Sevgili okurlar; 28
Şubat operasyonu dalga dalga sürerken, sanıyorum en önemli evreye
giriyoruz. Başbakan’ın “Dalga dalga operasyon milleti bunaltır”
sözlerinden sonra neler olacağı merak konusu. Tutuklamalar artacak mı,
yoksa duracak mı?
Siviller olmayabilir
Başbakan’ın
sözleri farklı şekilde yorumlandı. Kimileri özellikle medya ve iş
dünyası ayağının “dünyada büyük tepki çekeceği” gerekçesi ile
durdurulacağını söylüyor. Kimileri ise “Başbakan (dalga geçmeyin,
hepsini bir anda toplayın) dedi” görüşünde.
Endişe edebilirler
Bana
göre medya ve iş dünyası ayağının hiç yapılmaması ya da çok dar
çerçevede tutulması olasılığı yüksektir. Son günlerde “her şeyi bilen”
gazeteciler bile bazı anlaşmalardan söz ediyor. Medya- iş dünyası ayağı
iktidarın da boyunu aşabilir.
En büyük merak
Ancak
olayın başka penceresi şu; Çevik Bir’den başlaması, Karadayı’nın
tutuklanma ihtimali bile açıkçası kimsenin umurunda değil, herkes 28
Şubat’ın medya ve ardından iş dünyasına uzanacak boyutunu merak ediyor.
Olayın can alıcı noktası bu.
Nereye kadar?
Her şeyi
önceden bilen gazeteciler aylardır “olağan şüpheliler” listesi
yayınlıyor. Ama beklenti “bu listenin” nereye kadar uzanacağı.
Bazı gazeteciler başkasına duyduğu öfkeyi bu yolla gidermek için fırsat kolluyor.
Ahlaki çöküntü
12
Eylül’de de, 28 Şubat’ta aktif ve etkili gazetecilik yapan biri olarak,
bugün, eski ve yeni bir takım gazetecilerin, siyasetçi ve
akademisyenlerin içine düştüğü “ahlaki” çöküntüyü ibret ve hayretle
izliyorum. Bunu krizli hiçbir dönemde yaşamamıştık.
Fırsat yakalamak
28
Şubat döneminde mağdur olsun ya da olmasın, bugünkü iktidardan
nemalanan, Türkiye sevgisizi bir kesim 28 Şubat konusunu kişisel hırs ve
intikam duygularının tatbikat alanı olarak kullanmak istiyor. Hepsi
hesaplaşma peşinde.
Gün intikam günü
Şöyle
bakıyorlar; yazılarıyla, konuşmalarıyla, davranışlarıyla kim bize ters
geldiyse, onları bir şekilde dava kapsamına aldırmalı ve yargıyı
kullanarak canlarına okumalıyız. Böyle fırsat bir daha ele geçmez, o
halde ne yaparsak kârdır.
İhbar furyası
İşte bu
nedenle kimileri listeler yayınlıyor, kimileri “şunu da unutmayın”
anlamına gelecek yazı ve konuşmalarla birilerini hedef gösteriyor.
Ekranlar itirafçılardan geçilmiyor. Herkes kime öfkeliyse, kusar gibi
kamuoyu önünde dile getiriyor.
Bir de korumacılar var
Bunun
ötesinde bir de “korumacı” zihniyet türedi. Onlar da şimdi kurdukları
çıkar ilişkileri nedeniyle adeta kurtların önüne atılan isimleri
“koruma, kollama, davadan hariç tutma” çabasına girdiler. Sonuç:
Herkesin kafasındaki suçlu(!) kendisine göre.
28 Şubat darbe mi?
İktidarın
yarattığı iklimin ortaya çıkardığı “intikamcı” zihniyeti bir kenara
bırakıp 28 Şubat’a geçelim tekrar. Defalarca söylediğim gibi, 28
Şubat’ın “darbe” tarafı “ahlaki” tarafından daha zayıftır. 28 Şubat’tan
bir darbe çıkarmak zordur.
Her şey ortada
Çünkü,
yine “bir tür intikam için” açılan Ergenekon, Balyoz davalarında olduğu
gibi en azından “gizli kalmış” veya “kamuoyunun zamanında öğrenmediği”
hiçbir şey yok 28 Şubat’ta. Her şey çok açıkta oldu, kimlikler,
eylemler, kararlar belli.
Sorun ahlaki
28 Şubat’ta
askerin ülkeyi yönetme derdi yoktu, konu sivillerin iktidar kavgasıydı
ve asker bu işte etkili bir güç olarak kullanıldı. Siyasette hep görülen
entrika psikolojik harp taktikleriyle sürdürüldü, her şey kayda
geçirildi, bir şey saklanmadı.
