Balyoz Davası sona yaklaştıkça resmi-gayri resmi müdafilerin telaşı artıyor.
Usul tartışmalarıyla mahkemeyi uzatmak, olmazsa kilitlemek en
kötü ihtimalle gölge düşürmek çabası var. Sanık avukatları duruşmalara
katılmıyor, İstanbul Barosu ise avukat ataması yapmayacağını ihsas etti.
Bu kapsamdaki suçların avukatsız yargılanamayacağı hükmüne dayanarak
mahkemeyi işlemez hale getirme peşindeler. Avukatlar davadan çekilmediği
veya azledilmediği için baronun yeni görevlendirme yapmaması
savunulabilir. Ancak özel yetkili mahkemelerin hiçbir talebini yerine
getirmeme girişimi hukuksuzluğa tüy dikmek olur. İstanbul Barosu'nun bu
tavrı, genel politikaya dönüştürme ve apar topar toplanmış bir genel
kurulla meşrulaştırma hazırlığı yaptığı iddia ediliyor. İddiaya
gerçeklik payı vermek istemiyorum. Başkan Ümit Kocasakal ve baro
yönetimi hukuka karşı böyle bir savaş içine girmez. Kanunu beğenmeyenin
ne yapıp yapamayacağını hukuk sınırlar. Demokratik tepki ve eleştiri
hakkını sonuna kadar kullanırsınız ancak yürürlükte olduğu müddetçe
uymakla yükümlüsünüz. Biri de çıkıp başka mahkemeleri ya da kanunu
beğenmediğini belirterek sistemi tıkar. Yargılandığı mahkemeyi beğenen
sanık var mıdır acaba?
Baronun ve Balyoz avukatlarının elleri güçlü değil. Çekilme ya da
azil gerçekleşmediği için mahkemenin baroyu yeni atamaya
zorlayamayacağını düşünüyorlar. En önemli açmazları da burası. Mahkeme,
avukatların hükmen varlığını sağlamakla görevli. Savunmanın bütün imkân
ve haklarını kullanabilen vekiller mevcut ise mahkeme kanunun öngördüğü
durumun gerçekleştiği gerekçesiyle işleyişini sürdürebilir. Aksi durumda
hiçbir yargılama nihayete erdirilemez. Mesela Münevver Karabulut
cinayeti sanığı Cem Garipoğlu aynı yola başvurabilirdi. Avukatı gelip
dinleyici sıralarında oturup gidebilirdi. Velev ki tutuklu olsun,
yatacağı süreyi doldurup mahkûmiyet almadan tahliye olur. Sabıkasına
işlenmez, diğer kamu haklarından yararlanma kısıtlamalarından kurtulur.
Mahkeme, sanığa avukatını getirmesi için rica minnet edecek değil ya...
Bunlar sürdürülebilir olmaktan uzak taktikler. Kamuoyunda ses getirmek
için arada sırada duruşmayı terk etmek benzeri gösteriler tercih
edilebilir. Daha ileriye gitmez, gidemez.
Sanıklar ve müdafileri boykot girişimini, "delillerin incelenmesi
aşaması atlanarak savcılık mütalaası alındı" şeklinde savunuyor.
Hâlbuki yargılama, başından sonuna 'lehte ve aleyhte delillerin
değerlendirmesi' demek zaten. Mahkeme 15 aydır geyik muhabbeti mi
yapıyor? Sanıklar söz haklarını fıkra anlatarak ya da haftanın maçlarını
tartışarak mı kullandı? Dosyaya sonradan eklenen deliller varsa bunlar
için yeni söz hakları talep edilebilir, o kadar... Savunmanın talebiyle
görevdeki Jandarma Genel Komutanı gelip mahkemede tanıklık yaptı.
Yargılama boyunca buna benzer çok sayıda tanık dinlendi. Şimdiki tavır
ipe un serme ve yargıyı bloke etmeyi amaçlıyor gibi. Savcının mütalaası
üzerine söz sırası savunmada. Delilleri çürütecek ne varsa ortaya
dökmeliler. Savcı 920 sayfa yazmış, onlar 9 bin yazsa kim ne diyecek?
Yeni tutum kamuoyunda Balyozcuların haksızlığına hamledilebilir. Yine
kötü bir iletişim stratejisi ile karşı karşıyayız. 'Maça çıkmayan takım,
hükmen mağlup olur' algısı ağır basabilir..