13 Ekim 2011 Perşembe

Bir domuz bağı, bir bölük ana fikir / Umur Talu

“Askeri kaynaklar”; Diyarbakır’da Askeri Mahkemenin bir yüzbaşıyı, indirimle 2,5 yıl hapse mahkum edip TSK’dan ihracına karar verdiğini bildirdi!
Dava gerekçesi iddia, Yüzbaşı Murat A.’nın Uzman çavuş Hasan K.’yı bölük önünde bir nevi domuz bağıyla bağlayıp işkence yapmasıydı.
Olay tam bir yıl önce Şırnak’ta olmuş, yılın başında Taraf’ta Mehmet Baransu’nun haberiyle duyulmuştu.
Yüzbaşı, uzman çavuşun içkili döndüğünü ileri sürmüş, iddiaya göre dayak atmış, sonra da bölük önünde bağlayarak sallandırmıştı.
Kimileri de, böyle olmadığını, yüzbaşının askerlerine düşkün birisi olduğunu, bölüğün olaydan üç gün önce 3 gazi verdiğini söyleyerek uzman çavuşu suçlamıştı.
Mahkeme kararıyla yüzbaşı ordudan atılırken, muhtemelen uzman çavuş da mecburi istifa yolunda.
çünkü, arkadaşlarının anlattığına göre; olaydan sonra tayin edilen uzman çavuş, bir yüzbaşıdan şikayetçi olduğu için, gittiği yerlerde de baskıya maruz kaldı.
Böylece; işkence yaptığı gerekçesiyle “üst”; atılırken; işkenceye maruz kaldığı belirtilen “ast” da zaten barınamaz hale geldi!
***
Bir kaç ana fikir mevcut:

1. İyi bir komutan bile, iftira değilse, kötü davranabilir; her kötü davranan da iyi komutan değildir.
2. Şikayetçi olan bir ast, Askeri Mahkemede bile bazen sonuç alabilir;
3. Bir ast, mağdur ve haklı olsa bile, artık orduda kalamayabilir! Tabii 15 yıl mecburi hizmete mahkum değilse!

Bu çelişki yumağının orta yeri, askeri kanunların garabeti ile askeri hiyerarşinin emir- komuta ile sevk ve idarenin ötesinde konuşlanması!
Hem şikayete yol veriyor ve şikayeti geri aldırmak için baskı yapan amire 3 yıla kadar hapis öngörüyor.
Hem şikayet ettiğin merci zaten, şikayet ettiğin üstün gibi üstler oluyor.
Hem de, baskı altındaki insanlardan, kendileri gibi baskı altında olan şahitler bulmasını bekliyor; disiplin cezalarını da yargıya kapalı tutuyor.
30 gün disiplin cezası alan uzmanı da mesela; anında kovuyor!

Oysa bu cezaların hepsi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı ve AİHM’de Türkiye’yi mahkum ettiriyor; ama demokrat hükümet ve cumhuriyetçi ordu buna aldırmıyor!
***
Öyle garip bir hal ki;
Başka bir yerde, uzman çavuş eşi için Başbakanlık’a mektup yazıp çözüm isteyen bir kadının dilekçesi, sonunda kocasının görev yaptığı taburun komutanına, belki de tugay komutanına kadar geliyor.
Başbakanlık’a güvenip yollamış ama oradan nereye gidiyor!
Böylece, sivil hükümete dilekçe bile; o sivillerin o dilekçeyi bakanlıkta askeri bürokrasiye vermesi sonucu, askeri ceza ya da baskı olarak geri dönebiliyor.
Sivilleşme derken, askerileşme biraz da böyle işte!
Pekiyi, sonra ne oluyor:
60 bin uzmandan sadece 1500 kadarı; haklarını arayan (emekli) derneği Emuzder’e beşer, onar TL yardımla (kendisi için de) dayanışmaya destek veriyor!
Gerisi ya korkuyor ya umursamıyor; yahut üstlerin hukuk sorunlarına maddi kesinti yetiştirmekten, en tehlikeli bölgelerde bile lojman olmadığı için kiralık ev aramaktan, tabanca dahil yığınla malzemeyi cebinden satın almaktan, hep ayrı kaldığı çoluk çocuğuna rızkını koşturmaktan başını alamıyor!
***

Bu dava şunu kanıtlayabilir:
1. Baskı: Var
2. Hukuk: öyle böyle var
3. Adalet: Pek yok!
4. Cesaret: ölüme gitmeye var; örgütlenmeye, hakkını aramaya yok!
5. Korku: ölümden yok; hayattan var!