailesiyle birlikte iftar etmek üzere gittiği lüks restoranda yaşadığı olayı anlattı. Restorana eşiyle birlikte gelen bir müşteri, ezana bayağı bir süre varken, sofraya her istediklerinin hemen gelmesini ısrarla talep etmiş. Ardından da rakı servisi yapılmasını..

"Restoranı dolduran o kadar insan, hepimiz, şaşkın gözlerle olan-biteni izliyorduk" dedi dostum. Dayanamamış garsonu çağırıp "Bu ne iş?" diye sormuş, manzaranın hiç de hoş kaçmadığını belirterek.. Garson, "Biz de itiraz ettik, ama emekli albaymış, ısrarcı olunca direnemedik" bilgisini vermiş...

O zatın 'emekli albay' olduğundan kuşkuluyum.

Alış-veriş merkezinde gezerken edindiğim 'oruçlular ile oruçsuzlar aynı mekânı paylaşıyor, kimse kimseye karışmıyor' izlenimini olumlu bir gerçeklik olarak burada sizlerle paylaşmıştım. Bu farklı bir şey. İftar zamanına dakikalar kala, herkesin ibadet neşvesi içerisinde bulunduğu bir anda, zorla rakılı sofra kurdurmak, herkesin gözünün içine baka baka...

Pek anlayabileceğim ve emekli de olsa bir albaya yakıştırabileceğim bir görüntü değil bu.

"Herkes söylendi, ben de" dedi dostum. En çok alındığı nokta, adamın garsonları zorlarken kullandığı 'emekli albay' statüsüydü. "Benim tanıdığım askerler böyle değildi" dedi birimiz. Benim tanıdıklarım da...

Tuzla Piyade Okulu'nda eğitim dönemim Ramazan ayına rast gelmişti. İsteyenlere sahurda sofra kuruluyor, akşam yemeği iftar zamanına denk düşürülüyordu. Okulun camisi her zaman açık tutuluyordu ve camiye gidenler arasında rütbeliler de vardı. Bizimki dahil bölük komutanlarının hemen hepsi oruç tutuyordu.

Bu anlattığım tarih-öncesi bir dönem değil; 1975 yılı...
Zihnime bizzat gözlediğim bu tablo kazınmış olduğu için, yakın zamanlarda yaşanılan olayları anlamakta hep zorlanmışımdır. Tuzla'da gözlediğim teğmenler, yüzbaşılar ilerleyebilmişse, bugün general olmuşlardır; belki de orgeneral...

Org. Işık Koşaner'in konuşmasında 'halkın güveni' üzerinde yoğunlaşması ve 'güvene gölge düşürecek çabalara' destek çıkılmayacağını vurgulaması bunun için sevindirici.

Yakın geçmişin (1993) önemli bir olayı, Genelkurmay Başkanı olması beklenen Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Muhittin Fisunoğlu'nun emekliye sevk edilmesiydi. Org. Doğan Güreş'in Genelkurmay Başkanlığı'ndaki süresi bir yıl uzatılınca, Org. Fisunoğlu'na emekli olmak dışında bir seçenek kalmamıştı.

Neden istenmemişti Org. Fisunoğlu? Herkes bir şeyler ileri sürmüş, konuya açıklık getirmek için, o sırada Sabah'ta çalışan Nuriye Akman kendisine teybini uzatmıştı. Ortaya çıkan, olağanüstü ilginç ve zihin açıcı bir röportajdı.

Okuyalım: "Bir general, daha yukarılara çıkmak istiyorsa her türlü faaliyetinde dikkatli olması lâzım. (..) Her komutan, sicilin yan tarafına o kişiyle ilgili düşüncelerini de yazar. Meselâ der ki, bu güvenilmez, bu irticai faaliyetlere karşı biraz yumuşaktır. Özel hayatına dikkat etmez gibi. Bunlar birer nakisedir. Bir insan orgeneralliğe kadar geldiyse, Kuvvet Komutanı olduysa sicilinde hiçbir şey yok demektir."

"Peki, bir komutanın cuma namazına gitmesi Genelkurmay Başkanlığı seçiminde aleyhte bir faktör müdür?" sorusuna verdiği cevaptan bir bölümü de okuyalım Org. Fisunoğlu'nun: "Şöyle söyleyeyim. Biz Atatürkçü ve lâik düşünceli insanlarız. Eğer bir namaz kılacaksam gider evimde kılarım. Cuma namazımı emekli olunca kılarım. Şimdiye kadar da vazifede giden görmedim ve gideni de iyi karşılamazlar."

Şimdi emekli ve ara sıra da olsa cuma namazlarına gidiyormuş Org. Fisunoğlu...

'Halkın güveni' vurgusu yerinde, o güvenin tesisi de korunması da önemli.

Geldiler, gördüler, gittiler / Süleyman Yaşar / Sabah

DOĞU'NUN MERKEZİ VAN'DAN TRAJİKOMİK YATIRIM ÖYKÜLERİ

Doğu'nun en büyük illerinden biri olan Van'da 2 işyeri trajikomik bir şekilde kapandı. İki yatırımcı kendi memleketlerinde iş kurdu. Aşırı güvenlik önlemleri yatırımcıyı zarara sokunca işyerleri kapılarına kilit vurdu.
Doğu ve Güneydoğu'da sorunlar sadece ekonomiyle, işle, aşla, yatırımla çözülmez. Ama yatırım olmadan da çözülmez. Bölgeyi huzura kavuşturmak için demokrasinin yanına ekonomiyi de koymak gerekiyor.

Zaten sorunun silahla çözülmeyeceğini güvenlik güçleri de bir süredir söylüyor. İstihdamı artıracak yatırımların bir an önce yapılması isteniyor. Ama gelin görün ki yatırım yapan işadamları yaptığına yapacağına bin pişman oluyor.

Gelelim bir yatırımın hikâyesine... Van'da yatırım yapıp 42 kişiye istihdam sağlayan işadamı Özhan Hakan, bir milyon dolar masraf edip kurduğu fabrikasını zarar etmeyi göze alıp nasıl kapattığını bakın şöyle anlatıyor:

"2000 yılında Van'da Cheengles cipslerini üretmeye başladık. Adana, Urfa, Antep, Adıyaman, Batman, Siirt, Muş, Ağrı ve Elazığ'da bayilikler verdik. Van'da ürettiğimiz cipsleri bayilerimize düzenli olarak gönderdik. Ama bir süre sonra her kolide yüzde 30 oranında iade ürün gelmeye başladı. Şaşırdık. Sebebini araştırdık. Bir de ne görelim! Kamyonlarla gönderdiğimiz koliler yolda Jandarma tarafından, içine bir uçtan bir uca uzun bir tel sokulup kontrol ediliyor. Jandarmanın her cips aramasında bizim kolilerin yüzde 30'u telef oluyor. Bayilere ulaşan patlak cips torbaları da tabii bize iade ediliyor.

Bir süre sonra, bizim jandarma tarafından patlatılmış cips torbalarının iadelerini toplamaya da mali gücümüz yetmedi ve fabrikayı 2005'te kapattık. Çünkü sadece Van'ın şehir merkezinin talebi, fabrikanın cips üretimini satın almaya yetmiyordu. Ancak çevre illere satarsak fabrika ekonomik olarak kendisini sürdürebiliyordu. Dolayısıyla bir milyon dolar zarar ettim, ayrıca bu kadar çabam da boşa gitti."

Bölgede işsiz, çaresiz ve ümitsiz gençleri düşününce insanın içini büzen bir diğer ticari kapanış öyküsünü ise Van Genç İşadamları Derneği Başkanı Kadri Salaz anlattı.

Masa üstü bilgisayar pazarladığını ve bilgisayarları çevre il ve ilçelerde sattığını belirtti. Ama sevkiyat sırasında yaşadığı kontroller nedeniyle bilgisayar işini bıraktığını söyledi. Çünkü yollarda yapılan aramalarda, güvenlik güçleri, bilgisayarları kutularından çıkarıp cihazlara baktıkları yetmiyormuş gibi, bilgisayar kasalarının bir de tornavidayla açılmasını istiyorlarmış. Böylece ambalajı bozulan ve tornavidayla açılan bilgisayarlar, orijinal özelliklerini kaybettikleri için satılamaz olmuş. Sonunda genç işadamı da dayanamayıp bilgisayar işini bırakmış.

İşte size Van'dan iki işyerinin kapanış hikâyesi. Bizde "güvenlik devleti" anlayışı ve yaklaşımı bu olunca yatırımcı ne yapsın? İşadamları paralarını ve projelerini alıp Batı'ya gitmemişler, kendi bölgelerine gelmişler, kendi topraklarında kalmışlar... İş kurmuşlar, yatırım yapmışlar... Ama sonra devletin güvenlikten ne anladığını görmüşler ve işlerini, fabrikalarını kapatıp gitmişler.

Hükümet'in ve İçişleri Bakanı'nın bu işlere el atmasında fayda var. Bir ülkede güvenlik, üretimin korunması ve ticaretin yapılması için gerekiyor. Keyfi güvenlik ise üretimi ve ticareti durduruyor. İnsanları, geleceksiz, işsiz ve ümitsiz bırakıyor.

Ülke ülke askerlik uygulamaları...

15 ay ve 6 ay olarak yapılan askerlik hizmetinin 9 ay olarak değiştirilmesi gündeme gelmişken biz de tüm dünyadaki askerlik uygulamalarını araştırdık.

İlk olarak Eski Mısır'da uygulanan zorunlu askerlik uygulaması halen dünyanın birçok ülkesinde var. Bazı ülkeler de profesyonel ordu ile yetiniyor. Hatta bazı ülkelerde bu bile yok.

İŞTE ÜLKELER VE ASKERLİK SİSTEMLERİ...
18 aya kadar askerlik yapılan ülkeler

ALMANYA
I. Dünya Savaşı'nda Almanya, zorunlu askere alma usulü uyguladı ve büyük bir ordu kurdu. Şu anda Almanya’da hala zorunlu askerlik uygulaması mevcut. Askerlik erkekler için 6 ay.
Kadınlar da gönüllü askerlik yapabiliyor. Askerlik yapmak istemeyenler sosyal hizmet alanlarında görevlendiriliyor ya da dış ilişkileri geliştirme uzmanı olarak en az 18 ay görev yapabiliyor.

YUNANİSTAN
2009 yılından bu yana Yunanistan'da erkekler için 9 ay zorunlu askerlik uygulanıyor. Yunan ordusuna kadınlar da maaşlı eleman olarak alınabiliyor; ancak, zorunlu değil.
Zorunlu olarak askere alınanlardan, askerliğini er olarak yapanlara 9 Euro maaş veriliyor ve sağlık sigortası yapılıyor. Profesyonel askerlerin maaşı ise 800 Euro'ya kadar çıkıyor.

AVUSTURYA
18 ile 35 yaş arası erkekler için 6 ay askerlik zorunlu. Ancak, askerlik yapmak istemeyenler, 9 ay kamu hizmeti yapabiliyor.
Avusturya'daki Soykırım Anma Bölümü, Avusturya Sosyal Hizmetler ya da Avusturya Barış Merkezi'ne 12 ay boyunca katılmak da askerlik yerine geçiyor.

BREZİLYA
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Askerlik süresi 12 aydır. Bu süre 18 aya kadar uzatılabilmektedir, ancak hangi durumlarda bunun yapılabileceği belirsizdir. Vicdani retçilik düzenlemesi bulunmaktadır.
Alternatif hizmetin süresi normal askerlik hizmetinde olduğu gibi 12 aydır. Fakat alternatif sivil hizmetler konusunda bir düzenleme olmadığı için vicdani retçilik statüsünden istifade edenler ordu bünyesinde silahsız olarak görev icra etmektedirler.

NORVEÇ
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Askerlik süresi 12 aydır (Pratikte 8 veya 9 ay şeklinde gerçekleştirilmektedir). Az sayıdaki yükümlü askerlik görevini ulusal muhafız teşkilatında yapmaktadır.
Buradaki hizmet süresi 6 aydır, ancak 44 yaşına kadar her sene iki haftalık yedek eğitimi almaları gerekmektedir. Vicdani retçilik statüsü 1922 yılından beri bulunmaktadır.

GÜRCİSTAN
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Hizmet süresi 18 aydır. 1997 yılından beri vicdani retçilik yasal bir hak olarak tanınmıştır. Bu haktan yararlananların alternatif ulusal hizmetlerde 36 ay çalışmaları öngörülmüştür.
2004 yılında askerlik süresinin 12 aya, üniversite mezunları içinse 6 aya indirilmesi yönünde bir yasa tasarısı parlamentoya sunulmuştur. Ancak, bu konuda halen bir ilerleme kaydedilmemiştir. Ordu bünyesinde NATO standartlarına erişebilme yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Zorunlu askerliğin kaldırılması düşünülmemektedir. Ancak, profesyonel kadroların genel mevcut içerisindeki oranlarının arttırılarak üçte iki seviyesine getirilmesi planlanmaktadır.

DANİMARKA
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Hizmet süresi görev alınan kuvvet ve rütbeye göre 3 ay ile 14 ay arasında değişmektedir (Ortalama süre 9 aydır). 1917 yılında vicdani retçilik kabul edilmiştir. Bu statüyü tanıyan ilk Avrupa ülkesidir. Alternatif hizmet süreleri 3 aydan 14 aya kadar değişmektedir (Ortalama süre 9 aydır).
2004 yılında hükümet ve muhalefet partileri orduda belirli reformları içeren ‘Danimarka Savunma Anlaşması 2005-2009’ üzerinde uzlaşmaya varmışlardır. Bu anlaşmaya göre, zorunlu askerlik sisteminin bundan sonrada devam ettirilmesine karar verilmiştir. Ancak, hizmet süresinin önemli oranda düşürülerek 4 aya indirilmesi planlanmaktadır.

ESTONYA
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Askerlik süresi 8 ay, memurlar ve bazı özel pozisyondaki kişiler için 11 aydır.
1991 yılında vicdani retçilik yasalaşmıştır. Bu haktan yararlanan kişiler 16 aylık alternatif hizmetlerde görev almaktadırlar.

FİNLANDİYA
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Hizmet süresi görev alınan kuvvet ve rütbeye göre 180, 260 veya 362 gün olarak belirlenmiştir (Yükümlülerin %50’si 180 günlük hizmette bulunmaktadırlar).
1931 yılında vicdani retçilik statüsü yasalara girmiştir. Alternatif görev süresi 395 gündür. Zorunlu askerlik sisteminin kaldırılması düşünülmemektedir.

LİTVANYA
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Hizmet süresi 12 ay, üniversite ve kolej mezunları içinse 6 aydır. 1992 yılında vicdani retçilik yasalaşmıştır. Alternatif hizmet süresi 18 aydır.

MEKSİKA
Suç ülkesi Meksika'da da 18 yaşını geçen erkekler için askerlik zorunlu.

ÇİN
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. İhtiyaç olması halinde kadınlarında askerlik yapmaları öngörülmüştür. Hizmet süresi kara kuvvetlerinde 3 yıl, deniz ve hava kuvvetlerinde 4 yıldır. Vicdani retçilik statüsü bulunmamaktadır.

POLONYA
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Askerlik hizmeti 10 ay, üniversite mezunları içinse 3 aydır. 1988 yılında vicdani retçilik statüsü yasalarla güvence altına alınmıştır. Alternatif hizmetin süresi 18 ay, üniversite mezunları içinse 6 aydır.

BEYAZ RUSYA
18- 27 yaş arası erkekler için askerlik zorunlu. Yüksek öğrenimi olanlar 12 ay, olmayanlar da 18 ay askerlik yapıyor.