Dava açılması
Şimdi
28 Şubat’ın “hesabını sormak” için dava açılıyor. Ardı ardına
tutuklamalar yapılıyor. Özel yetkili mahkemeler “organize bir çete”
ortaya çıkarmaya çalışıyor. Eğer 28 Şubat bir çete eylemiyse bu işin
sonunu bulmak öyle kolay olmaz.
Çete çıkabilir mi?
28
Şubat’a bir “darbe” ya da “çete” işi gibi bakarsak bu davanın daha
baştan çökebileceğini söyleyebilirim. Çünkü bu durumda 15 yıl önceki
devlet çarkının tamamının “çete” olarak kabul edilmesi gerekecektir ki,
bu da teknik olarak olanaksızdır.
Hepsi bağlantılı
İlk
tutuklamalarda verilen ifadelerden öğreniyoruz ki, sorumlu tutulan
herkes “resmi organlarda” alınan kararlardan ve uygulama emirlerinden
söz ediyor, ki bunun içinde dönemin hükümeti de var. Yani herkes. Peki
hangisi çete, hangisi mağdur.
Suç hiç mi yok?
Bu
ifadem “28 Şubat masum bir dönem miydi, kimseden hesap sorulmasın mı?”
eleştirisine neden olacaktır. Elbette o dönemde çok çirkin şeyler
yaşandı, ama bunları “darbe-çete” diye nitelendirirseniz, dava sürecinde
bu hukuk duvarına çarpacaktır.
Duygulara yer yok
Hukukta
duygulara yer yoktur. Her şey somut olmak zorundadır. 28 Şubat’ı çete
bazında ele alırsanız, sanıkların hepsi o günün devlet çarkının
işletilmesinde kullanılan ve hukuka uydurulan yaptırımlarda
sorumlulukları olmadığını söyleyeceklerdir.
Çıkmaza girer
Bu
nedenle, öncelikle sanıkların tamamının belirlenmesi mümkün
olmayacaktır. Dava “kimden intikam alınmak isteniyorsa” o isimlerle
sınırlı kalacaktır. Ama bir süre sonra hukuk da işin içinden
çıkamayacak, çaresiz kalacaktır. En büyük sorun budur.
Yattıklarıyla kalırlar
Önümüzdeki
kısa dönemde 28 Şubat fırtınasının süreceği görülüyor. Daha pek çok
tutuklama yapılması olasılığı yüksektir. Sonuçta dava tıkanır, ama
tutuklananlar “belli bir süre” hapiste kalırlar. Anladığım kadarıyla
zaten asıl amaç da bu.
Hesabı sormak
Peki, 28
Şubat’ta yaşananların hesabı nasıl sorulacak? Önce mağdur kim, kim
şikâyetçidir, bunun saptanması gerek. Dikkat ediyorsanız konunun açık
bir mağduru yok, sadece 28 Şubat edebiyatı var. Örneğin düşürülen
hükümetten hiç ses yok.
Hukuka oturtmak
Kamuoyunda
oluşturulan “28 Şubat darbedir” kanaati, şu an için davanın ana teması
olabilir ama, iddianame hazırlandıktan sonraki evrede hukukun
uygulanması zorlaşacaktır. Öncelikle bir çetenin mevcut olduğunun
saptanması kolay değildir.
Hızla da bitebilir
Bende
oluşan kanaate göre bu davanın bitmesi çok hızlı da olabilir. Ortaya
bir “darbe çetesi” konması çok zor olduğu için bir süre sonra dava
düşebilir. Ancak iktidarın zihniyetini bilince, zorlamalarla bu davanın
çok uzatılabileceğini de söylemek mümkün.
Duyguları tatmin etmek
Sonuçta
bu dava, iktidarın, onun yarattığı iklimden yararlanarak
palazlananların, 28 Şubat’ta mağdur edildiğini düşünen kişilerin
duygularını tatmin edecektir sadece. Hırs ve öfkelerle suçlananların
hapiste yatması kimilerini mutluluktan uçuracaktır.
Tutukluluk süresi
Bu
davada benim merak ettiğim, 28 Şubat bahanesiyle “haddi bildirilecek,
burunları sürtülecek” olanlara zihinlerde biçilen “ceza süresinin” ne
kadar olacağıdır. Çünkü belli ki demokrasi nutuklarının atıldığı süreçte
“intikamdan kaçış” yok.