27 Mayıs darbesini yapan subaylardan Milli Birlik Komitesi (MBK) üyesi
Ahmet Er, 27 Mayıs 1960'ta yapılan darbenin sorgulanması gerektiğini
söyledi. "Çok geç kalındı." diyen Er, şöyle devam etti: "O, bir kartopu
gibi yuvarlana yuvarlana kendisinden sonraki ihtilallere ana unsur oldu.
Darbenin mimarlarının mal varlığı da araştırılmalı."
Ahmet
Er, Cumhuriyet Halk Partisi'nden iki milletvekilinin, MBK üyesi Orhan
Erkanlı'ya, "Binbaşım, Saraçhane'de sağcılar ile solcuları, bu iki
gençlik grubunu kavgaya tutuşturduk, kavga bütün şiddetiyle devam
ediyor." dedikten sonra neşelendiklerine şahit olduğunu anlattı. İsmet
İnönü'nün Prof. Afet İnan'ın evinde bazı subaylarla gizli toplantı
yaptığını söyleyen Er, İnönü'nün komite üyelerine, "İktidarı bana teslim
edin, size 6 yıl senatörlük vereyim." dediğini kaydetti. Er, 38 kişiden
oluşan MBK'dan bugün hayatta 4 kişinin kaldığını ifade etti.
27 Mayıs'ı yapan askerlerden MBK üyesi ve ünlü 14'ler gurubundan emekli binbaşı Ahmet Er (85), Manisa'nın Akhisar ilçesinde yaşadığı mütevazı evinde Cihan Haber Ajansı (Cihan)'na konuştu. Türkiye darbelerle hesaplaşırken sıranın 27 Mayıs'a geldiğine inandığını belirten Er, yargılama için çok geç kalındığını söyledi. Ahmet Er, "27 Mayıs sorgulanmalı. O, bir kartopu gibi yuvarlana yuvarlana kendisinden sonraki dönemlerde ihtilallere ana unsur oldu. Bu bakımdan 27 Mayıs'ın yargılanması millet için devlet için hayırlı olur kanaatindeyim." dedi.
'İFADE VERMEYE HAZIRIM'
27 Mayıs'ı sorgulamakta gecikenlerin evvela yargılaması gerektiğini vurgulayan Er, 27 Mayıs ile ilgili ifade vermesi konusunda hiç şüphenin olmaması gerektiğini söyledi. Sağlığı müsaade ettiği ölçüde ifade verebileceğini belirten Ahmet Er, şöyle devam etti: "27 Mayıs, CHP'ye bağlı. Bizzat İsmet Paşa'dan emir alan subaylar 14'ler dediğimiz grubu yurt dışına sürmüşlerdir. Eğer biz 14'ler, bizi sürenleri sürseydik, yapacağımız işleri söylüyorum. Bütün mahkemelerin kapılarını açacaktık. İdamların olmaması için çırpındık ve karar aldık. Bu kararımızı rahmetli Alparslan Türkeş Yeni Delhi'den Gürsel'e mektupla bildirdi ve idamlara karşı olduğumuzu kesin kez yazdı. O milli bünyemizde bir yara açmıştır. Geç kalındığı kanaatini söylüyorum. Geç kalındığı için de bugünkü iktidar değil, şimdiye kadar gelmiş iktidarlardan geç kalanların hepsini de sorguya çekmeli. Beni meslektaşlarım hoş görsünler. Adalet mülkün temeledir. O dönem içerisinde yapılan bütün kabahatler bir bir ortaya konmalı ve hesap sorulmalıdır. Bu kartopu yuvarlana yuvarlana günümüze kadar gelmiştir ve büyümüştür. Ona bir dur demek lazım gelir."
SUBAYLAR 'DP'Yİ KAPATALIM İKTİDARI CHP'YE VERELİM' KARARI ALDI
"Biz ihtilal kararı veren subayların şahsiyetlerini inceledik. Hemen hemen çoğu, yüzde 90'ı CHP'nin taraftarıydı." diyen Er, darbede ilk nüveyi Cumhuriyet Halk Partisi'nden olan subayların oluşturduğunu ifade etti. Er, şunları kaydetti: "O tarihlerde bizim için en önemli mesele şunlardı. Türk yakın tarihimiz süratlenen bir kültür istilası içerisindeydi. Bunu tespit ediyor ve üzülüyorduk. Battık ki ihtilal üyeleri İsmet İnönü üzerinde tir tir titriyorlardı ve TSK'nın yüzde 95'i İsmet Paşa'yı tutuyordu. Böyle vahim bur durum olunca Halk Partisi'nin zulmü muhakkaktı. Bunu sezinliyorduk. Delilleri de ortayı çıktı sonradan. Türkeş, Muzaffer Özdağ, Numan Esin ve ben, bizim İstanbul'daki evde toplandık. Dedik ki, 'Ordu'da büyük kıpırdanışlar var, görüyoruz. Ne yapalım?' Sonra şöyle çok acı bir istihbarat geldi bize. Mehmet Özgüneş vardı İstanbul 1. Ordu'da kurmay binbaşı. Onun getirdiği haber son derece vahim bir haberdi. İhtilale hazırlık yapan Halk Partili subaylar şöyle karar almışlar; 'İhtilali yapalım, Demokrat Parti'yi kapatalım, iktidarı Halk Partisi'ne olduğu gibi teslim edelim.' Bu bizi uyardı. Bu hareketi sırf önleyebilmek için. Yani Halk Partisi'nin zulmünü önleyebilmek için ihtilalin içinde olmamız gerektiğini vicdani karar ve kanaat olarak verdik. Bizim evde İstanbul'da toplandık. Yarbay Türkeş, Yarbay'dı o zaman, Numan Esin, Mazaffer Özdağ ve ben, 4 kişi. Bu üçümüz arasında çok samimi bir hava vardı. Muzaffer Özdağ rahmetli oldu, ruhu şad olsun. Numan Bey yaşıyor.. Türkeş de vardı. Dedik ki, 'Yarbayım TSK'da kıpırdanmaları seziyoruz. Çok net bilgiler alıyoruz. Bu hareketin içinde biz de bulunmalı mıyız?' Dördümüz de 'bulunmayız' kararı aldık."
ONLAR BİZİ SÜRDÜ, YAPAMADIK
TSK'dan bazı subayların Cumhuriyet Halk Partisi'nden yana tavır alacakları, DP'yi alaşağı ettikten sonra, İsmet Paşa'yı iktidara geçirecekleri hususunda bilgi aldıklarını dile getiren Ahmet Er, şunları aktardı: "Bu bilgiyi Mehmet Özgüneş Bey getirdi. Buna asla müsaade edemezdik ve 'Halk Partisi'nin zulmünü özleyebilir miyiz 'diye sordum Türkeş Bey'e. Ayağa kalktı, sağ elini havaya kaldırdı ve aşağıya doğru salladı. Hiç konuşmadı. Bunun manasını biz anlamıştık. Şunu demek istiyordu. Halk Partisi'ne bu fırsatı vermeyiz, haddini bildiririz manasını taşıyordu. Ben ikinci bir soruyu sordum. Yapabilir miyiz? Bunun cevabını alamadım. Yapamadık. Biz onları süreceğimiz yerde, onlar bizi sürdü, yapamadık ve Türkeş'i Ankara'ya uğurladık. Üç genç subay Mecidiyeköy'de sabah namazına kadar dolaştık, durduk. İhbarın hiç fayda etmeyeceğini biliyorduk. 'Nasıl ihbar etmezsiniz, nasıl önleyemezsiniz?' diyebilirsiniz. İhtilal kadrosu içinde öyle karar almışlardı ki içlerinden birisinin tutuklanması halinde hemen gece yarısı, gündüzü, öğleni, üçü, beşi olmadan hemen ihtilali başlatacaklardı. Onun için mümkün değildi; böyle karar vardı. Peki, bu ihtilalden çekilelim. Bu onların işine daha çok yarardı. Karşılarında hiçbir engel yok, Halk Partisi'nin emri neyse onu tatbik edebilirlerdi. Biz buna en büyük engeldik, onu da biliyorlardı. O da uygun değildi. Sonra Numan Esin'in bir sözü oldu. 'Görüyorsunuz ki arkadaşlar 3 kişiyiz. Bir çıkmazın içerisindeyiz. Biz bu ihtilale gelin hep beraber girelim. Halk Partisi'nin zulmünü önlemeye çalışalım ve içimizde olan o engin duyguyla Türk milletini barıştıralım.' dedi. Bu sebeple de üç genç subay, Türkeş de olmak üzere ihtilale girdik." dedi.
27 Mayıs'ı yapan askerlerden MBK üyesi ve ünlü 14'ler gurubundan emekli binbaşı Ahmet Er (85), Manisa'nın Akhisar ilçesinde yaşadığı mütevazı evinde Cihan Haber Ajansı (Cihan)'na konuştu. Türkiye darbelerle hesaplaşırken sıranın 27 Mayıs'a geldiğine inandığını belirten Er, yargılama için çok geç kalındığını söyledi. Ahmet Er, "27 Mayıs sorgulanmalı. O, bir kartopu gibi yuvarlana yuvarlana kendisinden sonraki dönemlerde ihtilallere ana unsur oldu. Bu bakımdan 27 Mayıs'ın yargılanması millet için devlet için hayırlı olur kanaatindeyim." dedi.
'İFADE VERMEYE HAZIRIM'
27 Mayıs'ı sorgulamakta gecikenlerin evvela yargılaması gerektiğini vurgulayan Er, 27 Mayıs ile ilgili ifade vermesi konusunda hiç şüphenin olmaması gerektiğini söyledi. Sağlığı müsaade ettiği ölçüde ifade verebileceğini belirten Ahmet Er, şöyle devam etti: "27 Mayıs, CHP'ye bağlı. Bizzat İsmet Paşa'dan emir alan subaylar 14'ler dediğimiz grubu yurt dışına sürmüşlerdir. Eğer biz 14'ler, bizi sürenleri sürseydik, yapacağımız işleri söylüyorum. Bütün mahkemelerin kapılarını açacaktık. İdamların olmaması için çırpındık ve karar aldık. Bu kararımızı rahmetli Alparslan Türkeş Yeni Delhi'den Gürsel'e mektupla bildirdi ve idamlara karşı olduğumuzu kesin kez yazdı. O milli bünyemizde bir yara açmıştır. Geç kalındığı kanaatini söylüyorum. Geç kalındığı için de bugünkü iktidar değil, şimdiye kadar gelmiş iktidarlardan geç kalanların hepsini de sorguya çekmeli. Beni meslektaşlarım hoş görsünler. Adalet mülkün temeledir. O dönem içerisinde yapılan bütün kabahatler bir bir ortaya konmalı ve hesap sorulmalıdır. Bu kartopu yuvarlana yuvarlana günümüze kadar gelmiştir ve büyümüştür. Ona bir dur demek lazım gelir."
SUBAYLAR 'DP'Yİ KAPATALIM İKTİDARI CHP'YE VERELİM' KARARI ALDI
"Biz ihtilal kararı veren subayların şahsiyetlerini inceledik. Hemen hemen çoğu, yüzde 90'ı CHP'nin taraftarıydı." diyen Er, darbede ilk nüveyi Cumhuriyet Halk Partisi'nden olan subayların oluşturduğunu ifade etti. Er, şunları kaydetti: "O tarihlerde bizim için en önemli mesele şunlardı. Türk yakın tarihimiz süratlenen bir kültür istilası içerisindeydi. Bunu tespit ediyor ve üzülüyorduk. Battık ki ihtilal üyeleri İsmet İnönü üzerinde tir tir titriyorlardı ve TSK'nın yüzde 95'i İsmet Paşa'yı tutuyordu. Böyle vahim bur durum olunca Halk Partisi'nin zulmü muhakkaktı. Bunu sezinliyorduk. Delilleri de ortayı çıktı sonradan. Türkeş, Muzaffer Özdağ, Numan Esin ve ben, bizim İstanbul'daki evde toplandık. Dedik ki, 'Ordu'da büyük kıpırdanışlar var, görüyoruz. Ne yapalım?' Sonra şöyle çok acı bir istihbarat geldi bize. Mehmet Özgüneş vardı İstanbul 1. Ordu'da kurmay binbaşı. Onun getirdiği haber son derece vahim bir haberdi. İhtilale hazırlık yapan Halk Partili subaylar şöyle karar almışlar; 'İhtilali yapalım, Demokrat Parti'yi kapatalım, iktidarı Halk Partisi'ne olduğu gibi teslim edelim.' Bu bizi uyardı. Bu hareketi sırf önleyebilmek için. Yani Halk Partisi'nin zulmünü önleyebilmek için ihtilalin içinde olmamız gerektiğini vicdani karar ve kanaat olarak verdik. Bizim evde İstanbul'da toplandık. Yarbay Türkeş, Yarbay'dı o zaman, Numan Esin, Mazaffer Özdağ ve ben, 4 kişi. Bu üçümüz arasında çok samimi bir hava vardı. Muzaffer Özdağ rahmetli oldu, ruhu şad olsun. Numan Bey yaşıyor.. Türkeş de vardı. Dedik ki, 'Yarbayım TSK'da kıpırdanmaları seziyoruz. Çok net bilgiler alıyoruz. Bu hareketin içinde biz de bulunmalı mıyız?' Dördümüz de 'bulunmayız' kararı aldık."
