Başrollerini Jose Garcia, Natalia Verbeke ve Jordi Molla'nın oynadığı 2006 yapımı GAL filmini seyrettiğimde olayın Türkiye'de geçtiğini düşündüm. Ya da bir zamanlar İspanya'nın Türkiye'ye ne kadar da benzediğini fark ettim.
GAL; Türkiye'deki JİTEM'i anlatan bir film gibiydi. 1982-87 yılları arasında faaliyet gösteren GAL, devlet desteğiyle kurulan ve Bask bölgesinin bağımsızlığı için mücadele eden ETA'ya karşı terör eylemleri düzenleyen bir örgüt. Asker ve istihbaratçılardan oluşan bu örgütün içinde işadamları da var. Malî desteği devlet sağlıyor. GAL, bu 5 yılda ölümle sonuçlanan pek çok eyleme imza atıyor. Bombalı saldırı, adam kaçırma ve suikastlarda bulunuyor. ETA'nın terör eylemlerine karşı ortaya çıkmış olmasına rağmen bu örgütle irtibatı bulunmayan 30'dan fazla kişiyi de öldürüyor. GAL'i ifşa etmek için gayret gösteren gazeteciler teröre destek vermekle suçlanıyor. Gazete sahipleri, GAL'in güçlü işadamlarınca satın alınıp özgürlükçü gazeteciler işten attırılıyor.
Böyle karanlık ve hukuk dışı bir yapılanmaya iki meslek örgütünden karşı çıkış oluyor ve bu kanun dışı örgütlenmenin çözülmesini sağlıyorlar. Birincisi gazeteciler, ikincisi savcı ve hakimler. Olaya el koyan savcıya GAL'in askerî kanat sorumluları rest çekiyor, sorguda sorulan 200 civarındaki sorunun hiçbirine cevap vermiyorlar. Buna rağmen tutuklanıyorlar ama bunların aleyhinde olacak herkesi tehdit ediyor ve karşı çıkan pek çok kişiyi öldürüyorlar. Bu anlattıklarım bir film. Ancak bire bir yaşanmış bir hikaye olması bakımından çok önemli. Bu örgüt; savcının cesur tutumu ve gazetecilerin ifşa etmesiyle ortaya çıkartılıyor. Tutuklanan tetikçiler 7 yıl ceza aldıktan sonra çıkıyor ve her şeyi bütün çıplaklığıyla gazetecilere anlatıyor. Başbakan ve içişleri bakanı dahil devletin üst düzey bürokratları içinde tutuklananlar oluyor. Başbakan, hakimlere GAL ile bir ilgisinin olmadığı konusunda yemin ediyor ve kurtuluyor.
Ülkeleri uygar yapan en önemli öğe şüphesiz hukuktur. Hukuk, bir ülkeyi kabile olmaktan çıkartır, şahıslara, kişilere göre değişmeyen, her eylemin herkese aynı sorumlulukları yüklediği uygar bir yer haline getirir. Kimsenin kanundan almadığı bir gücü kullanamaması o ülkedeki vandallıkların, kanunsuzlukların, keyfiliklerin önüne geçer.
Hukuku yaşatan en önemli kişiler, şüphesiz savcılar ve hakimlerdir. Bunlar, o ülkede hukukun ve adaletin tesis edilmesini sağlayacak görevlilerdir. Eğer hukuksuza ceza verecek yürekli insanlar yoksa, eğer kanunsuzlar tarafgirlik duygusuyla yargılanmıyorsa ya da suçsuzlara tarafgirlik duygusuyla kanunda olmayan cezalar veriliyorsa o ülkenin çivisi çıkmıştır.
İtalya ve İspanya'yı çağdaş bir ülke haline getiren hiç şüphesiz oradaki cesur yürekli savcılar ve hakimlerdi. Eğer orada Ergenekon tarzı, JİTEM tarzı yapılanmalar cezalandırılmasaydı iki ülke de, hâlâ diktatörlüklerle ya da mafya ile yönetiliyor olacaktı. Türkiye'nin de uygar ve çağdaş bir ülke olması sürecinde bence en önemli görev savcılarla hakimlere düşüyor.
Ey bu ülkenin adalet dağıtanları; çocuklarınızın, çocuklarımızın daha uygar, daha çağdaş bir ülkede yaşamasını istemez misiniz? Kimsenin faili meçhul cinayetlerle ortadan kaldırılmadığı, mafyanın, kargaşanın, krizlerin olmadığı, fikir ve düşünce hürriyetinin özgürce yaşandığı bir ülkede yaşamasını istemez misiniz? Lütfen devlet içindeki çeteyi sırtımızdan alıp atın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder