7 Haziran 2012 Perşembe

Ergenekon davasının demokrasiye etkisi / Şahin Alpay

İstanbul Bilgi Üniversitesi Avrupa Enstitü-sü'nden Dr. Yaprak Gürsoy'un "Türkiye'de Silahlı Kuvvetler ve Toplum" konulu, TÜBİTAK tarafından desteklenen ve Ekim 2011'de, 2.775 kişiyle yüz yüze görüşmeler yoluyla yapılan araştırma projesinin bir ürünü olarak kaleme aldığı, "Türkiye'de kamuoyunun asker ve Ergenekon davası konusundaki tavrı ve bunun Türkiye'de demokrasinin yerleşmesi açısından sonuçları"nı irdeleyen makalesi, dikkate değer bir çalışma. Makalede varılan sonuçları şöyle özetleyebilirim:

Ergenekon davası, Türkiye'nin demokratikleşmesine katkı yapacak bir gelişme olarak görülebilir. Davanın kamuoyunda silahlı kuvvetlere güveni azalttığına dair bulgular var. Bu azalma iki nedenle demokratikleşmeye katkıda bulunabilir: 1) Halk nezdindeki popülaritesi azalan ordu, siyasete müdahale etmekten ve yetkilerini kısıtlayacak reformlara direnmekten kaçınabilir. Darbe soruşturmaları pratikte AKP hükümetini askere karşı güçlendirmiş, sivil-asker ilişkilerindeki reformların yolunu açmıştır. 2) Tutuklanan kimselerin darbe girişimleriyle suçlanmaları, anti-demokratik unsurların ordudan ayıklanması, böylelikle silahlı kuvvetlerin demokrasiye bağlılığının güçlenmesi sonucunu verebilir.

Buna karşılık, Ergenekon davasının AKP-CHP seçmenleri ve "İslamcılarla-laikler" arasındaki kutuplaşmayı artırdığı görülmekte. Bu kutuplaşmalar, demokrasinin yerleşmesine yardımcı olmaz, çünkü: 1) Elitlerle halkın demokrasinin temel ilkeleri üzerinde uzlaşmasını engeller. 2) Toplum kesimleri arasında demokrasiye bağlılık konusunda karşılıklı güveni sarsar; rejim dışı yol arayışları güçlenebilir. Netice olarak: Ergenekon davasının demokrasi açısından olumsuz sonuçları, olumlu sonuçlarını ortadan kaldırmaktadır.

Makalenin bana düşündürdüğü hususlar ise şunlar: 1) Evet, AB Komisyonu'nun bütün Avrupa'da yaptırdığı araştırmalara göre, Türkiye'de orduya güven 2004'te % 89'dan itibaren azalarak 2010'da % 70'e (AB ortalamasına) indi. Bu azalmanın 2008'de % 82'den sonra sert bir inişe geçmesi, herhalde sadece Ergenekon davasıyla açıklanamaz. 2007'den itibaren yaşananlar arasında e-muhtıranın, AKP'yi kapatma davasının ve Balyoz soruşturmasının da olduğu görmezden gelinemez. 2) Araştırmaya göre toplumun % 56,5'i Ergenekon davasının çetelerle mücadele, % 43,5'i ise hükümetin muhalifleri cezalandırması anlamına geldiğini düşünüyor. Olabilir. Ne var ki bu bölünmenin esas olarak "İslamcılarla-laikler" arasında kutuplaşmayı yansıttığı iddiası tümüyle temelsiz. Türkiye'de temel siyasi bölünme askerî-bürokratik vesayet yanlıları ile buna karşı olanlar arasında. Evet, vesayet karşıtlarının bir kesimi de İslamcılar olabilir. Ama daha büyük bölümünün vesayet düzeninden çok çeken dindar Sünnilerden, (PKK muhalifi) Kürtlerden ve liberal eğilimlilerden oluştuğu dikkate alınmazsa, analizler boşa gidebilir.

3) Türkiye'de askerî-bürokratik vesayetten yana olanlar ile karşı olanlar arasında kutuplaşma olduğu bir gerçek. Ne var ki, bu iki taraf arasında özgürlükçü ve çoğulcu demokrasinin temel ilkeleri üzerinde mutabakat varken, aralarındaki kutuplaşmaya Ergenekon davasının neden olduğu herhalde söylenemez. Aksine Ergenekon yanında, Balyoz, 12 Eylül, 28 Şubat soruşturmalarının demokrasinin ilkeleri üzerinde mutabakatın genişlemesine dolaylı da olsa katkı yaptığı söylenebilir. İki şekilde: a) TSK saflarında askerin siyasete bulaşmasının hem orduyu yıprattığı hem de profesyonel görevlerini yerine getirmesine zarar verdiği bilincini yayarak. b) Vesayetçiler arasında (hatta vesayete karşı olanlar arasında da) hukuk devletinin herkese lazım olduğunun anlaşılmasını sağlayarak. Başka türlü bugün vesayete karşı olan kesim içinde AKP iktidarını kayıtsız şartsız destekleyenler ile temel haklara, hukuk devletine saygısızlık açısından eleştirenler arasında büyüyen ayrışmayı açıklamak da mümkün olmaz.