ONLAR BİZİ SÜRDÜ, YAPAMADIK
TSK'dan bazı subayların Cumhuriyet Halk Partisi'nden yana tavır alacakları, DP'yi alaşağı ettikten sonra, İsmet Paşa'yı iktidara geçirecekleri hususunda bilgi aldıklarını dile getiren Ahmet Er, şunları aktardı: "Bu bilgiyi Mehmet Özgüneş Bey getirdi. Buna asla müsaade edemezdik ve 'Halk Partisi'nin zulmünü özleyebilir miyiz 'diye sordum Türkeş Bey'e. Ayağa kalktı, sağ elini havaya kaldırdı ve aşağıya doğru salladı. Hiç konuşmadı. Bunun manasını biz anlamıştık. Şunu demek istiyordu. Halk Partisi'ne bu fırsatı vermeyiz, haddini bildiririz manasını taşıyordu. Ben ikinci bir soruyu sordum. Yapabilir miyiz? Bunun cevabını alamadım. Yapamadık. Biz onları süreceğimiz yerde, onlar bizi sürdü, yapamadık ve Türkeş'i Ankara'ya uğurladık. Üç genç subay Mecidiyeköy'de sabah namazına kadar dolaştık, durduk. İhbarın hiç fayda etmeyeceğini biliyorduk. 'Nasıl ihbar etmezsiniz, nasıl önleyemezsiniz?' diyebilirsiniz. İhtilal kadrosu içinde öyle karar almışlardı ki içlerinden birisinin tutuklanması halinde hemen gece yarısı, gündüzü, öğleni, üçü, beşi olmadan hemen ihtilali başlatacaklardı. Onun için mümkün değildi; böyle karar vardı. Peki, bu ihtilalden çekilelim. Bu onların işine daha çok yarardı. Karşılarında hiçbir engel yok, Halk Partisi'nin emri neyse onu tatbik edebilirlerdi. Biz buna en büyük engeldik, onu da biliyorlardı. O da uygun değildi. Sonra Numan Esin'in bir sözü oldu. 'Görüyorsunuz ki arkadaşlar 3 kişiyiz. Bir çıkmazın içerisindeyiz. Biz bu ihtilale gelin hep beraber girelim. Halk Partisi'nin zulmünü önlemeye çalışalım ve içimizde olan o engin duyguyla Türk milletini barıştıralım.' dedi. Bu sebeple de üç genç subay, Türkeş de olmak üzere ihtilale girdik." dedi.
'BASIN BİZİ TAHRİK EDİYORDU'
Asker oldukları için o dönemde
basını takip etmelerinin tam mümkün olmadığını belirten Er, "Gazeteleri
okuyorduk. Yalnız dikkatimizi çeken sol kesimden olan basın tahrik ve
teşvike devam ediyordu. Türk gençliğini, Türk halkını ihtilale doğru
sürüklüyordu haberleriyle, yazılarıyla. Sağ görüşlü gazeteler ise
demokrasiye övmeye devam ediyordu. Ordumuzun da yüzde 95'i İsmet
Paşa'dan yanaydı, yani İsmet Paşacıydı. Şimdi gazetelerin tahlilini
yapmak benim için mümkün değil. Çünkü bunu yapabilmek için bütün basını
incelememiz gerekirdi ki bizim için bu mümkün değildi. Yani sol
gazeteler tahrik ve teşvike devam ediyorlardı." şeklinde konuştu.