TÜRKİYE
1916'da çıkarılan bir yasaya göre Türkiye Cumhuriyeti uyruğundaki her erkek 20 yaşına geldiğinde ilk askerlik yoklamasını yaptırır. Yedek subay olanların hizmet süreleri on iki ay, kısa dönem erbaşların ise altı aydır.
Yedek subaylık
Yükseköğrenim (dört yıllık fakülte) görmüş olanlar ise yedek subay adayı olarak askerlik şubelerine müracaat ederler. Türk Silahlı Kuvvetlerinin o anki yedek subay ihtiyacı, kişinin kendi isteği ve yedek subaylık sınavı sonucuna bakılarak yedek subay ya da 6 ay kısa dönem er olarak askerlik görevlerini tamamlarlar.
Dövizli askerlik
Yurtdışında çalışanlar ise, bedeli ( 5112,00 € ) dövizle öder ve 21 gün askerlik eğitiminden geçirilirler.

LETONYA
Hükümet 2007 profesyonel orduya geçilmesine karar vermiştir.

18 aya kadar zorunlu askerlik yapan diğer ülkeler:
Azerbaycan
Kamboçya
Kolombiya
Eritre
Fildişi Sahilleri
Madagaskar
Laos

18 aydan daha uzun süre askerlik yapılan ülkeler

İRAN
İran'da zorunlu askerlik 18 yaşından itibaren başlıyor; süresi ise duruma ve yerine göre değişiyor.
Sınırdakiler 16 ay, yoksul bölgelerdekiler 18 ay, normal bölgelerden gelenler de 20 ay askerlik yapıyor. Acemi birliği ise 2 ay sürüyor. Fiziksel ya da zihinsel özürlü olanlar ve öğrenimine devam edenler askerlikten muaf.

İSRAİL
İsrail'de 18 yaşını doldurmuş kadın ve erkekler için askerlik zorunlu. İsrail'li Araplar, hamile ve evli bayanlar, zihinsel ya da fiziksel özürlüler askerlikten muaf. Askerlik hizmeti bayanlar için 2, erkekler için 3 yıl.

RUSYA
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Hizmet süresi 24 ay, yüksek okul mezunları için 12 ay olarak belirlenmiştir. Vicdani retçilik statüsü 2004 yılında tanınmıştır. Kızılordu'daki kadın askerler arasında güzellik yarışması yapılmaktadır.

TAYVAN
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Hizmet süresi 2 yıldır. Vicdani retçilik statüsü bulunmamaktadır. 2014 yılında ise tamamen gönüllü askerlik gelmesi planlanıyor.

LİBYA
Libya'da 17 yaş üstü olan erkekler için askerlik zorunludur. Libya, ayrıca ordusunda kadın asker olan tek İslam devletidir.

UKRAYNA
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Hizmet süresi 18 ay, deniz kuvvetlerinde 24 aydır. Yüksek okul mezunları için 12 aylık kısa dönem seçeneği bulunmaktadır. 1996 yılında vicdani retçilik yasal bir hak olarak tanınmıştır. Alternatif hizmet süresi 27 ay, yüksek okul mezunları içinse 18 aydır. Savunma Bakanlığı 2005 yılında askerlik süresinin 12 aya indirileceğini açıklamıştır. AB adaylığı için adı geçen ülke, 2015 yılına kadar profesyonel askerliğe geçmeyi amaçlamakta ve halen bu konuda çalışmalar yapmaktadır. Ancak, mevcut sözleşmeli askerlerle bile birçok sorun yaşanması, bu hedefin gerçekleşme olasılığının sorgulanmasına neden olmaktadır.

ERMENİSTAN
18 ila 27 yaşları arası erkekler iki yıl zorunlu askerlik yapıyor.

IRAK
Saddam Hüseyin rejiminin ortadan kalkmasıyla sonuçlanan ABD’nin son operasyonu sonrasındaki asker alma sistemi hakkında sağlıklı bilgi bulunmamaktadır. Rejim devrilmeden önceki düzenlemede, zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Hizmet süresi 2 yıl, üniversite mezunları içinse 1,5 yıldır. Vicdani retçilik statü bulunmamaktadır.

