Hâl yoluna konulmadıkça, hangi konu olursa olsun, dönüp dolaşıyor ve bir vesileyle yeniden gündeme oturuyor; bunu artık biliyoruz.
Ayrıca, yılların biriktirdiği üst üste sorunların, öyle “ha dediyen” çözüleceğini sanmak ve beklemek de; doğrusu hem boşuna, hem gerçekçi değil hiç.
Türkiye’nin “askersel sorunları”ndan bahsediyorum. Yeni “genelkurmay başkanı”nın, görevine başladığının daha ilk gününde; çağı gelip de, birbirlerinden “farklı statüler”le ve “süreler”le askere alınan gençler için, “hakkaniyetsizlik”lere yol açtığı gerekçesiyle, bu uygulamaların yerine “tek tip” bir usûlü önermesi, bildik tartışmaları, gördük ki tekrardan alevlendirdi.
Ayrıca, görünüşe bakılırsa, “yeni komuta heyeti”, TSK’nın “komple profesyonel” olmasına da pek sıcak bakmıyor, anlaşılan.
Bana da soracak olursanız, bu “şimdilik” iyidir, derim ben de.
Yaklaşımım sakın ola çelişkili gibi gelmesin size, yalnız. Zira, ben de “askerliğin profesyonelleşmesi”nden yanayım tümüyle.
Ancak, bir farkla!..
“TSK”, Türkiye’nin “demokratikleşme süreçleri”nde en yoğun ele alınması gereken bir kurum olarak, “yeniden tanımlanıp, yeniden yapılandırılmadıkça”; yâni, ordu “sivil siyasal denetim”e tam anlamıyla geçmedikçe, “sakıncalı” bulurum tümüyle profesyonelleşmesini.
Çağın gerisinde kalmış bir yöntem olmakla beraber, “zorunlu askerlik” yoluyla, TSK’nın hâlihazırdaki “büyük gövdesi”ni “kısa süreliğine ve geçici” tarzda oluşturan, profesyonel, yâni “ordu malı” olmayan bu gençler; ne derseniz deyin, bu yapının hiç değilse “sivil kanadı”nı temsil etmekte, mevcut kurumsal “eriyik”i bir nebze de olsa “sulandırarak”, “militer doz”unun o oranda düşmesine neden olmaktadırlar.
Siyasallaşmış ideolojisiyle ülkeyi “vesayet rejimi” altında tutma yetisi edinmiş bir ordunun, “sivil” kökenli unsurlar olan “erbaş ve erler”i de, eğer bu hâl ve şartlarda profesyonelleşecek olurlarsa, bu gücü “zapturapt”a alma konusunda, artık hiç imkân kalmayacak demektir.
Bir, bir buçuk sene içinde evine dönmek yerine, artık bu işi meslek edinerek “muvazzaf” kadrolara katılan ve demokrasiye kök söktürenlerin emrine “ömür boyu” giren erbaş ve erler olarak, nasıl bir yapı yaratılırdı bu durumda; bir düşünsenize.
Sonuç olarak, topyekûn profesyonellik, “askerlik mesleği”nin çağdaş gereklilikleri bakımından “iyi”; ve fakat, siyasal açıdan çağdaş demokrasilere henüz ayak uydurmamış “Prusya kalıntısı” anlayışlar için “kötü”dür.
“Hakkaniyetsizlik”leri önlemek üzere, askere alma usûlünü “tek tip”e çevirmek de doğru değildir. TSK’nın “personel kadroları”nı tertip ve tanzim politikaları, gençlerin okullarda birbirlerine nispetle “çürüttükleri dirsekler” ya da “hakkaniyetler” bakımlarından ele alınmazlar.
Burada gözetilecek “temel ölçüt”, insan kaynaklarının “askerî verimliliği esasları”na dayanacak olmasıdır.
Askersel teşkilâtlanma, “kimin en iyi nereye yerleştirilirse, ondan en yüksek veriminin alınacağı” üzerine kurulu bir “savaş organizasyonu”dur. Komutanların odaklanacakları hedef bu olmalıdır. Hakkaniyet ya da diğer hususlar, siyasilerin yahut başka kurumların görevlerindendirler. Askerler bu işlerle meşgul olmadıkları gibi, zaten bu gibi konulara vakit de ayırmazlar.
Onlar sadece, ihtiyaçlarını saptayarak hükümetlere “arz ve teklif” ederler. Gerisi hükümetlerin bileceği işlerdir. Ülkenin gerek insan, gerekse maddi kaynaklarını bütün sektörler bakımından plânlarlar, “sevk ve idare” ederler. TSK’ya da ne düşmüşse onu verirler.
Askerlik şu kesimler için “bedelli” mi olacaktır... Falanca gruplar için “süre”si şu kadar mıdır... bütün bunları düşünecek ve karar verecek olanlar hükümetlerdir. Yetki ve sorumluluk onlarda olup, “halka hesap verecek” olanlar da onlardır.
Aslında bütün bu işlerin bölük pörçük yürümemesi ve aynı sorunların mütemadiyen “yeniden ve yeniden” ele alınmaması, hâttâ giderek kökten çözülmesi için… mutlaka “askerî bir şûra” toplanmalıdır. Bu askerî şûra “TBMM”nin bir “reform komisyonu” olarak, en geniş ve en kapsamlı şekilde oluşturulmalı, Türkiye’nin “yeni askerî konsepti”ni “A”dan “Z”ye yeniden belirlemeli ve ilgili yasalara dayanak olmak üzere, raporunu Meclis onayına sunmalıdır.
Bu “şûra”da sadece siyasiler değil, elbette askerler ve uzmanlar da olmalı... ve bu ülke, artık şu bitmez tükenmez “çile”sini noktalamak üzere, “yüzyıllık askerî reform”unu nihayet yapabilmelidir.
Son olarak... “henüz çok erken” olmakla birlikte, TSK’nın yeni komuta heyeti, görevlerini devraldıklarından beridir, “siyasal tasarruflara ve polemiklere” tevessül etmeyerek, âdeta “kendi işlerine döndükleri” izlenimini vermektedirler.
Eğer gerçekten böyleyse ve hep böyle olacaksa, “takdir ve teşvik” etmek de bizim “boynumuzun borcu” olmalıdır.
Meğerki, öyle olmasını hiçbir zaman istemeyeceğimiz, yanılgımızı görünceye kadar.