CHP'Lİ VEKİLLER, 'SAĞCILARLA SOLCULARI KAVGAYA TUTUŞTURDUK' DEDİ
Davutpaşa
Kışlası'nda Tank Tabur Komutanı olan Orhan Erkanlı'yı ziyarete
gittiğini anlatan Er, orada şahit olduğu tarihi bir olayı şu şekilde
anlattı: "Odaya girdiğim zaman Erkanlı'nın iki sivil ile konuştuğunu
gördüm. Ben odaya girer, girmez konuşmayı kestiler. Erkanlı şunu
söyledi, o iki kişiye. 'Ahmet Bey yabancı değildir, devam edin' dedi.
Ben bir yere oturdum. Onlar ayakta konuşuyorlardı. Konuşmaları aynen
şöyleydi. 'Binbaşım, Saraçhane'de sağcılar ile solcuları, bu iki gençlik
grubunu kavgaya tutuşturduk, kavga bütün şiddetiyle devam ediyor',
diyorlar ve bunu söyledikten sonra da neşeleniyorlar. Yani 'büyük bir
başarı elde ettik' ifadesi vardı. Bu sözler beni şaşırtmıştı. O anda
müdahale etsem belki bazı şeyler daha söyler diye bekledim. Konuşmalı
bitti, müsaade istediler ve gittiler. Biz Erkanlı ile baş başa
kalmıştık. Tabur komutanıydı. 'Sayın Binbaşım bu adamlar kim?' dedim.
'Bunlar Cumhuriyet Halk Partisi'nin milletvekilleridir.' dedi. Aziz
milletimi gerçekleri lütfen duyun, öğrenin. 'İyi ama bu hainler Türk
gençliğini birbirine kırdırıyorlar, bu nasıl iştir.' dedim. Erkanlı
devam etti. 'Onlar ihtilale zemin hazırlıyorlar.' Şimdi Halk Partililere
soruyorum. 'Biz 27 Mayıs'ın dışındayız' diyebilirler mi? İsmet Paşa
yalnız mıydı? Tek başına mıydı? Halk Partililer 27 Mayıs'ın
içindeydiler. İhtilal oldu. Milli Birlik Komitesi içindeki çoğu
öyleydi." dedi.
'İSMET PAŞA SUBAYLARLA GİZLİ TOPLANTI YAPTI'
İsmet
Paşa'nın CHP taraftarı subayları Prof. Afet İnan'ın evinde topladığını
anlatan Er, bu toplantının gizli yapıldığını söyledi. Türkeş grubunun
bundan hiç haberi olmadığını dile getiren Ahmet Er, şunları kaydetti:
"Afet İnan, Cumhuriyet döneminde yaşamış münevver bir hanımefendi, bir
akademisyen. Atatürk zamanında da vardı ve o zaman hizmetleri vardı.
Orada toplanıyorlar. Toplantıda İsmet Paşa, o komite üyelerine şunu
teklif ediyor. 'İktidarı bana teslim edin, size 6 yıl senatörlük
vereyim.' diyor. Bu toplantıya iştirak eden Albay Fikret Kuytak, Milli
Birlik Komitesi üyelerinden bir arkadaştı. Bu toplantıdan sonra bana
geldi ve dedi ki, 'Yüzbaşım, Afet İnan hanımefendinin evinde İnönü bizi
topladı. İktidarı bana verirseniz, size 6 yıl senatörlük vereyim' dedi.
Oradakiler hepimiz bu teklifi kabul ettik. Senin de bunu kabul etmeni
istirham ediyorum, rica ediyorum.' dedi. Bu teklifin karşısında dondum
kaldım. Bir de bana dedi ki, 'bu 6 yıllık senatörlüğüm karşısında Hukuk
Fakültesi'ni bitirir, avukatlık stajı yapar ve böyle hayatın teminat
içinde eder gider' dedi. Ben de, 'Albayım ne bana bu siyasi teklifi
etmiş olun, ne de kulaklarım bunu duymuş olsun dedim ve ayrıldım."