SURİYE
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Askerlik süresi 30 aydır. Vicdani retçilik statüsü bulunmamaktadır.

GÜNEY KORE
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Hizmet süresi 26 aydır ancak sağlık sektöründe görevli olanlar ile yerel ve merkezi yönetimde çalışanlar için bu süre 28 ay, bazı özel durumlarda ise 32 ay olabilmektedir. Ülkede vicdani retçilik konusunda herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.

KUZEY KORE
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Kadınlar askerlik hizmeti yapmakla yükümlü değildir, ancak 40 yaşına kadar senelik olarak askeri eğitimden geçirilmektedirler. Askerlik hizmeti kara kuvvetlerinde 5 ile 8 yıl, deniz kuvvetlerinde 5 ile 10 yıl ve hava kuvvetlerinde 3 ile 4 yıl arasında icra edilmektedir. Yasalarda vicdani retçilik statüsü bulunmamaktadır.

MISIR
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Askerlik süresi 3 yıl, öğrenim görmüş kişiler içinse 18 ay olarak tespit edilmiştir. Vicdani retçilik statüsü bulunmamaktadır.

GÜNEY KIBRIS RUM KESİMİ
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Askerlik süresi 26 aydır. Çok sayıda çocuk sahibi olan (En az dört) ve yurtdışında yaşayanlar için 13 aylık kısa dönem askerlik imkânı bulunmaktadır. Diğer AB üyesi ülkelerin aksine vicdani retçilik için ayrı bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Sadece 1992 yılından beri ulusal güvenlik yasasında bu haktan bahsedilmektedir. Vicdani retçilikten yararlananların ordu içerisinde silahsız olarak 36 aylık, ordu dışında ise yine silahsız olarak 42 aylık askerlik hizmeti yapmaları öngörülmüştür.

18 aydan daha fazla süre askerlik yapan diğer ülkeler...
Kongo
Küba
Gine
Kazakistan
Kırgızistan
Mozambik
Singapur
Sudan Tacikistan
Tayland
Türkmenistan

ZORUNLU ASKERLİK UYGULAMASI OLMAYAN ÜLKELER
AMERİKA
Amerikan İç Savaşı'nda (1861-65) Güney ve Kuzey, zorunlu askerlik usulüne başvurdular. Ama, 19. yüzyıl boyunca ABD'de barış zamanında zorunlu askerlik uygulanmadı. ABD zorunlu askere almayı Vietnam Savaşı nedeniyle sürdürdü ve bu uygulamaya ancak 1973'te son verebildi. 1973 yılında Amerikan Başkanı Nixon, mecburi askerliğe son vererek gönüllü askerlik sistemini başlattı.

BULGARİSTAN
Zorunlu askerlik sistemi uygulanmamaktadır. 2008'in Ocak ayından itibaren zorunlu askerlik kaldırılmış ve profesyonel orduya geçilmiştir.

FRANSA
Napolyon Savaşları sırasında Fransa'da, bütün sağlıklı erkekleri askere alındı. Daha sonra Prusya, erkekleri askerlik eğitimi için bir süre askere çağırmaya başladı. Böylece, az sayıda askerden oluşan asıl ordu, savaş zamanında hizmet etmeye hazır, eğitim görmüş yedek askerlerin katılmasıyla büyüyordu. Fransa'da zorunlu askerlikuygulaması 2001 yılında kaldırılmıştır. Askerlik artık profesyonel olarak uygulanmaktadır.

İNGİLTERE
İngiltere, 2 Dünya Savaşı'nda da zorunlu askerlik uygulaması getirdi. I. Dünya Savaşı'nda, İngiliz ordusu düzenli askerlerden ve gönüllülerden oluşuyordu. 1930'larda İngiltere, oldukça küçük düzenli orduyla yetindi.
II. Dünya Savaşı, hemen bütün ülkelerin orduya bakışlarını değiştirdi. İngiltere de çoğunlukla iki yıllık bir süre için gençleri askere alarak güçlü ordular kurdu. İngiltere'de zorunlu askerlik 1960'a kadar sürdü. Şimdi ise ordusu tamamen gönüllülerden oluşuyor.

JAPONYA
İkinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan anlaşmalara göre, bu ülkenin resmi olarak silahlı kuvvetlere sahip olması yasaklanmıştır. Ancak, fiiliyatta profesyonel ordusu vardır.

KANADA
Profesyonel ordusu vardır. Zorunlu askerlik sisteminin uygulanması konusunda yasalarında herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Küba Zorunlu askerlik sistemi uygulanmaktadır. Yasalara göre, kadın erkek tüm yurttaşlar askerlik hizmeti yapmakla yükümlüdür. Ancak, pratikte sadece erkekler bu görevi icra etmektedirler. Ülkede vicdani retçilik statüsü bulunmamaktadır.

PAKİSTAN
Pakistan'da diğer ülkelerden farklı bir askerlik sistemi var. Aslında zorunlu askerlik yok ancak; Pakistan'daki yerel kabilelerin belli sayıda gönüllü asker çıkarma zorunluluğu var.

İSVEÇ
2010'un başına kadar askerlik zorunluydu. 18 ile 47 yaşları arası erkekler askere alınıyordu.

BOSNA& HERSEK
2006 yılından itibaren zorunlu askerlik kalktı.

HİNDİSTAN
1948 yılında bağımsızlığını kazanan ülkede zorunlu askerlik sistemi hiçbir zaman uygulanmamıştır. Ancak, tehlike durumlarında zorunlu askerlik sisteminin yürürlüğe sokulabileceği yasal düzenleme bulunmaktadır. Günümüzde zorunlu askerlik sisteminin geleceği tartışılmaktadır.

ARJANTİN
1994 yılında zorunlu askerlik uygulamasını kaldırdı; ancak, savaş, kriz ya da olağanüstü hallerde zorunlu hizmet devreye giriyor.

LETONYA
2007 yılında zorunlu askerlik kalktı.

LÜBNAN
Erkeklere zorunlu 1 yıl askerlik uygulaması 2005 yılında kalktı.

AVUSTRALYA
1972'de Whitlam hükümeti zorunlu askerliği kaldırdı.

SRİ LANKA
ingiltere'nin hakimiyeti altındayken de 1948'de bağımsızlığını kazandıktan sonra da zorunlu askerlik uygulaması olmadı. Ordusu tamamen gönüllülerden oluşuyor.

BARBADOS
Ülkede gönüllü askerlik için yaş sınırı 18.

İTALYA
2000 yılında parlamentoda alınan karar uyarınca ordunun 2007 yılından sonra tamamen profesyonel bir örgütlenme olması planlanmıştır. Ancak, geçiş süreci tahmin edilenden daha hızlı ve başarılı uygulanınca öngörülenden iki yıl önce, 2005 yılında profesyonel orduya geçilmiştir.

BELÇİKA
1994'te zorunlu askerlik kaldırıldı, 2010 yılının başında da gönüllü askerlik uygulaması geldi.

İSPANYA
2002 yılı itibariyle zorunlu askerlik sistemi kaldırılarak profesyonel orduya geçilmiştir.

İRLANDA
Zorunlu askerlik sistemi hiçbir zaman uygulanmamıştır. Profesyonel ordusu vardır.

MACARİSTAN
2003 yılında profesyonel orduya geçilmesine karar verilmiştir. 2005 yılı içerisinde hazırlıkların tamamlanarak zorunlu askerlik uygulanmasının kaldırılması beklenmektedir.

LÜKSEMBURG
MAKEDONYA
KARADAĞ
FAS
HOLLANDA
YENİ ZELANDA
TANZANYA
PANAMA
PERU
FİLİPİNLER
PORTEKİZ
ROMANYA
SLOVAKYA
SLOVENYA
GÜNEY AFRİKA