Nihayet beklenen gün geldi, 28 Şubat darbe soruşturması için düğmeye basıldı.
Ergenekon soruşturmalarıyla illegal devlet yapılanmasının üzerine
giden yargı, 28 Şubat'ı görmezden gelemezdi. Kayıtlara postmodern darbe
diye geçen süreçte katkısı bulunanlar savunmalarını çok önceden vermeye
başlamıştı. Bilhassa 'silahsız kuvvetler'e mensup olanlar ön savunma
hatlarıyla kendilerini güvenceye almaya çabaladı. En sık tekrar edilense
sürece yön veren kararların Milli Güvenlik Kurulu'nda görüşülüp
imzalanması. MGK meşru ve anayasal bir kurulmuş, o halde yapılanlar suç
değilmiş! Anayasal bir organın bütün eylemlerinin masum kabul edildiği
hukuk düzeni dünyada yok. Genelkurmay Başkanlığı da anayasal kuruluş, 12
Eylül'ü ve İnternet Andıcı'nı da legal mi kabul edeceğiz? Parlamento'da
okunmasını gerekçe göstererek 12 Mart Muhtırası'nı demokrasi
manifestosu mu kabul edeceğiz? Bu mantık doğru olsa darbeleri
yargılamayı hayal bile edemeyiz. O meşhur toplantıda konuşulanlar ve
çıkan bildirinin hukuka uygunluğu ayrıca tartışılabilir. Bence öyle
değil ama öyle bile olsa sonrasındaki hukuksuzlukları örtmeye yetmez.
Yüzlerce işadamını fişleyip iflas ettirmek üzere haklarında karalama
kampanyası yapmak MGK'nın görevi değil. Binlerce subay-astsubayı
işkencelerden geçirip, özlük haklarını gasp ettikten sonra açlığa terk
etmek hukukla izah edilebilir mi? İmam hatip liselerini yok etmek ve
aynı maksatla milyonlarca meslek liselinin hayatını karartmak hakkına
kim sahip olabilir?
28 Şubat'ın tam tekmil darbe olduğunu gösteren yeterince delil var. Hükümet cebren alaşağı edildi; milletvekillerine baskı ve şantaj yapılan DYP'nin yenisini kurma imkânı elinden alındı. İktidar partisi RP, hukuk skandalı bir iddianame sonucunda kapatıldı. Başta bu konular olmak üzere yargıya doğrudan emirler yağdırıldı. Bürokrasiye el konuldu, atamalar cuntanın fişlemeleri doğrultusunda gerçekleşti. Eğitim öncelikle ele alınarak baştan ayağa yeniden dizayn edildi. Tek kabahati dünya ile rekabet edebilir okul açılmasını teşvik olan Fethullah Gülen, insafsız bir medya lincine maruz bırakıldı. Hocaefendi, beraatla sonuçlanan davada 8 yıl yargılandı. Söz konusu okullar terör yuvası muamelesi gördü, çoğu gece yarılarında onlarca baskın yapıldı. Sadece siyaset değil, ekonomi ve sosyal yapı cuntanın emir-komutasına verildi. Devlet, sakallı kebapçı avına çıktı. Kara listedeki şirketler milyonlarca dolarlık 'bağış'larla baskıdan kurtulmaya çalıştı. En alakasız şirketler emekli generalleri 'birikimlerinden yararlanmak' üzere yüksek maaşlarla işe aldı. Kendini darbenin doğal lideri gören Çevik Bir, cumhurbaşkanı olmak için kolları sıvadı. Her darbe döneminde olduğu gibi bütün sivil unsurlar ve siyasetçiler aşağılandı, tahkir edildi. Başbakan Mesut Yılmaz'ın askerleri medyaya şikâyet ederken pandomim yapmak zorunda kalması bile tek başına durumu özetliyor.
Darbelerle hesaplaşma iradesi kartopu gibi büyümeye devam ediyor. Burada en küçük bir tereddüt 2007 öncesine dönmemize yol açar. Darbecileri yargılamaya teşebbüs edip sonuna kadar götürmemek, kızdırdığınız ayının pençeleriyle baş başa kalmaya benzer. Darbe geleneğini bitirmeliyiz. Aksi halde tehlike artarak sürecek. AK Parti'nin büyük jest yaptığı Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, 27 Nisan e-muhtırasına imza attı. Yine hükümetin eleştirileri göze alarak koltuğa oturttuğu Orgeneral İlker Başbuğ, AK Parti'yi Bitirme Planı hazırlamaktan mahkeme önünde. Kısacası yolumuz uzun.
28 Şubat'ın tam tekmil darbe olduğunu gösteren yeterince delil var. Hükümet cebren alaşağı edildi; milletvekillerine baskı ve şantaj yapılan DYP'nin yenisini kurma imkânı elinden alındı. İktidar partisi RP, hukuk skandalı bir iddianame sonucunda kapatıldı. Başta bu konular olmak üzere yargıya doğrudan emirler yağdırıldı. Bürokrasiye el konuldu, atamalar cuntanın fişlemeleri doğrultusunda gerçekleşti. Eğitim öncelikle ele alınarak baştan ayağa yeniden dizayn edildi. Tek kabahati dünya ile rekabet edebilir okul açılmasını teşvik olan Fethullah Gülen, insafsız bir medya lincine maruz bırakıldı. Hocaefendi, beraatla sonuçlanan davada 8 yıl yargılandı. Söz konusu okullar terör yuvası muamelesi gördü, çoğu gece yarılarında onlarca baskın yapıldı. Sadece siyaset değil, ekonomi ve sosyal yapı cuntanın emir-komutasına verildi. Devlet, sakallı kebapçı avına çıktı. Kara listedeki şirketler milyonlarca dolarlık 'bağış'larla baskıdan kurtulmaya çalıştı. En alakasız şirketler emekli generalleri 'birikimlerinden yararlanmak' üzere yüksek maaşlarla işe aldı. Kendini darbenin doğal lideri gören Çevik Bir, cumhurbaşkanı olmak için kolları sıvadı. Her darbe döneminde olduğu gibi bütün sivil unsurlar ve siyasetçiler aşağılandı, tahkir edildi. Başbakan Mesut Yılmaz'ın askerleri medyaya şikâyet ederken pandomim yapmak zorunda kalması bile tek başına durumu özetliyor.
Darbelerle hesaplaşma iradesi kartopu gibi büyümeye devam ediyor. Burada en küçük bir tereddüt 2007 öncesine dönmemize yol açar. Darbecileri yargılamaya teşebbüs edip sonuna kadar götürmemek, kızdırdığınız ayının pençeleriyle baş başa kalmaya benzer. Darbe geleneğini bitirmeliyiz. Aksi halde tehlike artarak sürecek. AK Parti'nin büyük jest yaptığı Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, 27 Nisan e-muhtırasına imza attı. Yine hükümetin eleştirileri göze alarak koltuğa oturttuğu Orgeneral İlker Başbuğ, AK Parti'yi Bitirme Planı hazırlamaktan mahkeme önünde. Kısacası yolumuz uzun.